
ev kuralları
5 Kasım 2020 Perşembe 20:25
“Evim evim, güzel evim.”
Remus’un evine adım attıkları an Sirius’un söylediği şeyle Remus hızlıca arkasını dönmüş, ilgiyle evin her yerini inceleyen kişiye bakmıştı.
“Ne çabuk adapte oldun böyle.”
Sirius omuz silkti. Valizlerini girişte bırakıp oturma odasının ortasına doğru yürümüş, şöminenin önünde durup üzerindeki fotoğraflara bakmıştı. “Burada ben de varım?”
Remus kafasını eğdi. “Evet çünkü toplu fotoğraf? İki sene önce yılbaşında çekilmiştik.”
“Biliyorum,” dedi Sirius. “Sadece beni oradan kesersin falan diye düşünmüştüm.”
Remus göz devirip oturma odasındaki yumuşacık koltuklardan birine çöktü. “Neden keseyim? Sana senden nefret etmediğimi söyledim.”
“Ama sevmiyorsun da.”
Remus kollarını göğsünde birleştirip şöminenin önünde dikilen kişiye baktı. İlk üç düğmesini açtığı gömleğinin üzerinde kaşe montu vardı ve çok absürttü. Üşümüyor muydu?
Remus yan bir şekilde gülümserken bakışlarını açık gri gözlere kilitledi. “Yüzükleri taktık diye hemen sevgi mi istiyorsun Sirius?”
Bu sefer göz devirme sırası Sirius’taydı. Fotoğrafa son kez bakmış ve o da Remus gibi kendisini yumuşak koltuklardan diğerine atmıştı. “Bana yüzük taktığına inanamıyorum gerçekten.”
“Niye?” Remus merakla Sirius’a baktı. “Ben takmasam Dorcas takacaktı.”
“Evet. Dorcas’ın takması olasıydı, bu yüzden şaşırmazdım ama şu an senin yüzüğünü taktığıma inanmak zor geliyor.”
Remus iç çekip kafasını koltuğa yaslamış, tavana bakmıştı. “Bana da öyle.”
İkili, bir süre boyunca rahat bir sessizlik içinde tavanı izledikten sonra bu sessizliği bozan Sirius oldu.
“Remus?”
Remus hâlâ tavana bakarken “Efendim?” dedi.
“Teşekkürler.”
Remus, Sirius Black’in kısık sesini duyduğunda gözlerini kırpıştırıp kafasını yasladığı koltuktan kaldırdı ve direkt olarak ona baktı. “Ne için?”
Sirius bunu konuşmaktan nefret ediyormuş gibi gözlerini devirse de, çok kısa bir an sonra tekrar Remus’a bakmıştı. “Ne için olduğunu biliyorsun.”
Remus ne için olduğunu elbette biliyordu ancak Sirius’un ona teşekkür etmesinin asıl amacını çözememişti. “Bir sürü sebebi olabilir,” dedi bu yüzden. “Annene karşı geldiğim için mi? Ya da annenin karşısında senin yanında durduğum için mi? Veya o evde fazla kalmamanı sağlayarak seni oradan çıkardığım için mi?”
Sirius bir süre boyunca Remus’a baktı. Bu belki de, yıllar boyu süren arkadaşlıklarında Sirius’un Remus’a bu kadar uzun baktığı ilk gündü. Önce eve giderken ona eşlik edeceğini söylediğinde, sonra Walburga ile arasına girdiğinde ve şimdi ise normal bir konuşmanın ortasında uzun uzun Remus’a bakıyordu. Remus birazcık rahatsız hissederek oturduğu yerde kıpırdandı.
“Aslına bakarsan hepsi için. Annemle arama gireceğini düşünmemiştim.”
Remus omuz silkti. “Öyle bir muameleyi kimse hak etmez. Sessizce durup azarlamasının bitmesini bekleyemezdim.”
Sirius tatsız bir şekilde gülümsedi fakat bu çok kısa sürmüştü. Hemen ardından heyecanla ayağa kalkmış, “Odamızı göster,” demişti.
Remus’un dudakları biraz Sirius’un ani ruh hali değişiminden, çokça ise duyduğu şey yüzünden şokla aralandı. “Niye çoğul konuşuyorsun? Odamız ne demek?”
Sirius ellerini beline yaslayıp şirin bir şekilde güldü. “Evlendik ya Remuscuğum, bundan sonra senin odan benim odamdır.”
Sonra, arkasında ağzı açık bir şekilde ona bakan Remus’u bırakmış ve neredeyse sekerek merdivenlere yönelmişti. Remus, şokun sebep olduğu uyuşukluk yüzünden bir süre daha öylece otursa da, Sirius’un merdivenden kaybolup biricik odasına doğru gittiğini anımsadığında o kadar hızlı yerinden kalkmıştı ki, koltuktaki yastıklar yere düştü.
“Sirius!” diye bağırdı merdivenleri çıkarken. “Sakın odama girmeye cüret etme!”
Fakat çok geçti çünkü odasının kapısı sonuna kadar açıktı ve ışığı yanıyordu. “Kişisel alan diye bir şey duy-“
Remus’un cümlesini yarıda kesmesini sağlayan şey şaşkınlığıydı çünkü Sirius Black sıfır çekinmeyle bir deniz yıldızı gibi yatağının üzerinde uzanıyordu.
“Bu yatak niye bu kadar güzel kokuyor?”
Bu kadardı. Remus’un alnında sinirden damar atıyordu ve bu görüntüye daha fazla dayanamazdı. Sirius Black kişisel alanın ne demek olduğunu bilmeyen bir aptaldı ve Remus, çözüm yolu olarak ona evliliği sunan aklına içinden küfür ediyordu. Bu adamla tek çare olsa bile nasıl evlenebilmişti? Kafayı yiyecekti.
“Kalk,” dedi ve sesinden bile siniri belli oluyordu.
Ancak Sirius sesinden bu siniri duymamış olmalı ki kapattığı gözleriyle Remus’un yatağında oldukça huzurlu görünürken, “Burada yatacağım,” dedi.
“Sirius, 10’dan geriye doğru sayıyorum ve eğer 1 dediğimde hâlâ yatağımda yatıyor olursan-“
Sirius güldü. “Hâlâ yatağında yatmış olurum.”
“Aynen,” dedi Remus ve birkaç adımda yatağının yanına gidip şirin bir şekilde gülümsedi. “Ama ölü olarak.”
Sirius’un huzurla kapalı olan gözleri anında açıldı. Uzun birkaç dakika boyunca Remus’un yüzünü izledi ve dirseklerinin üzerinde yükselip “Gülüyorsun,” dedi. “Yanağında gamze falan var ama her nasılsa şu an kızgın halinden daha korkunç gözüküyorsun.”
Remus hiçbir şey söylemedi. Sadece yatağının yanında dikiliyor, alnında atan damarla Sirius’a gülümsüyordu.
Sirius bir süre daha Remus’a baksa da, ardından “İyi ya,” deyip yataktan kalktı. “Malın ne kadar kıymetliymiş.”
“Malım değil Sirius, yatağım. Evdeki her şeyi kullanabilirsin ama yatağım olmaz.”
Sirius açık gri gözlerini odada gezdirip derin bir nefes aldı. “İyi. İlk ev kuralı bu o zaman? Yatağına yatmam yasak.”
Remus kafasını salladı. “Evet, bunu ilk kural olarak sayabiliriz. Gel sana odanı göstereyim, geri kalan şeyleri sen yerleştikten sonra konuşuruz.”
Remus, Sirius’tan bir cevap beklemeden odadan çıkmak için kapıya doğru yöneldi. Adım seslerinden Sirius’un onu takip ettiğini anlamış ve arkasına bakmadan, kendi odasının sağ çaprazında kalan kapıdan içeri girip ışığı yakmıştı. “Odan burası. Pek misafirim olmadığından ayrıntılı bir şekilde döşeme gereği duymadım ama burası uzun süreli senin odan olacak. İstediğin şekilde döşeyebilirsin.”
Odada büyük boy yatak, gömme dolap, şık bir boy aynası ve kütüphane vardı. Sirius kütüphanenin önüne doğru yürüyüp kısaca kitaplara baktıktan sonra gözlerindeki soru işaretleriyle Remus’a döndü. “Neden her odada kütüphane var?”
Remus omuz silkti. “Kitabım çok. Hepsi tek odaya sığmıyor.”
Sirius bir süre boyunca gözlerini kırpıştırarak Remus’a baksa da, ardından o da omuz silkti. “Hiç değişmedin demek ki.”
“Bazı şeyler değişmez,” dedi Remus ve iç çekti. “Bavulun hâlâ aşağıda, onu al da odana yerleş bir an önce. Sonra da şu ev kurallarını konuşalım. Kahve içer misin?”
Sirius yüzünü buruşturdu. “Kahveden nefret ediyorum.”
Remus capcanlı bir kahkaha atıp, “Biliyorum,” dedi. “Sadece ne zaman kahve dense şu salak ifadeyi yapıyorsun, görmek beni eğlendiriyor. Lavanta çayım var, ondan içer misin?”
Sirius, “Cani herif,” deyip üzerindeki kaşe montu çıkarmış, düzgün bir şekilde yatağın üzerine bırakmıştı. “Olur, sanırım daha önce içmedim.”
Remus hafifçe kafasını sallayıp arkasını döndü, merdivenlerden inerken o da montundan kurtulmuş, gelişigüzel bir şekilde mutfaktaki sandalyelerden birinin üzerine atmıştı.
Kendisi için kahve hazırlarken bir yandan da Sirius’a lavanta çayı yapıyordu. Normalde içinde olduğu bu durum; yani evini bir başkasıyla paylaşmak zorunda olması, Remus’u rahatsız hissettirmeliydi fakat Remus öyle hissetmiyordu. Bunun nedeni Sirius’la zaten senelerce aynı yerde yaşamış olmasından kaynaklanıyordu belki de.
Kupaya iki çay kaşığı lavanta çayı attıktan sonra üzerine kaynar su döktü ve demlenmesi için bir kenara koydu. Elinde kahvesiyle arkasını döndüğünde ise Sirius’u bavulunu almış, merdivenlerden yukarı çıkarmaya çalışırken gördü.
“Yardım lazım mı?”
“Değil.”
Sirius’un güç konusunda komik derecede hassas olması Remus’u güldürüyordu. Boyu Remus’tan kısaydı ama Remus hiçbir zaman Sirius’un kendisinden daha güçsüz olduğunu düşünmemişti. Aksine, biliyordu ki Sirius daha güçlüydü fakat belki de bunu hiçbir zaman sesli bir şekilde söylemediği için Sirius güç konusunda sürekli olarak kendisini kanıtlama çabasındaydı.
Arkasından, “Sen bilirsin,” diye seslendikten sonra kahve kupasını mutfak tezgahına bırakmış, sandalyeye bıraktığı montunu alıp asmak için girişe yürümüştü. Montu asıp televizyonu açmak için oturma odasına döndüğünde ise merdivenden adım seslerini duydu.
Sirius saçını toplamış, üzerindeki pijamalarıyla aylak aylak merdivenlerden inip koltuğa oturmuştu.
“Hızlı yerleşmişsin?” derken mutfağa gidip lavanta çayını ve kahvesini aldı. Remus’un evinde en sevdiği şeylerden biri, mutfak ve oturma odasının birleşik olmasıydı.
Sirius, “Benim yerleşme anlayışım biraz farklı,” deyip kendisine uzatılan kupayı aldı. “Çok güzel kokuyor, teşekkür ederim.”
Remus da yan tarafına oturup “Doğru,” dedi. “Bavulunu boşalttığını hiç görmedim.”
“Boşaltmıyorum çünkü. Çay aynı zamanda neden çikolata gibi kokuyor?”
“İçinde çikolata parçaları da vardı çünkü.”
Sirius beğeni dolu bir mırlamayla çaydan ilk yudumunu aldı ve “Wow,” dedi. Açık gri gözleri parlaktı ve Remus’a bakıyordu. “Cidden çok lezzetli. Evinde böyle bir şey var ve sen kahve mi içiyorsun? Zevksiz.”
Remus gülerek, “Zevksiz olduğumu kabul ediyorum ama kahve içtiğim için değil,” dedi. Gözleri televizyondaki akşam dramasındaydı. “Seninle evlendim Sirius. Elbette dünyanın en zevksiz insanıyım.”
Sirius yalandan kahkaha atıp, “Kendini böyle kandırmaya çalışma,” dedi. “Benimle evlenmek 32 yılda başına gelmiş en güzel şey.”
“Sahiden 32 yılda başıma gelmiş en güzel şeyin seninle evlenmek olduğunu mu düşünüyorsun?”
Sirius bundan hiç şüphesi yokmuş gibi görünürken kafasını salladı. “Elbette.”
Remus iç çekti. “Gerçekten beni hiç tanımıyorsun, değil mi?”
Sirius hakarete uğramış gibi görünüyordu. Koltukta yan dönmüş ve yüzünü tamamen Remus’a çevirmişti. “Tanıyorum tabii ki.”
Remus kafasını koltuğun arkasına yaslayıp ona doğru baktı. “Sirius, gey olduğumu bile iki gün önce falan öğrendin.”
“Bunun nedeni seni hiçbir erkekle görmemem.”
Remus kaşlarını kaldırdı. “Ciddi misin sen?”
“Ciddiyim! Hiç erkek arkadaşın olduğunu görmedim?”
Remus güldü. Hem de o kadar çok güldü ki, karnı acımıştı. Elindeki kahve kupasını orta sehpaya bırakıp iki elini de karnının üstüne koyduğunda hâlâ gülüyordu.
Sirius da kupasını sehpaya bırakıp kollarını göğsünde birleştirdi. “Neye gülüyorsun?”
“Komik çünkü. Yakın olmadığımızı elbette biliyordum fakat en azından arkadaş olduğumuzu düşünmüştüm.”
Sirius kaşlarını çattı. “Zaten arkadaşız Remus.”
Remus bir süre boyunca Sirius’a baktı. Kehribar gözleri oturma odasının lambası altında sıcacık bir kahverengi görünüyordu ve Sirius sertçe yutkundu. Remus’un gözlerinin rengini ilk kez görüyormuş gibi hissediyordu.
“Eğer arkadaş olsaydık en azından Benjy’nin eski erkek arkadaşım olduğunu bilirdin diye düşünüyorum.”
Sirius’un, Remus’un göz rengi hakkındaki düşünceleri duyduğu şeyle bir anda dağılmıştı. Oturduğu yerde dikleşip, “Bir dakika…” dedi. “Benjy mi?” Remus kafasını salladığında ise, “Benjy?” diye sordu yeniden. “Benjy Fenwick’ten mi bahsediyoruz şu an?”
Remus kahve kupasına uzanırken onaylamayla mırıldandı. “Ta kendisi.”
Kahvesinden bir yudum alıp kumandayla kanallar arasında gezindi fakat yan tarafından hâlâ bir cevap gelmemişti. Ki bu garipti çünkü Sirius’u bu tür konularda susturmak neredeyse imkansızdı. İşte bu yüzden Remus merakla kafasını Sirius’a doğru çevirdi ve hissettiği o merak, yerini çabucak kafa karışıklığına bıraktı.
“Ne?” diye sordu gözlerini ona doğru elini uzatmış Sirius’un üzerinde gezdirirken.
Sirius ısrarla dudaklarını aralamıyor, yalnızca Remus’la tokalaşmak için inanılmaz bir istek duyuyormuş gibi elini tutması için ona doğru sallıyordu.
Remus birkaç dakika boyunca daha Sirius’a baktı fakat Sirius kımıldamıyor veya konuşmuyor, sadece Remus’la tokalaşmak için eli havada bekliyordu.
Remus iç çekip elini uzattı ve bu tokalaşmanın sebebini merak ederek sol eliyle Sirius’un sol elini kavradı. Yüzükleri birbirine sürtünürken Sirius inanılmaz bir güçle Remus’un elini sıkıyor ve gülümseyerek onunla tokalaşıyordu.
Yarım dakikadır hiçbir şey söylemeden yalnızca aptal gibi gülümseyip elini sallayan Sirius canını sıktığından, yeniden “Ne?” diye sordu Remus. “Niye tokalaşıyoruz şu an?”
“Tebrik ederim.”
Hâlâ tokalaşıyorlardı ve Remus elini çekmeye çalışsa da, Sirius buna izin vermemişti. “Niye? Benjy’le çıktığım için mi?”
“Yok,” dedi Sirius. “Benjy’den sonra benimle evlendiğin için. Ki bu eşekten inip ata binmek gibi bir şey. Bu yüzden tebrik ederim.”
Remus şaşkınlıkla dudakları aralanmış halde Sirius’a bakıyor, Sirius ise kocaman gülümsüyordu. Remus en sonunda sanki ateşe dokunmuş gibi elini hızlıca Sirius’tan çekip “İnanılmazsın sahiden,” dedi. “Bundan bile kendine pay çıkarıyorsun.”
Sirius dudaklarını aralamıştı ki, devam etti. “Ayrıca Benjy harika biriydi. Kötü de ayrılmadık, hâlâ arkadaşız.”
“Hâlâ arkadaş mısınız?” Sirius çayına uzanıp bir yudum aldıktan sonra, “İşte ben buna inanmıyorum,” dedi.
“Neye?”
“Bir zamanlar sevgili olan insanların arkadaş kalabileceklerine. Yani evet, senin için belki sadece arkadaş ama karşı tarafın da böyle düşündüğünden nasıl emin olabilirsin?”
“Ayrılırken hemfikir olduğumuz bir şeydi. Sevgili olarak yürümedi ama arkadaş olarak hâlâ güzel bir ilişkimiz var.”
Sirius kafasını iki yana salladı. “Saçmalık. İlişkiniz ne kadar sürmüştü?”
Remus bunun konuyla ne alakası olduğunu çözemese de “Yedi ay,” diye yanıtladı.
“Yedi ayda hiç sevişmediniz mi yani?”
Remus gözlerini kırpıştırdı. “Bunun konuyla ne alakası var?”
Sirius ise kararlıydı. “Seviştiniz mi sevişmediniz mi?”
İkisi, sonsuzluk gibi gelen bir süre boyunca birbirlerine baktı fakat bu bakışmadan kaçınan ilk kişi Remus olmuştu. Kafasını iki yana sallayarak televizyona baktı. “Seninle bu konu hakkında konuşmayacağım.”
“Seviştiniz yani. İşte bu yüzden ilişki sonrası arkadaşlığı saçma buluyorum.”
“Bunun nesi saçma anlamadım?” diye patladı Remus. Yanakları hafif kızarmıştı çünkü Sirius’la böyle bir konu üzerinde konuşacaklarını hiç düşünmemişti.
“Ona baktığında onunla sevişmiş olduğun aklına gelmiyor mu yani? Ya da Benjy’nin aklına gelmiyor mudur?”
Remus kaşlarını çattı. “Neden gelsin? Sonuçta ilişkiye ortak bir şekilde nokta koyduk. Eğer ayrılmak isteyen yalnızca ikimizden biri olsaydı bir şeyler yarım kaldığı için bu şekilde düşünülebilirdi fakat ikimiz de ayrılma konusunda hemfikirdik. Şu an Benjy’i gördüğümde aklıma bir zamanlar onunla sevişmiş olduğum gelmiyor bile.”
Sirius cık cıkladı. “Demek ki yatakta iyi değildi. Eğer ikimiz sevişmiş olsaydık eminim boşandıktan sonra bana aynı gözle bakamazdın.”
Remus yüzünü buruşturdu. “Lütfen mide bulandırıcı şeyler söylemeyi kes. Kural iki bu tamam mı? Senin, ikimizi kasteden bir cümlede sevişme kelimesini kullanmaman.”
Sirius göz devirdi. “İyi, sen kaybedersin.”
Remus gözlerini kısmış Sirius’a bakıyordu ve bir süre sonra “Böyle olmaz,” diyerek oturduğu koltuktan kalkmış, televizyon ünitesinden bir defter ve bir kalem alıp tekrar Sirius’un yanına oturmuştu. “Söz uçar yazı kalır. Kuralları buraya yazacağız.”
Sirius, Remus’a küçümseme dolu bir bakış attı. “Okula geri döndük herhalde?”
Remus omuz silkti. “Seni tanıyorum. Kurallardan birini yapıp ben kızdığımda ise böyle bir kural mı koymuştuk dersin. Ama yazarsak bu bahanen de ortadan kalkmış olur.”
“Sonunu düşünen kahraman olamaz Remus Lupin.”
Remus gözlerini kırpıştırdı. “Bu ne demek şimdi?”
“Bir şeyleri sonucunu düşünerek yapıyor olsaydım Sirius Black olmazdım demek.”
Remus iç çekip kağıdı önüne aldı. Tam orta kısmına “ORTAK YAŞAM ALANINDA UYULMASI GEREKEN KURALLAR” yazarken, “Pervasızlığını bilmeyen yok Sirius,” dedi. “Yine de bilgilendirme için teşekkürler.”
Sirius rica ederim der gibi gülümsediğinde Remus çoktan kağıda “Madde 1” yazıp, yanına da tre atmıştı.
ORTAK YAŞAM ALANINDA UYULMASI GEREKEN KURALLAR
Madde 1- Sirius, Remus’un odasına gerekmedikçe girmeyecek. Girse bile yatağına yatmayacak.
Madde 2- Sirius, içinde Remus ve Sirius geçen bir cümlede “sevişmek” kelimesini kullanmayacak.
Madde 3- Remus, cumartesi günleri saat 8’den 12’ye kadar kumandayı Sirius’a bırakacak.
Madde 4- Alışverişe birlikte çıkılacak.
Madde 5- Çamaşır ve bulaşıklar dönüşümlü olarak yıkanacak.
Madde 6- Yemeği Remus yapacak fakat buna karşılık olarak masayı Sirius toplayacak.
Madde 7- Taraflardan biri uyuyorsa, diğer kişi evin içinde olabildiğince sessiz hareket edecek.
Madde 8- İç çamaşır ve çoraplar ortalık yerde bırakılmayacak.
Madde 9- Eve kadın ya da erkek atılmayacak.
Madde 10- Çöp dönüşümlü olarak atılacak. Eğer taraflardan biri çöpü atmayı unutursa, unutan kişinin o akşam favorilerinden saçı çekilecek.
Madde 11- Duruma göre madde eklenebilir ya da çıkarılabilir.
“Bu şart mıydı cidden?” diye sordu Sirius.
Remus hâlâ önündeki kağıda bakıyor, eklenebilecek başka bir şey var mı diye düşünüyordu. “Ne?”
“Alta isimlerimizi yazman işte. Ne bu imza da mı atacağız?”
“E herhalde,” dedi Remus. “Sözleşme hazırlamadın mı hiç?”
Sirius omuz silkti. “Hayır. Ofiste imza işlerine ve birkaç bir şeye bakıyorum sadece.”
“Birkaç bir şey diye bahsettiğin şeylerin şirket için çok önemli işler olmasını görmezden geliyorum.” En sonunda kafasını kaldırmış, Sirius’a bakmıştı. “Tamamız sanırım. Senin eklemek istediğin başka bir şey var mı?”
Sirius iç çekti. “Kahve ile ilgili bir şeyler eklemek isterdim ama çok insanlık dışı olur.”
Remus hafifçe güldü. “Evet, öyle olur. Bunun dışında var mı?”
Sirius düşünmemişti bile. Remus’un cümlesi biter bitmez kafasını iki yana salladı. “Şu an için yok. Zaten Madde 11’i ekledik. Aklımıza gelirse veya birlikte yaşadıkça rahatsız olmamızı sağlayan bir şeyler olursa ekleriz.”
Remus kafasını salladı. “Mantıklı. Tamam öyleyse.”
Eğilmiş, isminin altına bir dakika bile düşünmeden imza atmıştı. Geri çekilmeden önce ise kalem ve kağıdı Sirius’un önüne doğru itti.
Sirius bunu hâlâ biraz gereksiz bulsa da iç çekerek o da isminin altına imzasını atmıştı.
“İmzan ne kadar süslü püslü,” dedi Remus. “Aynı saçın gibi.”
“Sen bu gece saçımı çok gündeme getirdin Remus. Zaten madde 10 yüzünden hâlâ canım sıkkın, lütfen daha fazla saçım hakkında konuşmayalım.”
Remus kahkaha attı. Sirius’un saçıyla ilgili bir şeyler söylemek ve söylediği şeylere karşın Sirius’tan aldığı tepkileri izlemek Remus için eğlenceliydi.
“Tamam, nasıl istersen.”
Ardından, bu akşam yaşanan olay kendini tekrar etti fakat taraflar yer değiştirmişti. Bu sefer tokalaşmak için elini uzatan kişi Remus’tu.
Sirius’un kaşlarını kaldırmış halde kendisine baktığını görünce, “Anlaşma tokalaşması,” diye açıkladı.
Sirius bir Remus’un eline, bir de yüzüne baktıktan sonra yan bir gülüş atıp kendi elini uzattı ve tokalaşmayı resmi olarak başlattı.
“Umarım iyi geçiniriz,” dedi Remus.
“Kahve içmezsen neden olmasın.”
Remus gözlerini devirdi. “İmkansız.”
“Biliyorum.”
Bunun üzerine ikisi de bir şey söylememiş olmasına rağmen, ezbere bir şekilde tokalaşmaya devam ediyorlardı. Durum çok absürttü fakat ikisi de bunun farkında değilmiş gibi tokalaşmaya devam ediyor, dalgın dalgın birbirlerine bakıyorlardı.
En sonunda konuşan Remus oldu. “Acıktım, bir şeyler hazırlayacağım. Sen de yer misin?”
Sirius duvardaki saate bakıp, tekrar Remus’a döndü. “Bu saatte mi? Saat 12 buçuğu geçmiş.”
“Ne olmuş? Saat her gün 12 buçuğu geçiyor.”
Sirius kısa süreli bir duraksama anının ardından kocaman kahkaha atıp ayağa kalkmış, elleri hâlâ birleşik olduğundan Remus’un da ayağa kalkmasını sağlamıştı.
“İyi öyleyse Bay Saat Her Gün On İki Buçuğu Geçiyor. Ben de acıkmıştım zaten.”
Elleri, mutfağa doğru yürürlerken yavaşça birbirinden ayrılmıştı fakat avuç içlerindeki sıcaklık onlar farkında olmasa da oradaki varlığını koruyacak, kim bilir belki de kalplerine bile yerleşecekti.