
Gizemli Dost
-Remus'un bakış açısı-
Başını kollarının arasından kaldırıp çevresine bakındı Remus. Mike'ın şimdiye dek gelmiş olması gerekiyordu. Söz vermişti. Onu kütüphaneden alacaktı. Gerçi ne zaman sözünde durmuştu ki bu sefer gelip alsındı?
Başkalarıyla. Seni aldatıyor. Seni o kadar sevmiyor bile. Senle yaptığı plan aklında bile kalmadı çünkü umrunda değilsin.
Düşüncelerinden kurtulmak istercesine başını iki yana salladı. Şimdi kendini anksiyetesinin ona yalan söylediğine ikna etmeye çalışıyordu. Elindeki kitabı büyük bir pat sesiyle kapatıp kitabı aldığı rafa doğru gitmek için ayağa kalktı. Ayağa kalktığında başı dönmüştü. Uykudan zaten zar zor açtığı gözleri, başı dönmeye başlayınca sanki iyice ona karşı gelmeye başlamıştı. Masalara tutanarak rafa ulaşmayı başardı.
Kitabı aldığı rafın tam karşısında kırmızı bir masa vardı. Karşısında duran, masada oturup umursamazca telefonuyla oynayan çocuğu gördüğünde birkaç saniye nefes alamıyor gibi hissetti. Çok yakışıklıydı ve sanki onu kendisine çekiyordu. Siyah, uzun saçları Remus'un rüyalarından fırlamış gibiydi. Üstündeki kıyafetler bile Remus'un en çok beğendiği türdeydi. Belki bir şeyin etkisindeydi, ve bu rüyalarından fırlamış ilahi güzelliğe sahip kişi aklının bir oyunuydu. Ama hayır, çok uzun süredir temizdi. Bu imkansızdı.
Sanki ne düşündüğü biliyormuş gibi dudaklarının ucu belli belirsiz kıvrılmıştı uzun saçlı gencin. Belki de nasıl baktığını fark etmişti. Belki o da Remus'tan etkilenmişti.
Hayır Remus, senin bir sevgilin var.
Sanki sevgilim bana çok sadık da.
Çocuğun yanından geçip kitabını rafa bıraktı. Cebindeki telefonu titreşince heyecanla eline aldı. Gelen mesaj Mike'tandı.
Gelemiyorum. Okul ödevlerim yetişmiyor. Sonra görüşürüz.
Bugün cumartesiydi, apaçık yalan söylüyordu. Mike asla okul ödevlerine ödev veren biri olmamıştı. Ödevini yapacak olsa bile hayatta bir cumartesi akşamı yapmazdı. Sevgilisinin savunulacak bir yanı bile yoktu, yalan söylüyor, onu aldatıyordu. Mike'tan ayrılması lazımdı ama nasıl yapacağını bilmiyordu. Her seferinde kalbini kırıyordu ama Remus'u nasıl elinde tutması gerektiğini iyi biliyordu, bu yüzden Remus da asla ondan ayrılamıyordu.
Şu an bunu düşünemezdi. Şehrin öteki ucunda olan evine ulaşmanın bir yolunu bulmalıydı. Keşke geceleri de kütüphane açık olsaydı, böylece her gün otobüslerde ve minibüslerde sürünmek zorunda kalmazdı.
Düşünürken bir yandan etrafına bakınıyordu. Birden kırmızı masada daha önce orada olduğunu fark etmediği bir şey gördü.
Bir araba anahtarı.
Kulağa çok çaresiz geliyordu, daha tanımadığı biriydi, ayrıca serseriye benziyordu.
Ama başka şansı var mıydı ki?
Durumun artılarını ve eksilerini düşünürken bir sapık gibi görünmemek için bir kitabı arıyormuş gibi yapıyordu. Yaklaşık on dakika boyunca fikri zihninde kendi ile tartıştıktan sonra kararını verdi.
Başka şansı yoktu. Yanına gidip daha önce konuşmadığı bir yabancıdan onu evine bırakmasını isteyecekti. Aklında birkaç kere ne diyeceğini tekrarladıktan sonra masada oturan çocuğun yanına gitti. Reddedilmemeyi umuyordu.