it never rains in london

Harry Potter - J. K. Rowling
Multi
G
it never rains in london
Summary
"Bitmedi." Sirius tekrar pencereye döndü. Dışarıda birkaç baykuş uçuyordu, kar yağışı durmuştu. Yüzükleriyle uğraşmaya başladı. "Savaş bitmediği sürece bunun gibi şeyler hep yaşanacak. Hatta daha beteri.""Savaş bitecek.""Ama biz öleceğiz."James sustu, gözleri duvarda anlamsız bir noktadaydı.Sirius devam etti. "Bunu ikimiz de biliyoruz, James," dedi, "Er ya da geç, bizi bekleyen ölümden başka bir şey değil. Hepimizi. Dumbledore'u bile."James elini saçlarından geçirdi, onaylar anlamda kafasını salladı. "Bu savaş Voldemort'a karşı değil." derken gülümsedi. "Voldemort da, biz de ölüme karşı savaşıyoruz. Önemli olan kimin erken kaybedeceği."Gözleri keskince buluştu, bir antlaşma gibiydi.
All Chapters Forward

the room of requirement

23 Eylül 1976

Remus sadece öğleden sonraki ilk ders olan Biçim Değiştirme'de şöyle bir görünmüş, ardından ortalardan yok olmuştu. İşin tuhaf yanı, adını haritada da bulamıyorlardı.

"Bize haber vermeden ortadan kaybolması normal değil." James iştahsız bir şekilde çatalıyla yemeğini sağa sola çevirirken konuştu. Sirius, gözlerini Slytherin masasında Regulus'un boş kalmış yerinden ayırdı. O sırada Evan Rosier'ın gülümseyerek ona orta parmak çekmesini de görmezden gelmişti.

"En azından gördük," dedi kendini teselli etmeye çalışarak. "Görevden sağ salim dönmüştü. Ama nereye gitmiş olabilir ki?"

Sorunun cevabı akşam yemeğini bitirip Gryffindor Ortak Salon'una döndüklerinde hala çözülmemişti. Küçük sınıflar pencere kenarında Tüküren Bilye oynuyor, NEWT senesi olanlarsa salonun her yerine ödevlerini serpiştirmişken hararetle çalışıyorlardı.

"Sözsüz- büyülerin - avantajı -" diye hecelerken Peter'ın dili azıcık dışarıdaydı, bütün dikkatini tüy kalemiyle parşömene vermişti.

James Karanlık Sanatlara Karşı Savunma ödevinin arkasından "Ders çalış." diye önerdi Sirius'a. "Kafan dağılır."

"Pff. Çalışmayacağım." Sirius kasvetle şömineye baktı.

James de mürekkebi kenara itip çalışmayı reddederek kollarını yastık yaptı ve masaya yaslandı. "Evans?"

Lily yerde yazdığı iksir ödevine öylesine odaklanmıştı ki, cevap vermesi birkaç dakika sürdü. Sonunda geri çekilip "Bitirdin mi?" diye Damocles Belby'ye sorduğunda çocuk kafasını sallamıştı. Sonrasında "Evet, James?" diye yorgunca James'e döndü.

James başını kollarından kaldırdı, "Potter demedi," diye Sirius'a doğru fısıldadı.

Lily yanıt alamadığını gördüğünde ödevini toplamaya koyulmuştu. "O zaman yarın devam ederiz." dedi Damocles'e.

Lily'nin peşinden o da toparlanırken "Olur, tabii." dedi kumral çocuk. Lily saçlarını savurarak kızlar yatakhanesine yol aldığında Damocles ayağa kalktı, ancak bir anda döndü ve James'le Sirius'a baktı.

"Şu Remus Lupin." dedi çekingence. "Arkadaşınız, değil mi?"
Sirius elektrik geçirmiş gibi dikeldi. "Evet?"

"Demin yedinci kat koridorunda gördüm. İyi görünmüyordu. Bilin istedim."

Sirius hemen koltuktan fırladı, James de kıpırdamak istediğinde "Siz kalın." dedi Peter'la ikisine doğru. "Ben hallederim."

İzin saatini geçtiği için pelerini almıştı. Koridorlar karanlıktı, "Lumos!" diye fısıldayıp asasını ağzında tuttu ve Çapulcu Haritası'nı genişçe açtı. "Bütün ciddiyetimle yemin ederim ki, hayırlı bir şey düşünmüyorum." diye fısıldadı. Belby denen çocuk Remus'u görmüşse, haritada görünmeme gibi bir şansı mevcut değildi. Yedinci kata baktı. Dumbledore'un ofisinde durmadan sağa sola yürüdüğünü, Peeves'in sınıflardan birinde zıpladığını görebiliyordu ama görme yetisini kaybetmemişse eğer, Remus John Lupin haritanin hiçbir yerinde yoktu.

Haritayı katlayıp asasını eline aldı, çaresizce üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. Her katta duruyor, koridorları şöyle bir gezinip kontrol ediyor, hepsinde de hayalkırıklığıyla bir üst kata devam ediyordu. Mr. Filch'i zorlukla atlatıp yedinci kata varmayı başardığında şimdi de Peeves elinde mürekkep kutularıyla hızla aksi yöne uçuyordu. Yarın için büyük bir şaka hazırlıyor olmalıydı.

Peeves'i atlatıp asası aydınlata bildiği kadar etrafa bakındı. Pelerini çıkarıp değersiz bir şeymiş gibi elinde buruşturduktan sonra cebine koydu. Boşkafa Barnabas'ın bir trolle bale yapmayı öğretmesini gösteren goblenin karşısında volta atmaya başladı, ara sıra duvarı tekmeleyip bir küfür savuruyordu.

Ve birden, yoktan var olan bir kapıyı tekmelediğini farketti. Gözleri parlayarak tokmağı çevirip içeri girdi. Titrek titrek yanan meşalelerle aydınlatılmış, ferah bir odaya adım attı. Duvarlara ahşap kitaplıklar sıralanmıştı. "Yaygın Lanetler ve Karşı-Eylemleri Rehberi", "Uğursuzluk Basmışlar İçin Uğursuzluk Büyüleri", "Kendini Savunma Büyüleri" diye birkaç kitaba göz atarken ilerledi.

Raflarda Sinsioskoplar, Sır Seziciler, Düşman-Camları ve birçok karanlık dedektörleri vardı. Bütün bunların yanında etraf daha bir sürü eşyayla doluydu, eşyalar yüzünden adım atmak zorla mümkün oluyordu. Dar alandan geçerek Sirius odanın biraz daha geniş, kitap rafları ve yerde koltuk yerine kocaman ipek minderler olan öbür ucuna çıktı. Remus bu minderlerden birinde oturuyordu.

Elinde "Karanlık Sanatları Alt Etmek" diye bir kitap tutuyordu. Sirius'u farkettiğinde kitabı pat diye kapattı, kenara attı. Yüzünü elleri arasına aldı. "İşime burnunu sokmaktan vazgeçmeyeceksin, değil mi, Black?"

Sirius bir şey demedi; onun yerine Remus'a taraf adımladı, önünde bağdaş kurup oturdu. Göz kontağı kurdu ve susmaya devam etti. Remus, dolunaydan sonra hep olduğu gibi bitkin değildi. Ancak kenetlediği parmaklarını sıkması, kafasının yerinde olmadığını ele veriyordu.

Yakınlardı, belki normalden daha fazla. "Neden kaybolduğumu sormayacak mısın?" Remus orman kahverengisi gözlerini geri çekmeden sordu.

"Siktiğim iki dakika hiçbir şeyle ilgili konuşmak istemiyorum."

Sessizliği ikisi de ilaç gibi yutuyorlardı. Sirius, bu anın garip olduğunun farkındaydı, arada küçük bir mesafeyle oturmak ve birbirlerini yiyecekmiş gibi seyretmek; yine de ihtiyaç duyduğu şeydi bu. Henüz isim verilmemiş bir büyü.

Remus her zaman farklı olandı, üçüncü sınıfta kurtadam olduğunu anladıkları zamanı hatırladı. İçlerinde Peter'a en iyi davranan oydu. En çok çalışan da Remus'tu. Sigaraya ilk o başlamıştı. Fransızca bilmiyordu, italyancada gideri vardı. Karanlığı sevmezdi, hep bir ışık açardı. "Seni anlamıyorum." der, her zaman da herkesten çok yanında olurdu. Yine de, hastane koridorunda zaten ölecek bir insan için bekleyen biri kadar yalnızdı.

"Buraya girebilmen için-"

"Sana ihtiyaç duymuşum." dedi Sirius. Remus'un meşale alevinin titrek gölgesinde görünen yüzünden bilmiş bir gülümseme geçti.

Hemen de soldu. Bakışları yere ters yüz atılmış kitaba daldı. Sirius, mücadele ettiği her neyse oradan çekip almak isterdi onu. Ama zincirler sıkıydı.

"Dün gece katil oldum."

Remus sesinin kırılmasını engelleyemeden konuştu.

Forward
Sign in to leave a review.