Lost Memories

Harry Potter - J. K. Rowling
G
Lost Memories
Summary
Zamanda geri gitme hakkı kazanan 20 yaşındaki Draco Malfoy, 9 yıl önceki geçmişe yolculuk yaparken geleceğin akışını yavaş yavaş değiştirecektir.Eksik bölümler eklendi. Kazayla 31 Temmuz adlı 5nci bölümü yüklemeye unutmuşum yükledim.
Note
Uyarı: Hikayenin bazı bölümleri yetişkinlere yönelik olabilir. Daha karar vermedim ama böyle olacağını düşünüyorum.
All Chapters Forward

Noel tatili

Noel tatili

 

Noel tatili gelmişti. Tren için Hogwarts'dan ayrılmadan bir gün önce 11 yaşındaki Harry Potter kütüphanede her zamanki yerinde oturan kendisinin yanına yaklaştı.

"Gidiyor musun?"

Draco buna karşılık sadece başını sallayıp "Evet." Diyebildi. Draco doğruyu söylemek gerekirse Harry Potter ile düşman olmak istemiyordu. Ama aynı zamanda gelecekte onun boğazını sıkıp öfkeli soğuk yeşil gözleriyle "Malfoy." İsmini söyleyen çocuğa yakın da olmak istemiyordu.

Sadece herkesin kendi yolunda sanki birbirlerini hiç tanımıyormuş gibi yanlarından geçip uzaklaşmalarını istiyordu. Bu ne kadar zor olabilirdi ki!

"Şey..."

Draco zihninde yankılanan düşüncelerden kendisini uzaklaştırıp kafasını onu izleyen siyah saçlı çocuğa çevirdi. Çocuğun yuvarlak gözlüklerinin arkasındaki yeşil gözlerinde mutlu bir parıltı vardı ve bu mutlu parıltı dudaklarında beliren gülümsemesiyle daha da belirgin olmuştu.

"Teşekkür ederim."

Draco, saçlarıyla aynı renkte ki sarı kaşlarını çattı. Harry Potter ne demek istiyordu?

Neden bana teşekkür ediyor?

İçten içe karşısında ki 11 yaşında kahraman büyücünün ne demek istediğini merak etti. Harry'nin yüzündeki gülümseme daha da büyümüştü.

"Ron ile konuştuğun için Hermione konusunda ve benim sorularımı yanıtladığın için...Ve de iksir ile süpürge dersinde Neville yardım ettiğin için."

Draco'nun kaşları daha da çatılmıştı. Eskiden jöleyle önünden aldığı sarı saçlarının altında gizlenmiş olan gri gözlerinde bir hüzün parıltısı belirmişti.

"Ben herkesin yapabileceğini yaptım yani teşekkür etmene gerek yok."

Harry gözlerini bir süre kırpıştırdıktan sonra Draco'nun karşısında ki sandalyeye oturdu. Kütüphanede kimse yoktu yalnız başlarınaydı. Her daim kütüphanede nöbet tutuyormuşçasına gelen Hermione bile daha gelmemişti.

Büyük ihtimalle diğerleri gibi uyuyordu ya da şuan da uyanmış ve üstünü giyip Draco'nun yanına oturmak için hazırlanıyordu.

Draco, Harry Potter'ı bu kadar erken saatte daha güneşin yeni doğduğu zamanda kütüphanede beklemiyordu. Sırf ona teşekkür etmek için mi gelmişti?

"Hermione'ye trolden kurtardıktan sonra gelen Mcgonagall'a hiç bir şey neden anlatmadın?"

Şimdi gözlerini merakla kırpıştırma sırası Draco'daydı. Büyücü dünyasının kahramanından bu soruyu hiç beklemiyordu.

Gerçekten de büyücü dünyasının kahramanı Gryffindor muydu?

Draco artık Harry Potter'ın sadece pervasız Gryffindor değil aynı zamanda kurnaz bir Slytherin olduğundan emindi. Şimdi kütüphanede sorduğu sorularla ve ona olan şüpheli gözlemleriyle daha da emindi.

Bu çocuk baştan aşağı Slytherin.

"Anlatacak bir şey yoktu. Bu Granger ile Bay Weasley arasında bir şeydi."

Pekala sanırsam hislerinin değiştirilme sırası karşılıklıydı. Draco onun meraklı göz kırpıştırmasını yaşadıktan sonra şimdi de kaş çatma sırası Harry'e gelmişti. Gözlüklerin altında parlayan yeşil gözlerinde garip bir parıltı vardı Draco bunun ne olduğunu anlamamıştı.

"Neden bay kelimesini ekliyorsun? O gün Mcgonagall'a karşı bizi savunurken de öyle demiştin."

Draco tam ağzını açıp "Ben sizi Savunmadım-" Diyecekken Harry onun sözünü kesti.

"Sen iyi birisin Draco. O gün süpürge olayında beni kurtarmandan anladım."

Draco "Sen ne demek istiyorsun?" Diye sorduğunda ise Harry sadece hafif bir tebessümle nazikçe gülümsedi.

"Bana ismimle seslenirsen sevinirim Draco."

Harry gülümseyerek Draco'nun önündeki kitaplardan birini okumak için aldığında Draco sadece sessizce onu seyretti.

Ne oluyor böyle?!

Draco Malfoy artık ne olduğunu anlayamıyordu. Sonradan gelen Hermione Granger'ın gelip Harry Potter'ın yanına oturmasıyla daha da gerilen Draco tam kalkmayı düşünürken Blaise ve Pansy uykulu halleriyle kalkmayı hazırlanan platin sarısı saçlı çocuğun yanına oturdular.

Draco iç çekti. Mümkün olduğunca bu saçma durumdan kurtulmak istiyordu ama içten içe Blaise ve Pansy'nin kütüphanede ki masada uyusalar bile yanına gelip onu yalnız bırakmamak için oturmasına sevinmişti.

Ara sıra bu garip duruma karşılık kitaptan başını kaldıran Harry sadece gülümsedi. Hermione ise artık iki çocuğun durumuna alışık olduğu için sadece omuz silkmişti.

Kızıl saçlı her daim 'Weasley' diye seslenip geçmişte kavga ettiği çocuğun aralarına katıldığını görünce Draco şimdiden uzun gün olacağını hissedebiliyordu.

...

Noel gelmişti. Draco Noel gelinceye kadar mümkün olduğunca altın üçlüden kaçmaya denemişti ve sonuç pekte başarılı olamamıştı. Şuan da kendisi eve dönüş tren vagonundaydı. Yanında geleceğin dehası Hermione Granger kitap okuyordu. Karşısında ise onu öfkeyle izleyen koyu tenli çocuk ile siyah saçlı kız vardı.

Harika!

Draco şimdiden şuan ki Noelinin diğerlerinden ne kadar farklı geçeceğini anlamıştı bile. Bunun anlamasının nedeni kesinlikle Blaise'in soğuk koyu gözleriyle attığı bakış ile Pansy'nin homurdanması değildi.

Draco, Blaise'in soğuk öfkesini görünce neden Slytherin'e girdiğini anlamıştı. Çocuk kesinlikle yaşı küçük olmasına rağmen soğuk yüzüyle içinde kopan tüm öfkeyi gizleyebiliyordu. Tabi ki aynısı şuan da homurdanan Pansy için geçerli değildi.

O her daim arkadaş grubunda en sabırsız olandı.

...

Noel için maalesef ki Draco kasvetli evine geri dönmüştü. Yaşadığı onca olaydan sonra bu eve dönmek nedense ona garip hissettiriyordu. Gelecekte ki hali olsaydı bu evden koşarak uzaklaşırdı ama şuan da 11 yaşında olduğu için bu pekte mümkün değildi maalesef.

Zaman yolculuğu yapmıştı ve gelecekte kaçtığı her şeyin peşinden koşmuştu. Draco hiç bir zaman cesur ve pervasız olmamıştı ama bu zamanda yolculuktan sonra tüm her şey değişmişti. 11 yaşındaki vücuduna geri döndüğünden beri aptal olarak gördüğü 'Gryffindor' gibi davranmaya başlamıştı.

Hatta yaptığı şeyler o kadar saçma ve pervasızdı ki babası Lucius Malfoy onu annesiyle birlikte trenden alınca 'Draco neden seni Slytherin girmiş gibi hissetmiyorum. Neden sanki sen Gryffindormuşsun gibi görüyorum.' Demişti. Draco, kulaklarına ulaşan sözlere karşılık hiç bir şey demedi.

Diyecek sözü yoktu. Kendisi aslında 20 yaşında genç yetişkindi. Bunu geçmişte ölüm yiyen olma kaderini veren babasına nasıl söyleyecekti. Kesinlikle ona söyleme taraftarı değildi. Belki annesine söyleyebilirdi ama babasına asla!

Ya da söyleyemezdi. Annesinin endişeli mavi gözlerini gördükten sonra bunun pekte iyi fikir olmadığını görmüş olmuştu.

O anda kimseye söylemeyeceğini düşünmeye başlamıştı.

...

"Sana ne oluyor Draco?!"

Draco kaşlarını çatıp arkasına döndüğünde kendisini mavi gözlü, soluk sarı saçlı kadına bakarken bulmuştu.

Narcissa Malfoy.

Babası Lucius Malfoy'dan kaçmayı denerken annesi Narcissa Malfoy tarafında yakalanmıştı. Draco gri gözlerini sinir bozucu şekilde homurdanarak devirdi.

'Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak.' Draco şimdi o muggle sözünün neden söylendiğini anlamıştı. Kendisi şuan da daha önceden duyduğu muggle sözünün durumunu yaşıyordu.

"Hiç bir şey."

Draco, tedirginliğini belli etmeyen yanıtını söyledikten sonra kafasını kaldırıp onu endişeyle seyreden Narcissa ile karşılaştı. Kesinlikle o endişeli yüz ifadesi Draco'yu asla yalnız bırakmayacağının kanıtıydı.

"Ben iyiyim anne."

Ne kadar bu sözleri söylerse söylesin Narcissa Malfoy'un endişeden parlayan gözleri asla sönmemişti. Sanki söylediği her şey durumu daha da kötü hissettirmeye başlamış gibiydi. İç çekip 'Umarım bir an önce durum unutulur.' Düşüncesiyle kendisini onun gözlerinden kaçırmaya denedi.

Gerçekten de ona yardım edecek birine ihtiyacı vardı. Peki ama kim ona yardım edebilirdi?

...

"DRACO!"

Draco, kitaptan kafasını kaldırıp kafasını evin kütüphanesinde ki kapıya çevirdiğinde yüzünde büyük bir gülümseme belirdi.

"Anlaşılan kütüphane senin asıl evin Draco."

"Ravenclaw olmadığına emin misin?"

Blaise'in masum sözü ve Pansy'nin alaycı sorusuna karşılık sadece başını sallayıp gülümsedi. Belki de yanılmıştı. Söyleyeceği güvenilir biri vardı. Bu sefer kesinlikle söylemeye karar vermişti.

...

"Bu görünmezlik pelerini dostum harika! O pelerini elde etmek için her şeyi yapardım."

Harry hiç bir şey demeden onun gövdesini tamamen yok eden pelerine baktı. Ne kadar büyünün varlığına alışmaya başlasa da görünmezlik pelerini onun için kesinlikle farklı bir ligdi. Yine de hiç bir şey demeden sadece ona yazılmış mektubu sessizce okudu.

"Kimdenmiş?"

Harry sadece "İsmi yazmıyor." Yanıtını verdi. Mektupta ne yazdığını söylemedi onun yerine kağıdı yere atıp gülümseyen yüzüyle pelerine baktı.

...

'Felsefe taşı'

Nicholas Flamel tarafından yapılmış olan metali altına çevirme ya da kişiyi ölümsüz yapma özelliğine sahip olan önemli bir taştı.

Harry'nin onu bulması gerekiyordu. Bir şeyler ona garip geliyordu bunu hissedebiliyordu. Ama neyin geldiğini anlayamıyordu. Snape ne kadar ondan nefret etse de Harry onun şüpheli olmadığını anlamıştı.

Yani kim kendisinin düşman olduğunu o kadar belli ederdi ki?

Değil mi?!

Şimdi düşününce Snape, Harry daha okula başlamadan bir kaç yıl önce işe başlamıştı ve 'Felsefe taşı' olarak adlandırılan önemli ölümsüzlük taşı ise tahminen okula yeni gelmişti.

Snape daha önceden Felsefe taşının burada olacağını bilmesinin mümkünatı yoktu. Yani kim Albus Dumbledore'un düşüncesini anlayabilirdi ki değil mi?!

Bu demek ki Harry'nin aradığı şüpheli uzun zamandır burada çalışan Snape değildi. Daha yeni girmiş olan biriydi.

Peki ama kim?

Harry görünmezlik pelerinin arkasında yeni bir bilgi almak için okulu gezerken bir ses duydu. Sanki bir şey sertçe duvara çarpıyormuş gibiydi. Harry kafasını aceleyle görünmezlik pelerinin içerisinden gürültünün merkezini çevirdi.

Snape ve Quirrell idi. Harry dikkatle onları izledi. Eğer en ufak ses bile çıkarırsa onu bulabileceklerinden korksa bile yerinde durup izlemeye karar vermişti.

"Sakın saçma bir şey yapma."

Snape'in soğuk sesiyle Quirrell'ı uyarması ve Quirrell'ın Snape tarafından duvara yapıştırılmasının ardından titremesi Harry'i baya bir şüphelendirmişti.

Burada kesinlikle bir şeyler dönüyordu. Sanki adamın korkmuş olan ifadesi bir anda ona sahte gibi gelmeye başlamıştı.

Trol olayı gibiydi.

Harry tam merakla adamın ne dediğini anlamayı deneyecekken Snape ona doğru döndü. Onu görüyormuş gibi koyu gözleri gözlüklerinin arkasında yeşil gözlerine baktığı anda Harry yutkundu.

Burada daha fazla duramazdı. Tam Severus Snape'in elleri ona uzandığı anda Harry geri çekilip pelerinin altındaki ışığıyla birlikte panikle koştu.

Daha fazla orada kalamazdı. 

Tam Harry rahat bir nefes alıp pelerini üzerinden kaldırdığı anda kendisini bir aynaya bakarken buluvermişti.

Bu okulda neler oluyordu böyle?

Harry James Potter artık hiç bir şey anlayamıyordu.

 

Forward
Sign in to leave a review.