it never rains in london

Harry Potter - J. K. Rowling
Multi
G
it never rains in london
Summary
"Bitmedi." Sirius tekrar pencereye döndü. Dışarıda birkaç baykuş uçuyordu, kar yağışı durmuştu. Yüzükleriyle uğraşmaya başladı. "Savaş bitmediği sürece bunun gibi şeyler hep yaşanacak. Hatta daha beteri.""Savaş bitecek.""Ama biz öleceğiz."James sustu, gözleri duvarda anlamsız bir noktadaydı.Sirius devam etti. "Bunu ikimiz de biliyoruz, James," dedi, "Er ya da geç, bizi bekleyen ölümden başka bir şey değil. Hepimizi. Dumbledore'u bile."James elini saçlarından geçirdi, onaylar anlamda kafasını salladı. "Bu savaş Voldemort'a karşı değil." derken gülümsedi. "Voldemort da, biz de ölüme karşı savaşıyoruz. Önemli olan kimin erken kaybedeceği."Gözleri keskince buluştu, bir antlaşma gibiydi.
All Chapters Forward

little brother

22 Eylül, 1976

Ağır dersler, dolunay, Slytherin'in sataşmaları derken, Remus'a Veritaserum konusunu açmayı hala başaramamıştı. Yine de içi bir nebze rahattı. Her akşam Snape'i ceza için Profesör McGonagall'ın odasına giderken keyifle seyretmek herşeye değerdi.

Artık kurtun sakin kalmak için onlara ihtiyacı yoktu. Dönüştükten sonra ormana, onu almaya gelen bir ya da fazla kurtadamın yanına gidiyor ve birlikte Greyback'in karargahına yol alıyorlardı. Yine de dönüşüm sırasında yanında olmaktan kaçınmıyorlardı. Baraka'ya vardıklarında Remus ayaktaydı. Volta atmayı kesip şaşkınlıkla onlara döndü.

"Sizin benimle gelmeniz gerekmiyor." dedi sinirle. "Bunu konuşmuştuk. Diğer kurtadamların üç tane illegal animagus tarafından korunduğumu öğrenmesi ne demek, düşündünüz mü hiç?"

Ama tek istedikleri o dönüşürken yanında olmaktı. Remus bunu anlamadığından, "Gidin," diye çıkışı gösterdi. "Hemen."

Padfoot ileri atılıp patilerini omuzlarına kaldırdı. Remus gülmeden edememişti. Köpeğin ağırlığından düşmemek için onu yavaşça ittirdi. Gülüşünü toplamaya çalışarak bakışlarını başka yöne çevirdi.

Ancak dolunayın ışığı odaya sızdı. Remus acı içinde geri çekilip oturdu, kendi kollarına sarılıp yerde kıvrılmaya başladı. Sesini tutmaya çalışsa bile başaramamıştı. Dehşet dolu çığlıklar atarken saç tutamlarını tutup çekiyor, bazen tırnaklarını yüzüne bağırıyordu. Köpek inildeyerek başını eğip geyiğin yanına geri döndü.

Çığlıklar sona erdiğinde kurtadam kalkmış, aceleyle etrafta dört dönüyordu. Kenarda duranları görmüyordu sanki; dikkati tamamen başka yerlerdeydi. Etrafı kokladı, gözleri açık kapının üzerine gitti. Hızla oraya vardı. Arkadaşları arkasından bakarken Yasak Orman'a doğru coşkuyla koşmaktaydı.

İnsan formunda Gryffindor Kulesi'ne geri döndüklerinde her dolunay olduğu gibi keyifsizlerdi. Üzerinden ne kadar yıl geçerse geçsin, dönüşüm çığlıklarını her duyduklarında biraz daha sarsılmaktan kendilerini alıkoyamıyorlardı.

James'i yarı yoldayken Lily sesledi. Koridorda izinsiz dolaşanlara ceza kesmeleri gerekiyormuş, ve Peter da Hufflepuff'tan bir arkadaşıyla ayrılmıştı. Sirius olabilecek en karamsar haliyle Şişman Leydi'nin portresine vardığında "Quid agis." diye parolayı fısıldadı.

Akşam yemeği yeni bittiği için Salon tıka basa doluydu. Kendine yer bulmak için koltukların arasında dolanırken kafasının arkasına yumuşak bir darbe geldiğini hissetti. Geriye döndü ve yere düşen yastığı alıp Mary Mcdonald'a taraf ilerledi.

"Seslendim, ama duymadın." dedi Mary, Marlene'in yanında koltuğa sıkışmıştı. İki parmağıyla eğilmesi için işaret ettiğinde Sirius yastığı bir kenara bırakarak merakla ona doğru eğildi. "Kardeşinle ilgili söyleyeceklerim var. Zamanın var mı?"

Şaşkınlıkla geri çekilip kafasını onaylar anlamda salladı. Mary vakit kaybetmeden kalktı, tereddüt etmeden Ortak Salon'dakilerin bakışları altında Sirius'la birlikte erkekler yatakhanesine adımladı. Boş yatakhane odasına geldiklerinde Mary onun da girmesini beklemiş ve ardından kapıyı kapatmıştı.

"Evden kaçtığını biliyorum." derken geçip rahatça en yakın olan Peter'ın yatağına oturdu. "O yüzden kardeşini hâlâ umursayıp umursamadığına emin değilim. Ama her halükarda anlatmam gerek."

"Onunla ilgili ne biliyor olabilirsin?" diye sordu Sirius sabırsızca.

Mary saçıyla oynamayı bırakıp gözlerini kaçırdı. "Aslında biz yakındık. Çıkmıyorduk, yine de bir o kadar yakındık."

"Alınma ama, bir muggle doğumluyla çıkacağına inanacak kadar aptal değilim."

Mary sitemle ayaklandı. "İster inan, ister inanma. Onu teselli ediyordum. Aile krizlerinizden birkaçını anlatabilirim hatta, tabii istersen."

Sirius eliyle durması için işaret etti, "Hiç gerek yok. Aranızda her ne geçtiyse... Bunu bana neden anlatıyorsun?"

Mcdonald suskunlaştı. Kollarını önünde çaprazlayıp başını eğdi. "İlk zamanlar kullandıklarımdan ona da vermeye başladım. Uyuşturuculardan. Muggle işi. Belki duymuşsundur."

Şimdiye dek sigaradan fazla bir şeye kaçmamıştı, ama Remus'un anlattıklarından hayal mayal anlayışı vardı. Kafasını salladı.

"Ben ayda yılda bir alırdım, ama o erkenden bağımlı oldu." dedi Mary, sesi gitgide kırılırken. "Şimdi uyuşturucu satan birilerini bulmuş. Dün gece Astronomi Kulesi'nde baygın halde buldum ve-"

"REGULUS'A NE OLDU" diye kükredi Sirius.

Mary'nin dudaklarından "Hastane kanadında." kelimeleri çıktığı an rüzgar gibi ötüp odadan çıktı. Tuhaf bakışların arasından hızla yürüyüp portre deliğinden geçti ve merdivenlere yol aldı. Revire vardığında Madam Pomfrey ortalarda görünmüyordu. Bakınarak yürürken etrafı kapalı olan yatağa ilerledi ve perdeleri hızla çekti.

Göz kenarları hep olduğundan katbekat daha koyulaşmıştı. Uyuyor olmasına rağmen saçları yeni şekillendirilmiş gibi kıvrımlı duruyordu, dudakları sıkıca birbirine yapışmıştı. Böyle uyurken dünyadan habersizdi, alnı binbir türlü düşünceyle kırışmamıştı.

Pomfrey'in elini omuzunda hissetti. "İyileşecek mi?" diye sordu dönmeden.

"Kimseye söylememizi istemedi. İyi olacak, merak etme. Sadece o zilletten uzak durması gerekiyor. Şimdi binaya geri dön hadi. İzin saatini çoktan geçtin. O güvende."

Sirius hafifçe başını salladı. Tam o sırada Regulus'un kirpiklerinin kıpırdadığını gördü ve yatağa yaklaşıp yanına oturdu. "Beş dakika?" diye sordu Pomfrey'e.

Madam Pomfrey perdeleri kapatıp gittiğinde Regulus gözlerini tamamen açmıştı. Sirius kendini parmaklarıyla oynamayı kesmeye mecbur ederek yüzüne baktı.

"Sirius?" Regulus'un sesi pürüzlüydü.

Sirius bir şey demeden titreyen elini elleri arasına aldı.

"Nereden duydun?"

"Önemi yok."

"Kimse bilmesin-"

"Merak etme." derken güven verir gibi elini sıktı. "İyi misin şimdi?"

"Ben- Bilmiyorum, midem bulanıyor." derken yüzünü buruşturdu, karnını tutup sağ tarafa büküldü. "Sadece uykuya ihtiyacım var."

"Uyu o zaman. Ben buradayım."

Regulus başını salladı. Gözlerini sıkıca kapattığında Sirius bir damla gözyaşının yastığına düştüğünü gördü. Canı acıyor olmalıydı. Sessizce bekledi. Nefes sesleri dizginlendiğinde uyuduğunu anlayıp kalkmıştı.

Ve çıkmadan önce, tıpkı küçüklüklerinde olduğu gibi eğilip alnından öptü.

Forward
Sign in to leave a review.