it never rains in london

Harry Potter - J. K. Rowling
Multi
G
it never rains in london
Summary
"Bitmedi." Sirius tekrar pencereye döndü. Dışarıda birkaç baykuş uçuyordu, kar yağışı durmuştu. Yüzükleriyle uğraşmaya başladı. "Savaş bitmediği sürece bunun gibi şeyler hep yaşanacak. Hatta daha beteri.""Savaş bitecek.""Ama biz öleceğiz."James sustu, gözleri duvarda anlamsız bir noktadaydı.Sirius devam etti. "Bunu ikimiz de biliyoruz, James," dedi, "Er ya da geç, bizi bekleyen ölümden başka bir şey değil. Hepimizi. Dumbledore'u bile."James elini saçlarından geçirdi, onaylar anlamda kafasını salladı. "Bu savaş Voldemort'a karşı değil." derken gülümsedi. "Voldemort da, biz de ölüme karşı savaşıyoruz. Önemli olan kimin erken kaybedeceği."Gözleri keskince buluştu, bir antlaşma gibiydi.
All Chapters Forward

noel, part. 1

Seni suçlamıyorum
Ama seni değiştiremem
Nefret etmiyorum
Ama seni kurtaramayız
.

Bin dokuz yüz yetmiş altı Noel'i şimdiye kadar gördüğü ve bundan sonrasında yaşayacağı en güzel Noel'di. Maziyi geride bırakmış, kendini güvenceye almıştı, huzurluydu. Bir şeyler iyi yönde ilerliyordu ve bu gözünü hiç korkutmuyordu. Hayat henüz Hogwarts'in keşfedilmemiş geçitleri, Zonko'nun şaka dükkanı, eşek şakaları ve dersten kaçtıkları günler gibi kokuyordu. Daha az karanlık büyü, daha az hayatta kalma yolu biliyordu, şimdilik, gözlerini kapattığında önünde canlanan bir ceset yoktu.

Yine de sabahı tatsız bir mektupla açtığı gerçeğini değiştirmek mümkünsüzdü. Pencereyi gagalayan şişman siyah bir baykuşun sesiyle gözlerini açıp onu içeriye aldı. Bacağındaki mektubu çöztükten sonra geri yolladı ve sessizce yatağından kalktı, diğerlerini uyandırmamak için yerdeki hediyelerin yanından parmak uçlarında geçiyordu. Dün gece yarısı Caradoc geldiği için James kendi odasını ona vermiş ve burada uyumak zorunda kalmıştı.

"Sirius Orion Black," diye başlıyordu mektup, banyoya geçer geçmez zarfı açıp okumaya koyuldu.

"Olup biten bir takım can sıkıcı tartışmalardan dolayı kanı bozuk, kabul edilemez bir ailenin tarafına geçmekle kinini yeterince yatırdığını düşünüyorum. Soylu ailemizin önünde gururla yürüyebileceğimiz bir yol açıldı ve umut ediyorum ki, bu yolda bizimle birlikte yürümeyi ve kanımızı sonuna kadar saf tutmayı kendine vazife bileceksin. Aksi takdirde bakmakta olduğum soy ağacımızdaki resminin en yakın zamanda silinmiş olacağından emin olabilirsin. Sakıncalı davranışlarını geride bırakıp sana dediklerime itaat etmeni emrediyorum.

Walburga Black."

İşte bu kelimelerin her bir tanesi gününü, hatta günlerini mahvetmeye yeterdi ancak neyse ki, öfkeden akan göz yaşları lavaboya damlarken Remus içeri girdi. "Padfoot?" diye sordu bir eli hala kapı kolundayken. Buydu, sen Padfoot'sun, sakıncalı davranışları olan, soy ağacındaki o silik çocuk - Sirius Orion Black değilsin.

Remus, "Ne oldu?" diye tekrar endişeli bakışlarını Sirius'a dikmişken sorguladı. Hâlâ durduğu yerdeydi, kıpırdarsa bir şeyleri kıracakmış gibi ihtiyat ediyordu. Sirius gözlerini aynadan ayırıp güçsüz bir şekilde ona baktı ve tuttuğu göz yaşlarının yeniden akmasına izin verdi. Remus yutkunmuş ve hemen gelip bedenini kollarıyla sıkıca sarmalamıştı. Hiçbir şey sormadı, Sirius omuzunda boğuk bir hıçkırıkla kendini bıraktığında onunla birlikte çöktü ve banyo zemininde sessizce ağladı.

"Özür dilerim." Sirius soğuk suyla yüzünü yıkarken utanç içinde konuştu. Remus kapıya yaslanmış, gelen mektubu okumaktaydı. "Kendime hakim olamadım."

"Gururla yürüyebileceğimiz bir yol açıldı..." Remus onu duymazdan gelerek gözlerini kısıp parşömen parçasını okurken fısıldadı.

"Kesinkes Voldemort'a giden yoldan bahsediyordur."

"Hayır, daha çok... Ellerinde bir silah varmış gibi konuşuyor..." dedi Remus, hemen de kağıdı gözlerinden uzaklaştırdı ve kafasını silkeledi. "Bak ne diyeceğim. Şu lanet yazıyı klozete at ve üzerine bir güzel cişini yap-"

Sirius son kelimeye gelmeden kahkahayı patlattığında Remus da kendini tutamayıp fıkırdamaya başladı. Aralıksız kapı tıkırtıları ve James'in "Siktirip çifte banyonuzu bahçede yapın artık!" demesiyle gülüşleri daha da çoğalmıştı.

Akşam olduğunda ve konuklar teker teker ön bahçeye cisimlendiğinde herşey hazırdı. Euphemia pencereden James'e doğru "Şu yercücelerini bahçeden def edin bakayım," diye seslendiğinde bunun sadece James'e değil, hepsine söylenildiğini bildiklerinden kalkıp çalışmaya başladılar.

"Dumbledore'un geleceğini düşünmüyorum." diye önerdi Remus. Kafası patatese benzeyen yercücelerinden birini tek eliyle tutuyordu. Nasırlı küçük ayaklarıyla tekme atarken, Remus onu kol mesafesinde tuttu. Ayak bileklerinden yakalayıp tepe üstü çevirdi.

Sirius bir tanesini kement gibi çevirip dışarıya fırlatırken "Mutlaka uğrayacaktır," dedi, "Yokluğu daha çok dikkat çeker."
Yercücesi havada metrelerce uçup çitin ötesine küt diye düştü.

"Babam bütün Zümrüdüanka Yoldaşlığı üyelerinin katılacağını söyledi;" dedi James, "Bu aralar durumlar karışık. İnsanlar iyi zaman geçirmeden öbür dünyalık olmak istemiyorlar, anlarsınız ya? O yüzden böyle kaçamak bir eğlenceyi gözardı etmeyeceklerdir."

Yercüceleri komik bir şekilde uzaklaştıktan sonra içeri geçtiklerinde etraf Sirius'un tanımadığı büyücü ve cadılarla kaynıyordu. Evin içi Capacious Extremis büyüsüyle genişletilmişti ve şimdi neredeyse küçük çaplı bir saray boyutundaydı. Baştan sona uzanan, Büyük Salon'daki bina masalarını andıran yemek masası çeşitli yiyeceklerle doluydu. Baş köşede parti için davet edilen müzisyen oturuyor, orkestra yavaş bir şeyler çalıyordu.

"Atla." dedi Remus son dokunuşları yaptıkları sırada. Peter'la James çelik bir merdivene tırmanmış, süsleri duvara yapıştırıyorlardı.

"Ama kolun..." Sirius tereddüt etti.

Remus, "Atla!" diye çıkıştı eğilip sırtını dönerek, Sirius ihtiyatla beline tırmandı ve iki bacağını omuzlarından aşağı sallayıp sıkıca yüzüne tutundu. Remus'un uzattığı yıldızı kaptı ve yılbaşı ağacına doğru ilerlediklerinde, ağacın tepesindeki boşluğa yerleştirdi. James düğmeye bastığı an iki metre boyundaki ağacın etrafına sarınmış olan pirinç ışıklar teker teker yanmaya başlamış, en son tepedeki sarı yıldızı aydınlatmıştı. Sirius, anlamsız bir mutluluk içinde yıldıza baktı ve gülümsedi.

"Tamam, hadi," Remus'un saçlarını çekiştirdi, "Yere bırak beni."

"DUYAMADIM ??" Remus kahkaha atarak diğer tarafa koşturmaya başladı.

"Moony. MOONY ! "

"Çocuklar!" Euphemia'nın sesi etrafta çınladığı an Remus ani bir fren yapıp durdu. Sirius düşmemek için son anda yapıştığında Euphemia çoktan onları görmüş, bir eli belinde sinirle asasını sallıyordu. "Kesin rezilliği hemen."

İkisi utanç içinde başlarını yere eğdiler, James ise bir kenardan sıkıca Remus'un yanaklarına tutunan Sirius'a bakarak gülmekten kırılıyordu.

"Şu paçavralardan kurtulmam gerek."  dedi Remus yukarı kata giden merdivenlere yüz tutmuşken.

Sirius "Benim de," diyerek peşine takıldı, bahçede çalışırken üzerlerine küçük yercücelerinin ayaklarından iyice çamur bulaşmıştı.

Odaya geçip kapıyı kapattıklarından orkestranın sesi artık daha az duyuluyordu. Remus şifonerin kapısını açtı, birkaç temiz kıyafet çıkardı ve geçip yatağa oturdu. Tek eliyle tişörtünden kurtulmaya çalışsa da boğazı kafasına sıkışmıştı, o yüzden boğuk bir ses çıkardığında Sirius hemen önüne, yardıma yetişti. İki tarafından tutup üstünü çıkardığında Remus yüzüne düşen saçlardan kurtulmak için kafasını silkeledi.

Gözleri buluştu; Sirius, Remus'un ters yöne yaydığı iki bacağının arasında öylece duruyordu, tişörtü elindeydi ve gözlerini ondan alamıyordu. Remus kenetlenmiş bakışlarını ayırmadan dudağını ısırdı ve yüzünü Sirius'un karnına yaklaştırdı. Sirius elindeki tişörtü yere bırakıp elini Remus'un gür, kestane rengi saçlarına götürdü, sıcak dudaklarını teninde hissedebiliyordu.

"Potter burada olduğunu söyledi-" Kapı açılması sesiyle birlikte Sirius korku ve şaşkınlıkla geri çekildi, duymayı beklediği ses asla bu değildi. Kardeşi Regulus, rengi kaçmış ve gördüklerini hazmedemez bir halde kapının karşısında duruyordu. Remus bir şeyler mırıldanarak ayağa kalktı ve kıyafetlerini kapıp ışık hızıyla odadan ayrıldı.

"Senin ne işin var burada?" diye kükredi Sirius.

"Yani az önce olanlar yaşanmamış gibi mi davranacaksın? Gerçekten?" Regulus gülecek mi, ağlayacak mı belli olmayan bir ifadeyle yerine kitlenmişti, siyah bir palto giyiyordu ve saçları dağınıktı.

"Aklını peynir ekmekle mi yedin?" Sirius öfkeyle üzerine yürüdü, kolundan tutup bir kenara ittirdi ve kapıyı açıp dışarıyı kolaçan etti. Kimse olmadığından emin olduktan sonra sıkıca kapattı ve erkek kardeşine döndü. "Soruma cevap ver."

"Boşuna saklanma. Beni buraya bizzat Potter davet etti. Gitmesi gereken biri varsa, sen de benimle birlikte geleceksin."

"Hiçbir yere gelmiyorum!" Sirius sinirle parladı, "O kadına da söyle, benim yerim buradan başkası değil."

"O zaman adının soy ağacından tamamen silinmesiyle barışmak durumunda kalacaksın."

Sirius, "Soy ağacı umurumda bile değil." diye başını salladı.

"Umurunda olan şeyleri farkediyorum," Regulus dalga geçerek güldü. "Aklımın ucundan bile geçmezdi."

"Remus ve ben..." Sirius hemen kavgayı unuttu, "Sadece arkadaşız. Bir şeyleri yanlış anlamış olmalısın."

"Evet, tabii eminim öyledir," Regulus gülmeye devam ederek kapıya doğru yürüdü, "Böldüğüm için kusura bakma. Bir dahakine size iyi şanslar." dediği gibi odadan çıktı.

Sirius peşinden yetişmek istese bile vazgeçti, göreceğini görmüştü artık. Açıkçası pek önemsemiyordu, hatta hoşuna gitmişti; bazen Remus'la aralarındaki şeyi bütün dünyaya haykırmak istiyordu. Partiye döndüğünde boş masaların sayı bir hayli azalmıştı. Kalabalıkta James'i gözüne kestirdiği gibi yanına ilerledi. Caradoc Dearborn'la birliktelerdi.

"Geçen gün için üzgünüm." Caradoc sesini duyurabilmek için Sirius'un kulağına doğru eğildi, "Öyle olmasını istememiştim."

"Benden bir şeylerin saklanmasından hiç haz etmem." Sirius ateşviskisinden yudumlarken konuştu, "Sen gerçeği söyleyerek en doğrusunu yaptın. Teşekkür etmeliyim."

"Hâlâ gelmedi..." James'in gözleri büyük giriş kapısını kesiyordu.

"Ama gelmemesi gereken biri geldi." diye Sirius ona yüz tuttu. "Bana danışmadan nasıl böyle bir şey yaparsın?"

"Sonra anlatırım." dedi James bakışlarını kaçırarak. Sirius, kardeşinin James'le hiçbir zaman tek kelime dahi kestiğini görmemişti, onu nasıl buraya davet ettiğini aklı almıyordu. Üstelik etraf Yoldaşlık üyeleriyle kaynıyordu, Regulus duyduklarını gidip evde anlatırsa ve duyulmaması gereken sırlar Voldemort'un kulağına giderse - sinirle derin bir nefes aldı.

"Moony!" James, holün öbür ucunda Remus'u görünce elini havaya kaldırdı. Çok geçmeden Remus, yanında Marlene Mckinnon, Alice Fortescue, Dorcas Meadowes ve kumral saçları özenle taranmış, keskin çene hattı ve dolu dolu gülümsemesiyle onlarla aynı yaşlardaki bir çocukla birlikte buraya yakınlaşmıştı.

"Bu arada, bu Ravenclaw binasından Benjy Fenwick, sizi tanıştırmaya bir türlü fırsat bulamadım. Babamın eski bir arkadaşının oğlu." dedi Remus çocuğu gösterek. "Benjy, işte James Potter. Gryffindor takım kaptanımız."

"Hoşgeldin Ben." diye James el sıkıştı, "Takımda kovalayıcı olduğunu duydum, aynı pozisyondayız. Maç için heyecanlı mısın?" Gelecek yıl martta baş tutacak Ravenclaw-Gryffindor maçından bahsediyordu.

"Hem de nasıl." Çocuk sinir bozucu bir biçimde tatlı gelen gülümsemesiyle dişlerini gösterdi. "Açılış maçında Slytherin'i yendiğinizi hatırlıyorum. Dişe diş bir mücadele olacak."

"Ve bu da, Sirius Black." Remus yüzünü ona döndüğünde Sirius hiç de halinden memnun görünmüyordu.

Benjy'nin yüzünden şaşkın bir bakış geçti, hemen de gizleyip gülümsedi. "Bir Black, ha? Memnun oldum."

Gereğinden fazla kuvvetli bir el sıkışma faslının ardından "Seni tanıyorum aslında," dedi Benjy Sirius'a. "Quidditch takımında arayıcısın."

"Evet, biliyorum." dedi Sirius hınçla. Remus'un dudaklarını birbirine bastırıp uzağa baktığını gördü, eğleniyor gibi bir hali vardı.

Diğerleri koyu sohbete kapılmışken masadan aldığı ateşviskisini yavaşça içerek bir kenara geçti ve duvara yaslandı. Holün tavanının tam ortasında, Euphemia'nın özenle astığı abajur gür ışıklarıyla her yanı aydınlatıyordu. Bir ağacın budakları gibi etrafa yayılıyordu ve her budağın üzerindeki ışıkların etrafı parlak, keskin kristallerle kaplıydı. Sirius gözlerini ayırıp tam altında duran Benjy'e getirdi. Abajurü yerinden oynatmaya ufak bir büyü yeterdi, önceden de diğerlerini kenara çeker ve çocuktan hemen kurtulurdu. Bir an içinde o özenli saçları kendi kanına bulanır, gülümsemesi solmuş yüzünde donup kalırdı. Aniden gerçekliğe döndü; Benjy durmadan kahkaha atıyordu, ve gülmeye devam ederken bir eliyle Remus'un omuzunu tuttu. Sirius yerinden kıpırdar gibi oldu ancak kendine izin vermeyip, içkisini yudumlamaya devam etti.

"Sen iyi misin?" Dorcas'ı yanında farkettiğinde duruşunu düzeltti. "Gözlerin kan çanağına dönmüş resmen."

Dorcas örgülerinin bir kısmını yukarıda toplamış, firuze rengi bir elbise giymişti, takıları ve özenli makyajıyla yıldızlar gibi parlıyordu. "İdare eder." dedi Sirius gözlerini Remus'tan ayırarak. "Sen?"

Dorcas bir şey söylemedi. Sirius'un yanında durup viskisini elinden aldı ve iki yudum aldıktan sonra geri verip kollarını birbirine kenetledi. Oldukça morali bozuk görünüyordu. Sirius, onun da gözlerini Marlene'den alamadığını farkettiği an içine sıcak bir duygu yayılmıştı.

"Bu partinin eğlence amaçlı düzenlenmediğinin farkındasındır herhalde, değil mi?" diye sordu Dorcas birdenbire.

"Nasıl?"

"Dumbledore kimin onun yanında, kimin karşı tarafta olduğunu iyice dakikleştirmek istiyor. Üstelik Seherbaz'ların nasıl da herkesle konuşup bilgi topladığına baksana." Sirius bakışlarını masanın en başında oturan Dumbledore'a çevirdi. Çağlar Boyunca Quidditch'in yazarı Brutus Scrimgeour'la sohbet ederken gözlüğünün üzerinden diğerlerine göz atmayı da ihmal etmiyordu.

"Yoldaşlık'a katılacak mısın?" diye sordu Dorcas'a.

"Ben katıldım bile." Sirius şaşkınlık içinde ağzını açtığında Dorcas gülümseyerek devam etti. "Çoktan onyedi oldum. Okul yılı başlar başlamaz Profesör McGonagall'a başvurmuştum."

"James ve ben de katılacağız - ve Remus'la Peter da."

"Marlene de katılmayı kafaya koymuş. Ona bunun Slughorn kulübüne üye olmaya benzemediğini anlatmaya çalışsam bile beni dinlemiyor." dedi Dorcas gözlerini devirerek.

"Marlene'i fazla hafife alıyorsun. Derslerinde iyi olmayabilir ama asa kullanma konusunda hepimizi alt edeceğini kabullenmek gerekir."

"Onu asla hafife almıyorum," Dorcas başını salladı, "Mckinnon'lar en güçlü büyücü ailelerinden ve Marlene de... Gördüğüm en güçlü cadılardan bir tanesi. Ama bütün bu savaş ıvır-zıvırından uzak durması onun için daha güvenli. Ona zarar gelirse kendimi durduramam, yapabileceklerim kendimi bile korkutuyor."

Dediği her kelimeyi Sirius göğsünde hissediyordu. Kurtların arasına gidip kendini Dumbledore yüzünden tehlikeye atmaması için Remus'a yalvardığı anları hatırladı, onu vazgeçirmek için yaptıklarını, çıkmak üzere olduğu vakitlerde asasını gizlediğini ve böylece onu aksatarak göreve gitmesine engel olmak istediği zamanları.

"Kardeşinin burada olduğunu farketmemiştim." Dorcas bir kenarda yalnız başına takılan Regulus'u görünce elini sallayarak onu buraya çağırdı. "Sakın ona Yoldaşlık'a katıldığımı söyleme. Buraya zorla gelmiş gibi görünmem gerek. Şu Slytherin aptalları benim de onlardan biri olduğumu zannediyor. Yakında karanlık işaret bile alacağımı düşünenler vardır. Hey, Reggie."

Regulus Dorcas'ı gördüğü için sevinmiş olmalıydı. "Seni burada göreceğimi düşünmemiştim Doe."

"Biliyorum, değil mi?" Dorcas yüzünü sahte bir bıkkınlık ifadesiyle örttü. "Ailem yüzünden gelmek zorunda kaldım. Mary'le nasıl gidiyor? Siz ikinizi birlikte göreceğimi sanmıştım."

Regulus bakışlarını kaçırdı. "Biz ayrılalı çok oldu."

Dorcas bunu elbette biliyordu, Sirius bunu sesinin şüpheli tınısından hissetmişti. Mary'le aynı arkadaş grubunda olup bunu bilmemesi imkansızdı. Çok geçmeden onu sesleyen Alice'le birlikte Dorcas, kalabalığa karışıp gözden kayboldu.

"Evdekiler burada olduğunu biliyorlar mı?" İkisi yalnız kalınca, Sirius tuhaf sessizliği bozdu.

"Geldiğim için beni suçladığını biliyorum ama hayır." Regulus kelimeleri teker teker bastırdı. "Rosier'larda olacağımı söyledim."

Sirius ayrı geçirdikleri altı ay boyunca ne kadar değiştiğini farketti. Artık onunla konuşunca gözleri parlamıyordu, ışıltı yerini karanlık bir boşluğa bırakmıştı. Saçları öylesine uzamıştı ki neredeyse Sirius'unki gibi - omuzuna varacaktı. Üstelik boyu da Sirius'la aynıydı. "Hayır," dedi dolmuş gözlerini gizlemeye çalışarak. "Seni suçlamıyorum. Hiç suçlamadım."

Seni çok seviyorum ama seni kurtaramam.

"Şey..." dedi Regulus tereddütlü bir sesle, "Potter normalde de böyle midir, yoksa?"

Sirius ne demek istediğini anlamadı, ancak işaret parmağının gösterdiği yere baktığında neden bahsettiğini görüyordu. James'in her elinde bir ateşviskisi kadehi vardı. İkisini art arda kafaya diktikten sonra yanından geçen ev cininin taşıdığı tepsiye bırakıp, yerine dolu kadehleri kaptı. Remus'la Peter çaresiz bir şekilde kenardan izlemekle yetiniyorlardı, anlaşılan, her zaman olduğu gibi James'e kimse söz geçiremiyordu. Sirius derin bir nefes verip oraya ilerledi.

Remus, "Lily'e sinirlenmiş." diye fısıldadı Sirius'un kulağına. "Annesi bu halini farkederse sonu hiç iyi olmayacaktır. Uyardım ama-"

Sirius daha fazla vakit kaybetmeden James'in fondiplemek üzere olduğu bardağı son anda kaptı ve masaya geri bıraktı. "Yeter bu kadar, Prongs."

"Gelmesi için hiçbir engel yoktu." James, koluna tutunarak kelimeleri zar zor dudaklarından çıkarmayı başarmıştı.

"Anlıyorum." Sirius onu düşmeden tutmaya çalıştı, "Ama bugün olmaz, burada olmaz. Onunla daha sonra konuşursun." derken bahçeye doğru yol aldı.

Dışarıya adım atar atmaz James öne doğru sendelemiş ve midesinde ne var ne yoksa dışarı çıkarmıştı. Sirius, yanına vardığı gibi asasını alıp Aguamenti diye fısıldadı ve eline topladığı suyla yüzünü yıkamasına yardım etmeye çalıştı. James çoğunlukla içkiden uzak dururdu. Buna sebep olaraksa Lily'nin içki kokusundan hoşlanmadığını söylerdi hep.

Sirius bir kenardan sessizce onları izleyen Regulus'u farkettiğinde "Yardım et!" diye çıkıştı hemen. Çok geçmeden görünmezlik pelerini altında kalabalıktan sıyrılarak James'i sağ salim odasına getirmeyi başarmışlardı. James dudağının altında saçma sapan şeyler mırıldanarak yorganına sarıldı ve Sirius ayakkabılarını çıkardıktan hemen sonra, derin bir uykuya daldı.

"Bunu Rosier'la Barty Junior'a anlatmak için sabırsızlanıyorsundur." Sirius, alttan alttan Regulus'u süzerek konuştu. "Size de dalga konusu çıkmış oldu."

"Aslında anlatmayı hiç düşünmedim."

"Beni şaşırtmaya devam ediyorsun küçük kardeşim." derken Sirius yatak başlığına yaslanıp kollarını kenetledi. "Hala buraya nasıl davet edildiğini anlatmadın."

"Sanırım yakın arkadaşın benim karakterimin de sana benzediğini düşünüyor." Regulus dudağının kenarıyla gülümsedi. "Koridorda ufak bir düello yaptık ve yenildim. Potter bana kalkmam için elini uzattı, Grimmauld Place'te fazla zorlanıp zorlanmadığımı sordu ve beni partiye davet etti. Noel akşamlarının ne denli sıkıcı geçtiğini ona anlatmışsın. O evde tıkılıp kalmak yerine gelip sizinle eğlenebileceğimi söyledi."

"Sen de öylesine kabul ettin, öyle mi?"

"Arkadaşının beni seninle karıştırması benim suçum değil." Regulus parladı, "Davet etmişse, sonuçlarını da göze almıştır."

Sirius gülerek başını salladı, "Gereğinden fazla şey öğrendin; görünmezlik pelerini, James'in bu hali, partiye gelenler, kimin karşı tarafta olduğu, kimin kiminle daha yakın olduğunu. Üstelik - Remus'la beni." Yaslandığı yerden ayrılıp Regulus'a doğru yürüdü. "Peki bütün bu bilgileri n'apacaksın, merak ediyorum? Kime ileteceksin, sevgili annemize mi  - ah, yoksa Voldemort mu demeliydim?"

"Bu gidişle evet." Regulus burnunun dikine gitti. "Ne kadar inkar etsem de bana inanmayacaksın. O zaman seni hayalkırıklığına uğratmamın da bir anlamı yoktur, değil mi?"

"Hadi ordan," Sirius yüzünü pencereye çevirdi. "O evde neler olup bittiği sandığınız kadar gizli değil. Kimlerle görüştüğünüzü, neler yaptığınızı biliyorum. Hatta sen de onlardan birine dönüşeceksin. Ve bunu gururla yapacaksın. Gerzek budala."

"Ben senin kararlarına asla karışmadım-"

"Benim kararlarım günahsız insanları katletmeyi kapsamıyor ne yazık ki." Sirius'un asasının ucu parladı.

"Yaptıklarını ne çabuk unutuyorsun." Regulus'un gözlerini şimdi kin bürümüştü. "Slytherin'li ilk sınıflara uğursuzluk büyüleri savurduğunu duydum. Peki ya Potter, onu da savunacak mısın? Zavallı Severus'a yaptıklarınızdan bahsetmiyorum bile."

"O zavallı dediğin mankafanın Evans'a ne dediğinden haberin var mı?" Sirius sesini yükseltti.

"Eminim, haketmiştir-"

Bu son nokta oldu, Sirius bir an bile kaybetmeden çektiği asasını kardeşinin boğazına doğrultup duvara ittirdi. Neyse ki, üzerine yürümeye yeltendiği anda Remus içeri girmiş ve kollarından tutarak onu durdurmuştu. Regulus ona doğrulttuğu asasını sıkıca tutuyordu ama gitgide aşağı indirdi; artık gözlerindeki öfke yerini buz gibi bir bakışa bırakmıştı. Sirius'un bir gün ona saldıracağını aklının ucuna bile getirmediği belliydi.

Sirius, "Reggie!" diye pişmanlık içinde peşinden koştu, fakat artık geçti. Kardeşi çoktan sessiz adımlarıyla koridora yönelmişti, en son gördüğüyse merdivenden inerken geriye savrulan siyah paltosunun etekleriydi.

Forward
Sign in to leave a review.