Lost Memories

Harry Potter - J. K. Rowling
G
Lost Memories
Summary
Zamanda geri gitme hakkı kazanan 20 yaşındaki Draco Malfoy, 9 yıl önceki geçmişe yolculuk yaparken geleceğin akışını yavaş yavaş değiştirecektir.Eksik bölümler eklendi. Kazayla 31 Temmuz adlı 5nci bölümü yüklemeye unutmuşum yükledim.
Note
Uyarı: Hikayenin bazı bölümleri yetişkinlere yönelik olabilir. Daha karar vermedim ama böyle olacağını düşünüyorum.
All Chapters Forward

Sorgulama

Sorgulama

 

O garip gülümseme ve sorudan sonra Draco Malfoy, elinden geldiğince Harry Potter'dan kaçmayı deniyordu. 'Bunu neden yapıyorsun?' Sorusunu soracak olursak Draco'nun kendisi bile cevap verecek yanıta sahip değildi.

"Pekala neler oluyor böyle?"

Draco kitaptan kafasını kaldırdığında kendisine doğru merakla kaşlarını çatmış Pansy Parkinson ile karşılaştı. Tabi ki de kızın yanında da sessizce pür dikkat kendisini izleyen Blaise Zabini'de vardı.

"Ne?"

"Kaçıyorsun."

"Ben mi?"

"EVET!"

Blaise'in ani bağrışı hem Draco'yu hem de yanında duran Pansy'i şoke etmişti. Sessizliğiyle bildiği çocuğun bu şekilde bağırmasını ikisi de beklemiyorlardı.

"Ben kaçmıyorum...Yani sizden değil."

Blaise ve Pansy, sarı saçlı çocuğun yanıtını duyunca hızla karşısındaki sandalyeye oturdular. Madam Pince'in öfkeli bakışından dolayı ikisi de mümkün olduğunca dikkatlerden uzak durmaya deniyorlardı. Blaise'in ani çıkışı üçlüye güzel bir öfkeli bakış kazandırmıştı.

"Kimden kaçıyorsun?"

Draco sessizliğini korudu. Bu soruya yanıt vermek istemedi. Daha doğrusu nasıl yanıt vermesi gerektiğini bilemedi.

Sonunda iç çeken Draco, onu endişeyle izleyen iki çocuğa azda olsa hislerini anlatmaya karar verdi.

"Potter'dan kaçıyorum."

"Neden?"

Draco, Pansy'in ani sorusuna karşılık kaşlarını çattı. Ne zaman bir şey yapsa Pansy onu sorgulardı. Blaise ise onu gözlemleyerek ne yaptığını anlamaya denerdi.

"Çünkü gelecek değişiyor...Ben."

Bu sefer kaşlarını çatma sırası Pansy'deydi.

"Draco, senin istediğin şey geleceğin değişmesi mi yoksa aynı kalması mı?"

 Koyu saçlı kız çok doğru noktaya parmak bastırmıştı. Geleceği değiştirmek istemeyen Draco, gelecekte onlarla düşman olan altın üçlüyle arasının kötü olmamasını istememesi bir tutarsızlıktı. Sanki ne yapacağını bilemeyen bir çocuk gibiydi.

"Geçmişe gelmenin ana nedeni geçmişi değiştirmekti."

"Ben geçmişi değiştirmek istemiyorum. Ben sadece başkalarının bana düşman olmasını engellemek için zorba kişiliğimi değiştiriyorum."

Pansy ile Blaise birbirlerine bir süre yoğunca koyu gözlerinin içlerine baktıktan sonra Draco'ya doğru döndüler.

"Draco. Geçmişteki bedenine girdiğin an zaten gelecek değişmeye mahkum olmuştu."

"Senin istediğin gelecek zaten çok kayboldu."

Blaise son sözünü nazikçe gülümseyen yüzüyle "Gereksiz yere endişelenme ve hayatının tadını çıkar." Dediği anda onu izleyen Draco'nun gri gözleri şoktan büyüdü.

Gerçekten de Blaise bugün hiç kendisi gibi davranmıyordu.

Son bir kaç gündür daha fevri ve konuşkan olmuştu.

Yine de Draco, iki çocuğun sözlerinin doğru olduğunu kabul etmeliydi. Gelecek zaten geçmişteki vücuduna girdiğinde ya da zorba kişiliğini sakin çocuk gibi gözüken yetişkin zihniyle değiştirmişti.

Hermione'ye iyi davranması ya da Neville karşı dostça davranması zaten geleceği değiştirmişti. Potter'ın ona düşman olmamasını isterken geleceğin değişmemesini nasıl bekleyebilirdi ki.

Draco gerçekten de aptaldı.

Nasıl böyle basit bir şeyi düşünememişti. En kötü yanı ise şuan da karşısında oturan 11,12 yaşlarında iki çocuğun ondan önce bu durumu fark etmiş olmasıydı.

İtiraf etmeli ki 11 yaşındaki bedenine girdiğinden beri yetişkin gibi davranmayı denese de aslında çocukça davranıyordu.

Düşüncelerinin ardında ani bir farkındalık Draco'nun rahatlamasına neden olmuştu. Yüzünde oluşan nazik gülümsemeyle onun kızacağından endişeli şekilde onu izleyen iki çocuğa dönüp "Teşekkürler çocuklar." Dedi.

Öfkeli bağrış beklerken bir teşekkür duyan iki çocuk baya bir şaşırmıştı. O kadar çok şaşırmışlardı ki neredeyse hafiften aralanmış olan ağızlarını kapatmayı unutacaklardı.

Draco'nun ani hareketi iki çocuğu dakikalarca şok etmeye yetecek kadar güçlüydü. Draco kitaplarını masanın üzerinden alıp ayağa kalktığında karşısındaki sandalyede oturan iki çocuk onu seyretti.

"Hadi gidelim."

O kadar hızlı kalkmışlardı ki Draco neredeyse Madam Pince'in kulaklarına ulaşacak kadar kıkırdamaya başlayacaktı. Neyse ki kıkırdamasını son dakika da yaşlı kadının ona döndüğünü görünce tutuvermişti.

Ucuz atlattım.

Kesinlikle ucuz atlatmıştı. Zaten Blaise'in ani bağrışıyla dikkatleri çekmişken ve de üstüne Draco'nun kıkırdaması kütüphaneden kovulmaya kadar götürürdü. Üç çocuk kitaplarıyla birlikte sessizce kütüphaneden ayrılmayı zorda olsa başarmışlardı.

...

"Draco!"

Kendi adını duyan Draco, arkasını döndüğünde gözlüklü çocuğu hemen yüzünün önünde buluverdi.

"Merhaba!"

Çocuk o kadar heyecanlıydı ki Draco hafif şaşırmış yüzüyle "Merhaba." Diyebilmişti.

Neden bu kadar heyecanlı olduğunu anlayamamıştı. Sanki ona gizli bir şey söylemek istiyormuş gibi etrafına dönüp bakması onu kıllandırmıştı.

"Bir şey mi oldu?"

Aceleyle sorulmuş olan soru kuzgun saçlı çocuğun yüzündeki duygu değiştirmişti. Daha demin heyecanlı yüzü bir anda soruyu duyar duymaz ciddi ifadeye bürünmüştü.

"Sana bir şey soracağım."

Draco başını salladı ve soruyu bekledi. Ne soracağını merak etmişti. Sessizliğini korumak için elinden geleni yapıyordu ama çocuğun çenesini ovuşturarak hiç bir şey demeden düşünmesiyle oluşan sessizlik sonunda onun sinirini bozmuştu. 

"Potter, ne soracaktın?"

Nedense fevri çıkışı çocuğun dudaklarını büzmesine neden olmuştu.

"Neden ismimle bana seslenmiyorsun?"

Draco, kaşlarını çatıp Harry Potter'ı inceledi. Ciddi miydi o?

Sormak istediği soru bu muydu?

"Sormak istediğin bu muydu?"

Zihninde beliren soruyu o kadar hızlı sormuştu ki neredeyse kendisine şaşıracaktı. Tabi ki şaşkınlığı yeşil gözlerini kırpıştırarak onu seyreden Harry kadar değildi. Sonunda sessizliğin yoğun olduğu yerde bir süre sonra kahkaha sesini duyması Draco'yu şoke etmişti.

Aniden duyduğu kahkahayla neredeyse şoktan geriye doğru adım atmıştı.

"Soracağım soru o değildi! Benim soracağım soru..."

Draco kulaklarına gelen çocuğa sakince bakıp dudaklarından asıl soracağı soru olan "Felsefe taşı." sözünün çıkmasını dinledi.

Bekle ne?!

Draco, solgun yüzle geri çekilip ona aniden yaklaşan ve daha önceden ona sorduğu soruyu tekrardan sorup sormadığına emin oldu.

Çocuk başını sallayınca duyduklarından emin olup iç çekti.

"Felsefe taşı, Nicholas-"

Bir el hızla onun ağzını kapatıp sözünü kesmişti. Bunu yapan kesinlikle Harry Potter idi. Elini kaldırdığında Draco "Ne?" Diye şaşkınlıkla sorguladı.

Çocuk ise kısacası "Bunu biliyorum. Daha önceden anlatmıştın." sözlerini söyledi. Draco anlamamış bir şekilde çocuğu izledi.

Eğer biliyorsan bana ne soracaksın?

İçten içe artık çocuğun davranışına homurdanmaya ve öfkelenmeye başlamıştı.

"Benim sormak istediğim felsefe taşı-"

"HARRY! DRACO!!"

Büyücülük dünyasının kahramanı olan Harry Potter'ın sorusu gür saçlı kızın gelmesiyle yarıda kalmıştı. Hermione Granger, gülümseyen yüzüyle iki çocuğa yaklaştığında Harry'nin konuşmak için açılmış olan ağzı hızla kapanıverdi.

"Merhaba."

Draco, ilk baş Harry Potter ardından ise onlara gülümseyen Hermione Granger'ı izledi. Ona sormak istediği soruyu gelecekte Voldemort'u yenmesinde yardım edecek kızın gelmesiyle yarıda kesmesi onu şüphelendirmişti.

"Merhaba Hermione."

Hiç düşünmeden söylenmiş bir şeydi. Ve bu ağzından çıkan selamlama kızın yüzünde ki gülümsemeyi daha da büyütürken onun yanındaki çocuğun yüzünün solmasına neden olmuştu.

Draco bir an için 11 yaşlarındaki çocuğun ona hayal kırıklığına uğramış bir şekilde baktığına yemin edebilirdi.

Ve haklıydı da.

"Ona gelince 'Hermione' ama bana gelince 'Potter' diyorsun. Harika!" 

O kadar müthiş şekilde kendisinin Hermione'ye yönelttiği nazik gülümseme ile ona yaptığı ciddi surat ifadesini taklit etmişti ki Draco, diyecek bir şey bulamamıştı.

"Bana Harry diye seslendiğin zaman sana sorumu sorarım Draco Malfoy!"

Yürüyen bir fırtına gibi Hermione ile Draco'yu arkada bırakıp hızla uzaklaşmıştı. Zavallı Hermione ise hiç bir şey anlamadan sadece daha deminki olay yüzünden suratı buruşmuş olan Draco'yu seyretti.

Kesinlikle hiç bir şey anlamamıştı.

Hermione Granger ilk defa bir şeyi anlamadığını hissetmişti. Yalnız da değildi. Draco'da hiç bir şey anlayamamıştı.

Kazayla söylediği şeyin bu kadar büyük bir etki yaratmasını kesinlikle beklemiyordu.

Harry Potter adeta yürüyen fırtına gibi çekip gidip iki çocuğu şok içerisinde birbirlerine bakarken yalnız başına bırakmıştı. 

Bu işte kesinlikle ustaydı.

Draco Malfoy'un anladığı tek şey buydu.

...

Yurt odasına geldiğinde Blaise ve Pansy'nin gülüşleri paha biçilemezdi. Draco neden bu kadar çok güldüklerini anlamamıştı. Ve nedense güldükleri her an onun yüzünün daha da kızarmasına neden oluyordu.

Hogwarts'da ki herkesin neyi vardı böyle?

...

 

Forward
Sign in to leave a review.