
Chapter 37
Draco Malfoy, gri gözlerini açtığı zaman kendisini Hogwarts revirinin beyaz yatağında şifacı Poppy ile göz göze gelerek kendisini buluvermişti. Gözlerini açar açmaz Poppy'nin suratıyla karşılaşmak Draco'nun korkudan çığlık atmasına sebep olmuştu.
Draco'nun panik dolu çığlığı kesilir kesilmez "Poppy?" ismini seslendiğinde şifacı kadın kaşlarını öfkeyle çatıp "Çığlığın bitti mi?" sorusunu sordu.
Zavallı aslında 20 yaşında olan 12 yaşındaki vücuduna hapis olmuş genç adam, korkudan başını sessizce sallamak dışında başka hiç bir şey yapmayı cesaret edememişti.
Sessizliği ta ki Poppy'nin eline zorla uzattığı yeşil iksiri görmesine kadar devam etmişti.
"Bu ne?"
Deminki çığlığından dolayı hala ona öfkeli gözüken kadın "Sadece iç." yanıtını verdi. Draco, tam gri gözlerini devirip iksiri 'İçmeyeceğim.' diyeceği vakit kadının suratında paha biçilemez öfke kırıntısı ortaya çıktı.
Kendisine doğrultulan suratta adeta 'Eğer içmezsen ben sana içeririm.' dermişçesine ifade vardı. Draco korkudan titreyen elleriyle elindeki yeşil iksiri sıkıca kavrayıp ağzına yöneltti.
Draco inkar etmeden korkarak iksiri içmek zorunda kalmıştı.
Her yudumuyla yutkunmasıyla birlikte boğazından aşağı akan yeşil sıvı vücudundaki bütün yorgunluğu anında silip götürmüştü. Draco az da olsa kendisini şimdi iyi hissediyordu.
Merlin! Poppy her zaman ki gibi çok korkutucu!
Geçmiş zamanında deneyimiyle kadının ne kadar korkutucu olduğunu dün gibi hatırlıyordu. Draco, onu zorla geri yatıran kadının tavsiyesine hiç bir şey demeden uydu. Biraz önce gördüğü rüyanın hala etkisindeydi.
Harry Potter'ın ona dönüp bakması...Çok gerçekçi hissettirmişti.
Salazar aşkına Potter, en azından beni rüyamda rahat bırak!
Ne yazık ki ısrarı kabul olmayacaktı. Anlaşılan tanrı bir süre daha onun dualarını duymamakta ısrarcıydı. Normal yaşama isteği hala kabul olmamıştı çünkü.
Draco gri gözlerini, kapatırken zihninde'Umarım yarın çok gürültü ve ya yaygara kopmaz.' düşüncesi son kez yankılandı. Pansy ve Blaise'in tepkisini düşüncünce tedirgin olmuştu. Ama yüzünün korkudan beyazlamasına sağlayacak kadar solmasının asıl sebebi annesinin nasıl tepki vereceğini düşünmüş olmasıydı.
Draco titrememek için kendisini zor tuttu. Yarından itibaren kötü günler onu bekliyor olacaktı.
...
Gri gözlerini her zamanki gibi yeniden açmadan önce kulaklarına ulaşan seslerle titredi. Draco, bir süre kulaklarına gelen gürültülü sesi dinlemeye başladı. Direk gözlerini açmak istemiyordu.
"Merlin aşkına her zamanki gibi bizi korkuttu!"
Tanıdık ses öfkeyle söylendi ardından ise tanıdık gelen nazik ama endişe dolu ses konuşmaya başlamıştı.
"Haklısın. Uyandığında düzgün şekilde onunla konuşmalıyız."
Pansy Parkinson ile Blaise Zabini'nin kendisi hakkında dedikodu yapmalarını Draco, bizzat dinliyordu. Elinden geldiğince sessizce yutkunup gözlerini sıkıca kapattı. Şu anda kesinlikle uyanmak istemiyordu. Özellikle kendisi hakkında söylenip homurdandıkları zaman...Uyanırsa çok kötü sonuçlanacağını tahmin etmek için dahi olmasına gerek yoktu.
"Bizi daha fazla dışlayamaz Blaise."
Somurtkan sesten Draco, koyu saçlı kızın kaşlarını çattığı hissedebiliyordu. Blaise'in iç çekişiyle beraber "Haklısın." kelimesini söylemesi Draco'nun düşünmesine yol açmıştı.
Ne zaman onları dışlamıştı ki?
Her daim onlarla konuşup kendi sorunlarını anlatmıştı. O zaman niye böyle düşünüyorlardı?
Draco bilincini kaybetmeden yani Potter alemine dalmadan önce yanlış bir şey mi yapmıştı?
Kesinlikle yaptığını hatırlamıyordu.
Tam sonunda gözlerini açmaya karar vermişti ki, verdiği karar başka tanıdık bir sesin "Uyandı mı?" sorusuyla yarıda kalmıştı.
Olamaz!
Draco, duyduğu sesle gözlerini daha sıkı kapattı. Kalp atışlarının sesi panikten giderek artıyordu. Şimdi duyduğu son sesin sahibi gidene kadar uyanmaya asla niyeti yoktu.
"Hayır."
Blaise ve Pansy'nin üzgün sesinin ardından Harry Potter, dudaklarını büzdü. "Anlıyorum." kelimesini vurguladıktan sonra ileri doğru yavaşça yürüdü.
İleri yönelen yavaş adımları ta ki Draco'nun yüzüne yaklaşıncaya dek devam etmişti.
"Hala uyanmadı mı?"
Kapıdan içeriye telaşla giren gür saçlı kız ile kızıl saçlı çocuğun gelmesiyle birlikte altın üçlü tamamen bir araya gelmişti.
Harika. Uğraştırıcı kişilerin sayısı giderek artıyor.
Draco'nun yüzü Hermione Granger ile Ron Weasley'nin geldiğini anlar anlamaz kasılmıştı. Mümkün olduğunca hepsinden kurtulmak istiyordu.
Gidin şimdi!
12 yaşındaki vücutta hapis olmuş 20 yaşındaki sarı saçlı seherbaz, sinir bozucu ortamla boğuşurken kızıl saçlı çocuk ara sıra başını revir kapısına çevirip orayı seyrediyordu. Hermione, en genç erkek Weasley çocuğunun davranışını fark eder etmez kahverengi gözlerini kırpıp merak ettiği soruyu sordu.
"Sorun nedir?"
Ron, gür saçlı kızın sorduğu soruya yanıtlamadan önce tepki olarak ilk baş şüpheyle kaşlarını kapıya yöneltilmiş yüzüyle çattı.
"Theodore Nott dışarıda bekliyor. Bizi görünce sanırım...İçeri girmekten vazgeçti."
Ron Weasley'nin revir kapısının arkasına hala bakmasının ana nedeni buydu. Çünkü içeri girmeyen Slytherin çocuğu onun sinirini bozuyordu.
Evet sizin yüzünüzden lütfen gidin!
Draco, zihninde duyurduğu sesi yüksek sesle söylememek üzere kendisini zor tutuyordu. Adeta gitmeleri için yalvarıyordu. Ama ne yazık ki ağzını açan Blaise ve Pansy, Draco'nun şoktan neredeyse dudaklarını aralatmasını sağlayacak cümleyi diyeceklerdi.
"Biz onunla ilgileniriz siz bizi bekleyin."
Kendinden emin tonda söylenen cümle Draco'nun dudaklarının aralanmasını gerçek sebebiydi.
"Teşekkürler Blaise, Pansy."
Hermione Granger, nazikçe gülümseyerek bunu söylemesi, iki safkan çocuğun yüzünde tebessüm oluşmasına neden olmuştu. Gözleri kapalı olmasına rağmen Draco, 12 yaşlarındaki iki çocuğun dudaklarının yukarı doğru kıvrıldığını görebiliyordu.
Ne oluyor böyle?! Siz nefret etmiyor muydunuz birbirinizden!?
Sorulan sorular arasından ne yazık yalnızca Draco'nun zihninde çığlık atmasını sebep olacak derecede yüksek sesle sorduğu soru yanıtsız kalmıştı.
İki çocuğun ayak seslerinin uzaklaşır uzaklaşmaz Draco Malfoy, revir odasında gelecekte ondan nefret edecek olan altın üçlüyle yalnız başınaydı.
"Neden hala uyanmadı?"
Hermione, artık endişelenmeye başlamıştı. Bu kadar uzun süre uyanmaması pek ona normal gelmiyordu. Hatta yanında gergin ifadesiyle etrafı inceleyen doğduklarından beri düşman olduğu Ron Weasley bile endişelenmişti. Geleceğin dahi cadısı ile kahraman safkan büyücüsünün endişesi her geçen dakika daha da büyürken şaşırtıcı şekilde büyücülük dünyasının kahramanı sakinliğini koruyordu.
Büyücü dünyasının kahramanı sessizce sarı saçlı çocuğun yattığı beyaz yatağın yanındaki sandalyeye oturup gülümsedi.
"Endişelenmeyin yalnızca uyuyor."
Draco, büyücülük dünyasının kahramanının kendinden emin konuşmasından nedense kuşkulanmıştı. Rahat ses tonu içinde garip hissiyat oluşturmuştu.
"Öyle mi düşünüyorsun?"
"Evet Draco güçlüdür. Uyanacaktır."
"Sen öyle diyorsan dostum."
Hermione Granger'ın endişesiyle başlayan konuşma Harry Potter'ın yatıştırıcı cevabının yanında Ron Weasley'nin kabullenişiyle beraber tamamen son bulmuştu. Büyücü dünyasının yatıştırıcı gözüken şüpheli konuşmasıyla iki çocuk anında endişelenmeyi kesivermişti.
Draco, gerçekten de Harry Potter'ın Gryffindor olup olmadığını düşünmeye başlamıştı. Çünkü daha demin duydukları kesinlikle bir Slytherin öğrencisine hatta büyücü dünyasında hayatta kalmak adına safkanların konuştuğu manipülatif bir konuşmaya aitti.
Harry Potter, Draco Malfoy'un gözünde adeta baştan aşağı Slytherin idi.
Birkaç dakikalık sessizliğin ardından Harry Potter, endişeyle etrafına bakındı. Endişeyle çenesini ovuşturur ovuşturmaz ağzını iki çocuğun şüphe duygusunu yerleştirecek derecesinde etkileyici cümleyi demek üzere açtı.
"Blaise ve Pansy hala gelmedi. Acaba...Nott ile konuşmalarında sorun mu çıktı?"
Endişeli gibi gözüken yüz ve dudaklarının arasından çıkan ses iki çocuğun kapıyı telaşla kendisini sonrasında ise revirin kapısını izlemesine sebebiyet vermişti.
"Gerçekten de geciktiler."
Kızıl saçlı çocuk, gür saçlı kıza başını salladıktan sonra kuzgun saçlı çocuğun yeşil gözlerinin içerisine endişeyle dönüp baktılar. Harry ise iki arkadaşının suratlarını gözlemleyerek ne diyeceklerini tahmin edip hafif gülümsemesiyle "Siz gidin. Ben Draco'nun yanına olacağım." cevabını daha hiçbir şey demeyen iki çocuğa verdi.
12 yaşlarındaki iki çocuk "Tamam." der demez endişeden koştuklarında Harry'nin yuvarlak gözlüklerinin arkasındaki yeşil gözlerinde keskin, karanlık parıltı belirmişti.
"Draco."
Sarı saçlı çocuğun ismini sakin tonda seslenirken beyaz revir yatağında uzanan gözü sımsıkı kapalı safkan çocuğa doğru yaklaştı. Suratı, sarı saçlı çocuğun uyuyor gözüken suratına yaklaştığı anda birbirlerinin yavaş ve hızlı nefes alış verişleri hissedilmeye başlanmıştı.
Sıcak nefesi Draco Malfoy'un suratına çarpıyordu. Bu da zavallı zamanda yolculuk yapan çocuğu tedirginlikle titremesini sağlıyordu.
Yaklaşma! Git artık Potter!
Draco, suratına gelen sıcak havayı hisseder hissetmez, göz kapakları titremişti. Küçük nefes alıp verdi. Kapalı gözleri ta ki Harry Potter'ın karanlık gülümsemesiyle söylediği son söze kadar devam etmişti.
"Gittiler uyanabilirsin."
İşte o an Draco Malfoy'un uzun zamandır kapalı olan gri gözleri şoktan dolayı fal taşı gibi kocaman açılmıştı. Açılan gri gözleri tek bir yere odaklanmıştı odaklandığı yer ise ona masum yüzle gülümseyen önceden gösterdiği karanlık gülümsemeden eser olmayan Harry Potter idi.
Draco yutkundu. Harry Potter'ın şuan yaptığı davranışlar hiç kendisine normal gelmiyordu. Bir şeyler kesinlikle tersti.