
seeker
6 Aralık, 1976
Gürültülü kükremeler ve yuhalamalar arasında sahaya yürüdüler. Stadyumun bir kenarı altın sarısı ve kırmızı, diğer tarafı ise- Sirius, James'in ve bütün Gryffindor tarafının kahkahalarına eşlik etti. Yeşil olması gereken Slytherin stantları baştan başa sarı-kırmızıya bürünmüştü. Uzun bir aradan sonra prank için en iyi şekilde hazırlanmışlardı; hatta stantları Gryffindor renklerine boyamak için James antrenmanları bile aksatmıştı.
Slytherin'ler çileden çıkmıştı, hepsi bir yandan bağırıyordu, takım kaptanı Lucinda Talkalot maçı iptal ettirmek için olay çıkarmıştı. Bütün bu itirazlar maçın birkaç dakika geç başlamasına neden olduysa da, bir işe yaramadı. Bina başkanları stadyumun hangi renkte olmasının bir önem arz etmediği konusunda hemfikir olmuşlardı- Slytherin Bina Başkanı hariç, tabii ki.
James hakem olarak topları sandıktan serbest bırakmak için hazır bekleyen Madam Hooch'a doğru bir adım attığında Sirius yanı başındaydı.
"Kaptanlar el sıkışın," dedi Madam Hooch, Talkalot gözlerinden ateş saçarak James'in elini gereğinden fazla sıktığında James muzip gülümsemesini gizlememişti.
"Süpürgelerinize binin." Madam Hooch'un bunu söylemesiyle James'le anlamlı anlamlı bakıştılar. "Düdükle birlikte... üç... iki... bir..."
On dört oyuncu sahada yükseldi. Sirius diğerlerinden sıyrılıp kenarlarda devre vurarak Snitch'i aramaya koyuldu.
"Evet, işte başlıyoruz." diyen maç anlatıcısının sesi duyuldu. Sirius istemsizce dönüp kabine baktığında maç anlatıcısının Hufflepuff'tan Yves Creevey olduğunu gördü. Kendisi muggle doğumluydu ve fotoğraf makinesiyle Çapulcular'ı fotoğraflamayı nedense severdi, Sirius ondan fotoğraf makineleriyle ilgili bilgi toplayıp Remus'a doğum günü için güzel bir tane almayı aklının bir köşesine not etmişti.
Regulus Nimbus1700'üyle sağından kurşun gibi geçip gittiğinde yüreği hopladı; peşinden uçtu. Ama hayır, sadece devre vuruyordu. Aldatmacaya kanmadığı için geri döndü ve kendi devresine devam etti.
"Slytherin'lerin destek vermede pek aktif olmadığı gözden kaçmıyor," dedi Yves Creevey, "Gryffindor bayrakları arasından tezahürat yapmak bence de aptalca olurdu. Ve Gryffindor'un yeni kaptanı James Potter saldırıda... Kendisi hızlı bir başlangıç yapmak istiyor gibi- Hay aksi! Bludger'dan kaçmak için geri çekilmeye mecbur kaldı."
Sirius bir yandan dinliyor, bir yandan gözleri deli gibi sahayı turluyordu, Snitch ortalarda yoktu. O yüzden en azından Regulus'u göz önünde tutması gerektiğini farkederek ona doğru yöneldi.
James'in "Browne! Bell! Bludger'lar!" diye bağırdığını duydu. Arthur Browne ve John Bell üçüncü sınıflardan seçmelerde yeteneğini konuşturmuş oyunculardı, ama bir anda kendilerini sahada buldukları için ne yapacaklarını şaşırmış olmalılardı. James'i duyduğu an Browne'nin yüzüne kararlı bir ifade yerleşti ve Bell'le birlikte sopasını döndürerek Bludger'lara yöneldiler.
"Slytherin hücumda!" Yves endişe mi, mutluluk mu olduğu belli olmasa bile, haykırdı, "Quaffle çembere ilerliyor... İlk sayı gelmek üzere... Ve... İyi bir kurtarıştı! Phoebe Dawson açılış sayısını Slytherin'in kapmasına izin vermemeye kararlı! Şimdi Quaffle tekrar Potter'da, ilerliyor, Bludger'lardan sıyrılıyor, McKinnon'la paslaşıyor, tekrar hücumda, VE SAYI "
Gryffindor tarafından hemen hemen herkes ayaklanıp ilk sayı için çığlıklar attığı sırada Sirius sahanın ortasında, oyuncuların arasında dönen Snitch'i gördü. Regulus oldukça uzaktaydı ve Snitch'i görmemişti, fırsat bu fırsat süpürgesini hızlandırıp merkeze doğru uçtu.
Slytherin oyuncularının sataşmalarından kaçınarak Snitch'e taraf ilerliyordu, Snitch hemen gözden kayboldu, panikledi. Biraz sonra altın topun Regulus'a doğru uçtuğunu görmüş, telaşla ileri atılmıştı. Regulus da Snitch'i farketmiş olacaktı ki bir anda hızlandı.
"Marlene Mckinnon sayı yapmak üzere, kendisi muhteşem bir oyuncu. Gryffindor vurucuları Browne ve Bell hiç acımıyor. Mckinnon'ın işini kolaylaştırmak için Slytherin tutucusu Evermonde'a durmaksızın Bludger gönderiyorlar- Ve bir sayı daha, Gryffindor altmışa sıfır önde."
Yves Creevey'nin sayıyı ilan ederken sesi ilk başlardaki gibi heyecan dolu değildi, nedeniyse Gryffindor'un yanlış yapmadan üst üste sayı yapıyor olmasıydı. Yine de Gryffindor taraftarlarının tezahüratları sönmek bilmiyordu.
Snitch tekrar gözden kayboldu, Sirius istifini bozmadan etrafa bakınmaya devam ettiğinde istemsizce kardeşiyle göz göze geldi; Regulus hırslı görünüyordu, kaşları çatılmış, elleri süpürgesini sıkıca tutmuştu.
Dönüp aksi yöne uçtuğunda "Slytherin sezonun ilk sayısını aldı!" diye bağırdı Creevey. "Evet, ilk sayı kaptan Talkalot'tan geldi, Slytherin'ler bu vakitten sonra toparlar mı acaba, diye merak etmiyor değilim."
Sirius, Talkalot'un "Biz ne maçlar döndürdük." diye güldüğünü duyduğunda poposunun süpürgesine yapışık olduğunu bilip bilmediğini merak etti. Elbette, çapulcular sadece tek bir prank'le yetinmişdeğillerdi.
Gümüşi havada iyi görebilmek için tek elini alnına dayadı ve bakındı. Gryffindor tarafında ayaküstünde tezahürat eden Peter ve yanında Remus'u gördüğünde, nefesi Slytherin'in sayı yaptığını duyduğunda olduğundan fazla hızlanmıştı.
Dikkatinin dağılmasını engellemek ister gibi kafasını salladı, saçları rüzgarda hızla geriye savrulurken süpürgesinde daha da yükseldi, çemberlerden ve bütün stantlardan yukarıdaydı şimdi. Gözlerini kıstı. Snitch seyircilere yakın bir yerde, Slytherin tarafındaydı. İnişe geçip oraya doğru daldı.
"Gryffindor iki yüze - yüz seksen önde, art arda sayılar yapıldı ve Slytherin farkı iyice kapatmış durumda." diye konuştu Yves. "Sanırım Black kardeşleri Snitch'i yakalamak bir yana, bulamadılar bile."
"Sen öyle san." diye fısıldadı Sirius hevesle. Snitch'e yaklaşmaktaydı, tam o sırada Regulus solunda belirdi ve hızlanıp önüne geçti.
"Talkalot yeni bir sayı yapmak için sayı alanına ilerliyor, ve Gryffindor kovalayıcıları Quaffle'ı elde etmek için ona engel oluyor, Mckinnon Talkalot'a iyice yaklaştı- KENETLEME FAULÜ"
Slytherin tarafından yükselen yuhalamalardan Sirius'un kulağı duyamaz olacaktı. Snitch önde hızla gidiyor, bazen Regulus, bazen kendisi öne geçerken yakalamaya çalışıyorlardı.
"Ve Madam Hooch faulü onayladı. Görmeyenler için, Mckinnon süpürge sapını Talkalot'un Nimbus'una kilitledi ve yön değiştirmesine neden oldu. Açıkçası böyle bir faulü göz göre göre yapmasının sebebini anlamış değilim; eh, yine de bir bildiği vardır. Şimdi Slytherin penaltı hakkı kazandı, herkes heyecanla bekliyor."
Sirius öteki tarafında Marlene'in süpürgesiyle ona yanaştığını görür gibi oldu- gözlerini Snitch'ten ayıramıyordu. "Bitir şu işi!" diye bağırdığını duydu Marlene'in, "Sana zaman kazandırıyordum!"
Sarı saçlar kaybolduğunda, gerçekten de hakem karar verirken Slytherin'in öylece bekliyor olduğunu, böylece sayı yaparak öne geçme şanslarını da kaybettiklerini anlamıştı. Mckinnon onun için oyunu bir dakikalığına yavaşlatmış gibiydi ve bunu iyi kullanmalıydı. Süpürgesiyle zigzaglar çizerek kendini olabildiğince karşıya ittirdi.
Regulus birkaç santim arkasında, Snitch birkaç santim önündeydi. Düşmeyeceğinden emin olduktan sonra yavaşça iki elini de bıraktı. Hızla havada ilerlerken öne uzandı, ve bir saniye geçmeden Snitch avuçlarındaydı.
Sahaya indiklerinde kutlama çığlıkları dinmek bilmiyorken bir de üzerine kahkahalar eklenmişti. Herkes Slytherin'lerin süpürgelerinden inemediklerini farketmişti ve bazıları gülmekten çimlerde yuvarlanıyordu.
Tutucu Dawson "Hadi kurtulmak için pantolonlarınızı indirsenize." diye dalga geçtiğinde Regulus tereddüt etmeden asasını doğrulttu ve "Petrificus Totalus!" dedi kin dolu bir sesle. Kaybetmenin üzerine bir de bu ağır gelmiş olmalıydı.
Dawson kıpırdayamadan sırtı üzerine yere düştü. James onu çözmek için koşturduğunda Regulus daha fazla gülünç durumda kalmamak için yeniden havaya kalktı; sinirle hızlandı ve Slytherin binası yönüne uçmaya koyuldu. Çok geçmeden diğerleri de peşinden gitmişlerdi.
Sirius kalabalığın arasından Remus'u gördüğü an boynuna sarıldı. Umrunda değildi, ilk maçını kazanmıştı, hiç olmadığı kadar mutluydu. Hemen ardından Marlene "Aferin!" diye sevinçten kıpkırmızı halde kaburgalarını sıkmıştı. "Beni hayalkırıklığına uğratmayacağını biliyordum."
Yoğun tezahürat ve alkışlar koridorlardan Ortak Salon'a kadar etrafı inletiyordu. Gryffindor Binası'na giden yol boyunca portrelerin çoğuna Quidditch takımındakilerin isimlerini bağırarak söylemeleri için büyü yapıldı, o yüzden hepsi geceyarısı McGonagall geceliğiyle çıkagelene kadar "Potter! Black! Dawson! Mckinnon! Fawley! Bell! Browne!" diye tezahürat etmeyi sürdürmüştü.
Bağırışlar Ortak Salon'da da geç saate kadar devam etti. İlk ayrılanlar OWL senesi olan beşinci ve NEWT senesi olan sonuncu sınıflardı. Mary ortalarda görünmüyordu. Marlene içkiyi fazla kaçırdığından sersem bir şekilde gülerek koltuğunda oturmaktaydı. James ve Lily normalin aksine kavga etmeden, sıcak bir sohbetin ortasındalardı; Remus ise pencere kenarında sigara içiyordu.
Şöminede sönmek üzere olan közleri seyrederken Lily uykusu geldiğini söyledi, böylece James de ayağa kalktı. "Geri döndük, ha?" diye Sirius'un sırtını patpatlayıp yatakhaneye yol alırken hem maç yüzünden, hem dans edip zıplamaktan oldukça yorgun gözüküyordu. Marlene ve Lily de peşinden kalktılar.
Ortak Salon boş kaldığında bunu hala farketmemiş Remus'a "Sigara var mı?" diye sordu. Remus cebinden çıkardığı paketi elini uzatarak ona fırlattığında basit bir hareketle yakalayıverdi. Çıkardığı dalı dudakları arasına yerleştirip asasının ucuyla yaktıktan sonra kalkıp Remus'un yanına, pencere pervazına oturdu. Dışarıda kar yağmaya başlamıştı.
"Yarını mı düşünüyorsun?" dedi dalı uzaklaştırıp havaya uzun bir duman üfledikten sonra.
"Seni düşünüyordum." Remus dalgın bakışlarını gözlerinden ayırmadan konuştu. "Bugün iyi iş çıkardın."
"Daha erken yakalasaydım daha iyi olurdu tabii." Konuyu dağıtmaya yer arıyormuş gibi hemen söyledi. Kendini anlamıyordu, kalkıp portre deliğine gitmek bir anda cazip görünmeye başlamıştı.
Remus başını sallayarak onayladı. Ufak bir sessizlik çöktü, gramafonda Bob Dylan müziği çalıyordu.
"Mary'le seni yakıştırdım." dedi birden Remus. Biten sigarasını pencereden bahçeye fırlattı.
Sirius bir an donakaldı, "Mary mi?" diye sorabildi şaşkınca.
"İkinizi yurt odasına girerken görmüşler."
İnkar etmemeyi düşündü; kiminle olduğunun ne önemi vardı, ne de olsa Remus umursamıyordu. Yine de kendine engel olamadı. "Bildiğin gibi değil. Sadece konuşuyorduk."
Remus'un yüzünde alaycı bir gülüş belirdi. "Peki... Ne konuda?"
O geceyi hatırladı, barakadan döndükten sonra Mary'nin onu çağırması ve Regulus'la ilgili söyledikleri. Söyleyip söylememeye karar vermekle meşgulken o sırada Remus pencere pervazından sıyrılıp ayağa kalktı. "Unut gitsin." dedi elini kovalar gibi yaparak.
"Moony!" Sirius sigarayı fırlattıktan sonra bir çırpıda atlayıp yanına ulaştı, kolundan tutup durdurdu. "Yarın seninle gelme imkanım var mı?"
Remus elektrik geçirmiş gibi kolunu geri çekti. "Nereye?" diye sordu kaşlarını çatarak.
"Koluna ne oldu?"
"Nereye dedin?"
"Merlin aşkına!" Sirius bağırmaktan kendini alıkoyamadı, tekrardan Remus'un kolunu tuttu ve kazağını geriye ittirdi. Dirseğinin üst kısmından başlayıp bileğine kadar uzun kırmızı bir çizgi uzanıyordu, üstelik şişmişti ve çizgiden daha çok kolu ortadan ikiye bölünmüş gibi duruyordu. Soluğu kesilirken bir küfür savurdu. "Nasıl oldu bu?"
"Horse Guards'a gitmem gerekti ve Dolohov'la karşılaştım- inanılır gibi değildi, gözü dönmüştü sanki. Ona hemen Greyback'i bulmazsam defterimi düreceğiyle tehdit etti. Neyse ki arkadaşı yakındaydı, Igor Karkaroff, onu üzerimden çekti."
"Nereden tanışıyor olabilirler?" Sirius eli hâlâ Remus'un kolunu tutuyorken kanepe başlığına yaslandı. "Dolohov bizim okulda. Çok eskiden babası Durmstrang okulundaymış, Voldemort'un tarafına geçtikten sonra oğlunu Hogwarts'a okuması için göndermiş; olaylara ne kadar yakın olursa o kadar iyi tabii. Ama Karkaroff bir Durmstrang öğrencisi. Bildiğim kadarıyla ailesinden hiç kimse karanlık tarafta değil, yani kendi isteğiyle Voldemort'un yandaşı mı olmuş? Aklım almıyor."
"Aynen öyle," Remus başını salladı, "Üstelik geçen Karkaroff'la Snape Knockturn yolunda görülmüş. Hangi tarafı seçtikleri çok açık."
"Hele Dolohov," Sirius'un gözleri nefretle parladı, "İyice tehlikeli olmaya başladı. Eminim Dumbledore diğer konularda olduğu gibi bu konuda da yararlı hiçbir şey yapmıyordur."
"O yılanın başını ezmeyi hedefliyor."
"Peki," Sirius baş parmağını hafifçe yaranın etrafında gezdirdi, "Bunu neden Madam Pomfrey'e göstermedin?"
"Poppy yara aldığımı görürse, Dumbledore'la konuşur ve bir şekilde göreve gitmemi engeller. Dolunayları kurtadamların yanında geçireceğimi duyduğu an Dumbledore'dan zarar görmeyeceğimle ilgili garanti almıştı."
Sirius yüzünden endişe dolu ifadesini gizleyemedi. Gözlerini hala yaradan alamıyordu, Remus kazağının kolunu çekiştirdi ve "Tanrı aşkına. Abartılacak bir şey yok. Yarın herşey bitiyor zaten. Geldiğim an ilk iş hastane kanadına gideceğim, söz veriyorum." dedi.
Sirius, bunun üzerine söylenilecek bir şey yokmuş ve bu son noktaymış gibi burnunu havaya kaldırdı. "Yarın seninle geliyorum. Bu kadar."
"Sanmıyorum. Biz bile birkaç Bakanlık çalışanını etkisiz hale getirdikten sonra Çok Özlü İksir'le onların kılığına bürünüp öyle gireceğiz."
"Bakanlık dışında bekleyebilirim."
"Beni yoruyorsun, Padfoot." diye Remus kanepeye çöktü.
İkisi de sustu. Rüzgar kar taneleriyle birlikte içeri süzülürken, Sirius eğilip elinden tuttu, kazağı tekrardan ihtiyatla geri kaydırdı. Asasını çıkarıp birkaç büyü fısıldadı. Kırmızılık gitgide çekilmişti ve Remus ağrıdan alnında sıkışan damarlar çözülürken "Bunu nereden biliyorsun?" diye sormaktan kendini alamadı.
"Ben... Bilirsin, annem." Yutkundu. "Kendim için umursamazdım. Reggie'ye de yapmaya başlayınca birkaç şifa büyüsü öğrendim. O küçüktü, benim aksime, ağlayıp sızlanmayı gurur meselesine çevirmiyordu." derken asasını geri çekti. "Şimdi daha iyi."
"Üzgünüm." dedi Remus bakışlarını kaçırarak.
Yatakhane odasına vardıklarında Peter'ın horlaması etrafı sarmıştı, James'in karyolası ise sessizdi. Remus kendi yatağına doğru adımlarken "Hey," diye seslendi Sirius, "Yeni aldığım plakları görmek ister misin?"