Lost Memories

Harry Potter - J. K. Rowling
G
Lost Memories
Summary
Zamanda geri gitme hakkı kazanan 20 yaşındaki Draco Malfoy, 9 yıl önceki geçmişe yolculuk yaparken geleceğin akışını yavaş yavaş değiştirecektir.Eksik bölümler eklendi. Kazayla 31 Temmuz adlı 5nci bölümü yüklemeye unutmuşum yükledim.
Note
Uyarı: Hikayenin bazı bölümleri yetişkinlere yönelik olabilir. Daha karar vermedim ama böyle olacağını düşünüyorum.
All Chapters Forward

Başlangıç

Başlangıç

27 Temmuz yıl 2000 (Perşembe günü)

 

Siyah gömlek ve pantolon giyen sarışın bakanlığın içinde yer alan ofisinde ki kırmızı sandalyesinde otururken iç çekti.

İç çektikten sonra devasa kağıt yığınından kafasını kaldıran Draco, platin sarı saçlarını arkaya doğru itti. Şuanda bu tarz yoğun işlerle uğraşacak sabrı kalmamıştı. Nedense bugün daha fazla asabi ve yorgun hissediyordu.

Draco Malfoy, 20 yaşında yorgun ve bir o kadarda sıradan bir seherbazdı. Kahraman olmayı asla hayal dahi edememiş zengin şımarık bir veletti.

Çocukken bile her daim karanlık tarafının yanında yer almış bir büyücüydü. Hayatı baştan aşağı kötülerle çevriliydi ama o bunu fark edemeyecek kadar salaktı.

Her şey nasıl bu kadar kötü ve boka dönüştüğünü ona sorsanız bile Draco bunu yanıtlayamayacaktı. Çünkü kendisi bile bu sorunun cevabının ne olduğundan emin değildi.

Eskiden zenginliği ve popülerliği ile övünen saf kanlı çocuk şu anda ailesinin yaptığı karanlık işlerin acısını çekiyordu.

Nereye gitse her daim onu Voldemort'un takipçisi korkunç bir ölüm yiyen olarak görüyorlardı. Ve bu durum ebediyen sürecek bir gerçekti.

Draco gerçekten de Voldemort'un takipçisi bir ölüm yiyendi. Bu su geçirmez gerçekti. Kolunu aç deseler Draco'nun kolundaki siyah yılan sembolü anında gözükürdü.

Bundan dolayı Draco elinden geldiğince koluna saplanmış bu lanetli ve bir o kadarda karanlık işareti saklamayı denedi. İnsanlar zaten ailesinin yaptıkları yüzünden onu ölüm yiyen sanıyorken ve de şimdi bu sinir bozucu işareti görürlerse iş hayatı tamamen bitecekti.

Draco, Seherbazlık hayatının bu şekilde bitmesine izin veremezdi.

Arkaya yaslanarak platin sarısı saçlarının altındaki gri gözlerini kapatıp rahatlamayı denerken "Draco." İsmini çağıran bir ses duydu.

Draco bu kalın sesi tanıyordu.

Gri gözlerini hızla açtığı anda kendisiyle yaşıt 20 yaşındaki koyu tenli, siyah saçlı genç ile solgun tene sahip siyah saçlı kız ile karşılaştı.

"Blaise. Pansy."

Yavaşça çalışma masasından kalktığı anda Draco'nun yaptığı ilk iş ona seslenen kapının önündeki arkadaşı olarak gördüğü iki kişiye sarılmak olmuştu.

Onları görmek Draco'yu azda olsa mutlu ediyordu.

"Burada ne işiniz var?"

Sarılmayı keser kesmez Draco'nun sorduğu ilk soru buydu. 3 aydır görmediği iki arkadaşının onu durup dururken ziyaret etmesi azda olsa şaşırtması normaldi.

"Seni görmeye gelmiştik. Uzun zamandır görüşmediğimizden dolayı ne yaptığını merak ettik."

Nazik sesiyle söyleyen koyu tenli genç gülümsediği anda Draco'nun gri gözleri parıldadı. Yanında duran siyah saçlı kız kaşlarını çatıp "Sen bize gelmeyince biz sana gelelim dedik." Deyince Draco gülümsedi.

Onlar ona ne kadar mesaj atsa da Draco, onlara doğru düzgün yanıt veremiyordu. Bundan dolayı Pansy Parkinson'un onu suçlayan tavrıyla konuşmasına hiç bir şey diyemiyordu.

"Üzgünüm. Bu aralar fazla yoğun olduğumdan dolayı sizinle bir türlü görüşemedim."

Pansy'nin öfkeli siyah gözlerini gördüğü anda Draco gerildi. Neyse ki bu kızgınlık fazla uzun sürmemişti ve bu onu sevindirmişti.

Ama bu sevinç kısa sürmüştü. Blaise'in endişeli kahverengi gözlerini görünce tamamen bozulmuştu.

"Biliyoruz ve bu yoğun çalışman bizi endişelendiriyor. Kendini fazla zorlama."

Sarışın buna karşılık ne diyeceğini bilememişti.

"Salazar aşkına otursana oturduğun yerde niye kendini bu kadar zorluyorsun ki."

Pansy Parkinson'un isyanı onu gülümsetmeyi başarmıştı. Her daim koyu saçlı kız kendisine karşı hep koruyucu biri olmuştu. Okul hayatı boyunca hep onun için endişelenip durmuştu.

Blaise Zabini'de öyleydi. Hep onun için endişelenmişti. Onunla hep konuşmaya denemişti ama o Gregory ve Crabbe ile o kadar çok takılıyordu ki onu hiç umursamamıştı bile.

Şuan da olgunlaştığından dolayı geçmişte yaptıkları ona saçmalık geliyordu. Keşke öyle davranmasıydı. Belki daha nazik olsaydı kimse ona bu şekilde düşman olmazdı.

Ama maalesef ki kendisi her daim şımarık ve istediğini alan bencil bir zorba çocuk olmuştu. Bundan dolayı haklı olarak insanlar ondan nefret etmişti.

Ve onun hakkında çeşitli söylentiler yaymıştı.

Draco artık buna ne diyeceğini bilemiyordu. Bu söylentilere karşılık bir şey demeyi kendinde hak edinemiyordu.

Biraz daha iyi olsaydım belki de herkes daha mutlu olurdu.

Draco'nun içinde büyüyen pişmanlıktan hep bu düşünce yankılanıyordu. Ama artık çok geçti çoktan 20 yaşına gelmişti ve herkesle düşman olmuştu.

Son pişmanlık hiç bir şeye yaramazdı.

Hafiften eğdiği kafasını kaldırdığında karşısında oturan Blaise ve Pansy'nin bıçakları ile nazikçe siyah örtüyle örtülmüş masanın üzerinde ki beyaz tabaklarından orta pişmiş bifteği kestiğini gördü.

Daha bir kaç dakika önce büyü bakanlığında olan Draco Malfoy şuan da bir lokantadaydı. Kendisi hangi ara buraya geldiğini ya hatırlamıyordu ya da umursamıyordu.

Şuan istediği tek şey eve bir an önce dönüp güzel bembeyaz yatağında yatmaktı.

"Draco aç değil misin?"

Pansy'nin gösterdiği önündeki tabağa bakan Draco, etin yoğun kokusunu alıverdi. Masanın üstündeki çatalı alıp ete sapladıktan sonra bıçakla yavaşça kesmeye başladı.

Bıçağına saplanmış olan etin küçük parçasına ağzına attığında ise güzelce pişmiş etin sıcaklığını hissediverdi.

Biftek gerçekten güzeldi. Bundan dolayı her daim Draco'nun en sevdiği yemeklerden biriydi. Tabi ki birinci sırada olmasa da en sevdiği yemekti.

Birinci sırada ki yemeği ise Wasabi soslu Sushi idi. Ama şuanda bunun önemi yoktu.

Bifteği yiyip kırmızı şarabı içtikten sonra üçlü arasında ki konuşma hızla başlayıvermişti.

"Potter'ı gördünüz mü? Artık eskisinden bile popüler."

Pansy'nin sözleriyle Draco sessizliğini koruduğu sırada Blaise  "Peki Granger, Potter kadar popüler olmasa da şuanda yine de popüler." Dedi. 

Pansy'nin siyah gözleri bu cümleyle devrilmişti. Kendisi asla Hermione Granger'ı sevmemişti. Hep onu düşman olarak görmüştü. Ve ne kadar iyilik yaparsa yapsın Hermione Granger her daim onun düşmanı olacaktı.

"Pekala bu konuyu kapatalım. Sinir bozucu olmaya başladı."

Blaise alaycı bir şekilde sırıttı. Alaycı sırıtmaya sahip yüzünü ona doğru çevirip "Sen öyle diyorsan." Dediği anda siyah saçlı kızın öfkesini kendisine doğru çekmişti.

O an da Pansy Parkinson'un ani öfkesiyle ayağına basmasını Blaise Zabini sadece "ACIDI!" Diye bağırabildi.

Topuklu ayakkabının sivri ucu siyah ayakkabısının üstüne öyle bir basılmıştı ki neredeyse ayakkabısını delinecekti.

Acıyan ayağını yavaşça ovarken koyu tenli çocuk içinden 'Bir daha alay etmek ve Granger hakkında konuşmak yok.' Diye söyleniyordu.

Bu acı ona fazlasıyla ders vermişti.

Draco ikilinin yaşadığı garip ana karşılık kıkırdamaya başladı. Neresinden bakarsa baksın şuan yaşadıkları ona göre komikti.

Sonunda daha fazla dayanamayıp kıkırdamaktan içtiği suyu püskürtünce iki gencin yoğun bakışlarını üzerine doğru kazandı.

...

"Artık işini bahane etme. Mesajlarımıza cevap versen iyi olur Draco."

Lokantadan çıkar çıkmaz onu uyaran Pansy'e karşılık Draco sadece kafasını sallamakla yetindi. Çünkü eğer bir şey derse topuklu ayakkabının ucunu ayağının üstüne çökmesinden korkuyordu. Bundan dolayı sessizliğini korumaya karar verdi.

"Peki. Sizin işiniz iyi geçiyor mu?"

Blaise hafif tebessümüyle "Her zamanki gibi işte. Sırf geçmişte olanlar yüzünden tüm işi bana kitlemeye deneyen insanlarla bir başımayım." Dedi.

Draco'nun bunun nasıl bir his olduğunu tahmin edebiliyordu. Bakanlık memurlarından biri olan Blaise'in işinin ne kadar yorucu olacağını biliyordu. Kendisi en azından dışarı çıkıp görev yaparken Blaise sinir bozucu bir ofiste tek başına kalıp ona verilen kağıt yığınıyla uğraşıyordu.

Blaise'in iç çekişinden sonra Pansy hüzünle gülümsedi.

"Bana iş kitlemeye cesaret dahi edemiyorlar ama...Maalesef ki beni görmedikleri zaman arkamdan konuşuyorlar. Bu da benim sinirimi bozuyor."

Draco, Pansy'nin de nasıl hissettiğini anlayabiliyordu. Kendisi her ofise girdiğinde ya da çıktığında insanlar hep onun hakkında konuşuyordu.

Ölüm yiyen.

Hain.

Kara büyücü.

Ona verilen isimleri bile bu sayede öğrenmişti. Ama Draco diğerlerinden farklı olarak bunu hak ediyordu. Hogwarts yıllarında Draco her daim başkalarına sataşıp zorbalık yapıyorken Pansy kendi çapında arkadaşlarıyla takılıp Draco'nun yanına geliyordu. Blaise ise hep sessizliğini koruyup arkada derslerine çalışıyordu.

İkisinden ziyade Draco bu dedikoduları ve önyargıları hak ediyordu. Kendisi tamamen şımarık ve bencil çocuktu.

"Eve mi gidiyorsun?"

Bu soruya karşılık Draco yorgun gülümsemesinin altından "Evet yorgunum." Kelimelerinin çıkmasına izin verdi. Daha fazla dışarıda kalmak istemiyordu. Gecenin karanlığında gökyüzü çoktan parlak yıldızlar ve bembeyaz güzel ay tarafından aydınlatılıyordu.

Tüm günün yorgunluğu artık üzerine yığılıvermişti.

"Dikkatli ol. Bir şeye ihtiyacın olursa bize gel."

Draco koyu tenli gence başını salladıktan sonra yavaş adımlarla yürüyerek lokantanın kapısının önünden uzaklaştı.

Arkasını bile bakmayan Draco, onu endişeyle izleyen iki gencin bakışlarını da hissedemedi. Anahtarı hızla çevirip evin kapısını açar açmaz Draco hızla kapıyı kapatıp siyah ayakkabısı çıkarıp üzerindeki siyah gömleğinin düğmelerini açıverdi.

Artık Malfoy malikanesinde yaşamıyordu. Bunun nedeni orada yaşadıklarından dolayı kendisini daha orada yaşamayı hazır hissetmiyordu.

Annesi ve babası "İstediğin zaman gel." Demesine rağmen Draco, oraya geri dönmek istemiyordu.

Tüm suçlardan kurtulduktan sonra ailesiyle konuşmasını hala dün gibi hatırlıyordu.

"Anne. Baba."

Narcissa ve azkabandan kurtulmuş olan Lucius ona doğru yorgun gözleriyle baktı. Draco o an ilk defa ailesine karşı bir acıma hissetmişti.

"Ne oldu tatlım."

Ona doğru yaklaşan annesine bakan Draco yutkundu. Bunu nasıl söyleyeceğini 1 haftadır düşünüyordu.

"Ben ayrılıyorum."

Sonunda cesaretini topladıktan sonra söyledikleri yüzünden gri gözlerini çeviren Draco, babası Lucius Malfoy'un şok olmuş yüzü ile Narcissa'nın hüzünle gülümseyen yüzüyle karşılaşmıştı.

Garipti ki annesi bu duruma babası kadar şaşırmamıştı. Hatta sanki bu diyeceklerini daha önce bekliyormuş gibi bir hali vardı.

Yanaklarına okşayan sıcak ele karşılık Draco hiç bir şey yapmadı. Sessizce onu okşayan sıcak elin sahibinin gri gözlerinden akan gözyaşlarını izledi.

"İstediğin zaman geri dön. Burası her daim senin evin olacak."

Draco o an hiç bir şey dememişti. Annesine sarılıp babasına gülümsedikten sonra giydiği siyah kazak ile pantolonu düzeltip uzaklaştı oradan.

O an tek istediği korkutucu anıları olan bu kasvetli evden uzaklaşmak olmuştu.

...

Uzun zamandır hatırlamadığı bu anılar tekrar gün yüzüne çıkınca Draco beyaz yatağına uzandı. Ve ilikleri açılmış siyah gömleğini dahi umursamadan gri gözlerini yavaşça kapattı.

Artık daha fazla bir şey düşünmek istemiyordu. Tek umursadığı şey sıradan mutlu bir hayata sahip olmaktı.

Eski çocuk hali şuanda burada olsa onun şuan ki halini görse öfkelenirdi. Kendisini gelecekte asla bu tarz durumda hayal etmezdi.

Ama şimdi bakınca ne acı durum değil mi?

Geçmişte alay ettiği şey şuanda kendisinin başına gelmişti. Karma varsa eğer Draco'nun şuan da yaşadıkları karmanın gerçekliğine kanıttı.

Eğer bir şeyi değiştirme şansı olursa Draco'nun yapacağı ilk iş hayatını zorlayan bu sinir bozucu durumdan kurtulmak olurdu.

Geçmişe gitme şansı olursa eğer kendisinin yaptığı tüm şımarıklığı durdururdu.

Ama böyle bir şey imkansız. Bu tarz durumlar sadece Muggle'ların yazdığı kitaplarda ya da yaptıkları filmlerde oluyordu.

Büyünün varlığı bile onlar için hayal iken zamanda yolculuk onlar için imkansıza yakındı. Draco zamanda yolculuğun var olduğunu biliyordu ama bu kadar uzun süreye yolculuk edilemeyeceğini de biliyordu.

Büyünün var olduğu dünya da dahi yaşasa Draco için bu asla ulaşılamaz bir hayaldi.

Ama imkansız değildi. Kaderin çarkları yavaş yavaş zaman çarklarıyla birleşip dönmeye başladığında Draco'nun tüm hayatı değişecekti.

Kendisi bunu fark etmese bile tüm hayatı değişmeye başlayacaktı.

 

Forward
Sign in to leave a review.