it never rains in london

Harry Potter - J. K. Rowling
Multi
G
it never rains in london
Summary
"Bitmedi." Sirius tekrar pencereye döndü. Dışarıda birkaç baykuş uçuyordu, kar yağışı durmuştu. Yüzükleriyle uğraşmaya başladı. "Savaş bitmediği sürece bunun gibi şeyler hep yaşanacak. Hatta daha beteri.""Savaş bitecek.""Ama biz öleceğiz."James sustu, gözleri duvarda anlamsız bir noktadaydı.Sirius devam etti. "Bunu ikimiz de biliyoruz, James," dedi, "Er ya da geç, bizi bekleyen ölümden başka bir şey değil. Hepimizi. Dumbledore'u bile."James elini saçlarından geçirdi, onaylar anlamda kafasını salladı. "Bu savaş Voldemort'a karşı değil." derken gülümsedi. "Voldemort da, biz de ölüme karşı savaşıyoruz. Önemli olan kimin erken kaybedeceği."Gözleri keskince buluştu, bir antlaşma gibiydi.
All Chapters Forward

splinching

Birkaç metre kenarda gri saçlı, onlarla yaşıt bir çocuk duruyordu. Asası yoktu, üzerinde Bakanlık çalışanlarına mahsus olduğu belli olan kıyafetler vardı. Derisi koyu ve kuruydu.

Asalarını çektikleri an gri saçlı kurtadam parmağını havada şaklattı ve ikisinin de asası havaya uçup biraz kenarda yere düştü. Çocuk Sirius'tan önce Remus'a vardığı an kolundan tutmuş ve onunla birlikte cisimlenmişti.

"Remus!" diye seslendi Sirius, onların iki saniye önce yok oldukları noktaya vardığında. Yerde kan izleri, biraz ötede Remus'un asası duruyordu.

James asaları kapıp "Dumbledore'a gidelim!" diye bağırdı.

Sirius parmaklarını karın üzerindeki koyu kırmızı kanda gezdirdi. Aklı deli gibi çalışıyordu, bir şeyler olmuş olmalıydı diye düşündü. Plan yolunda gitmemişti ve Remus'a saldırdıklarına bakılırsa bütün sırların üzeri açılmıştı. Neler olabileceğini tahmin bile etmek istemiyordu.

James'in uzattığı asasını aldı ve koluna tutunup ayağa kalktığı an ikisi süratle kuleye koşturdular. Öğrencilerin çoğu bahçedeydi. Kontrolsüzce koşmalarına karşılık garip bakışlar atarken ikisini aynı bakışlar koridorlarda da karşılamıştı.

Dumbledore'un odasına çıkan taş oluğun önüne geldikleri sırada "Asit Poplar!" diye bağırdı Sirius hemen. Heykel kıpırdamadı. "Asit Poplar! ASİT POPLAR!"

Kıpırtı yoktu. Bu sefer var gücüyle "DUMBLEDORE" derken duvarı tekmeledi.

James, "McGonagall'a gidelim." diye önerdiğinde zaman kaybetmeden alt kata yöneldiler. McGonagall'ı ofisine varmadan, koridorda bir öğrenciyi azarlarken bulduklarında koşmaktan bitap düşmüşlerdi.

"Profesör!" dedi James hemen. Olanları anlattıktan sonra McGonagall bir şey demeden geri dönüp ofisine yol aldı. Arkasından gidip odaya girdiklerinde çoktan şöminede yerini almıştı. Onların geldiğini gördüğünde kaşlarını çattı. "Ben Profesör Dumbledore'a en hızlı şekilde malumat vermeye çalışacağım, lütfen kuleden ayrılmayın ve belaya bulaşmayın." dedikten sonra bir adres söyledi ve ortadan kayboldu.

Adresi duydukları an birbirlerine bakmışlardı. "Dumbledore neden bizim evde olabilir?" diye sordu James şaşkınlıkla.

Sirius aceleyle odanın içinde yürüdü, şöminenin önünde durdu. "Öğrenebiliriz." derken bir avuç Uçuç Tozu aldı, James'in yaklaşmakta olan görüntüsünü görürken kararla adresi söyledi.

Odadaki herkes suskunlaşıp gözlerini ona çevirdiğinde şömineden çıktı. Bir dakika geçmeden James de yanındaydı. McGonagall, "Size kuleden ayrılmamanızı söylemiştim," diye ters bakışlarını gönderdikten sonra yüzünü yine Dumbledore'a döndü.

"Remus tehlikede-" diye Sirius çıkışır gibi oldu, ama Dumbledore elinin bir hareketiyle ona susmasını işaret etti.

"Profesör McGonagall olanları bana anlattı, Mr. Black." dedi endişesiz bir sesle, sesindeki tını Sirius'u iyice çileden çıkarmıştı ve şimdi kendini zar zor kontrol ediyordu. "Durumla ilgileneceğimden emin olabilirsiniz. Şimdi lütfen kuleye geri dönün, böylesi sizin için daha güvenli-"

"Hiçbir yere ayrılmıyoruz." James cesurca karşı çıktığında annesiyle babasının bakışları hiç de onaylayıcı değildi. "Elimizden geleni yapmak isteriz."

Dumbledore gözlüğünün üzerinden dikkatle James'e baktı. Aldırış etmeden "Bay Potter, Bayan Potter." diyerek başını hafifçe öne eğdi, "Benimle gelmen gerek, Minerva." derken McGonagall'ın kolunu hafifçe tuttu ve ikisi birden cisimlenmişlerdi.

James anne-babasına sarıldı, Sirius aceleyle lavaboyu kullanacağını söyleyip salondan ayrılmıştı. Yaptığının saygısız göründüğünün farkında bile değildi, karların üzerindeki kan aklından bir an olsun çıkmıyordu. Klozetin üzerine oturup kafasını elleri arasına aldı, yapamadığını biliyordu ama tam şu anda onun olduğu yere cisimlenebilirmiş gibi hissediyordu. Remus'un asasını çıkardı, parmakları arasında gezdirdi.

Nerede olabilirdi? Kurtların dolunay gecesinde Yasak Orman'a cisimlendiğini ve orada dönüştüğünü biliyordu, ama diğer günlerde sürünün karargâhı neredeydi? Söylerse lanetleneceği için Remus bundan hiç bahsetmemişti, Dumbledore'a bile. Elinden bir şey gelmeden burada bekledikçe daha da sinirleniyordu. En başından beri Remus'un bu işlere bulaşmasına izin vermemeliydi, olay çıkarmalı, Dumbledore'a karşı gelmeliydi. Şimdi Fenrir Greyback'i düşünüyordu; gazetelerden gördüğü yüzünü. Ona binbir türlü işkence çektirmeyi, kafasını boynundan ayırmayı hayal etti.

Salonda kargaşa koptu. Sesleri duyduğu an kalktı, deli gibi kapıyı çarpıp döndü ve- McGonagall'la dönmüştü, Dumbledore ortalarda yoktu. Oradaydı, yerde, omuzuyla beraber kafası da kanıyordu. Kendinde değildi.

Sirius can havliyle üzerine koşarken James kollarından yakalamıştı. Bayan Potter asasıyla bir şeyler fısıldadı ve bedeni hafif bir şekilde yerden havalandı, koltuğun üzerine uzandı. Bronz teni şimdi bembeyazdı, yüzüne ve saçlarına toz bulaşmıştı. "Poppy'yi getirip döneceğim." dedi McGonagall, şömineye adımladı.

Madam Pomfrey yaralarını çabucak iyileştirmiş, lanetlerin etkisinin geçmesi için birkaç iksir vermişti, buna rağmen Remus birkaç saattir üst kattaki boş odaların birinde baygın halde uzanıyordu. Madam Pomfrey odadan çıkıp alt kata indiğinde kapı eşiğinde beklemeyi kesip içeri girmişlerdi. İkisi de ayakta dikilirken Sirius yanına gitmeyi reddedip geriledi, pencerenin karşısında durdu.

"Onu böyle görmekten bıktım."

James duraksadı, Remus'a ve ardından tekrar Sirius'a baktı. Sanki geçen zaman boyunca Sirius'un anlattıkları tamamen aklından silinmiş gibiydi ve şimdi hepsi teker teker yerine oturuyordu.

Sirius'un yanına adımladı, güven verircesine sıkı sıkı sarıldı. "Hepsi bitti." dedi ayrıldıklarında, omuzlarından tutmuştu.

"Bitmedi." Sirius tekrar pencereye döndü. Dışarıda birkaç baykuş uçuyordu, kar yağışı durmuştu. Yüzükleriyle uğraşmaya başladı. "Savaş bitmediği sürece bunun gibi şeyler hep yaşanacak. Hatta daha beteri."

"Savaş bitecek."

"Ama biz öleceğiz."

James sustu, gözleri duvarda anlamsız bir noktadaydı.

Sirius devam etti. "Bunu ikimiz de biliyoruz, James," dedi, nadiren ona lakabıyla değil de kendi adıyla hitap ederdi ve bu James'ı uyarmış gibi, hemen ela gözlerini ona getirmişti. "Er ya da geç, bizi bekleyen ölümden başka bir şey değil. Hepimizi. Dumbledore'u bile."

James elini saçlarından geçirdi, onaylar anlamda kafasını salladı. "Bu savaş Voldemort'a karşı değil." derken gülümsedi. "Voldemort da, biz de ölüme karşı savaşıyoruz. Önemli olan kimin erken kaybedeceği."

Gözleri keskince buluştu, bir antlaşma gibiydi.

Alt kattan gelen sesler üzerine, "Gidip McGonagall'ın ağzını arayacağım." dedi James ve kapıdan çıkıp aşağıya inen merdivenlere yöneldi.

Remus huzurlu görünüyordu. Rengi yerine gelmişti, dudakları hafif kırmızılaşmış, saçlarındaki toz yok olmuştu. Sirius, yatağının kenarına oturduğunda birden göz kapaklarının hafif aralı olduğunu farketti ve şaşkınlıkla kolundan yapıştı. "Uyanmışsın."

"Pads!" Sirius kalkıp diğerlerini çağırmaya yeltendiğinde Remus izin vermemişti, "Yalnız kalmaya ihtiyacım var."

"Çıkabilirim..."

"Hayır." dedi kısaca ve dışarıdaki fırtınayı izlemeye koyuldu. Sirius tekrardan yatağın kenarına yerleşip sükuneti korumaya devam etti.

"Özür dilerim," bir süre sonra kırık sesi duyulmuştu, "Sana yetişemedim. Eğer cisimlenmeden hemen önce yakalayabilseydim-"

"Aptallık etme. Beni Greyback'in yanına götürdü, kurtların inine. Pelerinle saklansan bile, bir saniyede kokunu alıp paramparça ederlerdi."

"Peki kimdi o adam? Senden ne istiyordu?"

Remus dirseklerinden destek alarak daha düzgün oturdu, "Seherbaz'lar beni değil de onları yakalamaya başladığında casusun ben olduğumu anladı; kargaşa koptu tabii, ikimiz savaşırken kendi başıma okula dönmeye çalıştım. Daha önce sadece Dumbledore'la birlikte cisimlenmiştim o yüzden pek profesyonel değildim, üstelik Fenris üstüme atlayınca dikkatim dağıldı. Kendimi septirdim."

Sirius'un gözleri sıkı sıkı sarılmış omuzuna kaydı. Fena halde acıtmış olmalıydı.

"Moony!" Kapı sesi ve James'la Peter'ın bağırışlarıyla irkildi. O ikisi Remus'un üstüne atlayıp sarılmak isterken odaya giren Madam Pomfrey'nin gönderdiği öfke dolu uğursuzluk büyüleriyle birlikte gülmekten neredeyse yerlerde yuvarlanacaktı.

Forward
Sign in to leave a review.