it never rains in london

Harry Potter - J. K. Rowling
Multi
G
it never rains in london
Summary
"Bitmedi." Sirius tekrar pencereye döndü. Dışarıda birkaç baykuş uçuyordu, kar yağışı durmuştu. Yüzükleriyle uğraşmaya başladı. "Savaş bitmediği sürece bunun gibi şeyler hep yaşanacak. Hatta daha beteri.""Savaş bitecek.""Ama biz öleceğiz."James sustu, gözleri duvarda anlamsız bir noktadaydı.Sirius devam etti. "Bunu ikimiz de biliyoruz, James," dedi, "Er ya da geç, bizi bekleyen ölümden başka bir şey değil. Hepimizi. Dumbledore'u bile."James elini saçlarından geçirdi, onaylar anlamda kafasını salladı. "Bu savaş Voldemort'a karşı değil." derken gülümsedi. "Voldemort da, biz de ölüme karşı savaşıyoruz. Önemli olan kimin erken kaybedeceği."Gözleri keskince buluştu, bir antlaşma gibiydi.
All Chapters Forward

cardys

"Burada kalıyor olmanız isabet oldu çocuklar." Fleamont çayından yudumlarken karısına yardım eden Sirius'a bakıp gülümsedi. Yaklaşan Noel partisi için süsleri hazırlıyorlardı. Sirius, damağını şaklatarak keyifle onu izleyen James'e elindeki ekmek bıçağını hiddetle sallasa bile, fırlatmaya yüce gönlü el vermedi.

"James!" diye bağırdı Bayan Potter, "Koca kıçını kaldır da şu ipleri toplayıver hemen."

"Ben de yardım etmek istiyorum." dedi Remus, bakışlar ona dönünce Sirius fırsatı elden vermeyip bıçağı fırlattı ancak James asasının bir hareketiyle son anda durdurmuştu. "En azından davetiyeleri yazabilirim."

"Gerek yok evlat," Bay Potter gülümsedi, "Sen dinlenmene bak. Daha yapacak işlerimiz çok."

Remus'un düşen yüzü Sirius'un dikkatinden kaçmamıştı. Casus olduğu tam olarak ispat edilemediği için Greyback'in yanındaki görevi bir süre daha devam edecekti. Dumbledore bu yüzden iyileşmesini dört gözle bekliyor olmalıydı. "Ben hepsini yaparım." diye çıkıştı Sirius. "Listeyi vermeniz yeterli."

James bir anda gelen öksürüğünü gizlemekte başarısız olmuşken Remus da alelacele gözlerini kaçırmıştı.

Depoyu doksi'lerden temizledikleri uzun bir öğle ortasının ardından akşam yemeğine oturduklarında hepsi yorgunluktan bitap düşmüşlerdi. "Anne," diye James ilk lokmasını yeni yutmuşken sohbete atıldı, "Bir muggle ailesini davet etmemiz fazlaya kaçmaz, değil mi?"

Remus ve Sirius yüzlerini kaymakbirası kadehlerine gömdüler. Sirius gülmekten hıçkırıyordu.

"Ama lütfen," James annesiyle babasının yargılayan bakışlarına karşı geldi, "Kızları bir büyücü ve kendilerinin de bu konuda yabancı olduğunu sanmam. Büyüye alışkınlar."

"Savaştayız, oğlum," Bay Potter yatıştırmaya çalıştı, "Büyü dünyasıyla ilgili haberlerin dışarıya sızmasını ve düşmanlarımızın kulağına gitmesini istemeyiz. En kötü ihtimali bile düşünmek zorundayız."

"Ama Lily'i davet etmenin pek sakıncası olduğunu sanmıyorum." Annesi nazik bir sesle konuşunca Remus'la Sirius şaşkınlık içinde gülmeyi kesmişlerdi. "Lily'ydi, değil mi? Hani şu bahsettiğin, kızıl saçlı-"

"Evet," James'in gözleri parladı, "Evet, o."

"Tabii gönderdiği uğursuzluk büyülerinden fırsat bulup davet etmeye şans bulabilirsen." Yemeği bitirip üst kata çıktıkları sırada Sirius sataştı.

"Ona hediyelik bir baykuş ve onunla birlikte davetiye yollayacağım," En önde kalkmakta olan James hevesle geriye döndü. "Annemle babamı bahane edeceğim. Daha fazla iksircilerle tanışmayı geri çeviremez - hem Slughorn bile davetli, en sevdiği öğretmeni."

Sirius, "İşe yarayacağını sanmıyorum." diyerek uğraşmaya devam etti. Kapı zili çalınca üçü de tutamağa yaslanıp aşağı boylanmışlardı. "Ben bakarım tatlım," diyen Fleamont fazla geçmeden gelen misafiri içeri davet etti. Kapı eşiğindeki adam çekinerek bir adım içeriye attı, boyu oldukça uzun görünüyordu.

"Caradoc Dearborn." diye fısıldadı James.

"O da kim?"

James Remus'un sorusuna havada bırakıp zıplayarak merdivenlerden indi, gelen adamla görüşüp orada kalmak istese bile az sonra babasının işaretiyle tekrardan yukarıya dönmek durumunda kalmıştı. "Beni hemen yolladılar." dedi odaya geçtiklerinde. "Voldemort'un biraz daha yandaş topladığını konuşuyorlardı. Bir de Alastor Moody'den bahsettiklerini duydum. Caradoc da bir seherbaz, ancak şimdiye kadar Moody'den daha güçlü bir seherbaz görülmemiş. Dumbledore'un bile ona can borcu varmış, hem de birden fazla kez."

"Moody oradaydı." Remus aklını çalıştırırken gözlerini bir noktaya toplamıştı. "Evet, kesinlikle. Dumbledore'un beni kurtarmaya geldiği gün ona yardım ediyordu."

"O da Voldemort'un tarafına geçmiş olmasın?"

James, Sirius'un sorusuna burnundan çıkardığı bir fısıltıyla güldü; "Bu en az bizim karanlık tarafa geçmemiz kadar imkansız."

"Peki ne diye gecenin bir yarısı telaşla ondan bahsediyor olabilirler?"

"Kesin Rosier'larla ilgilidir." Remus akıl yürüttü, "Gareth Rosier'ın yakalandığıyla alakalı bir şeyler duymuştum."

"Gerçekten," Sirius gözlerini büyüttü, "En son gördüğümde Evan pek iyi durumda değildi, ona gönderdiğim sersemletme büyüsünü geri çevirmeye yeltenmedi bile. Belki de Moody babasını çoktan Azkaban'a yollamıştır."

"Evan'a birlikte ziyarete gitmeyi teklif edeceğim. Eminim epeyce duygulanacaktır." James alçak sesle güldü.

Sirius kapşonunu kaldırarak parmak uçlarını titretti, "Ruh emiciler mankafada emecek ruh bulamayacağı için her gün sevgili babasının yanında rahat rahat yatıya kalabilir.."

Bir kaç el oyun ve savaş haberleriyle ilgili konuşmalardan sonra akrep geceyarısına direndiğinde James yavaştan kendi odasına çekilmişti. Remus sürahiye uzanmaya çalıştığında Sirius bir çırpıda yetişip bir bardak su koydu.

"Teşekkür ederim." dedi Remus su bardağını alıp yudumlarken. "Şu sargıdan kurtulacağım günü bekliyorum." Sol omuzu hala iyileşmemişti.

"Madam Pomfrey biraz daha kalması gerektiğini tembihledi." Sirius bardağı geri alıp gece lambasının yanına bıraktı.

"Biliyorum." Remus tekdüze bir sesle konuştu. "Her neyse, umarım Noel'e kadar çıkarabilirim. İyi geceler." derken yorgana iyice sarılıp arkasını döndü.

Sirius keyifsiz bir halde lambayı kapattı ve kendi yatağına geçti. Remus'un bu umursamaz tavırlarına, yardım istemeyi kesinlikle reddetmesine ve dik burnundan ödün vermemesine sinir oluyordu. Hep James'le kendisine tâbi olan, kendi fikirleri bile olmayan basit Remus Lupin değil miydi sanki artık? Ne zamandan beri kendini üstün görmeye başlamıştı?

Saldırı gününün sabahını düşündü. Sirius, asla ilk adımı atmamıştı, hatta geri çekilmek ve hiçbir şey olmamış gibi davranmak niyetindeydi. İlk öpen oydu. Ve devamında ona engel olmamıştı. Kendini kullanılmış ve bir kenara atılmış gibi hissetti.

***

Caradoc denen adam her kimse, saygı anlayışından yoksun gibiydi, herkesten önce uyandığı yetmezmiş gibi mutfakta Euphemia ile sohbet ederken kahkaha sesini bastırmaya hiç yeltenmiyordu. Sirius pijamalarıyla aşağı indiğinde Euphemia "Geç, tatlım," dedi gülmesini toplamaya çalışarak, "Kahvaltı birazdan hazır olur."

Euphemia herkese karşı o sönmek bilmez anne tavrını takınırdı, Sirius bunun hep sadece James'e özel olduğunu düşünse bile, evden yeni ayrıldığı zamanlarda Bayan Potter'ın nasıl destek çıktığını görünce fikrini değiştirmişti. Bu yüzden onu çok severdi. Kirli sarıya boyadığı saçları ve oğluyla tıpatıp aynı renkteki gözleriyle hep insanın içini ısıtacak bakışlar yollardı.

Aniden, "Hayır, Carys," diyen Euphemia'nın sert fısıltısına kulak verdi, "Bunu bilmesine gerek yok."

"Ama er ya da geç, öğrenecek. Başka birinden duyup dalga konusu olmak yerine-"

"Bütün bunları kaldıramaz. O sadece bir çocuk."

"Günaydın." dedi birden Remus, James'le birlikte merdivenlerden inerken. İşlek koluyla masadan bir peçete kaptı ve yeni yıkadığı yüzünü kuruladı. Gözleri şişmişti, henüz uyanmış gözükmüyordu. James aldırış etmeden direkt Caradoc'un yanına vardığında Sirius gözlerini devirmeden edemedi.

"Bu adam ne kadar burada kalacak dersin?"

"Hıh?" Remus çatalıyla oynamayı bırakıp ters ters Sirius'a baktı.

"Aklın nerede senin?"

"Senin aksine gerçek sorunlarım olabilir, değil mi?"

Sirius bir an susmayı seçecek gibi olsa da, "Neymiş o gerçek sorunların?" diye parladı.

"Her şeye burnunu sokmayı kes."

"Siz konuşuyorsunuz öyle fısır fısır?" James bir tane kızarmış ekmek çiğneyerek tabağı masaya bıraktı ve oturdu, ancak gergin havayı soluduğu an gülüşü solmuştu. Sirius öfke dolu göz kontağını kırıp masadan kalktı ve bahçe kapısına doğru yürüdü.

"Hadi ama dostum," James peşinden geldiğinde sigara dalını yakmakla meşguldü, "Siz ikiniz hep yaşlı evli çiftler gibi kavga ediyorsunuz."

Sirius dumanı ciğerine çekerek gözlerini kapattı ve yatışmayı bekledi.

"Tamam, toparlanınca dön hemen. Annem kızacaktır." dedi James ve içeri geçti.

Hayatı boyunca hep birilerinin ona sert tutum göstermesine maruz kalmıştı. Regulus'u kirli aile soylarının devamcısı gibi değil de bir kardeş gibi görüp şefkat gösterdiği için, ya da saçlarını uzatmayı sevdiği halde annesi ağlata ağlata kazıdığında, tüm ailesinin aksine seçmen şapka onu Gryffindor'a seçtiğinde ve bu yüzden aylarca şiddet gördüğünde, her zaman bir adım gerideydi.

Ama asla boyun eğmemişti. Öfkesini kontrol etme yetisini erken kaybederdi ancak çoğu zaman haklıydı ve doğru bildiğinin peşinden sonuna kadar giderdi. Kendini bildi bileli bunlar yavaşça beynine kazınmıştı, içinde küçük, yumuşak bir fısıltı vardı ve hep söylerdi; Annenin sana ve kardeşine yaptıkları uygun değil. Bir Black olmak seni kraliyet ailesi üyesi yapmaz. Ben okuldaki diğer çocuklardan daha soylu değilim, ancak her zaman daha merhametli olabilirim. Ölüm Yiyen olmak güçlü olmak demek değildir.

Peki bütün bunlara göğüs gerip rahatladığını sandığı an en yakın bildiklerinin üzerine gelmesi ne kadar doğruydu? Ve her ne yaparsa yapsın, ne olursa olsun asla anlaşılmamak, görülmemek, alttan alınmamak. Çünkü Sirius Black hep suçsuz yere günahına alınan biriydi ve en alçak cezaları çekmesi gerekirdi. Böyle de devam edecekti.

"Son kez söylüyorum, Sirius," diye seslendi Mrs. Potter, "O şeyi içmekten vazgeçer misin lütfen? Özellikle de biz yemek yemeye hazırlanırken!" Her şey yetmiyormuş gibi bir de Euphemia söylendiğinde Sirius utanarak özür dileyip masaya geçti. Şimdilik yemeğin geri kalanında Remus'la göz göze gelmemeye çalışmak en sağlıklı kararmış gibi görünüyordu.

"Size rahatsızlık verdiğim için gerçekten üzgünüm." Kahvaltı bittiğinde Dearborn kibarca konuştu, "Özellikle James'ten. Odasına ortak çıktım."

"Geceyarısına kadar seherbazlıkla ilgili sorularımla kafanı şişirdim," James saçlarını karıştırdı, "Asıl ben üzgünüm."

"Ben Saklanma ve Kılık Değiştirme'den endişeliyim." dedi Sirius hâlâ tabakta kalan yemeğinde çatalını gezdirirken.

"Seherbazlık eğitimi bir çok alanı kaplar," Dearborn açıklamaya koyuldu, "Biçim Değiştirme'de iyiysen endişelenmene gerek yok. Gizlilik ve İz Sürme'de dikkatli olmak gerekir. Bir de okulda sicilinizin temiz olması gerekir, elbette."

James'le Sirius göz göze gelip sırıttılar.

"Sicilimizi nasıl temiz tutabiliriz?" Sirius masanın üzerinden eğilip sorduğunda Bay ve Bayan Potter mutfaktalardı. Remus odasına çekilmişti, masada sadece o, James ve Caradoc vardı.

"Çünkü bilirsin," James göz kırptı, "Okul yıllarımızın pek sıkıcı olmamasına gayret ettik de."

"Eh," Caradoc gülümsedi, "Biz de sütten çıkmış beyaz kaşık değildik."

"Nasıl?" Sirius'un gözleri büyüdü.

"Demek istediğim... O kalede en fazla ne kadar uslu durabilirsin ki?"

"Jamie!" James annesinin seslenişine göz devirerek yorgun yorgun kalkıp mutfağa yürüdü.

"Peki okuldayken..." Sirius merakla soruya girdi, "Arkadaş grubun var mıydı?"

"Elbette vardı." Dearborn'un bakışları ekmek kırıntısına takılmışken bir hayli uzaklara dalmış gibiydi. "Hiç kardeşe sahip değildim ve onlar yerini çok güzel dolduruyorlardı."

"Benim bir küçük kardeşim var." dedi Sirius. "Küçük olduğumuzda.. onu bırakıp gideceğimi söyleselerdi herhalde gülerdim. Mecbur kaldım. Üstelik kendi başının çaresine bakabilecek yaşta olduğunu düşündüm. Umarım bensiz idare edebiliyordur."

"Aslına bakarsan, Sirius," Caradoc eski bir dostmuş gibi candan bir şekilde konuştu, "Ailenle ilgili haberlerim var. Dün buraya gelmemin sebeplerinden biri de bu."

"Carys, hayır," Euphemia Teyze'nin hiddetli sesi duyuldu, "Sirius, James, siz ikiniz hadi odanıza."

"Hiçbir yere gitmiyorlar, Euphemia." Dearborn'un sesi kendinden emindi. "Sirius, ailenin Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'le irtibata geçtiklerine dair bilgi edindik. Söylediklerine göre-"

"Bu kadarı yeterli." Euphemia asasını çıkarıp Caradoc'a taraf ilerledi ve yaşla dolmuş gözleriyle ona baktı, "Öğrenmesi gerekeni öğrendi."

Forward
Sign in to leave a review.