
sweet mary
5 ocak, 1977
•
Remus seslemeden önce durdu. Onu yere vuran ayak seslerinden tanırdı; küçük nefes alış verişlerinden, konuşmaya başlamadan önce hafifçe öksürmesinden, tanıdık kokusundan.
"Özür dilerim." Ne zaman özür dileyeceğini de iyi bilirdi. "Ama düşündüğün gibi değil."
Sirius kompartımanın kapısını açmadan önce yüzünde alaycı bir gülüşle Remus'a baktı. "Özür dilenecek bir şey yok, Moony. Neden bu kadar uzattığını anlamıyorum." dedi tekdüze bir sesle, ve içeri adımladı. Peter'la James çoktan yüzyüze oturuyorlardı. Geçti ve James'in yanına yerleşti; Remus'a aldırış etmeden, Gelecek Postası'ndaki haberleri tartışmaya koyuldu.
Sirius, tatilin geri kalanında Potter'ların bahçesi ile sınırlı alan içinde kalmıştı. Günlerinin çoğunu bahçede iki takıma ayrılıp Quidditch oynayarak geçirdi (kendisi Peter ile, James ise Remus'la eş oldu; James'le kendisi dışında diğerleri korkunçtu, bu yüzden akla yatkın bir eşleşmeydi) ve akşam yemeklerinde Mrs. Potter önlerine her şeyden üç porsiyon koyuyordu.
Gelecek Postası'nda artık neredeyse hergün görülen ölümler, garip kazalar ve kaybolmalar gitgide artıyordu. Bazen Mr. ve Mrs. Potter daha gazeteye bile çıkmadan evvel haberleri eve getirirdi. Onun dışında günleri odadan çıkmayıp gereksiz büyü kitapları okumak, büyücü satrancı oynayıp Remus'u görmezden gelmekle geçmişti.
Göz ucuyla Remus'a baktı. Göz altları çökmüştü, sıska ve neşesiz duruyordu. Bu akşam dolunay olduğunu hatırladı ve onu terslediği için kendine kızdı; ancak başka yolu yoktu. O ikisini gördüğü geceden günler geçmişti ve bir an olsun unutamıyordu. Fenwick sarılmanın ardından geri çekilmiş, ama bir anda Remus'un dudaklarına yapışmıştı.
Bir saniye daha orada durmaya tahammül edemediği için ağacın arkasında saklanmayı bırakıp hırsla eve yürümüş, ayak seslerini duyunca Remus yanına varmış ve açıklamaya çalışmıştı. Ama dinlenecek bir şey yoktu, daha fazla neyi anlaması gerekirdi ki.
Diğer üçü cüppelerine sarılarak derin bir uykuya dalmışken Sirius, pencerenin buharını silip trenden dışarı baktı. Hogwarts'ın ışıkları bütün ihtişamıyla uzaktan göz kamaştırıyordu. Neredeyse varmak üzerelerdi. Hogwarts Ekspresi yavaşlayıp, sonunda Hogsmeade İstasyonu'nun göz gözü görmeyen karanlığında durduğunda James'i uyandırdı, o diğerlerini uyandırırken de bavulunu çekiştirerek dışarıya çıktı.
Kalabalıkla birlikte Ortak Salon'un açık kapısından içeri girdiler. Dört bina masası ve öğrencileriyle Ortak Salon her zamanki gibi tabakları parıl parıl gösteren uçan mumlarla süslenmişti. Gryffindor masasına geçtiklerinde hızlanarak James'la Peter'ın arasına oturdu. Remus'un karşıya geçtiğini hayal mayal gördü; umurunda değildi, isterse Ravenclaw masasına da geçebilirdi.
Leziz yemeklerin kokusu etrafı kaplamışken Dumbledore, lafı dolandırmadan öğrencilere afiyet olsun dedi ve uzun yolculuğun ardından karnı iyice guruldayan Sirius tabağını doldurmaya koyuldu. Remus beklenenin aksine Fenwick'in masasında değildi, Lily'nin yanında, Sirius'la yüzyüze oturmuş, durmadan onu dikizliyordu. Lily de aynı şekilde James'e bakmaktaydı.
"Noel nasıl geçti?" diye sordu Lily tuhaf bir şekilde gülümseyerek. Herkes birbirine bakınca Lily sorduğu soruyla domuz kafalılık etmiş gibi bakışlarını tabağına dikti.
"Fena değildi." dedi James, sorusunu boşta bırakmaya kıyamamış gibiydi. "Gerçi davetimi geri çevirmeseydin sen de görebilirdin."
"Ben..."
"Boş versene." dedi James. "Sen niye gelmedin, Mary?"
Mary Mcdonald kıvrımlı saçlarını serbest bırakmıştı, yüzü oldukça canlı ve neşeli görünüyordu. "Rehabilitasyondaydım." dedi gülerek.
Sirius sessiz bir öksürüğe boğuldu, portakal suyu gırtlağına takılmıştı. James koparır gibi beline vururken "Rehab- ne?" diye sordu.
"Kokain yüzünden. Muggle işleri, siz anlamazsınız." diye eliyle rastgele bir hareket yaptı.
"Ben biliyorum." dedi Marlene ağzına bir kurabiye koyarak, "Kardeşim söylemişti, bir nevi hastalık. Ama kendin kendini hasta ediyorsun." derken kendi dediğine şüphe ederek kaşlarını çattı.
"Niye kendini bilerek hasta edesin ki?" James istemsizce yüzünü buruşturdu.
"Tamam," Lily çıkıştı, "Üzerine gitmeyin. Herkes sağlıklı ve mutlu yaşam şartlarına sahip olmayabilir, bazılarınız gibi."
James sinirle Lily'e kilitlendi. Bir şey söylemek ister gibiydi, yine de yutkundu ve yemeğine döndü.
"Farklı olmamı isterdiniz, biliyorum." Mary çatalını masaya bırakıp konuştu, gözleri ahşap masaya dikilmişti. "Çoğu insan farklı olmamı ister. Her halde aranızda eğlenceli olmayan tek kişi benim. Ama bazı şeyler yaşıyorum ve - "
"Hayır, hayır, Mary," Lily hemen elini tuttu ve saçlarını okşamaya başladı. "En sıkıcı halimizde bile bizi güldürürsün ve hep parlıyorsun, nasıl eğlenceli olmadığını düşünürsün?"
"Evet," Marlene dolmuş gözlerini gizlemeye çalışmadan konuştu, "Tanıdığım en tatlı insanlardan birisin - bazen kendini boğmaya çalışmanı hesaba katmazsak, tabii."
Üçü de gülüştü; Lily sıkıca Mary'e sarıldığında burnunu çekiyordu. Sirius her ne kadar Mary'i anlasa da, masadan kalkıp gitme güdüsünü zar zor bastırıyordu. Onunla aynı halde, etraf tezek kokmuş gibi suratını büzen James; "Kızlar neden bu kadar tuhaf olmak zorunda." diye fısıldadı. Sirius başını sallayarak onayladı.
""Yeni Sihirli Yaratıkların Bakımı öğretmenimizi takdim edeyim," diyen Dumbledore'un neşeli sesi, birden sessizliğe doğru yankılandı.
"Profesör Lupin."
Dumbledore'un sağında oturan adam mahcup bir halde ayağa kalktı, birkaç kişi alkışlarken Lyall Lupin dört masaya doğru bakıp hafifçe eğilerek gülümsedi. Oldukça sade gözüküyordu, oğlununki gibi parlak kahverengi saçları ve tıpkı onun gibi kemerli burnu vardı. Sirius, Remus'a baktı; babasına bakarken gözleri gururla parlıyordu. Ancak gözleri babasınınki değillerdi, annesine benziyor olmalıydı.
Sirius istemsizce gelen gülümsemesini alelacele gizledi. O sırada boş tabaklar anında ortadan yok oldu ve her zamanki sesler eşliğinde oturulan yerlerden kalkıldı, şimdi yüzlerce öğrenci yatakhanelerine gitmek için Büyük Salon'dan adeta dışarı taşıyordu. Kalabalığa karışıp hemen çıkmak gibi bir tasası olmayan Sirius diğerlerinin toparlanmasını bekledi.
"Birinci sınıflar hala yolunu şaşırıyor." Masadan kalkarken Lily'nin sesini duydu. "Gidip onlara öncülük edeceğim. James?"
"Sen halledersin." dedi James. Sirius, içten içe gitmek için can attığına emindi.
"Bak, davetini geri çevirdiğim için üzgünüm." dedi Lily kimseyi umursamadan. "Ailemin yanında kalmam gerekiyordu. Kız kardeşim Petunia onlarla kalmam için ısrar etti. Öylece bırakıp çıkamazdım."
"Peki Evans." James saçlarını karıştırırken memnun bir halde sırıttı.
Lily başını sallayarak birinci sınıfların peşinden koştu. Onunla birlikte diğer kızlar da Büyük Salon'u terketmişlerdi. James sevinç içinde Sirius'un sırtını patpatlayıp sessiz kahkahalar atarken Remus bıkkınca yanlarından geçti. "Resmen benden özür diledi!"
Kimsenin duyuş alanının içinde değilken ve hazırda dışarı akan kalabalığın arkasındayken "Hadi," dedi Remus, "Kesin şunu. Dumbledore onu bu gece görebileceğimizi söylemişti. Vakit kaybetmeden gidelim."
Zümrüdüanka Yoldaşlığına katılmak için Noel partisinde sorduklarında Dumbledore söz vermişti. Sirius, kendini James'in ellerinden kurtarıp kırışan cüppesini düzeltti ve diğerlerinin ardından dışarı doğru yürüdü. Yedinci kata vardıklarında neredeyse nefesleri kesilmek üzereydi. Dördü de koridorda ilerleyerek heykellerin olduğu kısıma geldiler.
"Hey!" Sirius, diğerleriyle birlikte sesin geldiği yöne döndü. "Beni de bekleyin."
"Marlene?" James şaşkınlıkla alnını kırıştırdı. "Senin ne işin var burada?"
Marlene koşarak yaklaştı, ellerini dizlerine koydu ve soluklanmaya çalıştı. Sarı saçları karmakarışık olmuştu. "Sizi kaçıracağımı zannettim." dedi yutkunarak. "Yoldaşlık'a katılacağım. Tek başıma gitmek istemedim."
"Ama Dorcas seni uyardı - " diye Sirius çıkışır gibi oldu.
"Ne zaman Dorcas benim lanet olası sahibimmiş gibi davranmayı keseceksiniz?" dediğinde üçü de gülmemek için yanaklarını ısırdı. Marlene ipe sapa yatmazdı ama onu bir tek Dorcas domine ederdi.
"Parolayı bilen yok mu?" diye Marlene taş oluğun önüne gitti.
"Hayır." diye Sirius diğerlerine de göz atıp bilmediklerine emin oldu, "Mecbur bekleyeceğiz. Eninde sonunda dışarıya çıkacaktır."
"Madem öyle." derken Marlene beton çıkıntılarından birine oturdu.
"Lily nasıldı?" diye sordu James.
"Biraz morali bozuktu, ama dikkat edemedim - Mary'i teselli etmekle uğraşıyorduk. Haberiniz var mı bilmem ama..." Marlene söyleyeceği şeye hazırlanmak için bekledi, "Mary bir ay önce babasını kaybetmiş."
James dudak altından bir küfür savururken Peter'ın gözleri şaşkınlıkla açıldı. Sirius, "Neden gizlemiş olabilir ki?" dedi hayret içinde.
"Bize bile söylemedi." diye Marlene omuz silkti. "Boktan bir durum. Babası içkiye bağımlıydı ve pek cana yakın değildi. Yine de Mary onun için üzülüyor. Daha hastayken evde gördüğü ilaçlarından kullanmaya başlamış. Babası öldüğünde de Mary ilaç etkisindeymiş; öylece gülüp duruyormuş. Annesiyle kardeşi delirdiğini sanıp hastaneye kapatınca ortalığı yıkıp dökmüş, iki kişiye bıçakla zarar vermiş. Uyuşturucu kullandığı ortaya çıktığında oradan rehabilitasyona götürmüşler. Şimdi birkaç gündür temiz olduğunu söylüyor."
"Bunca şeyi kolayca kaldırabileceğini sanmam." dedi Sirius duyduklarını hazmetmeye çalışarak. "Okulu nasıl yürütecek peki?"
"Gidecek." Marlene bakışlarını sonsuz bir keder döngüsüne dikmiş gibi tavana baktı. "Onun hikayesi bu. Gitmek."
Sirius, Mary'i düşündü, insanın kalbini ısıtan gülümsemesini, siyah, badem gözlerini, ince ama kulağa hoş gelen yumuşak sesini. Onu çok iyi tanıyordu ama Mary artık onları tanımıyor gibi duruyordu - kendini kaybetmişti. Onu sıcak yaz günlerinden hatırlardı, küçükken okul yılının sonlarında Hogsmeade'e gittikleri zaman, herkesin merakla baktığı muggle bisikletiyle etrafta turladığında ve kıvrımlı saçları rüzgarda savrulurken. Açıktı ki, okul kızları içerisinde en güzeli oydu. Sirius her partide onunla dans etmekten, sırtına alıp Ortak Salon'da koşturmaktan ve karnı ağrıyana kadar kahkaha atmaktan hiç yorulmazdı.
Ama Mary hep yalnızdı. Bazen herkes konuşup kaynaştığı zaman dalgaların onu uzak denizlere götürmesine izin verirdi. Çoğu zaman da sükunete dayanamaz, muggle okulundaki çocukların haylazlıklarını anlatır, herkesi güldürürdü. Sonra bir şeyler söylemekten ve ya diğerlerine karışmaktan vazgeçti. Yalnızlığın onu sarmalamasına izin verdi ve sustu. Regulus'la bu yüzden yaklaşmışlardı, Sirius anlıyordu, ikisi de uzayıp giden günlerin içerisinde yaşamaya devam etmek için bir umut arıyorlardı. Bu arayış ikisini birleştirmişti, ancak birbirine uzanan elleri kavuşamamış, çabucak ayrı düşmüşlerdi. Daha hayata tutunamadan nasıl birbirlerine tutunabilirlerdi ki.
"Profesör Dumbledore!" Peter'ın sesiyle irkildi. Dumbledore yerleri silen cüppesiyle koridorun diğer tarafından buraya doğru ilerlemekteydi. Marlene hemen ayağa kalktı ve diğerleri de Dumbledore'a doğru döndüler.
"Çocuklar? Ziyaretinizi neye borçluyum?"
"Yoldaşlık'a başvuru için geldik, efendim." dedi James gözlüğünü düzelterek.
"Pekâlâ. İçeri geçelim."
Merdivene adımlayıp ofise vardıklarında Marlene, "Vay anasını." diye fısıldadı Sirius'un kulağına. Daire şeklindeki ofis her zaman olduğu gibi görünüyordu, narin gümüş aletler ince bacaklı masaların üstünde duruyor, duman püfürdetiyor ve pırpır ediyorlardı; eski müdür ve müdirelerin portreleri çerçevelerinin içinde şekerleme yapıyorlardı ve Dumbledore'un muhteşem anka kuşu Fawkes, kapının arkasındaki tüneğinde durmuş büyük bir ilgiyle gelenleri izliyordu.
"Demek sizler," Dumbledore masanın kenarından geçip koltuğuna oturdu. "Katılmak istediğinize emin misiniz?"
Beşi de kafasını salladı.
"Az önce Alice... sanırsam Fortescue, evet evet, Florean Fortescue'nun akrabası. Frank Longbottom'la birlikte başvurmak için geldiler. Onlara da aynı soruları sordum. Savaşın getirdiği zararları herkes öyle ya da böyle hissediyor. Ama Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nda bulunuyor olmak sizi daha da ön plana geçirecektir. Öncelikle, bu isteğinizden ailelerinizin haberinin olduğunu umuyorum."
Sirius gözlerini yere dikti. Çok yakında haberleri olacağını umut ediyordu, öğrendiğinde annesinin yüzündeki o ifadeyi görmek isterdi.
Dumbledore, küçük bir parşömen parçasına bir şeyler karaladıktan sonra kalkıp önlerine yürüdü, James, Peter ve Marlene'in karşısında durdu. "Zorlu kararlar almanız gerekebilir. Bazen ailenize karşı gelmek, ya da onları gözardı etmek mecburiyetinde kalabilirsiniz." derken Sirius'la Remus'a doğru adımladı.
"Her daim Ölüm Yiyen'lerin hedefinde olacaksınız. Ve gün gelir de, daha tehlikeli birileriyle karşılaşacak olursanız hazır olmanız gerekiyor."
Hepsi bir süre daha saydığı şartları kabul ettikten sonra Dumbledore iyi geceler diledi. Yalnız, çıkmadan önce, "Remus," diye seslenmişti arkalarından. "Profesör Lupin seni odasında bekliyor."