
Öfke
Öfke
"HARRY!"
Harry Potter arkasını döndüğünde yorgunluk akan yeşil gözleri öfkeden daha da kararmıştı. Tırnaklarını dağınık siyah saçlarının altındaki kafa derisine öfkeden aynı zamanda zihninde beliren kara düşünceler yüzünden batırıyordu.
Her şey nasıl bu kadar ters gidebilirdi ki?!
"İyi misin?"
Hermione'nin sorusuna karşılık öfkeden sıkılmış dişlerinin arasından "İyiyim." Kelimesini söylemeyi zar zor başarmıştı. Ama aslında hiç iyi değildi.
Hatta tam tersine kendisini öfkeli, yorgun ve endişeli gibi karışık tüm duygularını hissederken bulmuştu. Onun neyi vardı böyle? Neden bu şekilde hissediyordu? Hissetmemesi lazımdı! Şuan da hissettiği yanlıştı!
Bembeyaz yatakta sanki muggle masalarında ki 'Uyuyan Güzel'e benzer şekilde yatan genci görünce yumruklarını sıktı ve cama doğru vurdu.
Ani öfkeden sıkılmış yumruklarla vurulan cam parçalandığı anda hastane yatağında yatan gencin görüntüsü sanki fotoğraf çerçevesi kırılmışçasına görüntüsü paramparça olmuştu. Harry camın arkasında gösterilen buz gibi soğuk hastane yatağında uyuyan genci uzun süre inceledi.
Yumruk yaptığı sol elinin parmaklarından kırdığı camın parçaları eline saplanması sonucu kanadığında Hermione ve Ron'un endişeli çığlıklarını umursamadan sadece hastane yatağında yatanı seyretti.
Şuan da hiç bir şey umurunda değildi.
"HARRY!"
"Ne yapıyorsun sen?!"
"Bunu onun isteyeceğini mi sanıyorsun?!"
"Onu kurtarmak istiyorsan kendine dikkat etmelisin!"
"O bunu istemez bunu sende biliyorsun!"
Hermione ve Ron'un çığlıkları Harry'nin bir kulağından girip öbür kulağından çıkıyordu. Hiç enerjisi kalmamıştı. Tamamen bitik hissediyordu. Kendisini yere doğru bıraktığında gözlerini öfkeyle kapatıp ağrıyan başını rahatlatmak için alnını ovuşturdu.
Daha fazla dayanamıyordu.
Her şey onun yüzündendi. Onu öldürmemek için zar zor kendisini tutuyordu ama bunu yapamazdı. Yapmayacaktı da.
Çünkü gerçeğini bulmak istiyorsa ilk baş sahtekarla ilgilenmesi gerekiyordu.
...
O pelerinin altında niye...Daphne Greengrass'ın yüzü vardı?
Neden Daphne?
"Draco?"
Ona endişeyle ismini seslenen kişileri artık umursamıyordu bile. Her şeyden bıkmıştı.
Asla beklenmedik yüz Draco'yu şoke etmişti. O kadar çok şoke olmuştu ki Malfoy malikanesinin yatağından uzun süre kalkamamıştı.
Doğru bilincini kaybettikten sonra Draco kendisini tekrardan Malfoy malikanesinin sıcak kollarında buluvermişti. Sıcağı öylesine diyordu aslında tamamen soğuk ve kasvetli bir evdi.
Draco'nun psikolojisi uzun süre yaşananlardan dolayı kendisine gelememişti.
Her şeyden bıktım.
Onu öldürmek isteyen bu kadar yakından biriyse kim bilir ondan kaç kişi daha nefret ediyordu? Bunun düşüncesi bile içini ürpertiyordu.
"DRACO MALFOY!!"
Kulaklarına ulaşan gür sesin onu korkutmasıyla gri gözlerini telaşla yukarı annesinin yönüne doğru kaldırdı. İlk baş meraklı gözleri annesinin ardından ise babasının üzerinde gezindi.
En sonunda ise iki küçük çocuğun üzerinde duraksadı.
Şuan da onları görmek garip hissettiriyordu. Bu kabus ne zaman bitecekti acaba.
"Draco iyi misin?"
Nedense küçük kızın sorduğu soru onda alaycı sırıtmaya neden olmuştu. Gelecekte hep beklediği soruyu geçmişte 12 yaşlarındaki çocuğun sorması ne kadar mantıklıydı acaba merak ediyordu.
"İyi...yim."
Dudakları telaştan titriyordu. Sadece lanet olası kabusun son bulmasını istiyordu artık! Ama maalesef ki asla son bulmayacak döngüydü.
Ne gerçek dünyada ne de hayal dünyasında onu takip ederek işkence eden korkunç kabuslardan kurtulmasının artık mümkün olmadığını anlamıştı.
Blaise'in endişeli yüzünü fark edince Draco, ilk baş gelecekte ki Blaise'a olan kızgınlığı aklına geldi ama sonrasında karşısındaki çocuğun daha 12 yaşında olduğunu hatırlayınca vazgeçti.
"Draco! Geri döndün!"
İki çocuğun göz yaşları içerisinde onun ismini söyleyip sarılması sarışını şoke etmişti. Tam "Burada neler oluyor?" Diyecekken iki çift kolun onun belini sıkıca kavrayarak sarıldığını gördüğünde vazgeçti. Hiç bir şey demeden sadece sessizliğini koruyarak her daim uyandığında karşısında beliren Malfoy malikanesinin beyaz tavanına baktı.
Şuan bir şey diyecek dermanı yoktu. Tek istediği rahat bir uyku ve normal hayattı.
Neden yalnız kalamıyordu.
Eskiden başkalarının yanında olmasını istediğinde kimse yanında olamıyordu şimdi ne değişti de kimseyi yanında istemediğinde onun yanında ayrılmıyorlardı.
Onun peşini neden bırakmıyorlardı?!
Dileği şimdi mi kabul olmuştu! En çok yardıma ihtiyacı olduğu anda dileğini duymayan Tanrı şimdi mi dileğini yerine getiriyordu.
Draco'nun en çılgın rüyalarında bile her daim Harry Potter ile arkadaş olmak vardı ama bu asla gerçek olmamıştı. Ve anlaşılan asla da olmayacaktı.
Çünkü Tanrı tek istediği şey dışında tüm dualarını kabul etmişti.
"Ben yorgunum."
Draco, annesinin yorgun bir gülümsemeyle sarı saçlarını okşayıp "Biliyorum tatlım." Demesini seyretti. Zavallı kadın o kadar yorgun ve bitkin gözüküyordu ki Draco kendisini pislik gibi hissetmeye başlamıştı.
Gözlerini suçluluk duyduğu annesinden kurtarmayı denerken gri gözleri onu endişeyle izleyen babasına kaydı. Anlaşılan sadece annesini değil Malfoy ailesinin soğuk reisi olan babasını bile endişelendirmişti.
Her daim zerafet ve soğuk kanlılığıyla bilinen Malfoy'un lideri şuan da Draco'nun karşısında Black ailesinin gururlu kızı olan annesi Narcissa Black gibi yorgundu.
Draco'ya yoğunlaştırılmış gri gözlerinde ise endişe parıltısı vardı. Draco adamın bitik halini görünce ağzını bir kaç kez açıp kapattı.
Tam sonunda ağzına açıp istediği kelimeleri söyleyecekken bir anda iki ebeveynin görüntüsü gelecekteki versiyonlarının çarpık halleriyle değiştirilmişti.
Voldemort geldikten sonra her daim onu sorumluluğa boğan adamın soğuk yüzü ile çaresizce onu tutunmaya deneyen gözlerinden akan yaşlarla ona gitmemesi için yalvaran kadının yüzüydü. Draco, bu görüntüleri karşısında belirdiğini görünce nefes almayı unutmuştu.
Hızlı atan kalbinin atmasını sakinleştirmek için titreyen elini göğsüne koymadan önce titrek nefesle "Beni yalnız bırakın." Demeyi başarmıştı.
Narcissa endişeyle sıcak elini oğlunun soluk tenli yüzünün yanağına dokunup göz yaşları içerisinde onun ismini söylediğinde Draco kafasını çevirdi ve kendisini titreyerek ağlayan kadının elinden kurtardı.
"DRACO!"
Lucius'un endişeli ama aynı zamanda kırgın bağırışına karşılık Draco sadece kafasını kaldırdı ve soğuk gri gözlerini ona yoğunlaştırdı.
"Sadece çıkın."
Gri gözleri o kadar soğuk ve duygusuzdu ki Blaise ile Pansy şoke olmuş halde 12 yaşında gözüken çocuğu seyrettiler.
Odadan çıkmadan önce son kez "Draco." İsmini yalvararak söyleyen iki çocuk sadece onlara yabancı gibi sanki kendilerini hiç tanımamışçasına bakan soğuk suratla karşılaştılar.
İki çocuk soğuk yüzü gördüğünde kendilerini ağlamamak için zar zor tuttular. Sonunda Narcissa ve Lucius'un kendileriyle birlikte iki çocuğu da omuzlarına tutarak çıkardıkları anda zavallı çocuklar çığlık çığlığa yüksek sesle ağlamaya başlamışlardı.
Draco, çocukların çığlıklarını duyunca sessizliğini korudu. İçten içe daha demin yaptıklarını pişman olmuştu ama şuan da bunu düşünecek durumda değildi.
Kendisini çok yorgun ve kandırılmış gibi hissediyordu. Sanki büyük bir oyunun içerisine konulan kukla ya da oyuncak bebekmiş hissi vardı içinde. Neden böyle hissettiğini anlamıyordu ama hislerinin yanılmadığını biliyordu.
Sonuçta kendisi savaşın içerisinde yer almış seherbaz idi. Ayrıca büyücülük dünyasında büyüdüğü için bu hislerin çoğunlukla doğru olduğunu bilecek kadar farkındaydı.
Draco daha demin kafasını kaldırıp uyandığı yastığa tekrardan kafasını koymadan önce iç çekti. İki çocuktan daha sonra özür dileyebilirdi şimdi neler olduğunu düzgün şekilde düşünmesi gerekiyordu.
Gerçi özür dilemesi gerekiyor muydu o da ayrı bir konuydu. Sonuçta şuan zihninin ona oynadığı rüyanın içerisindeydi değil mi?
Yani özür dilemesine gerek yoktu...Değil mi?
*Şaplak*
Draco zihnen düşündüğü şeyler yüzünden kendisini öfkeyle şaplak attı.
Saçmalama Draco! Daha demin yaptığın ne kadar hayal olma olasılığı olsa da özür dilemelisin! Sonuçta gerçek olma riski de var!
İçten içe daha demin yaptıkları yüzünden kendisini azarlamaya başlamıştı. Artık her durum ona o kadar zor geliyordu ki yataktan kalkacak dermanı bile kendisinde bulamamaya başlamıştı.
Ama yine de Draco yorgunluğunu kenara bırakıp yataktan kalktı ve üstünü değiştirmek için devasa gardırobuna yöneldi. Daha fazla tembellik yapamazdı.
Çıkardığı problemi şimdi çözmesi gerekiyordu.
Daphne Greengrass.
O kızın gizemini de tabi ki problemleriyle beraber çözmesi gerekiyordu.