Remus Is The New Black

Harry Potter - J. K. Rowling
M/M
G
Remus Is The New Black
Summary
Sirius, “Ne oluyor Lupin?” dedi kaşlarını çatmış halde. “Delirmiş gibi görünüyorsun.”Remus ancak o zaman Sirius’un önünde volta attığını ve bunu çok hızlı yaptığından, yan tarafındaki dikey havuzda gezinen flamingoları kaçırdığını fark etti. Sakinleşmesi gerekiyordu. Ucunda ölüm yoktu ya? Sirius’a bunu teklif edecek, ardından reddedilse bile hiç yoktan denedim diyecekti. Ayrıca en azından Sirius Black gibi parti yapmayı düşünmektense düştüğü bu durumdan kurtulmak için bir şeyler denemiş olacaktı ki bu da, Remus Lupin hanesine yazılan artı bir rakam demekti. Yani, evet. Kaybedecek hiçbir şeyi yoktu.Bu yüzden Remus adımlarını Sirius’un tam önünde durdurmuş ve derin bir nefes alıp verdikten sonra ise dudaklarını aralayıp, “Sirius,” demişti. “Evlen benimle.”
All Chapters Forward

lütfen eşim hakkında düzgün konuşun

3 Kasım Salı 2020

Sirius’un yüzündeki gülme ifadesinin son kırıntıları da silindi ve artık tamamen ciddiydi. “Tek çare?” diye sordu. “Ne demek istiyorsun?”

Remus iç çekti. “Dorcas’la evlenecek misin yani? Bunu öylece kabullendin mi?”

Sirius bu sefer büsbütün afallamış görünerek gözlerini kırpıştırdı. “Ben Dorcas’la evlenmeyeyim diye mi bana böyle bir teklifle geldin yani?”

Remus üç saniye boyunca kımıldamadan dursa da, en sonunda kocaman bir kahkaha attı. “Sirius bunu kabullenmen çok zor biliyorum ama dünya senin etrafında dönmüyor. Sana böyle bir teklifle geldim çünkü Marlene’le evlenmek istemiyorum.”

Sirius’un gözleri genişledi. “Sen neden Marlene’le evleneceksin ki?”

Remus iç çekti. “Anlaşmalı evlilik saçmalığı yüzünden işte.”

Sirius bir süre boyunca Remus’un yüzünü izlemiş, ardından yan taraftaki yumuşacık koltuklardan birine oturup sol ayak bileğini sağ dizine yaslamıştı. “Remus, farkında mısın bilmiyorum ama şu an bana yaptığın teklif de bir tür anlaşmalı evlilik saçmalığı değil mi?”

“Öyle,” dedi Remus çabucak. Yürümüş ve Sirius’un karşısındaki koltuğa oturmuştu. “Ama en azından, eğer kabul edersen bu anlaşmayı sen ve ben yapmış olacağız, ailelerimiz değil.”

“Hmm…” Sirius boşluğa bakarak bunu bir süre düşündükten sonra kafasını kaldırıp direkt olarak Remus’un kehribar gözlerine baktı. “Neden Marlene’le evlenmek istemiyorsun?”

“Sen neden Dorcas’la evlenmek istiyorsun?”

Sirius kaşlarını çattı. “Dorcas’la evlenmek istemiyorum.” 

“Oh, öyle mi? Çünkü buradan, böyle bir soruna çözüm aramak yerine partiliyor olduğun için gayet istekli görünüyorsun.” 

Sirius, Remus’u irrite edecek kadar şirin bir şekilde gülümsediğinde Remus bunun iyi bir yere varmayacağını anlamıştı. “Madem Dorcas’la evlenmek istediğimi düşünüyorsun, neden başkasıyla evlenmek için hazır olan bir adama evlilik teklifi ediyorsun? Awww, bana bu kadar çok mu aşıksın Lupin?”

Remus gözlerini devirip, “Cehenneme git Sirius,” dedi ve ayaklandı. Fakat bileğini tutan dövme ve yüzüklerle süslenmiş ince parmaklar yüzünden ileriye doğru bir adım atamamıştı. 

“Bekle,” dedi Sirius. “Blöf yapmana gerek yok Remus. Eğer böyle bir teklifle bana gelmişsen gerçekten de tek çaren benim demektir. Otur da konuşalım.”

Remus gözlerini yumup derin bir nefes aldı. Sirius’un haklı olması onu gıcık ediyordu fakat bir kereliğine geri adım atıp kalktığı koltuğa yeniden oturdu. 

“Bu işi yapacaksan düzgünce yapacağız,” dedi Sirius. “Sorduğum şeyleri seninle dalga geçmek amacıyla değil, cevaplarını merak ettiğim için soruyorum.”

Remus bir süre boyunca karşısındaki açık gri gözleri izleyip samimiyetini tarttı. Sirius Black gerçekten samimi görünüyordu. Bu yüzden Remus, “Tamam,” dedi. “Ne merak ediyorsan sor.”

“Neden Marlene’le evlenmek istemiyorsun? Üniversitede yakın olduğunuzu sanıyordum?”

“Yakındık zaten,” dedi Remus. “Fakat arkadaş olarak. Ayrıca ben geyim.” Marlene’in cinsel yöneliminden bahsetmeye gerek yoktu çünkü bu Sirius’u ilgilendirmiyordu.

“Oh, mantıklı.”

Remus’un tek kaşını kaldırıp kendisine baktığını gördüğünde ise çabucak eklemişti. “Evlenmek istememen mantıklı yani, gey olman değil.”

Başka bir zamanda olsalar Remus gey olmam neden mantıksız deyip üzerine giderdi ama şu an ikisi için de önemli bir durumun ortasındalardı. Konuyu dağıtmak istemiyordu.

Remus’un kaşının eski haline döndüğünü görünce Sirius devam etti. “Peki böyle bir teklifi neden bana ettin?”

“Çünkü ikimiz de aynı durumdayız. Babama ayarladıkları bu evliliği istemediğimi söyledim ama yeterli olmadı. Sen de kendi ailene söyledin mi?”

“İstemediğimi mi?” Remus kafa sallayınca Sirius, “Söyledim,” dedi. “Ama benim için de yeterli olmadı.”

“Peki Dorcas?” diye sordu Remus. Bunu hiç düşünmemişti. “O seninle evlenmek istiyor mu?”

“Elbette hayır!” diye burnundan güldü Sirius. “Benimle evlenmek yerine bir kurbağayla evlense daha mutlu olacağını söyledi.”

Artık Remus da gülüyordu. “Haksız sayılmaz.”

“Dedi, bana evlen benimle diyen kişi,” diye devam ettirdi Sirius. “Bir kere daha soracağım Remus ama bu sefer daha açık bir cevap istiyorum. Neden ben?”

“Dedim ya, ikimiz de aynı durumdayız. Sen Dorcas’la evlenmek istemiyorsun, ben de Marlene ile. Ailelerimizin dediğini yapmak yerine neden kendimiz karar vermiyoruz ki? Eğer zaten evliysek bizi başkalarıyla evlenmeye zorlayamazlar.”

“Evet,” dedi Sirius. “Bu konuda haklısın ama ikimiz evlendikten sonra olacakları düşündün mü?”

“Neyi düşünmeliydim? Şirket işleri mi?”

“Hayır, onu siktir et. Bir çaresini buluruz. Demek istediğim şey aramızdaki ilişki. En basiti aynı evde kalmak zorundayız ve ailelerimizi ikna etmek için birbirimizi seviyormuşuz gibi davranmalıyız, ki bu zor. Sonra benim aktif cinsel hayatım var, sen bu konuda zorlanmayacak gibisin ama ben büyük sıkıntılar çekerim.”

“Ah, siktir git,” dedi Remus. Sirius’un gülmesi bittiğinde ise devam etti. “İstediğinle birlikte olabilirsin, aldırmam. Sadece yakalanmamaya dikkat etmelisin. Aynı evde de kalırız, senin partilemen hiç bitmiyor nasılsa birbirimizi çok göreceğimizi sanmıyorum. Birbirimizi seviyormuşuz gibi davranma konusunda ise… haklısın, zor.”

Sirius gözlerini devirdi. “Neyse ki sen rol yapmakta iyisin.”

“Pardon?” dedi Remus. Bu sonuca nereden vardığını anlamamıştı.

“Tüm o seneler boyunca James’in yanında benden nefret etmiyormuşsun gibi davrandın. Şimdi de zorlanmayacaksındır.”

Remus şaşkınlık içinde karşısındaki adama bakıyordu. “Sirius aptal mısın? Rol falan değildi o, senden gerçekten nefret etmiyorum ben.”

Sirius gözlerini kısıp Remus’u izledi. Bacağını indirmiş ve bu sefer boş kalan dizlerine dirseklerini yaslayıp öne eğilmiş, birleştirdiği ellerine ise çenesini yaslamıştı. Şirin bir şekilde Remus’a bakıyordu. “Sana inanmıyorum ama nasılsa bunun gerçek olup olmadığını öğrenmek için önümüzde belli bir süre var. Aynı evde yaşayacağız sonuçta.”

“Evet,” dedi Remus. “Evliliğimiz ne kadar sürer bilmiyorum, ortalık durulduktan sonra boşanırız. İkimiz boşandıktan sonra bizi tekrar birileriyle evlendirmeye kalkacaklarını sanmıyorum.”

“Büyük ihtimalle,” dedi Sirius. 

“Ee?” Remus kehribar gözlerini Sirius’a dikmişti. “Kabul ediyor musun?”

“Reddedebileceğim bir teklif sunmadın Remus. Koşullar gayet iyi, tek sorun aynı evde yaşayacak olmamız ama ona da idmanlı sayılırım zaten, senelerce aynı odada kaldık. Seni görmezden gelmek zor olmayacaktır.”

“Sağ ol ya…” 

Sirius buna güldükten sonra ayağa kalkıp Remus’un önünde dikilmiş ve kollarını iki yana açmıştı. 

“Ne yapıyorsun?” diye sordu Remus. Kafası karışmış ve biraz da temkinli görünüyordu.

“Müstakbel kocana sarılmayacak mısın?” 

Remus, sanki mide öz suyu ağzına gelmiş gibi öğürerek ayağa kalktı. “Tek bir cümlede bu kadar mide bulandırıcı şeyi aynı anda nasıl kullanabildin, inanılmazsın cidden.”

Sirius kollarını indirirken göz kırptı. “Öyle derler.”

“Her neyse,” dedi Remus göz devirirken. “Dorcas’la seni ne zaman evlendireceklerdi? Yani ikimiz evlenmeden önce ne kadar zamanımız var?”

“Cumartesi günü düğün var. Daha doğrusu vardı. Bu durumda üç gün içinde evlenmeliyiz sanırım. Tabii sen ve Marlene daha erken evlenmeyecekseniz?”

“Hayır, haftaya dedi babam fakat basına öncesinde açıklayacaktı. Bu yüzden elimizi çabuk tutsak iyi olur. Yarına ne dersin?”

“Wow, benimle evlenmek için ne kadar isteklisin. Gözlerim yaşardı.”

Remus’un uykusuzluğu artık gözlerini acıtacak kıvama geldiğinden sabrı eksilerdeydi. Bu yüzden, “Saçma sapan konuşma,” dedi. “Yarın uygun musun değil misin?” 

“Bilmem,” dedi Sirius omuz silkerken. “Arayıp sekreterime sormam lazım fakat görüyorsun ya, bugün doğum günüm. Böyle bir günde seninle haddinden fazla zaman geçirdim zaten. Yarın öğrenip seni ararım.”

“Arama,” dedi Remus gitmek için çıkışa doğru adımlarken. “Mesaj at. Sesini duymak istemiyorum.”

“Awwww, çok kalbim kırıldı Lupin.”

“Ne güzel.” 

Remus önde, Sirius arkada partiye yeniden karıştıklarında Remus doğruca Lily ve James’in yanına gitmiş ve onlara eve geçeceğini söylemişti. Elbette bu haber Potterlar’ı mutlu etmemişti fakat Remus’un eve geçip yarın veya en geç yarından sonra Sirius Black’le resmen evleneceği gerçeğini hazmetmek için zamana ihtiyacı vardı. 

Bu yüzden iki arkadaşına sıkıca sarılmış, Sirius’a ise baş selamı vererek partinin yapıldığı mekandan ayrılmıştı. 

 

5 Kasım 2020 Perşembe


“Remus?” 

Remus elindeki evlilik belgesine bakmaya o kadar dalmıştı ki, gözünün önünde şıklatılan parmaklarla şimdiki zamana ancak dönmüş, arkadaşlarının ve beş dakika önce evlendiği adamın yüzüne bakmıştı. 

“İyi misin?” diye sordu James. 

“Sirius’la evlendim James,” dedi Remus. “Bu durumda ne kadar iyi olunabilir?”

Sirius saçlarını parmaklarıyla geriye doğru tararken, “Havalara uçman lazımdı,” dedi. “100 kişiden 99’unun hayalini kurduğu şeyi yaşıyorsun.”

Remus göz devirdi. “Kalan o bir kişi bensem demek ki.”

“Evlilik teklifini sen etmemişsin gibi konuşuyorsun.”

“Evlilik teklifi etme nedenimin ikimiz de kurtarmak olduğunu çok iyi biliyorsun!”

“Win-Win işte. Bir taşla iki kuş. Hem Marlene’le evlenmekten kurtuldun hem de benimle evlendin.”

“Ya sen ne kadar ben merkezcisin. Egon yüzünden nefes alamıyorum, azıcık müsaade et.”

“Alışırsın Remuscuğum, nasılsa artık aynı evde yaşayacağız. Alışırsın.”

“Hatırlatma,” dedi Remus işaret ve baş parmağıyla burun kemiğini sıkarken. 

“Ya siz bunun iyi bir fikir olduğundan emin misiniz?” 

James’ti. İki eski dostunun deminden beri birbirlerine laf yetiştirmesini gözlerindeki endişeyle izlemişti ve hemen yanındaki Lily ve Harry de ondan farklı görünmüyordu. Sirius da bunu fark etmiş gibi eğilip, vaftiz oğlunu kucağına aldı. Harry’i atıp tutarken kocaman gülümsüyordu.

“Her zamanki halimiz, değil mi Remus?”

“Öyle,” dedi Remus, Harry ve Sirius’u izlerken. “Sorun yok, baş edemeyeceğimiz bir şey değil.”

“Ayyynen öyle, hem Remus amca hep biraz huysuz olmuştur, değil mi Harry?”

Küçük çocuk Sirius’un onu havaya atıp tutmasından çok eğleniyor olmalı ki kıkır kıkır gülerken “Hayıy,” dedi. “Yemus amcam eğlenceli. Bana hep çikolat veyiyo.” 

Remus, Lily ve James’in ona kaşlarını kaldırmış bir halde baktığını görünce rahatsız bir şekilde güldü. “Yani, şimdi öyle demeyelim de… ben yerken bana yavru köpek gibi bakmasına dayanamıyorum, ondan veriyorum azıcık.”

Sirius buna burnundan gülüp Harry’i yere bıraktı fakat çocuğun minik elini hâlâ kendi elinde tutuyordu. “Eve mi geçeceksiniz?” diye sordu James ve Lily’e.

“Ben Harry ile eve geçeceğim,” dedi Lily. “James’in ise bu akşam nöbeti var, o hastaneye geçecek.”

“Ah, kötü olmuş.”

“Sen nereye gideceksin?” diye sordu James. Sirius’a bakıyordu. 

“Eve geçerim. Eşyalarımı toplamam lazım.”

Lily endişeli görünüyordu. “İyi olacak mısın? Walburga evde ondan habersiz ufacık bir şeyin yeri değişse çıldırıyor. Sana ne tepki verecek tahmin edemiyorum.”

Sirius omuz silkti. “Olan oldu. Vereceği tepkiyi göze almasaydım en baştan Remus’la evlenmezdim. Umursamıyorum.”

Remus dikkatle Sirius’un yüzüne baktı. Gerçekten de umursuyor gibi görünmüyordu ancak omuzları gergindi ve gülüşü her zamankinden kısa sürüyordu. Remus kendi ailesinin tepkisinden çekiniyor değildi fakat Sirius’un karşılaşacağı tavrı ve bu tavır yüzünden neler hissedebileceğini anlıyordu. 

İşte bu yüzden, “Sirius,” dedi. “Ben de seninle geleceğim.”

“Ne?” 

Yalnızca Sirius değil, Lily ve James de şaşkınlık içinde bu soruyu sormuşlardı. 

Remus omuz silkti. “Kendi başına evlenmedi neticede. Taraflardan biri benim, sonuçlarla beraber yüzleşmeliyiz diye düşünüyorum?”

Sirius hâlâ Remus’un yüzüne bakarken, Lily ile James bunu duymaktan son derece mutlu olmuşlar gibi görünüyorlardı. “İyi düşünmüşsün dostum,” dedi James. “İçim rahatladı.”

Remus hafifçe gülümseyip hâlâ kendisine bakan Sirius’a döndü. “Yüzük almamız lazım.”

“Alalım,” dedi Sirius hızlıca. 

“Aslında…” James ceketinin cebini karıştırırken yüzünde aydınlık bir gülümseme vardı. “Onu biz sizin için hallettik.” 

“Ne?” dedi Remus. Gözleri güneş ışığı altında neredeyse sarı görünüyordu. “Nasıl hallettiniz?”

Lily, “Aklınıza gelmeyeceğini düşündük,” dedi gülümserken. “Bu yüzden biz hallettik.”

James cebinden lacivert bir kadife kutu çıkarıp beklemeden açtığında Sirius da Remus da gözlerini kırpıştırdı. İdeal kalınlıkta beyaz altından düz bir yüzüktü fakat sadece, ikisinin de ortasında minik bir taş parçası vardı. Çok sade, çok asil görünüyordu.

İlk tepki veren Sirius oldu. “Wow… çok güzel.” 

“Gerçekten öyle,” diye onayladı Remus. “Çok şık görünüyor. Teşekkür ederiz.” 

James ve Lily kocaman gülümserken Harry de ailesinin mutluluğuna ortak olup kıkır kıkır gülmüştü. Henüz sadece ön iki dişi vardı ve bu onu aşırı tatlı gösteriyordu. 

Remus bu görüntüye dayanamayıp eğildi ve Harry’i kucağına aldı. Kırmızı yanaklarına kocaman kocaman öpücükler kondururken Harry’nin kahkahaları daha da artmıştı ve Remus da onunla birlikte gülüyordu. 

Belli bir süreden sonra, “Pekala Remus Lupin,” dedi Lily. “Yavaşça çocuğumu yere bırak da şu yüzüklerinizi takın artık.”

Remus kafa sallayıp son bir kez daha Harry’i öptükten sonra “Oooh,” dedi. “Harry Potter’dan takviye güç aldım, bugün beni kimse yenemez.”

Hepsi buna gülerken kutuya uzandı fakat kutuda yalnızca bir tane yüzük vardı. Remus şaşkınlıkla kafasını çevirip Sirius’un sol eline baktığında, onun yüzüğü çoktan taktığını gördü ve bir saniye bile tereddüt etmeden o da yüzüğü almış, aynı Sirius gibi sol elinin yüzük parmağına takmıştı. 

“Yakıştı,” dedi James. Ardından yalandan gözyaşlarını silerken Lily’e doğru yaslandı. “İki eski dostum birbiriyle evlendi, çok mutluyum Bayan Potter.”

Sirius, “Kapa çeneni,” deyip James’in omzuna vurdu. Ardından kol saatine bakmış ve kafasını kaldırıp bakışlarını direkt olarak Remus’a dikmişti. “Gidelim mi?”

“Gidelim,” dedi Remus.

Blackler’de ne ile karşılacağını bilmiyor fakat korkmuyordu. Birlikte bir yola girmişlerdi ve Remus’un bu yoldan, ne ile karşılaşırsa karşılaşsınlar dönmeye hiç niyeti yoktu. 

 

𓇬

 

Remus, Walburga Black’in dünya üzerindeki en iyi anne olmadığını biliyordu. Bu zamana kadar Remus’un, Sirius’la arasındaki ilişki pek samimi olmasa bile, senelerdir süregelen arkadaşlıkları sayesinde Sirius’un annesine karşı çekince, hatta biraz da korku ile yaklaştığının farkındaydı fakat bunun nedenini hiçbir zaman tam olarak anlamamıştı. 

Şu ana kadar.

Walburga Black uzun boylu, simsiyah saçlı ve açık mavi gözlü bir kadındı. Yüzü öyle düzdü ki, Remus hayatı boyunca hiç güldü mü merak ediyordu. Sirius’un yüksek elmacık kemiklerini annesinden aldığı belliydi fakat bunun dışında kadında, oğlu ile bağdaşan hiçbir özellik yoktu. 

Walburga küçümsemeyle ona bakarken Sirius, “Evlendim ve taşınıyorum,” dedi. 

“Ne?” 

Regulus’tu. Abisine çok benziyor fakat bir o kadar da farklı görünüyordu. Boyu birazcık daha kısa, saçları ise Sirius’un kuzgun karası saçlarına göre daha açık renkliydi. 

“Evlendim,” diye yineledi Sirius. “Remus’la. Eşyalarımı toplamaya geldim.”

Remus sertçe yutkundu. Korktuğundan falan değildi ama Grimmauld Meydanı 12 numarada onu rahatsız eden bir şeyler vardı. Sirius’un bu evde büyüdüğüne inanamıyordu.

Walburga Black ağır aksanıyla, “Saçma sapan konuşmanın sırası değil Sirius,” dedi. “Sana anlaşmalı evlilik ayarladığımızı biliyorken böyle bir şey yapmış olamazsın.”

“Oh, ama yaptım.” 

Sirius kocaman gülümserken sol elini kaldırmış, yüzük parmağını sallamıştı.

“Bu da ne demek oluyor!” diye patladı kadın. Gözlerini bir kere bile Remus’a çevirmemişti. Kim bilir, belki de onun için Remus diye biri yoktu bile.

“Evlendim diyorum,” dedi Sirius. Sanki gerçekten de Remus ile evlenmiş olmaktan çok mutluymuş gibi ağzı kulaklarına varıyordu. “Beni tebrik etmeyecek misin, anne?”

“Ah…” Ölüm sessizliğini bozan kişi Regulus olunca herkes bir anda ona dönmüştü. “Tebrik ederim abi?”

Sirius’un gülümsemesi, gözleri kardeşine dönünce şirinleşmişti. Yürüyüp Regulus’un saçlarını karıştırdı. “Teşekkür ederim kardeşim.”

Bu görüntü karşısında Remus bile rahatlamıştı ki, Walburga Black’in sesi omuzlarındaki tüm gerginliğin tekrar yerine oturmasını sağladı. 

“Sirius Orion Black!” diye bağırdı kadın. “Çabuk bana bir açıklama yapıyor ve bunun bir yalan olduğunu söylüyorsun.”

“Açıklama yapmama gerek yok, anne. Gördüğün ne varsa gerçek. Remus ve ben evlendik.”

Walburga Black’in gözlerinden artık neredeyse ateşler çıkıyordu. 

“Ne cüretle!” diye bağırdı. “Ne cüretle benim ve babanın sözüne karşı gelir, bu insanla evlenirsin. Sana hak ettiğinden daha fazlasını verdik, CEO olmayı kendi başarın mı sanıyorsun? Eğer Regulus CEO olmak istese, hâlâ o konumda olacağını mu düşünüyorsun? Görüyorum ki sana verdiğimiz bu güç seni şımartmış, öyle ki bize bile karşı gelebiliyorsun. Oysa o gücü verdiğimiz gibi alabileceğimizi de biliyorsun değil mi? Sen, eğer soyadın Black olmazsa bir hiçsin!”

Kadının gözlerindeki ateş konuşmasının sonunda daha da harlanmışken Remus, Sirius’a baktı ve anında gözleri genişledi. Yıllardır tanıdığı Sirius yoktu çünkü karşısında. Yüzündeki kibir yerini suçluluğa bırakmış, her zaman dik tuttuğu çenesini eğmiş ayakkabılarına bakıyordu. 

Remus daha fazla bu görüntüye dayanamadı ve evin içine girdiğinden beri Sirius’un bir adım arkasında durmaya gösterdiği özeni bir kenara bırakarak, ileri doğru adım atmış ve Sirius’un tam yanında durmuştu.

“Öncelikle,” dedi ve sesi uzun zamandır konuşmadığı için daha kalındı. “Lütfen eşim hakkında düzgün konuşun.” 

Remus, Sirius’un kafasını hızlıca kaldırıp kendisine baktığını hissetse de ona dönmeden Walburga Black’e bakmaya devam etti. Neticede kadın, evlerine geldiğinden beri ilk kez Remus’a bakıyordu. 

“Hah! Konuşmazsam n’olur?” 

“Bir şey olacağından değil,” dedi Remus. “Hepimiz yetişkin insanlarız ve eşimi gözümün önünde daha fazla azarlamanıza göz yummayacağım.”

“Sen benim muhattabım değilsin,” dedi kadın. “İsmini bile bilmiyorum.”

Remus kibarca gülümsedi fakat gülüşü gözlerine ulaşmıyordu. “Sirius demin söylemişti fakat kaçırmış olmalısınız, ben Remus John Lupin.”

“Lupin?” diye mırıldandı kadın. “Tanıdık geliyor.”

“Doğrudur, babamı tanıyorsunuzdur muhtemelen. Lyall Lupin.”

“Lyall Lupin… Hope Company?”

Remus içinden alayla güldü, tabii ya. Eğer şirket ismini söyleseydi kadının hatırlaması muhtemelen daha kolay olurdu. 

“Evet.”

Kadın çenesini kaldırıp, “Hmm,” diye mırıldandı. Remus, Walburga Black’in şu an Sirius’la yaptıkları evliliğin kendi şirketlerini güçlendirmeye katkı sağlayıp sağlamayacağını düşündüğünden neredeyse emindi. 

“Bildiğim kadarıyla iyi bir şirket,” diye devam etti kadın. “CEO’su sen misin?”

“Hayır, babam.”

Kadının kafasının içinde dönen çarkları Remus olduğu yerden bile duyabiliyordu. Bir anda, Sirius için üzgün hissetti. Remus, babasının Walburga Black’in iki belki de üç derece daha iyi hali olduğunu biliyordu ancak düşünce stilleri şirket odaklı olduğundan pek de hoş olmayan bir şekilde birbirlerine benziyorlardı. Fakat en azından Remus’un annesi vardı ve yarın gidip Sirius’u annesine evlendiği adam olarak tanıttığında, Hope Lupin’in Sirius’a ilk sorduğu sorunun şirketteki konumu olmayacağından %100 emindi. 

Bu konuda düşündükçe, Sirius’un aile sevgisi eksikliği gözünde daha da büyüdüğünden bakışlarını Walburga Black’in üzerinden çekip hâlâ kendisine bakan Sirius’a çevirdi.

“Eşyalarını toplayalım mı?”

Sirius, sanki bir rüyadan uyanmış gibi gözlerini kırpıştırıp kafa salladı. “Odam üst katta.”

Beraber, garip bir uyuşukluk içinde merdivenlere doğru yürürlerken ikisini de durduran şey Walburga Black’in sesi oldu. 

“Bu konu burada kapanmadı, Sirius Orion Black. Düşüncesizce hareket edip bizi birçok konuda zor durumda bıraktın. Elbette cezasını çekeceksin.”

Remus, yan tarafında ve yakınında duran Sirius’un istemsizce ürperdiğini görünce kaşlarını çattı. Bahsettiği bu cezalandırma her neyse, belli ki Sirius için düşüncesine bile katlanmak zordu çünkü dudakları çizgi haline gelmişti ve kımıldamıyordu.

Remus, Regulus’un, “Anne, lütfen böyle konuşma,” dediğini duyduğunda iç çekip elini Sirius’un ensesine yerleştirmiş ve hafifçe sıkmıştı. Şu an Remus için Sirius’la arasındaki git gelli, laf sokma ve sürtüşme üzerine kurulmuş ilişkilerinin bir önemi yoktu. Sirius, Remus onunla ilk tanıştığında ailesi tarafından ötelenmiş bir çocuk ve şu an ise ailesi tarafından ötelenmiş bir adamdı ve Remus buna katlanamıyordu. 

Bu yüzden Sirius’un ensesini bir kez daha hafifçe sıkıp, “Hadi,” dedi. O kuzgun, uzun saçlar avucundaydı ve göründüğü kadar yumuşaklardı da fakat Remus bunu gözardı etmişti. 

Sirius, minnettar bir şekilde kendisine baktığında ise Remus’un neredeyse nutku tutulmuştu çünkü bu, Sirius’un ne hissettiğini açık bir kitap gibi ortaya döktüğü ilk seferdi. 

Şaşkınlığı hafifçe dağıldığında sertçe yutkunup dudaklarını birbirine bastırdı ve bakışlarını merdivene çevirip yukarı doğru bir adım attı. 

Kabul etmesi zordu fakat Remus da, Sirius da Hogwarts’ta geçirdikleri ilk seneden beri sessiz anlaşmada iyi olduklarını biliyorlardı. Bu yüzden, herhangi bir şey deme gereği duymadan huzurlu bir sessizlik içinde yukarı tırmandılar. 

 

Forward
Sign in to leave a review.