it never rains in london

Harry Potter - J. K. Rowling
Multi
G
it never rains in london
Summary
"Bitmedi." Sirius tekrar pencereye döndü. Dışarıda birkaç baykuş uçuyordu, kar yağışı durmuştu. Yüzükleriyle uğraşmaya başladı. "Savaş bitmediği sürece bunun gibi şeyler hep yaşanacak. Hatta daha beteri.""Savaş bitecek.""Ama biz öleceğiz."James sustu, gözleri duvarda anlamsız bir noktadaydı.Sirius devam etti. "Bunu ikimiz de biliyoruz, James," dedi, "Er ya da geç, bizi bekleyen ölümden başka bir şey değil. Hepimizi. Dumbledore'u bile."James elini saçlarından geçirdi, onaylar anlamda kafasını salladı. "Bu savaş Voldemort'a karşı değil." derken gülümsedi. "Voldemort da, biz de ölüme karşı savaşıyoruz. Önemli olan kimin erken kaybedeceği."Gözleri keskince buluştu, bir antlaşma gibiydi.
All Chapters Forward

herbology class

Aralık, 1976

Havada tuhaf sis vardı, bu da doğru serayı bulmalarını engelliyordu. Neyse ki boğumlu Çekik Sürgü kütüklerinin etrafındaki yerlerini alıp koruyucu eldivenlerini giydiler. Cuma günü Bitkibilim son dersleriydi.

"Yani diyorsun ki," James Profesör Sprout'a bir göz atarak "Muffliato!" diye fısıldadı, sonra yüzünü Remus'a tutup devam etti. "Greyback senden diğer kurtlarla birlikte Bakanlığa sızmanı istedi, öyle mi?"

Remus koruyucu gözlükleri giyerken tasdikledi. "Geçen defa Esrar Dairesi'ne girenlerin yakalanması üzerine bana olan güveni sarsıldı besbelli."

Boğumlu kütüğe döndüler. O anda bitki canlandı; uzun, dikenli, böğürtlen çalısı gibi sarmaşıklarını havada uçuşturup şaklatmaya başladı.

"O yüzden-" Remus sarmaşıklardan kaçınmaya çalışarak devam etti, "Şimdi beni gönderiyor, "hatamı" telafi etmem için. Yakalanan kurtadamları kurtarmam gerekiyormuş. Dördüncü kata, Sihirli Yaratıkların Düzenlenmesi ve Denetimi Dairesi'ne gireceğim. Ama elbette gireceğimizden haberdar olacaklar, Seherbaz'lar yanımdakileri yakalarken ben kenarda durup seyirci olacağım."

Peter ve James sarmaşıkları çekip büktüğünde Sirius elini daldırdı, bir saniye geçmeden elinde greyfurt büyüklüğündeki oldukça çirkin, titreyen yeşil bezelyeyi tutuyordu. Remus'un uzattığı kaseye bezelyeyi bıraktı. "Böylece görevin sona ermiş olacak." dedi yüzünde tebessümle ona bakarak. "Bir casus olduğunu anlayacaklar."

"Aynen öyle." Remus kaseyi bir kenara bırakıp Çekik Sürgü bezelyelerinin suyunu çıkarmanın doğru yolunu bulmak için 'Dünyadaki Et Yiyen Bitkiler' adlı kitabı karıştırmaya koyuldu.

James, Marlene ve Lily'nin yaklaştığını görünce Muffliato büyüsünü hemen çözdü. Sirius onlardan uzaklaşıp sessiz bir köşede kitabını sayfalayan Remus'a yanaştı, yeşil bir kazak giyiyordu ve bir an yemyeşil bitkilerin arasında onu bulmakta zorlanmıştı.

"Noel'de ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu Sirius.

"Eve döneceğim."

"Hayır."

"Ne demek, hayır?"

"Hayır, dönmeyeceksin. Potter'larda olmamız gerek, büyük bir parti yapılacak."

Remus pek emin görünmüyordu. "Gelebileceğimi sanmıyorum, babamın burada işe başlamadan önce yapacağı son işlerine yardım etmem gerekiyor ve ayrıca annem onunla zaman geçirmediğim için kızıp duruyor."

Sirius masaya yaslanıp kollarını kilitlemiş bir halde surat astı. "Tüm yaz vakit geçirmediniz mi zaten? Hem... Alphard Amca'm bana miras bıraktı. Yani artık Potter'larda yaşamayacağım."

"Nasıl yani?" diye şaşırdı Remus, "Ailenle aranın pek iyi olmadığını sanmışt-"

"Ailemle aram berbat. Ama Alphard Amca da benim gibi, ya da Andromeda gibi kara listeden. O yüzden ölmeden önce son mirasını bana bırakmak istemiş.. En son 10 yaşımdayken görmüştüm kendisini, pek de tanımazdım. Her halde iyi biriydi."

"Anladım... Ne yapacaksın peki?"

"Büyük ihtimalle yazın kendime bir ev bakacağım. Potter'lara yeterince rahatsızlık verdim. Hatta birlikte bir ev bakarız, olmaz mı?" Sirius gözlerini dikkatle Remus'a dikti, "Çünkü bilirsin, ben öyle işlerden pek anlamıyorum ve-"

"Olur." Remus sırıtarak cevapladı ve normalden daha uzun bir süre göz göze kaldıktan sonra, tekrar kitabıyla ilgilenmeye dönmüştü. "Aslında senmişsin." diye kısa bir sessizliğin ardından bakışlarını yazılardan ayırmadan konuştu.

Sirius saksıların koyulduğu masanın bir kenarına yerleşti ve uzun siyah saçlarını gözlerinden çekti. "Anlamadım?"

Remus, şimdi göz kontağı kurdu. "Damocles. Hoşlandığı sendin, ben değil."

Sirius dumura uğramıştı, o yüzden kıpırdayamadan bir süre bekledi.

"Bir ara konuştuk," Remus devam etti, "Kendisi anlattı. Arkadaş olduğumuzu bildiğinden, sırf sana yakın olabilmek için benimle takılmış. Senin de onun gibi olduğunu düşünmüş."

"Nasıl olduğumu?" Sirius, imali bir sesle sormaktan kendini alamamıştı. Remus'un açık konuşup konuşmayacağını merak ediyordu.

"Damocles Belby mi?" Marlene'in sesiyle ikisi birden irkilmişti. "Üzgünüm, kulak misafiri oldum."

Sirius, Marlene en son kulak misafiri olduğunda Remus'un küçük kürk sorununu öğrendiğini hatırlayarak gözlerini devirdi. "Doğru duydun." dedi meydan okuyarak. "Belby."

"Bizden olduğunu biliyordum." Marlene keyif dolu bir gülüş attı.

Remus, gülmesini tutmaya çalışarak ve göz ucuyla Sirius'a bakarak "Nasıl olduğunu?" diye sordu.

Sirius biraz daha bu muhabbet dönerse delireceğini farkettiği için "Maça odaklan, Mckinnon," dedi sitemle. "Böyle şeylerle kafa ütülememek gerek."

Marlene onu baştan aşağı süzerken "Rahatsız olacağını düşünmemiştim," diye kaşlarını çattı.

"Rahatsız olmuyor." diye Remus atladı ve hemen de kitabına bakmak için arkasını döndü. "Yani, olmuyordur."

"Evet, olmuyorum. Hatta Damocles'e bir şans vermek hiç de kötü bir fikir gibi görünmüyor." dediğinde Marlene şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.

Remus bir şey demedi, yüzünü döndüğünden, ifadesini anlamak imkansızdı. Sirius söylediğinde ciddi değildi. Sadece ne tepki alacağını görmek ve bir şeyler belli etmek istemişti. Yine de pişmanlık içinde sessizliğe gömüldü.

Forward
Sign in to leave a review.