
Chapter 35
"O gün onun gitmesini izin vermesiydim bunlar olmazdı! Keşke o güne geri dönsem!"
Harry acı dolu bağrışları Hermione'nin gözlerinin yaşarmasına sebep olmuştu. Dudakları titreyen Hermione, defalarca kez yeniden "O geri dönecek. Endişelenme." sözlerini Harry Potter'ın kulağına fısıltıyla söyledi.
Ron ise sadece titreyen 20 yaşındaki yakın arkadaşını sakinleştirmek için onu kendisine doğru çekip sıkıca sarıldı. O anda Harry Potter'ın göz yaşları dolmuş yeşil gözleri kapandı ve birikmiş olan yaşlar yanaklarından aşağı doğru süzülmeye başlandı.
"Geri dönmek istiyorum. Onu gördüğüm son yaz tatiline...Tekrardan onu görmek istiyorum."
Harry Potter tekrar tekrar yalnızca bu sözleri söyleyip durdu. 20 yaşındaki Hermione Granger ile Ron Weasley ise birbirlerine bakıp en yakın arkadaşları olan büyücülük dünyasının çaresiz yalvarışlarını dinlediler.
...
Draco Malfoy korkunç bir kabusla uyandığını hissetti. Bir şeyler ona yanlış geliyordu ama ne olduğunu anlamamıştı.
Sanki bir şey onun vücudunu sıkıca tutup boğmaya deniyormuş gibi hissediyordu. Bu korkunç hissi ilk defa hissetmişti.
Kafasını beyaz yastığından kaldırdığında Draco'nun gri gözleri bileğindeki '2' yazan sayıda kalmıştı. Bileğinde ki sayılar yavaş yavaş geriye doğru gidiyordu. Peki sonunda '0' sayısı gözüktüğü anda ne olacaktı.
Draco'nun başına neler gelecekti? Bu sorunun cevabını gerçekten merak ediyordu. Ne yazık ki soruyu yanıtlayacak kimse yoktu etrafında. Draco iç çekti. Şimdiden olumsuz düşünceler onu yormaya başlamıştı.
Draco tam kafasını yeniden beyaz yastığı koyduğu anda odanın kapısı "Draco kalkma vakti tatlım~" diyen annesi tarafından açılmıştı. Draco, içindeki öfkeli homurtuyla yatağından kalktıktan sonra "Tamam." kelimesini söyleyip üstünü değiştirmek için dolabına yöneldi.
Narcissa Malfoy ise gülümseyerek yeni uyanan oğlunun alnında öpüp ona sıkıca sarılmasının ardından odadan çıktı. Tabi ki de arkasından odanın kapısını da kapatmayı ihmal etmemişti. Draco iç çekerek üzerindeki beyaz renkteki pijamlarını çıkarıp siyah şortlu takım elbisesini giymeye başladı.
Adeta düğüne gitmek için hazırlanan küçücük çocuğa benzemişti. Safkanların giydiği kıyafetlerin bir çoğu nedense çok resmi ve süslü püslüydü. Draco asla dolabındaki rahatsız edici gözüken kıyafetlere alışamayacaktı.
Özellikle gelecekte rahat kıyafetleri giymenin tadını çıkardıktan sonra asla!
Geleceği özlemişti. Acaba onun yokluğunda bir şeyler değişmiş miydi?
Bunu gerçekten merak ediyordu.
...
Draco Malfoy'un günü Harry Potter'ın ona yazdığı mektupla tamamen değişivermişti. Hayatının şoku gerçekleşecekti.
~DRACO!!
Draco ben Sirius ile yaşamaya başladım!
Sevgiler Harry Potter.~
Bu nasıl bir mektup?! Direk konuya girip sonuna Sevgiler Harry diyemezsin!
Tanrım Draco kazayla geçmişi çok büyük ölçüde değiştirmişti. Orijinal zaman çizelgesinde Harry Potter, Sirius Black ile asla birlikte yaşamayı fırsat bulamamış olması lazımdı...Ama şimdi Draco'nun yaptığı ani hareketle Sirius Black'in masumiyeti kanıtlandı ve Harry onunla yaşamaya başladı.
Draco artık ne düşüneceğini bilemiyordu. Geçmişi çok fena değiştirmişti....Bekle bu iyi bir şey değil miydi? Zaten geçmişi değiştirmek istemiyor muydu?
O zaman sorun neydi ki! Ne güzel gelecekte ona düşman olacak Harry Potter onun sayesinde vaftiz babasıyla beraber yaşamaya başlamıştı o zaman problem neydi Draco!
Salazar aşkına! Çok düşünmeyi bırakmalıyım! Yoksa gerçekten Ravenclaw olduğumu düşünmeye başlayacağım.
Ve yukarıdaki son düşünceleriyle birlikte Draco, 'Geleceği değiştireceğim!' kaygısını kenara bırakıp ona heyecanla yarım yamalak mektup yazan Harry Potter'a cevap yazdı.
Buluştukları zaman kesinlikle ona mektup yazmanın ince kurallarını öğretecekti. Lanet olası kahrolası Potter...
Draco içinden ona küfür edip durdu. Hala gelecekteki Harry Potter versiyonunun ona neler yaptığını dün gibi hatırlıyordu. Geçmişin Harry Potter'ına sert davranmamak onun için baya zordu.
Çok zorlu bir sınav anlaşılan Draco'yu bekliyordu.
...
"Draco."
Lucius'un seslenişiyle arkasını dönen Draco, soğuk gri gözlerini ona çevirdi. Eve geldiğinden beri babasıyla konuşmuyordu. Hatta yaptığı ilk iş ofisine girip 'O günlüğü neden koydun?! Eğer o gün fark etmeseydim masum bir çocuk zarar görecekti!' sözlerini söylemek olmuştu.
Tanrım o gün fena halde öfkeyle dolmuştu. Bundan dolayı ister istemez asla yapmayacağı tepkiyi babasına vermiş olmuştu.
Draco en sonunda iç çekip "Efendim." kelimesiyle Lucius'un seslenişine yanıt verdiğinde Lucius Malfoy, sıkıca kapatmış olduğu dudaklarını açtı.
"Ben...Tahmin etmemiştim."
Draco, daha demin söylenen söze karşılık öfkeyle homurdandı.
"Neyi?! Günlüğü gizlice alıp yok edeceğimi mi?!"
Öfke ve alaycılık karışımı söylediği soruya benzeyen son sözler Lucius Malfoy'un gözlerini korkuyla açmasına neden olmuştu. Titreyen sarı saçlı adamın söylediği tek şey "Sen ne yaptın?" sorusu olmuştu.
Draco, başını Lucius'un titreyen vücudundan başka yöne doğru çevirdi. Babasını şimdi görmek istemiyordu. Çünkü şu anda kendisini fazla öfkeli hissediyordu.
"Draco ne yaptığının farkında mısın?! O günlük-"
Lucius Malfoy, omuzlarını sıkıca tutup oğlunun yaptığı harekete karşılık sertçe uyarıp onu sarsarken Draco duygusuz yüzle "Voldemort." ismini söyledi.
Bu isim Lucius Malfoy'un tir tir titremesine sebep olmuştu. Draco iç çekti. Bu manzarayı Cedric Diggory'i uyarırken bizzaat aynısını yaşamıştı. Yani artık alıştığı bir sahneydi.
Artık ilgisini çekmeyen hareketlerle gri gözlerini deviren Draco, sessizce titreyen elleriyle kendisinin omuzlarını sıkıca kavrayan Lucius Malfoy'un "Anlamıyorsun." kelimesini bir çok kez mırıldanmasını dinledi.
Acaba geçmişte de kendisi bu isimden bu kadar çok korkuyor muydu?
Draco artık ölü olan karanlık lort olarak anılan kişi hakkında ne hissettiğini bilmiyordu. Hatta korkusunu bile hatırlamıyordu. Hatırladığı tek şey ailesinin 'Bunu yapmalısın Draco.' diyen yalvarışlarıydı.
Kendisini zorla ölüm yiyene çevirmişti. Daha doğrusu sadece babası ölüm yiyen olmanın kurtuluş olduğunu sanmıştı. Annesi elinden geldiğince onu uzak tutmayı deniyordu.
Draco içinde bir yerde iki ebeveyninin de kendi çapında onu korumak için farklı yollarda savaş verdiğinin farkındaydı. Ama yine de bu fikir onlara öfkeli olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Draco bir daha o anları yaşamak istemiyordu. Asla!
...
Lucius Malfoy'un ona verdiği oda cezasıyla Draco kendisini tamamen içeriye sıkışmış halde buluvermişti. Anlaşılan okul başlayıncaya kadar yani dönem tatili bitince ancak odasından çıkıverecekti.
Hogwarts'ı özleyeceği kimin aklına gelebilirdi ki. Şahsen Draco'nun değil. Her daim özleyeceği tek şeyin gelecekte yaşadığı apartman dairesi olacağını sanmıştı.
Bugün ne kadar değişken fikirlere sahip olduğunu bir kez daha anlamıştı.
"Draco!"
Draco, kafasını kitaptan kaldırdığı anda Blaise ve Pansy'nin heyecanlı yüzlerle ona doğru koştuğunu gördü. Draco mutlulukla gülümseyerek "Blaise! Pansy!" isimlerini haykırdığı anda iki çocuğun gülümsemesi daha da büyümüştü.
Üç çocuk sıkıca birbirlerine sarılmasının ardından odadaki sandalyelere konuşmaya başladılar.
"Pekala ne yaptın?"
"Tatilde mi?"
"Hayır! Cezalandırılacak ne yaptın sersem!?"
Pansy'nin kaba konuşmasıyla öksüren Blaise, yanındaki kıza 'Kaba konuşuyorsun!' bakışı verdikten sonra kız kızarıp ağzını bir süre kapattı.
"Pansy'nin demek istediği 'Tatilde neden cezalısın.' idi."
Koyu tenli çocuğun elleriyle tırnak işareti yapıp konuşmasına Pansy başını sallayarak onayladı. Draco ise sadece kıkırdadı.
"İkiniz rahat şekilde konuşabilirsiniz. Odada bir şey yok."
İki çocuk birbirleriyle sessizce bakıştıktan sonra onları gülen yüzle izleyen Draco'ya dönüp rahat nefes aldılar.
"Tanrım Draco! Bir an odanın dinlendiğini düşündüm."
Blaise'de kızın konuşmasına karşılık başını salladı. Anlaşılan konuşma rolleri hızla yer değiştirmişti.
"Endişelenmeyin. O kadar ileri gitmezler."
"Peki gerçekten neden cezalandırıldın?"
Blaise'in sorduğu basit soruyu Draco sonunda yanıtlamaya karar verdi. Daha fazla kendisini merakla izleyen çocukların yoğun gözlemleriyle uğraşmak istemiyordu.
"Babama biraz kaba konuştum." Pekala buraya kadar Blaise ve Pansy adına kabul edilebilir cevaptı. Ama sonradan eklenen "Ve..." sözcüğünün ardından gelen konuşma iki çocuğu da ürpertmişti.
"Voldemort'un günlüğü meselesi var-"
"İSMİNİ SÖYLEME!"
Draco sözünü daha tamamlamadan iki çocuğun korku dolu çığlıkları Draco Malfoy'un odasında yankılanmaya başlamıştı. Draco, aniden yükselen çığlıklara karşılık yalnızca "Tamam." diyebilmişti.
Kendisinde başka bir şey söyleyecek cesareti bulamıyordu. Çünkü eğer bir şey söylerse daha korkunç çığlıklar ve öfkeli haykırışlar geleceğinden korkuyordu.