Lost Memories

Harry Potter - J. K. Rowling
G
Lost Memories
Summary
Zamanda geri gitme hakkı kazanan 20 yaşındaki Draco Malfoy, 9 yıl önceki geçmişe yolculuk yaparken geleceğin akışını yavaş yavaş değiştirecektir.Eksik bölümler eklendi. Kazayla 31 Temmuz adlı 5nci bölümü yüklemeye unutmuşum yükledim.
Note
Uyarı: Hikayenin bazı bölümleri yetişkinlere yönelik olabilir. Daha karar vermedim ama böyle olacağını düşünüyorum.
All Chapters Forward

Yine mi?!

Yine mi?!

 

Draco evin kapısını açıp içeri geldiğinde kendisini yere atmamak için zor tuttu. Bugün cidden onun için zor bir gündü.

Hep gittiği restoranda saldırıya uğramıştı. Harry Potter ve çetesi ona korkutucu davranıyorlardı ve en kötüsü ise buluşmak için çağırdığı Blaise ile Pansy'den kaçması gerekmişti...

Her şey o kadar üst üste gelmişti ki en sonunda daha fazla dayanamayıp iki gençten kaçmıştı.  Sonunda ise ne oldu derseniz?

Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak sözünü harfiyen yaşamış olmuştu.

"Neville Longbottom."

Eskiden tombul ve ürkek olan genç ismini Draco Malfoy'un ağzından çıkmasıyla gülümsedi. Draco bu gülümsemeye nasıl tepki vereceğini bilememişti.

Geçmişte zorbalık yaptığı biriyle nasıl konuşabilirdi ki?

Kesinlikle düzgün bir konuşma olması imkansızdı. Belki de onunla alay etmek için buradadır. Ya da geçmişte yaptıklarının intikamını almak istediği için saldırmaya gelmiştir?!

Tanrım Draco korkutcu şeyler düşünmeyi kes!

Draco içinden kendi sinir bozucu depresif zihnini azarlarken Neville nazikçe gülümseyen yukarı doğru kıvrılmış dudaklarından "Merhaba." Kelimesi çıktı.

Draco kulaklarına ulaşan beklediğinden daha nazik olan ses karşılık sadece şaşkınlık ve merak karışımı duygularla kocaman açılmış gözlerini kırptı.

Neville Longbottom, Malfoy ailesinin varisi olan çocuğun yanına oturmuştu. Draco elinden geldiğince sessizliğini korumayı deniyordu.

Sessizliğin hakim olduğu parkta geçen her dakika ve saniye daha da rahatsız edici hale dönüşmeye başlamıştı. Draco tam kalkmak için hazırlandığı sırada birden rahatsız edici sessizlik beklenmedik kişinin sesiyle bozuluverdi.

"Bugün birinin sana saldırdığını öğrendim...İyi misin?"

Draco'nun gözleri şaşkınlıktan bir süre büyüdükten sonra bu soru karşısında nazik parıltı belirivermişti.

"Evet iyiyim. Sadece zor bir gündü."

Sonunda biri ona asıl sorulması gereken soruyu sormuştu. 'İyi misin?'

Blaise, Pansy...Etrafında ki herkes ona 'Ne oldu?' sorusunu sorduğunda Draco kendisini öfkeden patlayacakmış gibi hissediyordu.

Bilmiyorum!

Kendisi de ne olduğunu bilmiyor iken bu soruyu yanıtlamasını nasıl bekleyebilirlerdi ki?!

Artık yavaş yavaş öfkeden tüm vücudu titremeye başlamıştı.

Tam o sırada Draco aslında asla duymaması gereken cümleyi duydu.

"Bu olanlardan sen sorumlu değilken seni suçlamaları saçmalık."

Draco, Neville doğru telaşla kafasını çevirdi.

Ne demek istiyordu? Hangi olaylardan onu suçluyorlardı.

"Sonuçta sen bir nevi...Onunla ne kadar farklı olsan da aynısın."

Neden bahsediyordu?

Ne farklı kim aynı?! Anlamıyordu.

"Sonra görüşürüz Dr-Malfoy."

Ama genç daha sorusunu soramadan yanından kalktı ve arkasını bile dönmeden hızla yürümeye başlamıştı. 

Şimdi ne olmuştu böyle?

Draco anlayamamıştı. Daha demin ona ismiyle seslenecek iken son saniyede vazgeçip soy ismiyle mi seslenmişti?

Ya da sadece kazaydı da kendisi bu saçma durumu fazla mı düşünüyordu.

...

Eve geldiğinden beri Draco bugün yaşadığı tüm garip olayları düşünüyordu. Blaise ve Pansy ile gördüğü şeyin gerçek olduğunu anlatan konuşma, Potter, Granger ve Weasley'nin öfkesi, ona saldıran gizemli adam ve son olarak da Neville Longbottom'un onunla sanki hiç düşman değilmiş gibi konuşup kazayla gizemli bir dil sürçmesi yapması...

Draco'nun hayatı son bir kaç gündür hayır o gizemli olaydan bu yana 1 ya da 2 gündür tamamen değişmişti.

Acaba kendisi deliriyor muydu?

Bunu içten içe merak etmeye başlamıştı.

Yorgun olan gözlerini kapatmadan önce Draco'nun kulaklarına *Çıt* sesi ulaştı. Evinde biri vardı. Bunu hissedebiliyordu.

Kalbi telaştan hızla atmaya başlamıştı. Gerilmişti.

Evinde kim olabilirdi ki. Draco tek başına burada yaşıyordu ve ailesi dahil kimse bu sinir bozucu evin anahtarına sahip değildi.

Galiba garip rüyadan sonra Draco Malfoy, bir çok olayı içerisine çeken bela mıknatısı gibi şey haline gelmişti.

"Kim var orada!!"

Asasını eline alıp kendisini savaşmak için hazırlamasının ardından yüksek sesle sorusunu sordu ama maalesef ki yanıt gelmemişti.

Tam Draco etrafına bakınıp kimsenin olmadığını düşündükten sonra rahatladığı anda yüksek gümbürtülü sesin duyulmasıyla camın kırıklarının yere saçılması bir olmuştu.

Yere saçılan cam kırıklarından bir kaçı Draco'nun soluk yüzünü çizip kanattıktan sonra yere doğru düşmüştü.

Draco gri gözlerini kısıp cama doğru bakarken karanlığın içerisinde onu izleyen pelerinli birini gördüğüne yemin edebilirdi.

Sanki o kişiyi tanıyormuş gibi hissediyordu.

Ama tanıması imkansızdı değil mi?

Yani hangi tanıdığı kişi onu pelerinli kıyafetler içerisinde onu öldürecek kadar ileri gidebilirdi ki...Şimdi düşününce sarışın bunun pekte imkansız olmadığını anlamıştı.

Ondan nefret eden birinin olması gayet mümkündü.

Draco bugün içerisinde ikinci kez ona yöneltilen ışından kaçmadan önce "SENDE KİMSİN?!" Sorusunu sormaya ihmal etmemişti.

Tabi ki de bu sorusu devam büyü çarpışmalarıyla birlikte yanıtsız kalmıştı.

"Protego!"

Sürekli üzerine gelen büyüden sonra kendisini asasından çıkan şeffaf kalkanın içerisinde bulan Draco dişlerini öfkeyle sıkıp asasına sıkıca tutundu.

Bu şerefsiz onun güzelim evini mahvetmişti.

Savaşın içerisinde Draco'nun gördüğü tek şey evinin dağılması olmuştu. Camları kırılmıştı, güzelim vazoları yerde paramparça olmuştu.

Hepsi şuan da önünde duran bu şerefsiz pelerinli piç yüzünden olmuştu.

Draco, ani öfkeyle asasını salladı ve öfkeli şekilde bağırdı. Bağırışıyla birlikte asasından çıkan kırmızı renkteki büyü adamın asasını yere adamı ise vazolarının olduğu masaya doğru uçurup vazolarının yere düşüp paramparça olmasına neden olmuştu.

O en sevdiği vazoydu. Draco daha bir kaç saniye önce masanın üzerinde duran sade beyaz vazosunun paramparça olmasını acı şekilde, neredeyse gri gözlerinden yanaklarına doğru süzülmek üzere olacak içindeki gözyaşları ile izlemek zorunda kalmıştı.

Evet şimdi kesinlikle evde ki tüm vazoları paramparça olmuştu. Bu şerefsiz evinde değer verdiği tek bir eşyanın bile kalmaması için elinden geleni yapmıştı.

Draco şuan da titreyen yumruklarını öfkeden sıkarken yüksek sesle ona saldıran gizemli kişiye ana bacı sövmemek için kendisini zor tutuyordu. Normal bir büyücü olsaydı söverdi ama maalesef ki kendisi yıllardır nezaket ve görgü kurallarıyla yetiştirilen safkan olduğu için bunları yapmaya aynı zamanda söylemeye terbiyesi el vermiyordu.

Tanrı aşkına son bir kaç gündür neden aksiyon onu rahat bırakmıyordu?!

Yoksa gerçekten de lanetlenmiş miydi?!

Eğer lanetlendiyse sorumlusu kesinlikle Harry Potter olmalıydı! Ya da onun yendiği Karanlık lort olarak bilinen kahrolası Voldemort!

Ne zaman normal bir hayatım olacak.

Draco dengesini kaybetmeden önce bunu merak etti. Tam ışın ona geldiği anda bilincini kaybetmeden önce Draco, asasını tekrardan sıkıca kavrayıp ona doğru yaklaşan adama doğru vurdu.

Pelerinin altındakinin kadın mı erkek mi olduğu ayırt edilmese bile Draco nedense fiziksel gücü ve boyutu yüzünden onun erkek olduğunu düşünmeye başlamıştı.

"Buraya kadar."

Draco, bilinciyle birlikte açık kalması için uğraştığı gri gözlerini bilincini kaybedip kapatmadan önce nefes nefes kalmış ağzından bitirici sözler döküldü.

Ahşapsı zeminde sanki ölüymüş gibi yatan ama nefes almayı az da olsa devam eden adama Draco, yaklaştığında içine nedense korkunç bir his kaplamıştı.

Cinsiyeti belli olmayan ama Draco'nun adam diye tanımladığı gizemli kişinin yüzünü saklayan pelerine yaklaştığı anda korku dolu hissi giderek daha da büyümüştü.

Draco'nun gri gözleri kapanmadan önce pelerini açtığı adama korku ve dehşet karışımı yüzle bakakaldı.

Bu imkansızdı.

Şuan da asla görmesini beklemediği kişi karşısındaydı.

Draco'nun nefesi bilinci kapanmadan önce korkudan kesilivermişti. Bugün içerisinde ikinci kez bayılmadan önce son bir kez daha panikle nefes almıştı.

Ondan sonrasında her şey kararmıştı. Draco kendisini tekrardan dipsiz çukurun korkutucu sessizliğin içerisinde bulmuştu.

...

Sanırım Draco'nun kendisi bayılmayı seviyordu. Hatta bilincini kaybedip yere düşmeye alışmaya bile başlamış olabilirdi.

Durum kesinlikle onun için vahimdi.

Artık buradan kaçış yoktu.

Hatta tam tersine buradan kaçmak değil gerçek gibi gözüken illüzyon dünyasından saklanmak istiyordu.

Sinir bozucu gerçek dünyadan mümkün olduğunca uzak durmak istiyordu.

Neden bir kez olsun normal gün yaşamıyordu ki.

Merlin aşkına ne zaman normal bir hayatım olacak benim!!

Yaşadığı şeyler onu o kadar çok bunaltmıştı ki içinden kendisini azarlamaya bile başlamıştı. Bu azar "Draco! Draco!" İsmini endişeyle haykıran tanıdık sese kadar devam etti.

Draco kendisine geldiğinde ve açılmış gri gözleriyle etrafını incelediğinde iç çekti.

Anlaşılan tanrının onunla başka planları vardı. Asla istemediği şeyleri Draco'ya yaptırıp işkence yaptırmak gibi!

Sanırım geçmişte yaptığı tüm kötü şeyleri 2 misliyle Tanrı ona istemediği olayları yaşatarak gösteriyordu. Başka açıklaması olamazdı!

Acaba koruyucu büyü falan yaptıktan sonra kiliseye gidip dua mı etsem?

Asla dindar olmayan beni ne tür belayı bulaştırıyorsun Tanrım!

Artık Draco bir taraftan tanrıya yalvarırken bir taraftan ise sinir bozucu yaşamına karşılık isyan etmeye kadar gelmişti.

Ona karşı yoğunlaştırılan sıkı sarılmaları umursamadan Draco iç çekti ve kendisini bembeyaz yumuşacık yastığına fırlattı.

Daha fazla dayanamıyordu.

Birisi şu korkunç kabusa son versin!!

Adeta onu saçma rüyalardan kurtarmaları için yalvarmaya ve ağlamaya bile başlamıştı. Ne yazık ki zihnindeki ağlayışlarla karışık yardım çığlıklarını onun dışında kimse tarafından duyulmuyordu.

Gri gözlerini günün öfkesi ve yorgunluğuyla kapatmadan önce dişlerini sıktı ve o pelerinin altındaki kişiyi düşündü. Acaba zihni ona oyun mu oynuyordu yoksa gerçekten de görmüş müydü?

O pelerinin altında neden...Daphne Greengrass'ın yüzü vardı?

 

Forward
Sign in to leave a review.