
Beklenmedik An
Beklenmedik an
Draco'nun zihninde ki sorular hala yanıtlanmamıştı. Lokantanın lavabosunda elini yüzünü yıkarken ister istemez gri gözleri beyaz gömleğin altındaki boynuna doğru kaymıştı.
Büyücü dünyasının kahramanı olan Harry Potter tarafından sıkılmış olan boynu. Gömleğin içerisinde saklanmış olan açık ten rengindeki boynunu görünce Draco, yutkundu.
Eğer zamanda yolculuk yaptıysa belki de...
Sabah her şeyin rüya olduğunu sandığı için aklına gelmeyen şeyi sonunda yapmaya karar vermişti.
Gergin şekilde gömleğini kaldırdı ve boynuna bakındı.
Hala kıpkırmızıydı. Ve Harry Potter'ın kızarmış elinin izi boynunda korkutucu şekilde belirgin halde duruyordu. Draco aceleyle gömleğini ilikleyip elini yüzünü yıkadı.
Tam musluğu kapattığı anda gözleri "2" sayısı yazan elindeki işarette takılı kaldı. Daha öncesinde "3" olan işareti "2" sayısına düşmüştü.
Draco'nun içinde büyük bir panik ve gerginlik yükselmeye başlamıştı. Nefes alış verişi istemsizce hızlanmıştı. Sonunda tam kendisini sakinleştirmek için derin nefes almayı denerken bir ses lavabonun dışından duyuldu.
Draco hızla lavabonun kapısını açıp çıktığında siyah pelerinle yüzünü kapatmış olan adamın ona doğru geldiğini gördü. Draco tam asasını eline alıp kavradığı anda ona doğru koşan siyah pelerinli adam "Sersemletici!" Diye bağırdı.
Draco o an kendisine aniden gelen güçlü ışıkla birlikte kendisini yerde buluvermişti. Ne olduğunu anlamamıştı. Her şey o kadar hızlı geçmişti ki hiç bir şey anlamıyordu.
Başı sertçe yere düşmesinden dolayı çok ağrıyordu. Kafasını sert şekilde yere çarpması onda ağrı ve şoka neden olmuştu.
Buğulanmış gözlerini açıp kendisine geldiğinde ona saldıran adamın karşısında yerde bilinci kapalı şekilde uzandığını gördü.
Draco tam ağzını açacağı anda tanıdık gelen karanlık yeşil gözler ona doğru çevrildi.
"Ne işin var burada Malfoy?"
Draco şaşkınlıktan ağzını kocaman açıvermişti.
Ne işi mi vardı?!
Arkadaşlarıyla yemek yemeye favori restoranına bile gelemez miydi?!
"HARRY!"
Tanıdık kızın sesi duyulduğu anda Draco irkildi.
Harika. Tüm altın üçlü onun karşısında anlaşılan belirecekti.
Gür saçlı kız ve kızıl saçlı uzun boylu gencin yaklaşmasıyla Draco'nun sarı saçlarının altındaki gri gözleri istemsizce devrildi.
"İyi misin?"
Draco ayağa kalkmadan önce Harry Potter'ın ona asla göstermeyeceği nazik gülümsemesiyle Weasley'nin sorduğu soruya "İyiyim." Yanıtını verdiğini duydu.
Draco, ayağa kalkar kalkmaz oradan uzaklaşmayı denediği anda bir el onun omuzunu tutup kavradı. Ani reflekse elini arkasında tutan kişinin yüzüne sallayan Draco, ellerinin sertçe tutulmasını acıyla seyretmek zorunda kaldı.
"Bırak beni!"
Öfkeli haykırışının ardından Draco Malfoy, kolunu Harry Potter'ın sert ellerinden kurtarıvermişti. Draco, sıkıca tutuştan dolayı acıyan kolunu daha önceden de Harry Potter tarafından sıkılmış boynuna yaptığı gibi nazikçe ovalayıp acının geçmesini sağlamayı denerken karanlık bir ses konuştu.
"Daha ne kadar bu sahtekarlığa devam edeceksin?"
Draco, merakla kafasını acıyan kolundan ona ürkütücü soru soran Harry Potter'ın yüzünü görmek için kaldırdı.
Yüzünde gerçekten de korkutucu ve aynı zamanda karanlık yüz ifadesi vardı. Draco daha önce büyücülük kahramanında bu yüz ifadesini görmediğine emindi.
Boynunu sıktığında bile o kadar kötü duyguları yansıtan yüze sahip değildi. Draco gerginlikten korkuyla yutkundu.
"Neden bahsediyorsun sen?"
Tam ne olduğunu sorduğu sırada tekrardan tanıdık gelen gür ses büyücülük dünyasının kahramanının tam ismini haykırdı. "HARRY POTTER!"
Draco, gözlerini bağıran kişiye çevirdiğinde ciddi yüz ifadesiyle onlara yaklaşan Hermione Granger'i gördü. Yanında ise sessizliğini koruyan Ron Weasley vardı.
"Bu konuyu burada konuşmanın zamanı değil."
Hermione'nin sözleri Draco'nun içinde şüpheye neden olmuştu.
Hangi konuyu?
İçten içe hangi konudan bahsettiklerini merak ediyordu. Tam neler olduğunu soracakken Weasley ailesinin en küçük erkek çocuğu "Malfoy, git." Dedi.
Draco'nun yüzü ilk defa öfkeden dolayı bu kadar kızarmıştı. Yanakları neredeyse domates gibi altın üçlünün saçmalıkları yüzünden ani sinirle kıpkırmızı olmuştu.
Sonunda daha fazla dayanamayıp arkasını dönüp sinir bozucu üçlüden uzaklaşacağı anda "DRACO!" ismini endişeyle söyleyen tanıdık seslerle karşılaştı.
Kendi ismini endişeyle söyleyen iki kişiyi görünce Draco'nun ani siniri hızla geçmişti. Yüzünde kızarıklık yerine gülümseme belirmişti.
"Blaise! Pansy!"
Endişeyle koşan koyu tenli genç ile siyah saçlı kız ona doğru yaklaşır yaklaşmaz sıkıca ona sarıldılar. Draco ona sarılan iki arkadaşının sıcaklığını hissedince rahatlamıştı. İçindeki tüm negatif duygular sanki aniden ortadan kaybolmuş gibiydi.
"Parkinson, Zabini."
Sarılma bittiğinde ciddi seslenişe karşılık Draco, yakın arkadaşlarının sert ses tonunda "Potter, Weasley, Granger." Demesini seyretti.
Burada neler oluyordu böyle?
Onun bilmediği olay mı olmuştu burada?
Artık kesinlikle hiç bir şey bilmiyor ve anlamıyordu.
Lokantadan panikle iki genci alıp uzaklaşırken Draco, onu sertçe izleyen Harry Potter'ın yeşil gözlerinden mümkün olduğunca kaçmayı denedi.
Onun Slytherin olması gerektiğini biliyordum.
Hala rüyasında ki gibi Harry Potter'ın Slytherin olması gerektiğini savunuyordu. Draco hala gördüğü şeylerin zaman yolculuğu olduğunu inanmamıştı. Büyük ihtimalle kötü niyetli büyücü onu lanetleyip arkadaşlarının da anılarını değiştirmiş olmalıydı...Değil mi?
Elinden geldiğince böyle olmasını umut ediyordu.
Hermione Granger'ın "Hadi Harry." Diye seslenmesini ve Ron Weasley ile birlikte Harry'i yanlarına yaklaştırıp yerdeki pelerinli adama ne yapacaklarını tartıştıklarını azda olsa duyabiliyordu.
Çok sinir bozucu durumdu.
Ona saldıran adamın kim olduğunu öğrenmesine bile izin yok muydu?!
Blaise ve Pansy'nin tam geriye dönüp ona saldıran adama bakmaya gitmeye denediği sırada onun ellerinden sıkıca tutup sürüklemesiyle Draco Malfoy altın üçlüden uzaklaşıvermişti.
Draco favori restoranından ayrılmadan önce Harry Potter'ın arkasında ki Hermione Granger'ın kızıl saçlı Weasley gencinin yanında ona soğuk ve hesaplı bakışlar attığını görüvermişti.
Rüyasında tanıdığı Hermione Granger ile şuan ki Hermione Granger arasında kesinlikle dağlar kadar fark vardı. Draco bir kez daha gür saçlı kızın ne kadar korkutucu olduğunu anlamıştı.
Ron Weasley dışında altın üçlünün iki üyesinin Gryffindor'da olması tam bir mucizeydi. Sadece Weasley Gryffindor'da olmayı hak eden üyeydi.
Onun dışında herkes Draco'nun gözünde Gryffindor maskesi takmış sahtekarlardı.
Draco Malfoy daha fazla dayanamayarak arkasına bile bakmadan sinir bozucu restorandan uzaklaşıverdi.
Bir daha asla buraya gelmem.
Artık burası onun favori restoranı değildi.
...
Draco iç çekti. İzin günü gerçekten de çok zor geçiyordu. Blaise ve Pansy'den ayrılmak onun için tam bir işkenceydi.
Biraz yalnız kalmak ona iyi gelecekti.
...
"Draco! İyi misin?!"
"O adam sana bir şey yaptı mı?!"
Draco iki gencin endişeli sorularına karşılık sessizce 'Hayır' anlamında başını iki yana salladığında Blaise ve Pansy rahat nefes aldılar.
"Çok korktuk Draco."
Draco sessizliğini korumaya devam etti. Ta ki Blaise'in "Eğer Potter ve çetesi seni tam vaktinde kurtarmasaydı..." Cümlesini söyleyinceye kadardı.
"Ölebilirdin Draco."
Pansy'nin endişeli sözleri Blaise'in sinir bozucu gelen cümlesini tamamlayınca Draco öfkeyle dişlerini sıktı.
"Benim yalnız kalmaya ihtiyacım var."
"DRACO!"
Onun adını bağıran iki genci görmeden gelen platin saçlı genç hiç durmadan sinirini bozan mekanı terk etti.
Arkasını bile dönmeden "DRACO!" Adını tekrar tekrar söyleyen iki yakın arkadaşından uzaklaşıvermişti.
...
Bazıları ona acımasız diyebilirdi ama umursamıyordu. Belki biraz acımasızlık yapmış olabilir ama yine de umursamıyordu.
Artık hiç bir şeyi umursamıyordu.
Draco, parktaki banka oturup gevşedi. Şuan da ailesinin aşağıladığı muggle'ların geçtiği yerin bankında oturuyordu.
Zaman gerçekten de çok garip.
Safkan ailesinin çocuğu muggle parkında oturuyordu daha ne olabilirdi ki?
Alaycı düşüncesinin sonrasında kafa dinlemek için banka yaslanıp gözlerini kapatan Draco, kendisine yaklaşan adım seslerini duyuverdi.
Nedense bu adım sesleri Draco'nun içinden Muggle'a ait olmadığını söylüyordu.
Sarı saçlarının altındaki gri gözlerini yavaşça açtığında Draco, kendisini seyreden bir çift kahverengi gözlerle karşılaştı.
"Neville Longbottom."
O anda Draco'nun dudaklarında dökülen tombul çocuğun tam adıyla karşısındaki sarı saçlı gençte bir gülümseme beliriverdi.
Gencin dudakları nazikçe yukarı doğru kıvrılmış ve gözleri de nazikçe onu inceliyordu.
"Merhaba."
Draco Malfoy'un zihninde canlanan tombul çocuğun simasına sahip gencin nazik sesi sonunda duyuluvermişti.
Anlaşılan Draco Malfoy'un yalnız kalması pekte mümkün değildi.
...