
Unutmak
Unutmak
Cadılar bayramı felaketi bitmişti. Draco bütün 1 hafta boyunca Blaise, Pansy hatta Daphne Greengrass'ın bile azarını dinleyerek geçirmişti.
Neden herkes ona bu kadar kızıyordu ki anlamıyordu?
Kendisi aslında 20 yaşında bir yetişkin seherbazdı!
Profesörler onun bahanesini dinleyip kimseyi cezalandırmadan altın üçlüyle birlikte ona puan bile vermişti!
"Granger kendisini hasta hissediyordu bundan trolden haberi olmadığını düşündüm ve onu uyarmaya geldim profesör. Bay Weasley ve Bay Potter'da bunu öğrenip bize yardımcı oldular."
Ne kadar Weasley çocuğuna daha erken özür dilemediği için kızgın olsa da yine de cezadan kurtulmak için mecburen onu savunmaya karar vermişti. Eğer gerçeği söyleseydi büyük ihtimalle onu rahat bırakmazdı ve ondan daha önce dilediği özrü öfkeyle geri alırdı.
Derin bir nefes alıp soluklandı. Daha fazla 3 çocuğun ona yönelttiği öfke patlamalarına katlanamayacaktı.
Bu şekilde kendisi ani verdiği kararla 1 buçuk ay boyunca kimseyi öfkelendirmemeye ve de kendisinin de yükselen öfke duygusunu göstermemeye denedi.
Draco, düşüncesi sayesinde bir şekilde herkesin gönlünü geri kazanmaya başlamıştı. Hermione Granger artık sadece bazen derslerde onun yanına oturuyor ya da ona selam veriyordu. Onun dışında vaktinin çoğunu artık büyücü dünyasının kahramanı ile gelecekte ki kocasıyla geçiriyordu.
Ve Neville Longbottom var tabi ki de. Geçmişte her zaman zorbalık yaptığı masum çocuk karşılaştıkları zaman hep ona selam verip başını sallıyordu. Draco yaptığı küçük şeyle bu kadar duygu değişimi olmasına şaşırmıştı. Ama tabi ki de bu şaşkınlığını kimseye göstermemişti.
Yanında hep kütüphanede oturan Blaise ve Pansy ara sıra onların yanına gelen Daphne Greengrass ile birlikte okul hayatı iyi geçiyordu. Draco yine kütüphanede oturduğu vakit Hermione'nin ona selam verip Harry Potter ve Ron Weasley ile birlikte oturmasını seyretti.
Harika!
Anlaşılan altın üçlü yine birlikte iş başındalardı. Draco yalan söylemeyecekti doğru düzgün kütüphaneye adımını atmayan Weasley'i görünce biraz da olsa şaşırmıştı. Yani kim şaşırmazdı ki. Şahsen kendisi kesinlikle bu duruma şaşırıyordu.
Hala da şaşırmaya devam ediyordu. Sabah akşam kütüphaneye gittiği her vakitte o üçünü birlikte kitap başında gizlice fısıltılarıyla tartışırken buluyordu. Draco bu fısıltıların ne olduğunu biliyordu ama umursamıyordu.
Ta ki bu fısıltıların ana kaynağı olan Harry Potter sabah onun önünde belirinceye kadardı.
"Nicholas Flamel'i biliyor musun?"
Draco, gri gözlerini masanın üstünde olduğu kitaptan kaldırıp ona soruyu soran kuzgun saçlı kahraman çocuğa çevirdi.
"Sana da merhaba."
Harry, aniden konuya girdiği için birazcık kızarmıştı ama sonrasında kendisini toplayıp "Merhaba. Nicholas Flamel'i biliyor musun?" Diye sordu.
Draco tekrarlanan soruya karşılık sadece iç çekti. Büyücü dünyasının kahramanı olacak çocuk bu kadar basit bir bilgiyi nasıl bilemezdi.
"Bilmiyor musun?"
Ve de üstüne onun bilmediğini mi düşünmeye başlamıştı. Draco'nun sarı kaşları aniden kulaklarına ulaşan sinir bozucu soruyla çatıldı.
"Granger nerede? Onun cevaplaması gerekmiyor mu?"
Harry, Draco'nun önünde ki sandalyeye oturdu ve kafasını masaya koymuş olduğu eline yasladı.
"Şuan da kütüphane de araştırma yapıyor. O da cevabı bilmiyor."
Draco'nun kaşları bu sefer öfkeden değil şaşkınlıktan çatılmıştı. Büyücü dünyasında dahi cadı olarak bilinecek kız bu kadar basit soruyu bilmiyor muydu?
Burada neler oluyordu böyle. Daha fazla çocuğun ona parıldayan gözlerle masum şekilde bakmasına dayanamayan Draco çocuğun merakla beklediği soruyu yanıtlamaya karar verdi.
"Nicholas Flamel. Albus Dumbledore'un arkadaşı olan ünlü bir simyagerdir."
Çocuk buna karşılık heyecanla başını sallayıp edindiği bilgileri tüy kalemle hızla yazmaya başlamıştı. Draco ise bu komik durumu umursamadan sözlerine devam etti.
"Kendisi dokunduğu her metali altına çeviren ya da kişiyi ölümsüz yapan felsefe taşını yapmıştır."
Harry'nin kafası kağıttan hızla kalkmıştı. Draco'ya yoğunlaştırdığı yeşil gözlerinde karanlık bir parıltı belirmişti.
Draco çocuğa ne olduğunu anlamadığında baktığı sırada çocuk ayağa kalktı ve Draco'ya doğru gülümsedi.
"Teşekkürler. Şey sana Draco diyebilir miyim?"
Draco buna karşılık "İstediğin gibi seslen." Deyip kafasını kuzgun saçlı çocuk gelmeden önceki okuduğu kitaba doğru çevirdi.
Harry ise gülümsemesiyle daha demin yazdığı kağıdı eline alıp "Sonra görüşürüz Draco." Diyerek uzaklaştı. Draco ise koşarak uzaklaşan çocuğa sadece sessizce bakıvermişti.
Kesinlikle bir şeyler oluyordu. Draco'nun bunu hissetmesi için dahi olmasına gerek yoktu. Onun yerine zamanda yolculuk yapması gerekiyordu.
Her karanlık sanatlara karşı savunma dersi geldiğinde Harry Potter, profesör Quirrell'a karşı garip garip bakıyordu. Draco bu adama neden böyle baktığını anlamamıştı.
Draco asla Quirrell ne yaptığını öğrenememişti. İksirler dersinde ise şaşırtıcı şekilde Harry Potter, Profesör Snape diye seslendiği vaftiz babasına karşı hiç bir şey dememişti. Hatta sessizliğini koruyup iksirini yapmaya deniyordu.
Ne kadar tam anlamıyla başarılı olmasa da elinden geleni yapıyordu. Yani ilk defa Severus Snape bir gryffindor öğrencisinden özellikle Harry Potter'dan puan kırmadan dersi bitiyordu.
Ta ki Ron Weasley kazayla hapşırıp önünde ki iksir şişesini kırıncaya kadardı. Sırf böyle basit bir şey yüzünden Gryffindor'dan 10 puan kırmıştı.
Draco, şimdi neden altın üçlünün Severus Snape'den nefret ettiğini anlamıştı. Yanına oturan Daphne Greengrass ise Blaise ve Pansy'e meydan okuyucu şekilde gülümseyip kazanı karıştırıyordu. Draco garip duruma karşılık sadece sessiz kalıp bir sonraki iksir malzemesini kazana ekledi.
Draco Malfoy, Hermione Granger'in ondan yardım istemesine karşılık ne diyeceğini bilemedi. Hiç bir şey diyemediğinden dolayı peşine takılan Blaise ve Pansy'den kaçarak muggle doğumlu dahi cadı olarak bilenecek 12 yaşındaki kızı takip etti.
Kız anlaşılan artık 12 yaşında olmuştu. Draco doğum günü için hiç bir şey yapmamıştı sadece onun doğum gününü öğrendiğinde 'Doğum günün kutlu olsun.' Diyebilmişti.
"Burayı anlayamadım."
"Neresini?"
12 yaşında ki gür saçlı kız gerçekten de zor soruda takılı kalmıştı. Anlaşılan birinci sınıf olmasına rağmen çoktan üçüncü sınıf kitaplarını okumaya başlamıştı bile.
"Şurada ki 9 sayısı yerine 7 sayısını yazman gerekiyor. 7 bir çok büyü formüllerini çözen sayıdır. Hatta büyü dünyası bile onun güçlü şans sayısı olarak görür."
Kız, Draco'nun anlattığına gerçekten heyecanlanmıştı.
"Cidden mi? Teşekkürler Draco."
Yüzünde beliren büyük sırıtmayla kız ona sarılınca Draco hiç bir şey demedi. Sanırım muggle'lar birbirlerine teşekkür etmek için hep sarılıyorlardı.
Draco kızın sıklıkla sarılmasına karşılık aklında bu sonucu çıkarmıştı.
...
Thedore Nott, ona "Okul da ejderha var." Dediğinde Draco gri gözlerini devirdi.
Demek o an gelmişti. Anlaşılan bu çocuk ondan farklı davranarak direk sokağa çıkma saatinde profesörün yanına gitmek yerine sabahı beklemeye karar vermişti.
Draco, çocuğun altın üçlünün peşinden gitmesini istemiyordu.
Eğer giderse hem altın üçlüyle düşman olacaktı hem de Mcgonagall onun ev puanını kırıp altın üçlüyle birlikte cezalandıracaktı. Bu da Slytherin için puan kaybetmek demek olurdu.
Kendisinin yaptığı aptalca hareketi mantıklı hale getirmeye denese yine de başarısızdı. Çocuk onun geçmişte ki halinden daha akıllı olsa da yaptığı saçmalık onun ceza almasını sağlayacaktı.
"Theo, ejderhayı sakın umursama. Unut."
"Ama neden?!"
"Ejderha var ve Potter ile arkadaşları onu saklıyor!"
Draco, tam kızgınca baktığı anda "Draco orada mısın?" Sorusunu soran tanıdık ses geldi. Draco gri gözlerini ilk baş Theo'ya sonrasında slytherin salonunun kapısını açmak üzere olan kişiye ya da tahminince kişilere çevirdi.
Draco iç çekti. Bu durumdan kurtulmalıydı. Kurtulmanın tek yolu da o yöntemdi. Hızla cebinde tuttuğu asasını sıkıp Theodore Nott'un yüzüne doğrulttu.
"Ne yapıyorsun Malfoy? Beni büyüleyecek misin?"
1 hafta önce ona Draco diye seslenmeye başlayan çocuk şimdi ona şok ve öfke karışımı duygularla Malfoy diye sesleniyordu. Draco gri gözlerini çocuğa yoğunlaştırdıktan sonra üzgün bir şekilde ağzından "Özür dilerim Nott." Kelimelerinin çıkmasını izin verdi.
Zavallı çocuk 'Sen ne-' Sözünü tamamlamadan Draco "Obliviate." 'Unut' Dedi ve asasının ucundan beyaz ışığın çıkmasına izin verdi. Asasından çıkan beyaz ışık Theodore Nott'a çarptığı anda tüm öfke ve üzüntü unutulmuştu.
"Draco? Ben ne yapıyordum?"
Daha demin ki öfkeli yüz ifadesinden arınmış olan çocuğun ilk sorduğu soru buydu. Kızılımsı kahverengi saçlara sahip çocuğa karşılık Draco sadece gülümsedi.
Slytherin salonunun kapısı açıldığı anda Blaise ve Pansy arkasından ise Daphne Greengrass içeri girmişlerdi. Blaise ile Pansy, Theodore Nott'a garip şekilde öfkeli bakarlarken sarışın kız onun yanına gelip gülümsedi.
"Sanırım bir şeyler yaptın."
Draco, ne dediğini anlamıyormuş gibi yapıp "Ne?" Sorusunu sordu. Daphne ise sadece gülümseyip asasına doğru heyecandan parlayan mavi gözlerini çevirdi.
"Bir daha ki sefere asanı cebine koy ve Theodore Nott'u daha çabuk unuttur. Örneğin kimse kapıyı çalmadan önce."
Draco neredeyse yorgunlukla inleyecekti. Sarışın kız onun hakkında her şeyi doğru bilip tahmin edebiliyordu. Draco'nun ondan kaçması imkansızdı.
"Sen baştan aşağı Slytherinsin Greengrass."
Daphne ise kendisi gibi sarışının sözüne gülümseyip kapının önünde duran Tracey Davis'in yanına yürüdü.
Draco ilk defa seçmen şapkanın birini doğru eve aldığını düşünmeye başlamıştı. Anlaşılan seçmen şapka o kadarda yaşlanmamıştı.
Sonuç olarak Draco bu sayede altın üçlünün puan kırılmasını engellemişti.
...
Harry yeşil gözlerini kısıp kahvaltı sırasında arkadaşlarıyla gülümseyen ve sonrasında öfkeli şekilde ona doğru dönüp onu izleyen Theodore Nott'u seyretti.
Kesinlikle bir şeyler olmuştu.
Hagrid ile ejderha konuşması yaparken onları pencereden bakıp gizlice dinleyen çocuğun hiç bir şey demeden uzaklaşması mantıksızdı. Özellikle kendisinden bu kadar nefret eden zorba çocuk ise kesinlikle imkansızdı.
Yeşil gözleri yavaşça kahvaltısını sessizce yiyen platin sarısı saçlı çocuk ile ona sinsice sırıtan kıza çevrildi. Kızın sinsi gülümsemesi nedense çocuğun üzgün bir yüzle Theodore Nott'a izlemesine neden oluyordu.
Sanki bir şeyden pişmanmış gibi gözüküyordu.
Neden?
Harry slytherin masasında ne döndüğünü merak etmeye başlamıştı. Sonunda Hermione'nin "Harry yemeğini ye." Demesiyle Harry kızıl saçlı arkadaşının ona uzattığı yemeyi yemeye başladı.
Yemeğini yemeden önce Harry, profesör masasında gergin şekilde oturan Quirrell'ı son bir kez izledi sonrasında ise önüne döndü.
Bir daha gür saçlı kızın ona 'Yemeğini ye.' uyarısını yapmasını istemiyordu. İçten içe Harry, Theodore Nott'un neden onları ispiyonlamadığını düşündü.
Nedense düşüncesi yemek masasında ki sarışın çocuğa doğru onu yönlendiriyordu.