
Chapter 42
Platin sarısı saçlı çocuk derin nefes alıp verdikten sonra gizli bir odanın kapısı açılıvermişti. Daha öncesinde burayı gördüğünü hatırlıyordu. Evet nasıl unutabilirdi ki...
Burası eskiden yakın arkadaşı gibi gözüken babasının kendisi için ayarladığı kuklalardan biri olan Vincent Crabbe'nin öldüğü yerdi. Kendi yaptığı büyülü ateşle ölmüştü.
Bekle yoksa Rovena Ravenclaw'ın tacı başından beri hep burada mıydı? Tabi ya neden daha önce düşünememişti ki?! Böyle ayrıntıyı nasıl unutabilmişti!
Merlin aşkına Draco giderek daha da aptallaşıyorsun.
Acaba zekası gün geçtikçe çocuk vücudunun içerisinde olduğundan dolayı düşüyor muydu yoksa hep düşük müydü? Kesinlikle ikinci seçenekti. Eğer zeki olsaydı Harry Potter ile düşman olmayı aklının ucundan bile geçirmezdi.
Draco iç çekti. Harry Potter, arkasını dönüp "Ne oldu?" sorusunu merakla yüzle sorduğunda yalnızca "Hiçbir şey." yanıtını vermekle yetindi. Büyücülük dünyası kahramanının elini bırakıp görünmezlik pelerinin içerisinden çıkıp öne doğru adım attığında Harry Potter'ın "Hm.." diye mırıldanmasını etrafı incelerken dinledi.
"İhtiyaç odası."
"Biliyor musun?"
Bugün Harry Potter niye ona bu kadar soru soruyordu ki?! Asıl soru sorması gereken kişi kendisi değil miydi?! Sonuçta görünmezlik pelerinin içerisine zorla onu alıp şu anda içerisine adım attığı lanet olası odaya getiren kişi kendisi değildi.
Sanırım Draco Malfoy biraz fazla asabi birisiydi.
"Çok değil. Yalnızca efsane olduğunu düşünüyordum tıpkı...Sırlar odası gibi."
Draco'nun gri gözlerinde Harry Potter'a döndüğü anda şüphe yayan parıltı yeşil gözlerin içerisine yoğunlaştığı vakit gözükmüştü.
"Sen nereden biliyorsun burayı?"
Gerçekten son söylediği cümlenin cevabını çok merak ediyordu. Aslında son senesinde yani Hogwarts savaşında öğrenmesi gerektiği bilgiyi 12 yaşındaki ikinci yılındaki Harry James Potter nereden biliyordu?
Harry'nin sıkıca sessizlikten ve düşünceli ifadesiyle kenetlenmiş dudakları aralandığında Draco, etrafı incelemeden önce sessizce onun cevabını bekledi. Büyücülük dünyasının kahramanının ne söyleyeceğini merak ediyordu.
"Luna sayesinde."
Draco Malfoy'un gri gözleri şimdi duyduğu kendisinden 1 yaş küçük sarışın kızın ismiyle şaşkınlıktan birkaç saniye boyunca kırpılmaya başlanmıştı.
"LUNA MI?!"
Görünmezlik pelerini katlayıp eline alan Harry neşeli sesle "Helena Ravenclaw yani Ravenclaw'ın kurucusunun kızıyla arkadaştı. Bu sayede onunla konuştum ve Ravenclaw tacı hakkında bilgi aldım. Tom yani Voldemort anlaşılan tacı almak için onun duygularıyla oynamış...Sonuç olarak ona kara büyü yaptı. Ve tahminen bu sıradan kara büyü değildi." cümlesini söylediğinde Draco'nun ağzı kocaman açılmıştı. Harry Potter'ın neşeli sesle hiçbir şeymişçesine anlatması baya şaşırtıcı gelmişti.
Evet kesinlikle bugün yaşananlar sarışın için fazla gelmişti.
Yanlış hatırlamıyorsa Crabbe'nin yaptığı büyü Fiendfyre ateşi, Crabbe ile birlikte odadaki çoğu nesneye zarar vermişti. Belki de zarar gören nesnelerin içerisinde Ravenclaw tacı da vardı. Voldemort'un Crabbe'ye kızmasına şaşmamalıydı. Sonuçta onun hortkuluğunu kazayla kendisiyle beraber yok etmişti.
Crabbe geri dönseydi eğer Voldemort'un onu öldüreceğine yüzde yüz Draco emindi. Tanrım Tom Riddle çok korkunç biri.
"Tahminen Helena'yı 'Tacı yok edeceğim' diye kandırıp hortkuluğa çevirdi."
Hayaletin bile duygularıyla oynayan manipülasyoncu pisliğin tekiydi! Ve işin kötü yanı Draco eskiden ona hizmet ediyordu. Hem de korkudan... Niye korkak olmak zorundaydı ki!
"Peki planımız ne? Onu nerede-"
Draco daha cümlesini tamamlamadan Harry sinsi sırıtışıyla elindeki mavi taşla süslenmiş bilgelik verdiği inanılan tacı göstermişti. Nasıl bulmuştu?!
"Sen-"
Harry şarkı mırıldanarak ileri yürürken arkasında şok olmuş yüzle onu seyreden Draco'ya "Hadi Draco! Yok etmemiz gereken karanlık nesne var!" demeyi ihmal etmemişti.
Draco kendisine nihayet geldiğinde Harry Potter hala alaycılıkla konuşmaya devam ediyordu.
"Hem de çılgın ölümsüz manyağı güce aç biri tarafından lekelenmiş bir nesne~"
Harry James Potter, Draco Malfoy'un gözünde sinir bozucu çocuk olmaya hak kazanmıştı. Sarı saçlı Malfoy çocuğu dişlerini öfkeyle sıkarak sağ elindeki asasını sıktı ve sadece "Çekil önümden Potter! Onu yok eden ben olacağım!" Cümlesini haykırdı.
Kuzgun saçlı çocuk ise sarışının haykırışına karşılık yalnızca gülümsemekle yetindi. Tacı yok etmek adına yere bıraktıklarında Draco hangi büyüyü yapması gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Crabbe geçmişte Fiendfyre büyüsünü yapmıştı. Peki Draco öyle tehlikeli büyü yapmalı mıydı?
Sonuçta o derece risk onların burada olduğunu bildirirdi. Çocukça davranmamalıydı ve risk kesinlikle almamalıydı.
Evet kesinlikle risk almayacaktı...
Harry Potter ile görünmezlik pelerinin içerisinde koşuşturmadan önce ateşten ortaya çıkmış korkutucu kafa onu fena halde kovalıyormuş hissi veriyordu. Hepsi o aptal taç yüzündendi.
Hayır aslında onu sinir bozucu tehlikeyi kendisiyle beraber sürükleyen büyücülük dünyasının kahramanının suçuydu. İhtiyaç odasının kapısı kapandığı anda Voldemort'un suratından oluşmuş ürkütücü yakıcı ateş kapıya çarptı. Draco Malfoy zorda olsa ucunda hayatta kalmasından dolayı nefes nefese kalmıştı.
Sonu orijinal zamandaki Crabbe gibi olabilirdi. İyi yanında bak...Artık Crabbe'nin burada yani ihtiyaç odasında yanarak kendi saçma derecede tehlikeli büyüsünde ölmesi için sebep yoktu. Yani rahattı.
Tam rahatlamıştı ki Harry Potter kendisini yere bıraktı ve yalnızca "Vay canına." kelimesini söyledi. Draco aniden kendisini Harry Potter'ın yanında yorgunluktan yere çömelmiş vaziyette buluvermişti.
"Böyle tehlikeli büyü yapmanı beklemiyordum."
İtiraf etmeliydi ki Draco'da beklemiyordu. Sadece biraz bencil olmak istemesi yüzünden heyecan arayışında olması ve de hangi büyünün tam olarak hortkluluğu yok edeceğini bilemediğinden orijinal zamanda onu yok eden büyüyü kullanmıştı.
Yani evet biraz önce yaptığı hareket tamamen düşüncesizce idi. Kazayla 12 yaşındaki çocuğu saçma kararından dolayı tehlikeye attığına hala inanamıyordu. Belki de heyecan arama süreceğini yarıda bırakma vakti gelmişti.
Tam o sırada bir el Draco'ya doğru uzatılmıştı.
"Hadi gidelim. Helena'ya yarın sözümü tuttuğumu söylesem iyi olacak."
Draco dudaklarında beliren yukarı kıvrılmış hafif tebessümle Harry'nin elini tutup ayağa kalktığı zaman "Ne sözü?" diye sormadan edemedi.
Harry Potter ise görünmezlik pelerinleriyle üstlerini örtmeden önce "Tacı yok edeceğime söz vermiştim." cevabını sakin tonda verdi. Draco "Anlıyorum." kelimesini mırıldandı ve Harry ile birlikte yürümeye başladı.
Konuşmaya hali artık yoktu. Bu yüzden yol boyunca sessizce yürümüştü. Böylece Hogwarts'ın son haftasına dek maceralarının azda olsa bittiğini ve bir süreliğine olay yaşamayacağını düşünmüştü.
Anlaşılan çok erken düşünmüştü.
Hogwarts'ın bitmesinden yalnızca 2 hafta önce Azkaban hapishanesinden kaçmış korkunç suçlunun Neville Longbottom ile ortada kaybolacağı kimin aklına gelebilirdi ki!
Değişen zaman gün geçtikçe parçalanıp çarpıklaşıyordu. Draco hemen bir şeyler yapması gerekiyordu. Ama ne yapabilirdi ki?!
Neville Longbottom neredeydi?!
...
Draco Hogwarts koridorunda fısıltıların içerinde yürüdüğü sırada biri ona doğru yaklaştı. Draco, kafasını düşüncelerden uzaklaştırıp kaldırdığında kendisine benzeyen gri gözlerin sahibi kahverengi saçlı gencin suratını önünde buluverdi.
"Diggory."
Gencin yüzündeki kaş çatması yanlış isimle çağırması yüzünden şimdiden azarlanacağının kanıtıydı.
"Cedric demen gerekiyor Draco."
Neyse ki gencin azarlayışı Harry Potter'a nazaran nazik, aynı zamanda yatıştırıcıydı. Draco iç çektikten sonra ağzını açtı ve konuşmaya başladı.
...
Dükkanın kapısı açıldığı anda çalan zil, 19 yaşlarındaki sarışın dükkan sahibi kızın arkasına dönmesine neden olmuştu.
"Merhaba Luna."
Luna Lovegood, asla beklemediği kişinin dükkanının içerisine girdiğini görmüştü.
"Neville?"
Neville Longbottom onunla ne konuşmak istiyordu? Niçin buraya gelmişti? Luna Lovegood sinir bozucu soruyu Neville sormadan önce ne yazık ki birkaç gün önce dükkanını ziyaret eden Ginny Weasley yüzünden biliyordu.
Sahtekar hakkında konuşmak istiyordu.
...