Safir Tozu

Harry Potter - J. K. Rowling Harry Potter and the Cursed Child - Thorne & Rowling
F/F
F/M
Gen
M/M
Multi
Other
G
Safir Tozu
All Chapters Forward

Yılın İlk Maçı

Yoğun bir günün ardından yatağımda yorgunluktan gebermek üzere gözümde büyüyen Ravenclaw'ın merdivenlerine doğru yürüyordum. Planım akşam saati yattığım için kabuslar eşliğinde uyumak ve sonra tüm gece uyuyamayıp "İyi bok yedim." diye düşünmekti. Tabi bu hayalim maç olduğunu hatırlayana kadar sürdü. Gryffindor ve Slytherin'in maçı vardı. Eğer maçı seyretmeye gitmezsem James bana önümüzdeki beş yıl trip atardı ve inanın onun tribini yemek istemezdiniz.

Eh, en azından merdiven çıkmaktan kurtulmuştum.

Beremi takıp montumu giydim ve dışarı çıktım. Kasım ayıyla beraber Allah'ın İskoçya'sına muhtemelen kutuplardan gelen soğuk hava dalgası, yaz aylarını Marmara ikliminde geçiren beni herkesten daha fazla etkiliyordu. Bu yüzden derslere kitaplarımın yanında bir de montla giriyordum. Hele zindanlardaki sınıflar beni bitiriyordu. İksir dersinde pişirdiğimiz iksirlerin altındaki ateşle ellerimi ısıtıyordum. Slytherin'li olmayı hayal bile edemiyorum doğrusu.

Tüm bunları düşünürken dalıp gitmiştim ve ayaklarım beni otomatikman Quidditch sahasına getirmişti. "Dikkat eksikliğim var kesin." diye mırıldandım. "Yok, yok! Maladaptive Daydreaming." dedim sonra. "Hayır ya kesin DEHB. Hayal kurmuyordum ki. Sadece  düşünüyordum. Ama yine de-"

"Yine kendi kendine ne konuşuyorsun öyle?" diye sordu arkamdan gelen bir ses. Olduğum yerde sıçrayarak arkama döndüm. Karşımdaki çocuk en yakın arkadaşım James'ten başkası değildi. Yüzünde o muzip gülümsemesiyle halime kıkır kıkır gülüyordu. 

"Jamie, ödümü kopardın!" diye çıkıştım.

"Pardon. Dalıp gitmişsin napayım?" dedi gülerek "Yine neler geçiyordu aklından?"

Hangi birini anlatayım şimdi? Düşüncelerim o kadar boştu ki şimdiden unutmuştum. "Boşver," dedim elimi sallayarak. "sen hazır mısın maça?"

"Şaka mı yapıyorsun? Hazırdan da öteyim!" dedi büyük bir heyecanla. Olduğu yerde duramıyordu. "Bugün onları yerle bir edeceğiz!"

Sırtına desteklercesine vurdum "Hakla onları, şampiyon!"

O takımının yanına gitti ben de Gryffindor tribününe geçtim. Rastgele bir yere oturup maçı beklemeye başladım. Bir yandan da yanına oturabileceğim tanıdık bir yüz arıyordum. Tanımadığım insanlar arasında öylece oturmak benim için çok kolay değildi. Sosyal anksiyetem beni kemiriyordu. Neyse ki kısa sürede birini bulmuştum. Bu tribün merdivenlerinden çıkan James'in kardeşi Lily'den başkası değildi. Ona el sallayıp seslendim.

"Lily! Buraya..."

Küçük kız beni görünce sevindi ve koşarak merdivenleri çıkıp yanıma geldi. "Selam Tomris!" diyip yanıma oturdu. 

"Hogwarts'taki ilk maçını izleyeceğin için heyecanlı mısın?" diye sordum. Omzunu silkti ve böbürlenerek "Daha iyisini gördüğüme eminim." dedi. 

"Tabii ki de gördün! Senin annen bir Quidditch efsanesi. Bunlar sadece öğrenciler, daha önce gördüklerinle karşılaştırıp haksızlık etme bence."

Yüzündeki ifadeyi değiştirmeden gülümsedi. "James her yaz ne kadar iyi oynadığını anlatıp duruyor. Geçen yaz da kupayı nasıl onun sayesinde kazandıklarını defalarca anlatarak kafamızı şişirdi. Albus ve ben kafasına yastık fırlatana kadar susmuyordu. Anlattığı kadar var mıymış, göreceğiz." dedi bilmiş bilmiş. 

"Anlattığı kadar mıdır bilmem ama iyi oynadığı kesin. Kupayı da gerçekten onun sayesinde aldılar. Neyse onu boşver, sende neler var? Nasıl gidiyor?" 

Lily bu sene Hogwarts'a yeni başlamıştı. Geçtiğimiz iki yıl boyunca Noel tatilini onlarda, yani Potterlarda geçirmiştim. En yakın arkadaşımın ailesiyle tanışmak bir yana, koskoca Potterlarla tanışmak ilk başta beni çok germişti. Ama sonra ne kadar kibar ve eğlenceli olduklarını görünce iyi ki tanışmışız dedim. Hem bu sayede hem James'le hem de kardeşleriyle daha da kaynaşmıştım. Erkek kardeşi Albus'u zaten okuldan tanıyordum ama oraya gittiğim ilk sene Lily ile ilk kez orada karşılaşmıştım. Çekingenliğime rağmen gayet iyi anlaşmıştık. Hatta öyle ki, Lily'yi, Albus'u tanıdığımdan daha çok tanıyor gibi hissediyordum. Bunun sebeplerinden biri de Albus ile James'in pek yakın olmamasıydı. Albus Slytherin'deydi ve James'le aralarının açılmasının nedeninin biraz da bundan kaynaklandığını düşünüyordum. Yine de Albus'u severdim ve her gördüğümde selam verir, hal hatır sorardım. Özellikle kütüphanede çok karşılaşırdık. Genelde yanında Scorpius olurdu.

Scorpius Malfoy, Albus'un en yakın arkadaşı, Bay Potter'ın hiç haz etmediği Draco Malfoy'un oğluydu. James bana Malfoy ailesinden biraz bahsetti ve açıkçası çok şaşırdım. Bu saf ve iyi niyetli çocuğun safkan üstünlüğünü savunan bir aileden gelmesi garibime gitmişti. Sonra önyargılı yaklaştığımı fark ettim. Onu tanımıyordum ama iyi birisi olduğunu anlayabilecek kadar gözlemlemiştim.

Bunu bilmemin başka bir sebebi ise Zihnefendar olmamdı. Ama bu başka bi' videonun konusu.

Maç başladığında suratımıza bir bludger yememek için dua etmeye başladım. "Yılın 2019 olması ve hala bu oyunda bu kadar çok güvenlik problemi olması?" diye mırıldandım. Nelerine güveniyorlardı, sihirlerine mi? Sihir kullanabilmelerine rağmen tarih boyunca bu oyunda onlarca yaralanma ve ölüm olmuştu ve olmaya da devam ediyordu. Cidden inanılmaz.

Kısa bir beklemenin ardından maç başladı. Hepimiz hep bir ağızdan bağırıyor, Gryffindor için tezahüratlar yapıyorduk. Maçın en heyecanlı kısmında James ve Scorpius, iki takımın arayıcıları, snitchi yakalamak için kıran kırana bir mücadele veriyordu.

"Yürü be Potter, kim tutar seni!"

"Hadi Malfoy, göster onlara!"

Onları izledikçe başım dönüyor gibi hissettim. Hızlarına yetişemiyordum. İkisi de kıvrak hareketlerle diğer oyuncuların ve topların arasından sıyrılıp Snitch'e doğru uçuyordu. Sanki büyük bir mıknatısı takip eden küçük mıknatıslar gibiydiler. 

En sonunda James kıvrak bir hareketle Snitch'i tuttu ve hepimiz sevinçle çığlık atıp alkışlamaya başladık. Ayağa kalkıp ellerimi ağzıma götürerek olanca gücümle bağırdım:

"Yürü be şampiyon!"

Forward
Sign in to leave a review.