it never rains in london

Harry Potter - J. K. Rowling
Multi
G
it never rains in london
Summary
"Bitmedi." Sirius tekrar pencereye döndü. Dışarıda birkaç baykuş uçuyordu, kar yağışı durmuştu. Yüzükleriyle uğraşmaya başladı. "Savaş bitmediği sürece bunun gibi şeyler hep yaşanacak. Hatta daha beteri.""Savaş bitecek.""Ama biz öleceğiz."James sustu, gözleri duvarda anlamsız bir noktadaydı.Sirius devam etti. "Bunu ikimiz de biliyoruz, James," dedi, "Er ya da geç, bizi bekleyen ölümden başka bir şey değil. Hepimizi. Dumbledore'u bile."James elini saçlarından geçirdi, onaylar anlamda kafasını salladı. "Bu savaş Voldemort'a karşı değil." derken gülümsedi. "Voldemort da, biz de ölüme karşı savaşıyoruz. Önemli olan kimin erken kaybedeceği."Gözleri keskince buluştu, bir antlaşma gibiydi.
All Chapters Forward

Chapter 1

We've got five years, stuck on my eyes
We've got five years, what a surprise
We've got five years, my brain hurts a lot
We've got five years, that's all we've got

 

Five years,
David Bowie.

 

-

 

Yaz, 1976

-


Sevgili Remus.
Umarım iyi zaman geçiriyorsundur. Yarı final maçı dolunaya denk geldiği için senin adına çok üzüldüm, herhalde haberleri duymuşsundur, Brezilya İrlanda'ya yenildi. İrlanda kazanırsa Cinperi yumurtası yiyecektin. Bahse girmiştik, sadece hatırlatıyorum.
Ve bunu sana yazdığımı kimse bilmesin, ama dün St. Mungo Sihirsel Hastalıklar ve Sakatlıklar Hastanesi'ndeydik. Pettigrew'lardaydım ve geri döndüğümde Sirius'u bizim evin banyosunda buldum. Annemle babam benimle olduğunu düşündükleri için farketmemişler bile. Kendi üzerinde Crucio laneti kullanmış.
Şimdi gayet iyi, aptallık ettiğini kabullendi. Bu sabah taburcu oldu ve eve döndük.
Erken gelebilmeni umuyordum. Ne zaman geleceğini lütfen haber ver, olmazsa da Diagon Yolu'nda görüşürüz.

Prongs.

 

"Nereden buldun sen onu?" James bir çırpıda kağıdı elinden kaptığında irkilmişti.
Sirius hemen kalkıp üzerine atladı, "Remus'un bunu bilmesini istemiyorum, Prongs." diye bağırırken mektubu almaya çalışıyordu.
"Bunu öğrenmeye hakkı var."
"Bana acımasını istemiyorum." derken çabalamaktan vazgeçti ve iç geçirerek yüzünü ovuşturdu.
"Aramızda sırlar olmamasına dair yemin etmiştik. Er ya da geç öğrenecek, bırak yollayayım."
Alt kattan "Yemek hazır, çocuklar!" diye seslenen Euphemia'yı duyduğunda bir şey demeden çekip odadan çıktı. Kavga edecek iradeyi kendinde bulamıyordu. Üstelik Potter'ların başını yeterince derde soktuğunu düşünerek boşverdi.
Affedilmez lanet kullandığı için tutuklanacağını sanmıştı, ancak büyücü yasalarında lanetin sadece başka bir insan üzerinde kullanılırsa cezalandırılacağı belirtiliyordu. Potter'lar dün hastanedeyken onun yüzünden sorgulanmışlardı, bu sebeple suçlu hissediyordu.
Yemek masasına geçtiğinde başını kaldırmadan, mahcup bir halde oturdu. James çok geçmeden geldiğinde, omuzunda yapışıp kalmış küçük baykuş tüyü nedeniyle mektubu gönderdiğini anlamıştı.
-
Remus'tan Diagon Yolu'na gidecekleri güne kadar bir haber çıkmadı. Sirius Uçuç Tozu'yla hızlı bir yolculuğun ardından Leaky Cauldron'da şömineden çıktığında, Potter'lar da hemen hemen arkasından gelmişlerdi.
Diagon Yolu değişmişti. Kazanların, büyü kitaplarının ve iksir malzemelerinin rengârenk parıldayan vitrin görüntüleri görülemiyordu, üzerlerini kapatıp onları gizleyen kocaman Sihir Bakanlığı posterlerinin arkasındaydılar. Bunların çoğu Bakanlık'ın güvenlik tavsiyelerini barındıran koyu mor posterlerdi.
Euphemia listeye şöyle bir baktı ve ilk önce Madam Malkin'e uğramaları gerektiğine karar verdi. Yol boyu yürürken Fleamont karşılaştığı birkaç büyücüyle selamlaşıyor, bazılarıyla ufak sohbetler ediyordu. Küçük gözleri ve sıcak gülümsemesi olan bir büyücüyle de durup konuşmayı ihmal etmemişti.
"Bakanlık'ta işler nasıl?" diye sorduğunda adam biraz daha yaklaşarak fısıldadı.
"İçeri sızmaya çalışanlar çok fazla. Amelia geçen neredeyse saldırıya uğrayacaktı." dedi üstü kapalı bir şekilde. "Bir ara görüşelim."
Geçip gittiğinde Bay Potter, "Edgar Bones." dedi Sirius ve James'e doğru. "Güçlü bir büyücü. Kardeşi Amelia Susan Bones, Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi'nde çalışıyor."
Sirius, bunun gibi birçok olayı yaz boyunca yeteri kadar duymuştu, hatta daha kötülerini. Savaş uzaklarda bir yerdeydi sanki, ancak bazen hiç beklenmedik bir anda insanların burnunun dibine kadar gelebiliyordu.
Dükkana girdiklerinde Madam Malkin meşgul görünüyordu, bir büyücünün cüppesini düzeltmekteydi. Geri çekildiği an büyücünün kim olduğu ortaya çıktı - Remus Lupin, kol kenarlarında ve yanlarında parlayan toplu iğnelerle birlikte aynanın karşısında duruyordu.
James görür görmez yanına yürüdü, Sirius da yavaşça peşinden gitmişti. "Hiç haber alamadık," dedi James coşkuyla. "Nerelerdeydin?"
"Ben... Bazı işlerim vardı." derken Remus gözlerini Sirius'a getirdi. Tuhaf ve dikkatle bakıyordu, Sirius bundan hoşlanmayıp bakışlarını kaçırdı. Cüppe rafına sanki çok ilginç bir şey varmış gibi bakmaya koyuldu.
Madam Malkin geldiği için uzaklaştıkları sırada, "Hiç iyi görünmüyor." dedi Sirius kendini tutamayarak. "Dolunaylar zor geçmiş olmalı."
James başını salladı. "Elinin üzerindeki çizikleri ben de farkettim. Bir tanesi koluna kadar uzanıyor gibiydi."
İkisi üstlerine uygun cüppe seçip bitirdikleri sırada, Florean Fortescue'nun Dondurma Dükkanı'na uğramak için yola koyuldular, o sırada Bay ve Bayan Potter kitaplarını halletmek için Flourish and Blotts'a taraf gitmişlerdi.
"Son günleri bizde geçirmeye ne dersin?" James yürürlerken Remus'u sıkıştırdı. "Zaten okula çok az kaldı."
Sirius kendini hayalet gibi hissederken James'in solundaydı.
"Sanmıyorum," Remus dalgınca başını sallamıştı, "Babama yardım etmem gerek."
"Eh, iyi o zaman. Okulda-"
James'in aniden susmasıyla Sirius onun baktığı yöne baktı. Tam karşıda, dondurma dükkanının girişinde küçük bir kız grubu yüksek sesle gülüyorlardı. Gitgide yaklaşırken Sirius içlerinden birinin Lily Evans olduğunu anladı.
"Hey, Evans!" James saçlarını karıştırarak dükkana vardığında Lily'nin yüzündeki gülüşü solmuştu. "Nasılsın?"
"İyi." dedi kız şöyle bir bakarak, hemen de hoşnut bir ifadeyle Remus'a döndü. "Yaz nasıl gidiyor, Remus?"
İkisi konuşurken Sirius James'le birlikte içeri geçti. Florean Fortescue, yeğeni Alice'le gülerek sohbet etmekteydi. Alice Fortescue onlarla aynı sınıftaydı, gördüğü an başını hafifçe sallayarak selam verdi ve dışarıya, diğerlerinin yanına koşturdu.
Sirius sandalyelerden birine oturarak dondurmasını yerken kiprik kırpmadan kapının önünde konuşan Lily ve Remus'a bakıyordu. James dondurma satıcısına bir şeyler söyleyerek güldürmekle meşguldü. Bir dakika sonra Remus kızla içeri girdi, öne durarak iki dondurma sipariş etti.
Lily sickle'ları uzattığında Remus izin vermedi. Ama kendisi para çıkarırken, James kolundan tutup durdurmuştu.
"Ben öderim." diye kaşlarını çatarak hemen karşı geldi, "Gerek yok."
Sirius gerginliği keyifle izliyordu. James, Lily ile Remus'un sadece yakın arkadaş olduklarını bilse de, bunu hazmetmesi her zaman kolay olmuyordu.
Hep birlikte dondurma yedikleri sırada Lily, James'e soğuk soğuk bakarak "Sınıf Başkanı rozeti mi aldın?" diye sormuştu.
"Evet, elbette. Açıkçası hiç beklemiyordum."
"Ben de beklemiyordum," derken Lily dönüp Remus'a baktı, "Remus olur diye umut etmiştim."
Remus gülümsedi. "Eminim James üstesinden gelecektir." dediğinde Lily gözlerini devirdi.
"Kendini suçüstü yakalayamayacağına göre, görevini kötüye kullanacaktır." dedi bilmiş bilmiş, James burada değilmiş gibi.
James "Yalnız, ben duyabiliyorum." diye çıkıştığında Sirius farkettirmeden kalkıp dükkandan çıkmıştı.
Bulutlu, karanlık bir gündü. Büyücü ve cadıların susmak bilmeyen sesi çoktan başını ağrıtmaya başlamıştı. Kendini zayıf hissederek rastgele bir duvara yaslandı. Beş yıldır dönen kargaşa yine dönecekti, kitaplar, sınıflar, sihir. Fakat önceki zamanların aksine, artık içinde bütün bunlara güç kalıp kalmadığını kestiremiyordu.

Forward
Sign in to leave a review.