
Soulmates
Lucius'un soğuk mavi gözleri kibirli bir ifadeyle arkadaşlarına odaklanmıştı. Avery, antik bir eş bulma büyüsünü yapabileceğine kendini öyle inandırmıştı ki neredeyse ona acıyacaktı. Neredeyse.
Öte yandan onu gaza getirmek için diğerleri etrafına toplanmıştı. Yapabileceğini, güçlü olduğunu, zeki olduğunu falan söylüyor ve gülüyorlardı. Ne yaptıklarını çok iyi bilen Avery, içlerinden biri olan Rosier'in kafasına vurdu.
Lucius ilgisizce gözlerini müstakbel nişanlısına çevirdi. Narcissa sessizce kız kardeşini dinliyor ve asil bir tavırla cevap veriyordu. Güzel, zengin, safkan ve anlayışlıydı. Mükemmele yakın bir eş adayıydı ama işin içinden çıkılmaz tarafı, Lucius'un kadınları pek de çekici bulamıyor olmasıydı.
Sorun değildi, iksirlerle çocuk sahibi olabilirler ve gizli sevgililer yapabilirlerdi ama bilirsiniz, bazı çocuklar annelerinin anlattığı peri masallarıyla büyür. Babasına rağmen mükemmel annesi, ona her zaman onun için en mükemmel eşi bulacağını söyledi. Ruh eşleri, prensler ve prensesler hakkında hikayeler anlatırdı. Bazen, cesur kahramanları ve bilginleri anlattığı da olurdu ama Lucius en çok ruh eşlerini severdi. Çocukluğu boyunca ruh eşlerine ve bir gün kendisininkini bulabileceğine inandı.
Ta ki babasının, annesine işkence amacıyla yaratılmış bir laneti yaptığını gördüğü güne kadar...
10 yaşındaydı.
İç çekerek gözlerini tekrar Avery'e çevirdi. Bir süre daha felaket nişanı düşünmese olurdu.
Avery 8. kez büyülü sözleri söylüyordu. Lucius tekrar gözlerini ondan çekti.
10. seferde, kolunda korkunç bir yanma hissetti. Hepsi öyle. İrkilerek ona döndüğünde, Bellatrix'in öfkeli sesini duyabiliyordu.
"Başardım! Başardım mı?" diyordu Avery ama Lucius şoktan onu duymadı. Genç adamın kolunu sıyırmasını boş gözlerle izledi. "Bekle, neden o salak Potter'ın adı kolumda yazıyor?"
O panikle bembeyaz olmuş yüzündeki dehşetle ayağa fırlarken herkes kolunu açtı. Lucius, Rosier'in kolunu görebiliyordu. Olivia Woolf yazıyordu.
"Bende neden Potter yazıyor?!" diye bir çığlık duyduğunda tekrar ona baktı.
"Çocuklar neden kolumda Regulus Black'in adı yazıyor?" dedi kitabından başını daha yeni kaldıran Barty. Lucius onu umursamadı. Yavaşça cübbesinin kolunu sıyırdı, beyaz tenine işlenen parlak mor yazıya baktı.
Severus T. Snape
Severus Snape de kim be, diye düşünmek ilk yaptığı şey oldu. Sonra şokla; zayıf, sessiz ve sık sık alay konusu olan melezi hatırladı. Başından aşağı kaynar sular kelimenin tam anlamıyla dökülürken ayağa fırladı ve Avery'nin yakasına yapıştı.
Ona kontrolsüzce sarsarken ne yaptığını, nasıl yaptığını sorarken ve azarlarken biraz dramatik olduğunu kabul ediyordu...
Tamam çok dramatik davranmıştı ama kimin umurunda?
"Snape mi?" dedi şok içindeki Narcissa hemen yanından. Lucius geri çekilip şiddetle kolunu kapatsa bile geç kalmıştı. Ortak salon tam anlamıyla sessizliğe gömülürken Narcissa kahkaha attı. "Slytherin'in en dokunulmazı mı çıktı?"
Lucius huysuzca bileğini tutup çekti ve yazıya baktı. Sarı bir 'Henry Williams.' yazısı parlıyordu. "Henry Williams da kim?"
"Alt sınıfı Hufflepuff. Saftiriğin teki." dedi Narcissa iç çekerek. Lucius sırıtınca gözlerini devirdi. "En azından Snape değil. Seninle olmaktansa bileklerini keserdi."
"Ne? Pardon! Ben Lucius Malfoy'um! Benimle olmak herkes için bir lütuftur!"
Narcissa alayla güldü ve yanından geçip gitti. Lucius öfkeyle ona bakıp odasına ilerledi.
Saçmalık!
///---///
1 Hafta Sonra,
Biraz sakinleşmişti ve mantıklı düşününce böyle eski bir büyüyü Avery'nin yapmasına imkân olmadığını görebiliyordu. O çirkin, küçük melez kesinlikle ruh eşi olamazdı!
Bu yüzden mutluluk ve rahatlıkla, kolunun iç kısmındaki yazıyı yok sayarak masaj yaptırmaya gitti. Büyülü, egzotik kokular ve onu bir hamur haline getiren masajdan sonra dünya yansa, biraz da burası yanmalı, derdi.
Yüzünde hoş bir ifadeyle Hogwarts koridorlarına döndü. Kalpli süsler, Cupid'in temsili -uçuşan- heykelcikleri, kalp kusan melekler ve çığırından çıkmış ergenlerle her zamanki gibi sıradan olmayan sıradan bir sevgililer günü hazırlığıydı.
Dumbledore böyle saçma, cici şeyleri çok seviyordu.
Lucius uzun, platin sarı saçlarını koyu yeşil saten bir kurdeleyle bağlamıştı. Önüne gelen bir perçemi kulağının arkasına attı ve köşeyi döndü. Soğuk mavi gözleri Snape'i buldu.
Dün olsa bakmazdı bile. Geçer giderdi. Oysa şimdi, kolundaki yazı sanki yanıyor gibiydi! Hoşnutsuzlukla Snape'in bir kızla oldukça yakın olduğunu fark etti. Hayır, bulanık Evans değildi. Sarışın bir kızdı ve öpüşecek gibi görünüyorlardı.
Pekâlâ, salak Avery, kesinlikle büyüyü yanlış yapmış olmalıydı.
Lucius burun kıvırarak yanlarından geçip giderken Snape'in sesini duydu.
"Bir oje için 3 galleon mu? Melek kanıyla mı yapıldı?" diyordu yarı kızgın yarı alaycı bir sesle. Lucius'un adımları şaşkınca duraksadı.
Oje mi? Snape ne yapacaktı ki onu? Her neyse, önemsiz.
Neyse ki kızı öpmüyordu...
/////---/////
"Nasıl James Potter olabilir?" dedi Avery'nin boğuk, isyankâr sesi. "Neden ateşli bir fıstık değil de o? Neden büyük göğüslü bir esmer değil de o!"
Evan kafasına vurdu. "Sus artık!"
Lucius başını kitabından kaldırmadan ilgisizce ortak salonda oturmaya devam etti. Konuşmaları bir müddet sonra bulanık bir ses gürültüsüne döndü ve tamamen odaklandı. Ta ki son zamanlarda sık sık duyduğu, bileğine her baktığında gördüğü bir ismi seçene kadar.
"... Severus."
Gözleri anında Avery'e döndü. Ne hakkında konuştuklarını anlamaya çalışırken arkadaşı kıkırdadı.
"Tamam biraz sönük bir tip ama ondan hoşlanan bir yığın isim sayabilirim."
"Nasıl?" dedi biri yüzünü buruşturarak. "Kim ondan hoşlanır ki yani?"
"Lupin'in bir ara onunla... Bilirsin işte bazı şeyler yaptığını duymuştum."
"Ne?!" Sesler yükseldi. Snape bir Gryffindor'la nasıl ilgilenebilirdi? Daha da şaşırtıcı olanı, bir Gryffindor nasıl onunla ilgilenmişti?
Lucius kaşlarının çatılmak için büyük bir uğraş verdiğini hissetse bile ustaca engelledi.
"Ve ayrıca onun Longbottom ve sevgilisi ile bir şeyler yaptığını duymuştum-"
Sesler daha da arttı. İkili, Severus'la hiçbir sorunu olmayan bir çiftti. Hatta birkaç kez Potter haddini aştığında ona karşı çıkmışlardı. Yani Lucius öyle duymuştu.
Özellikle kızın şiddetle tepki verdiğini hatırlıyordu. Ama yine de kesinlikle Avery'nin salladığını düşünüyordu. Arkadaş olabilirlerdi, illa ki yatmaları gerekmiyordu. Avery sadece ortalığı karıştırmaktan zevk alıyordu.
Zaten yeterince yapmıştı!
"İkisi derken? Yani aynı anda mı?" dedi gözleri kocaman açılan Narcissa. "Birlikte, ikisiyle... Üçlü?"
Avery muzipçe sırıttı. "Evet ama bunlar sadece dedikodu tabii ki."
Hah, ortaya böyle bir bomba atıldıktan sonra kim bunu önemserdi ki?
Lucius huysuzca kitabının sayfasını çevirdi. Snape'i yok saymaya çalıştıkça ya etrafındaki aptallar buna engel oluyordu ya da bileğindeki isim yanıyordu. Sadece sinir bozucuydu. İnanmak istemediği ruh eşi olayı karşısına çıktıkça annesinin anlattığı masalları ve kendi ruh eşini çocuksu bir heyecanla düşündüğü zamanları anımsıyordu.
/////
Slughorn sık sık üst sınıflardaki parlak öğrencilerini, alt sınıflarına olan derslere sokar; kendince bu parlak gençleri sınamak için dersi yönetmelerini isterdi.
Slughorn'u tanıyan herkes, adamın tembel olduğunu ve sadece dersini başkalarına yıkmaya yer aradığını bilirdi.
Bugün sıra Malfoy ile Avery'deydi. Severus açıkça, ders boyu Gryffindor'dan puan düşeceğini biliyor ve bundan oldukça memnun bir şekilde kazanının başında duruyordu. Büyük masalar, soğuk sınıf ve iksir yapılan yerlere hakim olan o tanımlanamaz koku her tarafını sarmıştı.
İksir yapmak Severus için hobiden fazlasıydı. Geleceğini kazanma yoluydu. Yetenekli olduğu birkaç şey vardı, en çok göze çarpanları savunma büyüleri ve iksirlerdi.
Bir melez, fakir bir melez olarak hayatta kalmak, büyücü dünyasında yer alarak iyi bir yere gelmek istiyorsa iksir yeteneğine tutunmak ve kendini geliştirmek zorundaydı.
Ya da James'in dediği gibi Sugar Daddy bulacaktı.
Yanında oturan Gryffindor aynı dakika içinde sekizinci kez yerinde kıpırdanınca Severus, James'i durdurmak için elini bacağına koydu ve yüzüne baktı.
"Ne oldu?" diye fısıldadı merakla. Bir şey onu rahatsız mı ediyordu?
"Çişim geldi," diyince gözleri kendiliğinden devrildi. Ciddi bir şey bekleyende suç...
"Göz devirme Sev! İşeyeceğim şimdi anlıyor musun? Tam şu an!"
Severus sesindeki paniği duyabiliyordu.
Ona hâlâ sinir olan kısmı içten içe sırıtarak altına yapmasını izlemeyi diliyordu ama son zamanlarda ona karşı yumuşayan tarafı buna engel oldu.
Nasıl onu, ondan hiç hoşlanmayan Avery ve Malfoy'un gözetimi altında dışarı çıkaracağını düşünürken başını kaldırdı ve Lucius Malfoy'un soğuk mavi gözleriyle karşılaştı.
Neden öfkeyle bakıyordu?
////
"Ruh eşin, ruh eşimi mi elliyor?" dedi kaşlarını çatan Avery. Lucius başını çevirip söz konusu kişilerin olduğu yere baktı.
Snape'in eli, Potter'ın kasıklarında gibi duruyordu. Yani, kolunu uzatışı bunu gösteriyordu ama başlı başına bir kanıt sayılmazdı.
Öte yandan Potter'ın gülünç suratı kızarmış, rahatsız bir ifadeyle Snape'e bakıyordu.
Lucius'un kaşları çatıldı. Onun ruh eşi, nasıl olur da o pisliği elleyebilirdi?!
Snape başını çevirince göz göze geldiler. Ne düşündüğü pek anlaşılmasa da ıslanmış kömür gibi parlayan gözleri şaşkınlık esintileri taşıyordu.
Lucius içinde hiç de hoş olmayan bir kaşıntının baş gösterdiğini fark etti.
Onun ruh eşiydi, lanet kolunda onun adı yazıyordu ve lanet olası ruh eşi gidip de Gryffindor sülüklerini elliyordu.
Daha kötüsü olamazdı...
Snape elini kaldırdı ve işler bir anda karıştı. Hastaydı. Tabii ki numara yapıyordu.
"Gerçekten kötü hissediyorum. Sanırım kusacağım," dediği sırada eli ağzına kapanmıştı.
"Git." dedi Lucius sakince. Snape ayağa kalktı ve elini Potter'ın omzuna koydu.
"Benimle gelebilir mi? Kendim gidebileceğimi sanmıyorum." diye sordu boğuk bir sesle. Eli hâlâ dudaklarının üzerindeydi. Potter hevesle ayağa kalkınca Lucius karnının ortasındaki rahatsız edici hissin arttığını hisseti.
Birlikte gidip ne yapacakları açıktı. Lucius kaşlarını daha derin çattı ve gözünün seğirdiğini hissetmemeye çalıştı.
"Mümkün değil, iksirine devam etmeli."
"Aynen öyle," dedi Avery onu destekleyerek. İkili anında şikayet etmeye, onları ikna etmeye çalıştı.
"Hayır." dedi Lucius oldukça ısrarcı olan Snape'e eğilerek. Küçük Slytherin dondu kaldı. "Ama sana ben eşlik edebilirim. Potter'ın iksirini bölmesi gereksiz, öyle değil mi?"
"Ama benim de tuvalete gitmem gerekiyor," dedi Potter panikleyen bir ifadeyle. Avery bir şey diyemeden Lucius öfkeyle ona baktı.
"Altına işeyebilirsin Potter. Hiçbir yere gitmiyorsun."
Slughorn karmaşayı fark etmemişti. Lucius, sınıfı idare edemediğini düşünmesini istemiyordu. O bir Malfoy'du. Değil bir sınıf, bir orduyu yönetebilirdi.
Ama Potter ve Snape şiddetle karşı çıkarken sınıftan da sesler yükseldi ve en son, Avery hepsini susturmak için bağırırken Potter fırlayıp sınıfı terk etti.
"Harika," dedi gözlerini deviren Snape. "Madem bunu yapabilirdi, beni niye uğraştırdı?"
Lucius büyük bir zevkle Gryffindor'dan 20 puan aldı.
Snape onun için yetersiz ve huysuz bir melez olabilirdi ama görünüşe göre ruh eşiydi ve onun ruh eşi olarak adlandırılan kimse lanet bir Gryffindor ile oynaşamazdı. Kimseyle oynaşamazdı. Lucius'un ondan hoşlanmıyor olması, kolundaki ismi silmiyordu.
/////----/////
Gözlerini kısarak ruh eşini kesmeye devam etti. Dağınık saçları, yanık teni ve o alaycı gülümsemesiyle arkadaşlarının arasında oturuyordu.
William eşcinsel değildi ama belki, bir ihtimal biseksüel olabilirdi. Daha önce soyunma odasında Lucius'un ve Rosier'in vücudunu çekici bulduğu olmuştu ama onları herkes çekici buluyordu. Bu yüzden pek takılmamıştı.
Ayrıca Will, büyük göğüsler ve ince bel severdi. Ama görünüşe bakılırsa ruhu oldukça eşcinseldi.
Göz göze geldiklerinde o pislik ona burun kıvırmaya cüret etti. William dudaklarının öfkeyle kıvrıldığını hissetti. Ruh eşi olarak o aptalı aldığına inanamıyordu. Lucius'un sızlanmalarını hatırladı.
En azından Snape bir Slytherin'di ve yetenekliydi. İşlevsiz bir Gryffindor değildi.
William iksir dersi için ayaklandı ve ağır adımlarla zindanlara yürüdü. Slughorn bir kez daha veletlerin derslerini onlara atmıştı.
O herifin neden burada olduğunu anlamıyordu. Dumbledore adam akıllı bir İksir Ustası bulamıyor muydu?
Zaten kendisi de mükemmel bir müdür değildi. Will'e kalsa, bütün öğretmen kadrosunu kovardı. En başta da tarih profesörü diye kakaladıkları hayaleti!
Sınıf içeriye doluştu, Will hoşnutsuzlukla tekrar Gryffindor-Slytherin grubuna baktıklarını fark etti. Daha kötü olamazdı.
Elbette oldu.
Slughorn neşeyle aşk iksiri yapacaklarını duyurdu ve William gözleri parlayan bazı aptallara gözlerini devirdi.
"Bu iksir," dedi yaşlı adam bilerek heyecan yaratmak için bekleyerek. "Amortentia değil ve etkisi çok daha kısa süreli. Tıpkı Amortentia gibi çok özel bir kokusu var. Sevdiğiniz kişinin kokusu!"
Lucius devraldı. Slughorn talimatları yazarken önemli bilgileri verdi.
"Etkisi üç ila altı saat sürebilir. Sürekli verilirse, Amortentia'nın aksine beden buna uyum sağlar ve karşı çıkar. Bu da, karşınızdaki kişinin, sizin ne yaptığınızı çok kısa bir sürede fark etmesi anlamına gelir. Ayrıca her aşk iksiri gibi sınır zorlayıcı, hatta taciz kelimesiyle bağdaşan bir iksirdir. Ancak etkisi kısa süreli olduğu için Bakanlık tarafından yapımı tasvip edilmemesine rağmen yasak da olmayan bir iksirdir."
William, cümlesi bitince öne yürüdü ve devam ettirdi. Potter'ın küstah gözleri üzerindeyken bir an, sadece anlık olarak bocaladı.
Potter ona alayla ve tuhaf, sinir bozucu bir şekilde iç gıcıklayıcı bir ifadeyle bakıyordu.
Ne kadar pislik olursa olsun, William onunla sevişmeye karşı çıkmazdı.
İrkildi. Kendine küfürler ederken düşünceyi uzaklaştırdı.
"Aşk iksiri ayrıca içerdiği bazı bitkiler nedeniyle afrodizyak etkisi görür. Aslında aşk yerine, yönlendirilmiş bir tutkuyu ortaya çıkarır. Bu da bizi tekrar tacize ya da daha kötüsüne getirir. Aslında bunun bir okulda öğretilmemesi gereken iksirlerden biri olduğu konusunda iksir ustaları hemfikir ama Bakanlık onaylıyor." Gözlerini devirdi, bakanlık hakkında aşağılayıcı birkaç cümlenin dudaklarından kaçmasına engel oldu.
"Neyse ki içerdiği çok özel malzemeleri kolay kolay bulamayacağınız için bunu öylece hoşlandığınız kişilere yapamayacağınızı varsayabiliriz."
Lucius tekrar devraldı. "Önce saf su. Kazanlardaki su, dolunay ışığında bekletildi. Kaynayana kadar bekleyin ve o sırada defne yapraklarını ve Civan perçemlerini öğütün."
Herkes dediklerini yapmak için acele edereken arkalara gitmek için Potter'ın yanından geçti. Parfümünün yoğun, zengin kokusu ciğerlerine doldu. Bileğindeki ismin, hayali bir sızlamayla kendini hatırlattığını hissetti.
Korkunçtu.
Asıl korkunç olan, Aşk İksirleri tamamlanırken sona doğru kokusunu iyice veren kazanlardı.
Her yer korkunç parfüm kokusuyla kaplanmıştı. William kaskatı kesildi.
Keşke tiksintiden olsaydı...
/////---/////
Lucius, Potter'ın yanındaki Severus'la bakışıyordu. Geçen seferden beri aralarında bir şey vardı.
İnat, belki meydan okuma?
Önemli değil, sanki ona inat eder gibi gidip dibine oturmuştu. Sinir bozucuydu. O melez!
Severus kolayca iksiri yaptı ve ilk bitiren oldu. Onun sayesinde Potter da öyle. Sırıtarak Severus'la konuşan Gryffindor'a ekşi bir şey yemiş gibi yüzünü buruşturarak baktı.
Sonra Severus kulağına eğildi ve o kadar yakın duruyorlardı ki, Lucius hızla oraya yürüdü.
"Snape," dedi dişlerini sıkarak. İkisi de ona dönüp şaşkınca bakarken ne diyeceğini düşündü.
Oraya giderken bunu düşünmemişti.
"Kalk, benimle gel." dedi kapıya ilerlerken. Avery'e bir işaret yaptı ve dışarı çıktı.
"Evet?" dedi sırtını kapının yanına, duvara yaslayan Snape.
Lucius öne eğildi ve yüzlerini yakınlaştırdı. Düşünmek için vakti olduğu söylenemezdi ama doğaçlamada iyiydi.
"Potter'la neden oturuyorsun?"
Snape kaşlarını kaldırdı. "Seni neden ilgilendiriyor?"
Lucius istediği cevabı aldı. İçindeki Slytherin memnuniyetle kıvrılırken başını yana eğdi ve masum bir ifadeyle devam etti.
"Seninle uğraşıp durduğunu biliyordum ama yaptıklarının ne kadar kötü olduğunu bilmiyordum," Bu doğruydu. Sonradan, tabii ki, araştırmıştı ve Potter'ı öldürmemesinin tek sebebi Azkaban'a atılmak istememesiydi.
"Bir şeyler duydum... Eğer canını sıkıyorsa söylemen yeterli, ona hayatının dersini vermekten çekinmem."
Snape şaşkın şaşkın gözlerini kırpıştırdı.
"Ben... Hayır... Yani aramız iyi, teşekkür ederim düşündüğün için ama sorun yok."
İyi mi? İYİ Mİ? Derin bir nefes aldı ve şiddetli düşüncelerini bastırdı.
İyi falan olmamalıydı. Yaptığı şeylerden sonra Severus yüzüne bile bakmamalıydı!
"Peki," dedi çekici bir şekilde gülümseyerek. Mavi gözlerini ona dikti ve uzaklaşmadan hemen önce fısıldadı. "Ama bir şey yaparsa, bana gelmekten çekinme."
İçeri girdiğinde, küçük Slytherin'in şok içinde kaldığını bilerek gülümsedi. Onunla kavga etseydi, emrivaki yapsaydı bu iş sonsuza kadar sürerdi.
Şimdi kafasını karıştırmayı başarmıştı.
/////
Severus, Malfoy'u göz ucuyla inceledi. Sarışın, gayet sakince yemeğini yiyordu. Tabağı oldukça az doluydu, görgü kurallarına uygun yiyordu. Tam bir safkan...
İç çekerek önüne döndü ve saman çiğner gibi yulaf lapasını çiğnemeye devam etti.
Malfoy'un amacı neydi?
Severus gözlerini üzerinde tutmaya karar verdi.
Sonra tiksinerek lapayı ittirdi ve kalkıp kapıya ilerledi. Yulaf tiksindiriciydi, içine katılan hiçbir meyve de bunu değiştiremezdi.
Gözleri ileriden gelen Alice ve Frank'e kayınca tebessüm etti. Kız koşarak ona geldi ve kollarını sardı.
"Severus!" dedi heyecanla. "Şifacılık eğitimi için okula kabul edildim! Mezun olur olmaz gideceğim!"
Severus gözlerini kocaman açtı. "Ciddi misin? Çok iyi! Yapabileceğini biliyordum." dedi gülerek. Kız arkadaşıyla açıkça gurur duyan Frank gülerek başını salladı.
"Ona söyledim ama sabahtan beri gerginlikten iki kez kustu."
Severus gülerek Alice'e baktı. "Harikasın." dedi onun için gerçekten mutlu olarak. Alice ve Frank, son zamanlarda hep yanında olan arkadaşlarıydı. Çift, Severus'un oldukça kötü hissettiği bir dönemde karşısına çıkmış ve yardım etmişti.
O zamandan beri de bu arkadaşlığa minnettardı. İkisi daima onun kıçını kollardı ve Severus her zaman onlar için elinden geleni yapardı. Ayrıca Alice, içeri gizlice içki sokabiliyordu.
Mükemmel arkadaşlar, gerçekten...
"Şimdi gidip yemek yemeliyim!" dedi Alice, Büyük Salona koşmadan hemen önce. "Lanet masanın yarısını yiyebilirim."
O giderken Frank de gülerek Severus'un omzuna vurdu. "Görüşürüz dostum."
"Görüşürüz," dedi Severus tebessüm ederek. Sonra hızlıca bahçeye ilerledi. Biraz temiz hava alıp yürüdükten sonra odasına gidecek ve uyuyacaktı.
Bugün ders çalışmak ya da herhangi biriyle konuşmak istemiyordu.
Belki biraz da belirli bir sarışınla yaptığı garip konuşmayı düşünürdü.
/////---/////