
Chapter 43
Hastanenin içerisinde beyaz renge boyanmış bir odanın içerisindeki odayla uyumlu beyaz yataktan yatan genç yetişkin ve onun baş ucundaki sandalye de oturan koyu saçlı kız vardı.
Pembe renkli örgü ipi ile elinde iki şiş olan kız nihayetinde elindekileri yüksek iç çekişle bırakıvermişti.
Neden mugglelar gibi örgü örüyordu?! Örgü örmekten sıkılırdı! Ve işin kötüsü pembe renk bir atkı örmek mi?! Ne oluyordu böyle...Pembe renkten nefret ederdi.
Onun nesi vardı böyle. Pansy Parkinson titreyen elleriyle ellerindekileri yere bıraktı. Öfkeden beyaz dişlerini yumrukları gibi sıkmaya başlamıştı.
Gözlerini açmasını kaç gün sürecekti?
Kendisini yere bırakan Pansy, yatakta uzanan kişinin hastalıklı derecesinde solmuş tenine sıkıca tuttu. Koyu gözlerinden aşağı o anda yaşlar akmaya başlamıştı. Elleri sıkıca kavradığı eli tutarken titriyordu.
"Ne zaman uyanacaksın?"
Pansy'nin merak ettiği tek soru buydu. Ne yazık ki sessizliğin hakim olduğu anksiyete krizine neden olacak ilaç kokusunun yayıldığı odada Pansy'nin titreyen dudaklarının arasından çıkan soruya yanıt verecek kimse yoktu.
Pansy, başını soluk tenli ele doğru gömdüğü vakit hastane odasının kapısı açılıvermişti. Pansy Parkinson'un dudaklarından o anda tek bir isim çıkıvermişti.
"Granger."
Gür saçlı kız içeri girer girmez daha demin açtığı kapıyı arkasından kapattı ve Pansy Parkinson'un koyu gözlerinin içerisine bakıp gülümsedi.
"Merhaba Parkinson."
...
"NEVILLE KAYIP MI OLDU?!"
Draco şok olmuştu. Orijinal zaman çizelgesinde başına gelmediği olay meydana gelmişti. Hermione tedirgin yüzle Draco'nun şokuna yanıt olarak başını onaylarcasına sallarken Ron Weasley, mavi gözlerini aşağı eğdi.
Anlaşılan şaka yapmıyorlardı. Eğer şaka ise Draco Malfoy bir daha onlarla asla konuşmayı planlamıyordu.
"Peki ama nasıl?"
Pansy'nin gergin sorusu altın üçlünün birbirlerinin suratlarına bakmasına neden olmuştu. Blaise'in yüzünde o anda endişe ortaya çıkmıştı. Draco, Blaise'in koyu gözlerinin içerisine baktığı zaman Draco neyi düşündüğünü anında anlamıştı.
Lestrange.
Draco iç çekti. Nasıl öyle önemli ayrıntıyı unutmuştu. Azkabandan kaçan teyzesi ile eniştesi...Çılgın ölüm yiyen çifti Bellatrix Lestrange ile Rodolphus Lestrange.
Kendileri Neville Longbottom'un ebeveynlerini işkence yaparak delirten korkunç insanlardı. Onlar özgür ise Neville'nin yeri şu anda...
Draco gri gözlerini sıkıca kapatır kapatmaz başını son düşüncesini reddederek hızla sallamıştı. Neville güvendeydi. Sorun yoktu.
Ne kadar Bellatrix ve Rodolphus olsa da Albus Dumbledore burada iken aynı zamanda Voldemort güçsüz durumdayken Hogwarts'a girecek derecede risk alamazlardı.
Değil mi?
Ne yazık ki içinde yankılanan düşünceleri aksini düşünüyordu.
"Neville bulmalıyz."
Draco'nun kararlı yüz ifadesiyle söylediği kelimeler Harry Potter'ın gülümsemesini sağlamıştı. Anlaşılan farkında olmadan Draco Malfoy, büyücülük dünyasının kahramanını güldürmekte ve sinirini bozmakta 1 numara olmuştu.
Şimdi saçma düşüncelerinin sırası değildi. Draco, tanrıya inkarlık akan fikrinin doğru olmasını dua ediyordu. Umarım umutları parçalanmazdı.
...
Yine akşam vakti herkes yurt odalarının rahat yataklarında uyuduğu sırada Draco Malfoy, kendisini Harry Potter ile birlikte görünmezlik pelerinin içerisinde buluvermişti.
Niçin hep olaylar Potter ile görünmezlik pelerinin altında sonlanmak zorundaydı ki?!
Draco gerçekten de iç haykırışının cevabını merak ediyordu.
"Umarım planın vardır Severus."
İki çocuğun kulaklarına ulaştığı anda korkutan o ses öfkeden ileri ile geriye yürüyen Minerva Mcgonagall'a aitti.
"Sakinleş Minerva."
Severus Snape, yaşlı dönüşüm dersine giren Gryffindor evinin başkanı profesöre nazaran daha sakin gözüküyordu. Endişe barındırmayan sesi bunun kanıtıydı.
"SAKİNLEŞ Mİ?!"
Minerva Mcgonagall'ın sesi hayatında ilk defa şu denli yüksek çıkıyordu. Draco gördüğü manzara karşısında hayrete düşmüştü. İki çocuk görünmezlik pelerinin içerisinde adeta tiyatro gösterisi izliyormuşçasına iki profesörün tartışmasını seyrediyorlardı.
"NEVILLE LONGBOTTOM KAYIP?! VE BUNUN ARKASINDA ONLAR OLABİLİR?!"
Severus Snape, yukarıda yazan öfkeyle haykırılan cümleye yanıt dahi veremedi. Sessizliği üzerinden geçen saniyelerin ardından iç çekişle beraber Severus Snape'in ağzından "Onlardan haber almadım. Eğer bilseydim sana söylerdim." cümlesi çıktı.
Minerva'nın dudakları duyduğu sözlerden sonra öfkeden çatılmış kaşlarına eşlik edercesine kenetlenmişti. Minerva Mcgonagall'ın yeşil gözlerinde yoğun öfke ortaya çıkmıştı.
Draco, öfkeyle parıldayan tanıdık gelen yeşil gözleri gördüğü zaman anında tedirginlikte kıpraştı. Kendisinden yalnızca 15 cm uzağında olan neredeyse 3 ya da 4 adım attıktan sonra ona değecek olan yaşlı kadın profesörün yeşil gözleri geleceğin Harry Potter'ını hatırlatmıştı.
Garip şekilde gelecekte ondan nefret eden Harry Potter ile aynı korkutucu gözlere sahip profesörden ürktüğü sırada onun için endişelenip kısık sesiyle pelerinin altında omuzunu sıkıca tutup "İyi misin?" sorusunu soran Harry Potter'ın aynı kişi olması ne ironikti ama.
Draco ağzını açıp tam 'İyiyim.' kelimesini söyleyeceği sırada Minerva Mcgonagall ondan önce davranıp ağzını iki çocuğu özellikle büyücülük dünyasının gelecekteki kahramanını şaşırtacak cümleyi söylemek üzere açtı.
"Sen ve ölüm yiyen arkadaşların. Sana nasıl güvenebilirim? Sonuçta eskiden sende onlardan biriydin."
İşte konuşmayı sonlandıran meşhur cümle Minerva'nın ağzından çıktında Severus Snape'in gözleri dudaklarıyla aynı vakitte seyirdi. Anlaşılan konuşmanın böyle sonuçlanmasını hiç böyle beklemiyordu.
Draco şaşkınlıktan kocaman açtığı ağzını eliyle kapatırken Harry Potter'ın gözlüklerin arkasındaki yeşil gözler o anda tek bir kişiye odaklanmıştı. O kişi ise Severus Snape idi.
Anlaşılan iki profesörün tartışması Harry Potter'ı tekrardan Severus Snape'i hakkında şüphelendirmeye yetmişti. Yani Draco öyle düşünüyordu.
Şimdi ne yapacaklardı?
Yol boyunca sessizliğini koruyan Harry Potter, aniden duraksadığında düşüncelere dalmış Draco Malfoy, suratını Harry Potter'a çarparken buluvermişti. Ani duraksama yüzünden Harry Potter'ın duraksayan sırtına çarpan Draco, alnını tutarken "Harry." ismini kısık sesle haykırmadan edemedi.
Harry ise Draco'ya dönüp yalnızca "Ne düşünüyorsun?" diye sordu. Draco, dudaklarını açıp kapattıktan sonra düşündüğü şeyler içerisinden bazılarını açıklamanın sorun olmayacağı fikrini ortaya zihninde atmıştı.
"Lestrange Yani...Teyzem ile eniştem olduğunu düşünüyorum. Profesör Snape anlaşılan o..."
"Ölüm yiyen mi?"
Harry'nin aniden dediği kelime Draco'nun ağzını panikle açmasına sebep olmuştu.
"Çift taraflı ajan."
Geçmişte Severus Snape, Harry Potter'ı korumak ve Voldemort'u devirme amacıyla çift taraflı ajanlık yapmıştı. Draco, onun yaptığı seçimin hızla değişen fikir olduğunu düşünmüştü. Ama şimdi düşüncesi tamamen değişmişti.
Minerva biliyordu. Hayır daha doğrusu onun eskiden ölüm yiyen olduğunu biliyordu. Draco duyduğu bağrışlar dolayısıyla geriye doğru adım attı. Tabi ya nasıl bilmezdi ki? Geçmişte Severus Snape yani vaftiz babasının aslında çifte ajan olduğu ölene dek ortaya çıkmamıştı.
İşte gerçekler ortaya çıkar çıkmaz insanların bakış açısı ona karşı aniden değişivermişti. Tek başına ya da hızla verdiği karar değildi. Başından beri ajan olmayı planlamıştı...Bunun tek açıklaması vardı o da her şeyin Albus Dumledore tarafından planlandığıydı. Draco kusma hissiyle şu anda boğuşuyordu.
Ölüm yiyen kılığında gösterilen ama aslında Albus Dumbledore tarafından kullanılan piyondu.
Draco, belki de Albus Dumbledore ile Voldemort arasında fark olmadığını yavaşça son duyduğu konuşma yüzünden düşünmeye başlamıştı.
Neden daha önce şu lanet olası fikri düşünememişti ki?!
Şimdi düşününce her şey yerli yerine oturuyordu. Severus Snape, vaftiz babası...Sevdiği kadın Lily Evans Potter'ı kaybedince tabi ki de oğlu Harry Potter'ı korumayı arzulayacaktı. Albus Dumbledore'u o gün öldürmesi de aslında planın parçasıydı.
Merlin aşkına Draco, kendisini satranç oyunun içerisinde yer alan elde edilmiş bir piyon gibi hissediyordu. Şimdiki düşüncelerinin aklına zamanda yolculuktan önce gelmemesi sinirini bozmuştu.
O piyondu.
Hem de geleceğin kahramanı Harry Potter adına feda edilecek piyondu.
Draco iç çekti. Kendisini gerçekten korkunç hissediyordu. Böyle hislerle boğuşacağı kimin aklına gelebilirdi ki? Şahsen Draco'nun bu şekilde gecenin yarısında görünmezlik pelerinin altında geçmişteki Harry Potter ile dolaşırken gelmezdi.
"Draco? Yani çift ajan olduğu fikrinde misin?"
Draco başını salladı. Evet öyleydi. Seni kurtarma amacıyla iki taraflı ajan olmuş kahrolası vaftiz babaydı.
"Eğer öyle olmasaydı Mcgonagall ve Dumbledore ona güvenmezdi. Tek açıklaması var o da gelecekte Voldemort'un dirilişi sırasında ölüm yiyenlerden bilgi almak amacıyla seçilen eski ölüm yiyen olan piyondu."
Harry "Eski mi?" kelimesini mırıldandığı sırada Draco kaşlarını huzursuzluk çattı. Sarı kaşlarının annesine benzer şekilde çatacağı nereden bilebilirdi ki?
"Hadi gidelim."
Draco yalnızca "Neville bulmamız lazım." diyebildi. Elleri hala yaşadığı ani farkındalık yüzünden gerginlikten titriyordu. Kendisi sadece piyondu. Satranç tahtasında oynanan bir sonraki hamlesi kendisi yerine başkası tarafından karar verilen piyondu.
Draco koşuşturduğu vakit karar verdi. Kendi hayatına kendisi yön verip karar verecekti. Büyücü dünyasının en güçlüleri tarafından kesinlikle kullanılmak istemiyordu.