Lost Memories

Harry Potter - J. K. Rowling
G
Lost Memories
Summary
Zamanda geri gitme hakkı kazanan 20 yaşındaki Draco Malfoy, 9 yıl önceki geçmişe yolculuk yaparken geleceğin akışını yavaş yavaş değiştirecektir.Eksik bölümler eklendi. Kazayla 31 Temmuz adlı 5nci bölümü yüklemeye unutmuşum yükledim.
Note
Uyarı: Hikayenin bazı bölümleri yetişkinlere yönelik olabilir. Daha karar vermedim ama böyle olacağını düşünüyorum.
All Chapters Forward

Hogwarts treni

Hogwarts Treni

 

Hogwarts treni.

Draco şuan da devasa boyutta ki bu kırmızı trenin içerisindeydi. Hogwarts savaşından bu yana bu trene bineli baya uzun zaman olmuştu.

Tekrardan kırmızı Hogwarts yazan trene binmek Draco'yu duygulandırmıştı. Ne kadar soğuk biri gibi gözükse de Draco Malfoy aslında duygularını maskeleyen duygusal bir çocuktu.

Trenin kompartmanlarında yürürken "Draco!" Diyen ses duyuldu. Draco, hızla kafasını çevirip onu gülen yüzleriyle bekleyen iki yakın arkadaşına doğru yürüdü.

Trenin açık olan vagonun kapısından içeri geçen Draco Malfoy, nazik gülümsemesiyle hızla iki çocuğun karşısına oturdu.

Trenin vagonunda sadece Draco, Pansy ve Blaise vardı. Sadece 3 kişinin oturduğu sessiz bir vagon gibi gözükse de o kadarda sessiz değildi.

"Harry Potter'ı gördünüz mü?"

Pansy'nin sorusu sayesinde Draco'nun pencereye doğrultmuş gri gözleri yavaşça soruyu soran Pansy'e kaydı.

Blaise "Hayır görmedim." Deyince Pansy'nin siyah gözleri hızla karşısındaki sessiz kalan sarışın çocuğa kaydı.

Sarışın çocuk başını sallayıp "Hala görmedim." Dediğinde Pansy'nin gülümsemesi heyecanlandı.

"Duyduğuma göre Harry Potter şuan da bu vagondaymış. Sence nasıl biridir?"

Koyu tenli çocuk, siyah saçlı kızın heyecanlı sorusuna karşılık bir süre düşünüyormuş gibi yaptıktan sonra düşündüğü yorumunu sesli bir şekilde söyledi.

"Bence kahraman kompleksi olan biridir."

Blaise'in tahminiyle Pansy kıkırdadı.

"Yani tipik Gryffindor."

Siyah saçlı 11 yaşındaki kızın sözleri gelecekten haberdar olan Draco'yu bile gülümsetmişti. Tren hızla ilerlerken Pansy'nin konuşmaları iki çocuk olan Draco ile Blaise'i kıkırdatmaya devam etti.

Her daim yapışkan ve egoist gibi gözüken Pansy Parkinson artık Draco Malfoy'un gözünde daha farklı biriydi. Neredeyse doğduğundan beri beraber olduğu kızı Draco bir kez daha tanımadığını anlamıştı.

Espri anlayışı yüksek Pansy ile Sessiz ve sakin çocuk Blaise'ı gördükten sonra Draco bir kez daha bu ikilinin gerçekten de en iyi arkadaşları olduğuna ikna oldu.

Draco'nun gözünde bu ikili dışında başka kimse onun bencil isteklerine katlanamazdı.

Hogwarts treni ilerledikçe vagondaki konuşma daha da artmıştı. Üçlü arasındaki heyecanlı konuşma devam ederken vagonun kapısı hızla açıldı.

Gelen yaşlı kadın kahverengi gözlerini üç çocuğa doğrulturken getirdiği arabadaki atıştırmalıkları da gösterdi.

"Bir şey isteyen var mı?"

Üç çocuk birbirlerine baktıktan gülen yüzleriyle yaşlı kadına başlarını salladılar. Bu baş sallayışlarıyla beraber vagonun içi güzel atıştırmalıklarla doluverdi.

Pansy gülen yüzüyle çikolatalı kurbağasından lokma alırken Blaise, jelibonlardan yiyiyordu. Draco ise hem sakince atıştırmalıkları yiyordu hem de onların neşeli kıkırdamalarıyla birlikte eşlik eden konuşmalarını dinliyordu.

İkisi o kadar heyecanlıydı ki uzun zamandır hep gördüğü atıştırmalıkları bile sanki ilk defa görüyormuş gibi tepki veriyordu.

Draco'ya bu biraz komik gelmişti.

İlerleyen saatin sonunda vagonun kapısı açıldı. İçeri bir çocuk girmişti. 

İçeriye giren yuvarlak yüzlü hafif tombul olan kısa boylu, sarımsı kahverengi saçlara sahip çocuk ona yöneltilen gözleri görünce yutkundu.

Çocuk kahverengi gözlerini onu inceleyen üç çocuğa baktıktan sonra gerginlikten titreyen sesiyle "Affedersiniz burada bir kurbağa gördünüz mü?" Diye sormaya cesaret etti.

Üç çocuğun bakışı onlara soru soran çocuğa doğru daha da yoğunlaştı. Gelen kişi 11 yaşındaki Neville Longbottom'du.

Draco onu gördüğü anda gözleri hüzünle parıldamıştı. İster istemez çocuğu gördüğünde çocuğa yaptığı tüm acımasız şeyleri hatırlıyordu.

Draco trenin vagonun da Crabbe ve Goyle'nin karşısında otururken aldıkları atıştırmalıkları yiyordu.

Heyecanlı şekilde yemek yiyen Goyle'ye bakınca Draco kıkırdadı.

"Yavaş ye Goyle. Kimse senin elinden atıştırmalığını almayacak."

Bu söyleyiş üzerine Goyle azda olsa yavaşlamıştı. Ama yine de diğerlerine göre hızlı bir şekilde yiyip atıştırmalıkları keyifle tüketiyordu. Ondan farkı olmayan Crabbe'de aynıydı.

Tek farkı Goyle'den biraz daha nazik yemeye tenezzül ediyordu.

Bu sinir bozucu gürültüye karşılık kaşlarını çatan Draco tam kafasını çevirdiğinde ona tedirgin yüzle bakan Neville Longbottom ile karşılaştı.

"Seni kim içeriye aldı?"

Neville'in sesi bu soruyu duyar duymaz titremeye başlamıştı.

"Ben...Sadece kurbağamı arıyordum. Onu gördünüz mü diye sormak istemiştim."

Draco'nun gri gözleri bu sözler sayesinde kısılmaya başlamıştı.

Kim yanında kurbağa alır ki?

Ona göre birinin yanında kurbağa gibi farklı türde bir hayvanı taşıması garipti. Yani kim kurbağa taşımak ister ki? Draco hep zarafetin önemini söyleyen aileyle büyüdüğü için bu ona saçma gelmişti.

Draco'dan farksız düşünmeyen Crabbe alaycı şekilde sırıtan ağzından beyaz dişlerini göstererek "Kim yanında kurbağa getirir ki?" Diye sordu.

Draco'nun düşüncesini utanmadan Crabbe sesli bir şekilde söyleyivermişti. Draco'nun gri gözleri yavaşça vücudu titreyip gerilen Neville'e kaymıştı.

"Ben..."

Draco o an ona acımıştı ama aynı zamanda siniri de bozulmuştu.

"Hayır görmedik."

Neville hızla başını sallayarak vagondan koşarak uzaklaştı. Zavallı çocuk, o vagonu ziyaret ettiği gün tüm okul hayatı boyunca onunla alay edecek zorbalarıyla tanışacağından haberi dahi olmamıştı.

Draco'nun yüzünde o çocuğun büyük bir korkuyla kaçan halini görünce büyük bir sırıtma belirmişti.

Sırıtışı o çocuğu korkak bir fareye benzetince daha da büyümüştü.

Draco bu anıyı her hatırladığında geçmişteki haline daha da öfkeleniyordu.

Geçmişteki halimi yumruklamak istiyorum.

Bu sinir bozucu durum ister istemez kendisinden nefret etmesini sağlıyordu.

"Hayır görmedik."

Bir yanıt duyan Draco eğilmiş düşünceli kafasını kaldırdığında Blaise'in nazikçe çocuğun sorusunu yanıtladığını Pansy'nin ise küçümseyici gözlerle onu incelediğini gördü.

"Anlıyorum."

Neville üzgün bir şekilde tam açık vagona doğru dönünce Draco bir şey yapması gerektiğini düşündü. Geçmişte onun yüzünden acı çeken çocuktan bir şekilde özür dilemeliydi değil mi?

"Kurbağanın adı ne?"

Neville'in kafası merakla soru soran çocuğa doğru çevrildi. Neden sarışın çocuğun bunu sorduğunu anlamamıştı.

"Adı yok mu?"

İkinci soruyla telaşlanan Neville aceleyle ağzından pürüzsüz kenarlı kurbağanın isminin çıkmasına izin verdi.

"Trevor."

Draco kendinden emin bir şekilde ayağa kalkarak asasını salladı.

"Accio Trevor."

Normalde canlılar üzerinde yapılmayan çağırma büyüsünü Draco şuan da yapıyordu. Herkes ne kadar canlılar üzerinde yapılmaz deseler de aslında yapılabiliyordu. Sadece canlının zarar verilmeden dikkatli bir şekilde gelmesini sağlamaları gerekiyordu.

Draco elinden geldiğince odaklanıp dikkatli bir şekilde pürüzsüz kenara sahip kurbağanın eline gelmesini sağlamıştı.

Şaşkın bir şekilde vagonda sarışın çocuğu izleyen üç çocuğun içerisinden biri "Trevor!" Diye bağırınca tüm şaşkınlık ve telaş ortadan kaybolmuştu.

Draco'nun elinden kurbağasını alan Neville gülümsemesiyle "Teşekkürler." Demeye başladı. Küçük çocuğun gözlerinden mutluluktan yaşlar akıyordu. Draco bunu görünce dudaklarında hüzünlü bir gülümseme belirdi.

Defalarca kez teşekkür edip eğildikten sonra Neville vagondan ayrıldı arkasından da kapısını kapatmıştı.

Hala daha demin ki çağırma büyüsünün şaşkınlığını atamayan Blaise ve Pansy'nin meraklı gözleri Draco'ya çevriliydi. Draco iki çocuğa karşılık sadece çok bilmiş gülümsemesini gösterip omuz silkmekle yetindi.

Draco'nun yaptığı bu küçük yardım geleceği azda olsa değiştirecekti.

...

Vagonun kapısını açan gür saçlı kız içerideki çocukları tam bakmadan "Affedersiniz Neville adlı bir çocuk kurbağasını kaybetti. Onu gördünüz mü acaba?" Diye sordu.

İki çocuk başlarını sallayınca kızın gözleri siyah saçlı çocuktan asasını atıştırmalıkları yiyen fareye doğrultmuş olan kızıl saçlı çilli çocuğun mavi gözlerine kaydı.

"Büyü mü yapıyorsun göster bakalım."

Ron mavi gözlerini kıstıktan sonra yüzünde beliren ciddiyet ile hızla faresine dönüp asasını salladı.

"Güneş ışığı, papatyalar, tereyağı tatlısı, bu aptal, şişman fareyi sarıya çevir."

Başarısız büyüsüyle parlayan asa sadece kutunun içinde atıştırmalıkları yiyen fareyi ürkütmeye yetmişti. Hermione kaşlarını çattı.

"Sanırım bu büyü işe yaramadı. Evde bir kaç büyü yaptım görmek ister misiniz?"

İki çocukta başını salladı. Tam dağınık siyah saçlara sahip çocuğun karşısına oturup yeşil gözlerini saklayan çocuğa asasını sallayıp büyü yapacaktı ki "Kurbağamı buldum." Diyen çocuğun heyecanlı sesini duyuverdi.

Hermione'nin asası hızla indi ve kafası heyecanla ona gülümseyen çocuğa doğru kaydı.

"Buldun mu?"

Heyecanlı şekilde ayağa kalkan Hermione, kurbağayı elinde tutan Neville doğru yaklaştı.

"Evet."

"Nasıl?"

"Bir çocuk çağırma büyüsüyle onu çağırdı."

Hermione'nin gözleri endişeyle parıldamaya başlamıştı. Çağırma büyüsüyle daha önce bir canlının çağrıldığı duyulmamıştı.

"Çağırma büyüsü mü?! Neville bu çok tehlikeli."

Neville, kızın söylediklerine başını salladıktan sonra konuşmaya devam etti.

"Biliyorum. O an bunu yapmasını hiç beklememiştim. Çok korkmuştum ta ki Trevor onun kucağına güvenli bir şekilde düşene kadardı. Görmeliydin!"

Neville'nin heyecanlı sesi Hermione'yi düşündürmüştü. Onları izleyen iki çocuk ise bu garip konuşmayı dinleyip omuz silkmekle yetinmişti.

Bu dikkatli konuşma Neville'nin "İnanamıyorum! Sen...Harry Potter mısın?" Demesiyle bozulmuştu.

İşte o an daha demin düşünceli bir şekilde Neville'in anlattıklarını düşünen Hermione Granger'ın tüm dikkati dağılmıştı.

Her ne kadar bir şey değişmemiş gibi gözükse de ufak bir kıvılcım yavaş yavaş büyüyerek yeni geleceğe doğru yelken açıyordu.

O sırada tüm bunlardan habersiz Draco Malfoy, durmak üzere olan Hogwarts treninin camını heyecanlı iki çocuk ile izliyordu.

Ne kadar geleceği değiştirmek istese de Draco hiç bir şeyi mahvetmek istemiyordu. Tek istediği şey insanların ona düşman olmaması ve onu rahat bırakmasıydı.

Ama geçmişte yaptığı zorbalıktan dolayı vicdan azabı çektiği için bugün yaptığı şey her şeyi yavaş yavaş değiştiriyordu.

Umarım çok fazla şey değiştirmem

...

Hogwarts treninden inen öğrenciler kendilerini hayranlıkla görkemli şatoya bakarlarken bulmuşlardı. Şato adeta Muggle'rın anlattığı peri masallarından fırlamış gibiydi.

Şato bir kralın yaşayacağı kadar görkemli ve bir ejderhanın yaşayacağı kadar büyüktü. Tüm çocukların gözleri bu görkemli Hogwarts şatosunu görünce parıldamaya başlamıştı.

Draco haricinde herkes heyecanlıydı.

7 yıl boyunca bu şatoyu gören Draco'nun gözlerinde bir hüzün parıltısı vardı. Artık eskiden hayran olduğu Hogwarts hakkında hatırlayabildiği tek şey korkunç ölümleri beraberinde getirdiği savaşlardı.

En büyük büyücülük savaşını neredeyse burada yaşamışlardı.

Artık bu şatoya görünce aklına gelen tek şey heyecanlı gözleriyle şatoyu izleyen yanındaki öğrencilerin göz yaşları içerisinde yere düşen cesetleriydi.

Şuan yanındaki öğrencileri bir çoğu ölmüştü.

Sadece bir kaçı hayatta kalmıştı.

Draco'nın gri gözleri yavaşça siyah saçlara ve mavi gözlere sahip açık tenli Theodore Nott'un yanında onu izleyen iri yarı çocuğa kaydı.

Draco, Crabbe Vincent'in kahverengi gözleriyle karşılaştığı anda ilk iş kafasını geri çevirmek olmuştu. Ölen bir arkadaşını bu şekilde görmek onun canını yakıyordu.

Ne kadar arkadaş olarak onu görmese de asla ölmesini istemezdi.

 

Forward
Sign in to leave a review.