A Malfoy's Type

Harry Potter - J. K. Rowling
M/M
G
A Malfoy's Type
Summary
Bir Malfoy olarak gelecekteki eşinden beklentileri yüksekti. Sarışın olmalıydı. Uzun, seksi, safkan, zengin, safkan, becerikli, özgüvenli ve tabii ki safkan olmalıydı.Ama salak Avery'nin yaptığı ruh eşi büyüsü ona Severus Snape'i gösteriyordu! Melez, siyah saçlı, huysuz, sivri dilli ve neredeyse görünmez olan Snape!Tabii ki dehşete kapıldı ve dramatik krizi sona erince bunun saçmalık olduğuna kendini inandırdı.Peki öyleyse neden Sevgililer Gününde Severus'a gelen hediye onu tam anlamıyla delirtti? Bu hiç, bir Malfoy'a yakışır bir hareket değildi ve-Peki tamam! Severus'a dokunduğu an onun boynunu kıracaktı.
All Chapters

Chapter 2

Bugün sevgililer günüydü. Lucius bütün sabahı pembe süslemelere, uçuşan aşk meleklerine ve yılışık sevgililere tiksinircesine bakan Severus'u izleyip eğlenerek geçirmişti. Siyah saçlı çocuk bu şeylere karşı yoğun bir tiksinti ve nefret besliyor gibiydi.

Kahvaltı masasında, tam Severus'la konuşacaktı ki Potter masaya yürüdü ve bir hediye paketini tak diye siyah saçlı Slytherin'in önüne bıraktı.
Lucius küçük gülümsemesinin düştüğünü bile hissedemedi.

NE CÜRET?!

Zihninde kemik kırmak ve organ patlatmak için kullanılan bir düzine kara büyü dolaşırken Severus hediyeye uzandı ve küçük bir gülümsemeyle açmaya başladı. Slytherin renkleriyle kaplı pakette gümüş renk sedefli bir kurdele vardı. Severus kurdelenin ucunu çekerken göz göze geldiler.

Kirpiklerinin altından ona bakıp tebessümünü büyüttü. Lucius dişlerini sıkarken bu saliselik bakışma son buldu ve kutunun kapağını kaldırdı.

İçinden çıkan büyük kar küresini görenlerin nefesi kesildi. İki erkek figürü içeride bir sağa bir sola dans ederken ışıltılı küçük kalpler yağıyor, yerde kayboluyordu. Severus elini kürede gezdirince figürler öpüştü.

Lucius öfkeden titrerken Slytherin masasından ıslık sesleri yükseldi. Şimdi öpüşen figürlerin etrafında büyülü bir ışık dolaşıyor, ışık kırılmasından gökkuşağı gibi renkler saçıyordu. Git gide daha fazla Severus'a benzeyen figür Lucius'u daha da delirtti.

O PİSLİK CİDDEN RUH EŞİNE BÖYLE BİR HEDİYEYİ VERMEYE CÜRET ETMİŞTİ!

Severus gülerek tekrar elini kürede gezdirince bu sefer sevişecekler mi diye sorup gülen Rodolphus, vaftiz kardeşi Lucius'un ölümcül bakışlarının hedefi oldu. Sesi içine kaçmış gibi susup yerine sindiği sırada figürler yükselen melodiyle birlikte dans etmeye devam etti ama bu sefer iki yandan gelen başka figürler vardı. Bir aslan ve yılan yanlarında bir araya geldiler. Yılan, aslanın dibine kıvrılırken küçük aslan sevgi dolu bir şekilde ona doğru eğildi.

"Teşekkür ederim bu çok güzel," dedi Severus ayağa kalkarken. Genişçe, kendini beğenmiş bir şekilde sırıtan Potter'a sarıldı ve Lucius'un gözü seğirirken dudaklarını yanağına bastırdı.

"Beğendiğine sevindim," dedi Potter elini, kopmasına sebep olabilecek kadar tehlikeli bir yere, Severus'un belinin oldukça alt kısmına koyarken.
"Bana verdiğin kadar güzel bir hediye değil ama..."

ŞİMDİ KALP KRİZİ GEÇİRECEKTİ!

Severus'un vermiş olabileceği hediyelerin fikri onu ayağa kaldırdı. Potter'a saldırmak ve parçalarını dünyanın dört bir yanına gömmek üzere kalkmıştı ki bir el onu sertçe çekti ve kapıya sürükledi.

"Saçma sapan hareketler yapma!" dedi Narcissa azarlar bir tonla.

"O benim eşim!"

"Ve o bunu bilmiyor. Mantıklı ol, istediğiyle birlikte olabilir." Durup yüzünü buruşturdu. "Yani Potter olması tuhaf ama..."

"O benim!"

"Bağırma bana!" diye bağırdı Narcissa kaşlarını çatarak. Sarı saçlarını geriye atıp yüzüne baktı.
"Madem eşin, madem onu sahipleniyor ve kıskanıyorsun, o zaman bunu düzgün yap!"

"Ne yapabilirim?" dedi Lucius öfkeyle. Düşünebilse birkaç yüz fikir aklına gelebilirdi ama bir türlü sakinleşemiyordu. Öyle ki sonuna kadar şiddetle reddettiği 'Snape benim tipim değil' düşüncesi toz olmuştu.

'Bana verdiğin kadar güzel bir hediye değil ama...'

"Onu öldürürsem sorun kökten çözülür!"

"O bir Potter. Potter varisini öldürüp paçayı kurtaramazsın. Kutsal 28'de olmaması onu daha az safkan yapmaz ve sonuçları ağır olur," diyerek sanki Lucius cidden gidip öldürecekmiş gibi argümanlarını sıraladı.
"Sen Malfoy'sun. Git ve daha iyisini yap. Gizli sinyaller vermekle falan uğraşırsan sonsuza kadar öfkelenirsin. Açıkça kur yapman gerek!"

Bir anda sen ruh eşimsin, seni tanımak istiyorum deseydi, Severus bir Malfoy olmasına aldırmadan onunla alay eder ve görmezden gelirdi.

"Hayır öyle bakma, dediğimi yap!" dedi kız öfkeyle. Ailenin en aklı başında üyesi olmasına rağmen kolayca alevlenebilen bir yapısı vardı. Lucius belli etmeden geri çekildi.

Ne yapacağı belli olmazdı şimdi...

////----////

Potter'ı öldürme planlarından vazgeçmemişti elbette ama şimdilik kenara kaldırmaya karar vermişti.
Yine de öylece bırakacak değildi, Avery'i üstüne salmıştı.

Şimdi ise yarım saatte getirttiği hediyesini kontrol ediyordu. Elbette istediği gibi gelmişti. Gülümseyerek paketi düzgünce kapattı, kalkıp alt sınıfların yatakhanesine ilerledi.

Dolaylı yollarla uğraşmaktansa direkt olaya girmek daha kolaydı.

Tabii, Potter'ı sinsice koridorda gezerken görmeseydi... Slytherin ortak salonuna nasıl girdiği, burada ne halt ettiği gibi soruları daha düşünemeden bir kapıyı çaldı ve Severus açtı.

Üzerinde sadece lanet bir pantolonla!

Beyninde kırmızı şimşekler çakmadan hemen önce Potter ıslık çaldı ve "Vayy!" dedi.

Hayatında söylediği son şey olacaktı!

Lucius hızlıca yanlarına ilerledi. Cübbesini düzeltirken içeri girmekte olan Potter'ı ensesinden yakalayıp geriye çekti.
"Severus, küçük arkadaşlarını buraya sokmamalısın." Özellikle lanet olası yatağının olduğu yerlere.

"Lucius?" Severus şaşkınca baktı. "Ah, ben... Sadece ödev için rahat çalışmak istedik. Bir seferlik sorun olmaz herhalde?"

Gözü seğirdi. "Tabii," SEN BENİM RUH EŞİMSİN! "Ödev nedir, belki yardımcı olabilirim?"

Severus gülümsedi. Sırıtmayı andıran bir gülümsemeydi. Ne yaptığımı biliyor. Farkındalık bir tren gibi çarptı. Ne yaptığımı biliyor. Ne kadarını biliyor? Ruh eşim olduğunu biliyor mu?
"Sanırım biz halledebiliriz. Anlayışın için teşekkürler, Lucius."
Uzanan beyaz eli, Potter'ın elini tuttu ve odaya çekti. Kapı yüzüne kapanırken, son anda Potter'ı görünce küçülttüğü paketi avucunda sıktı.

O akşam, odasında otururken Avery içeriye girdi ve karşısına oturup sessizce yüzüne baktı.
Aynı anda konuştular.

"Severus biliyor."

"James biliyor."

////----////

Avery ve Lucius, duvarın yanına çökmüş James ve Severus ikilisinin izliyorlardı. Aslında 'gözetleme' kelimesi çok daha uygundu.
Karanlık çökerken, Şubat soğuğu da ellerini buz gibi yapmıştı. Lucius asasız bir büyüyle ellerini ısıttı.

"Yemin ederim bir şeyler planlıyorlar." diye fısıldadı Avery. Lucius onaylarcasına başını sallarken etrafına bakındı.
Kimse Lucius Malfoy'u bu durumda görmemeliydi...

"James," Severus'un sesini duyunca Lucius yanındaki genci sertçe aşağıya çekti ve dikkat kesildi.
"Yarın gidiyoruz, değil mi?"

"Tabii ki," dedi Potter elini Lucius'un ruh eşinin asla dokunmaması gereken omzuna atarken. "Baş başa vakit geçiririz."

Avery öfkeyle öne eğildi. "Kafasını kıracağım!"

Severus, Potter'a yaslandı ve elini tuttu. Lucius ayağa kalkmaya yeltenirken. Avery onu öfkeyle aşağıya çekti.

"Belki de işe yaramaz." dedi Severus durgun bir sesle. James güldü.

"İşe yarayacağını biliyorsun Sev," dedi ve ayağa kalktı. "Hadi gidip cheesecake yiyelim!"

İkisi neli yiyeceklerini tartışa tartışa ilerlerken iki Slytherin bakıştı.

Yarın onlar da gidecekti tabii ki!

////---////

Sekiz gün. Sekiz gündür Lucius elindeki bütün kozları kullanıyor, Severus'un üstüne gidiyordu. Potter'la oynadığı şey her neyse Lucius gerektiği gibi karşılık verecekti.
Severus, Potter'la arasında bir şey varmış gibi davranıyordu ama Lucius buna inanmıyordu. Belki Potter'ın Avery'nin ruh eşi olduğunu bildiğinden ve Severus'un onun olduğunu bildiğindendi.

Annesinin anlattığı hikâyelerde ne olursa olsun ruh eşleri birbirlerini bulurlardı.

Bütün okul, Malfoy varisinin Severus Snape'e açıkça kur yaptığını biliyordu. Bu genelde evlilik için yapılırdı. İki aile arasında çocuklar için evlilik görüşmesi yapılır, sözü edilen kişiler tanışır ve birbirlerine kur yaparak hediyeler verirlerdi. Diğer adım ailelerin tekrar bir araya gelmesi, evliliğin şartlarını konuşmaları, evlilik yemini hazırlanırken çocuklara yol göstermeleriydi. Sonraki adımda aile çeyizleri hazırlardı. Bu geleneksel ailelerde olan şeylerdi. Annesi evlendiğinde, babasının ailesi ona arazi ve 7 malikane vermişti. Annesinin ailesi ise hâlâ işleyen büyük şirketlerinin yönetimini, hisselerini vermişti.

Kurun son adımı evlenecek kişilerin evlerini kurarken bağ kurmalarını sağlamak için evde birlikte ilk ritüellerini yapmalarını, Tanrılara ve Tanrıçalara birlikteliklerini tanıtımlarını içeriyordu.

Ve sonra evlilik vardı.

Lucius açıkça bu geleneksel kuru başlatmıştı. Severus, verdiği ilk hediye olan değerli kolyeyi kabul ettiği an kuru da kabul etmiş olmuştu.
Muhtemelen bunun kur olduğunu anlamamıştı. Eh, Lucius onu biraz tuzağa düşürmüş olabilirdi.

Severus onu Potter'la delirttikçe katil olma olasılığı artıyor olsa da neyse ki Avery tam zamanında geliyor, Potter'ı bazen çekiştirerek bazen de dikkatini dağıtarak uzaklaştırıyordu.

İç çekerek soğuk mavi gözlerini yumdu. Sanıyordu ki annesine bağlılığı ve hikayelerin anıları, şiddetle karşı çıktığı ruh eşi olayına bağlanmasını sağlamıştı. Bir de Potter vardı. Belki de onun yüzünden reddettiği ruh eşini kaybetme kaygısıyla daha da bağlanmıştı.

Severus'un ruh eşi olduğunu artık kabul ediyordu. Geriye kendini kabul ettirmek kalıyordu.

//////

Ruh eşleri hakkındaki hikayelerden birinde, ruh eşinizin üzüldüğünüzü hissettiğinden bahsedilirdi. Lucius bunu düşünürken aklına eskiden gelen bir anı düştü. Babasıyla kavga edip okula döndüğü sırada küçük bir Slytherin'le trende denk geldiği ve Gryffindor'ları keskin yorumlarla yargılamasını dinlerken ne kadar eğlenmiş hissettiği...
Lucius arkadaşlarını beklerken yalnız başına oturmuş, öfkeyle tüterken babasıyla son konuşmasını düşünüyordu ve sonra kapı açılmış, Gryffindor'lardan kaçan küçük Severus içeri dalmıştı. Başta onu görünce bocalamış olsa da özür dileyip birazdan gideceğini söyleyerek oturmuştu.

Severus, üzüldüğünde oradaydı ve kasıtlı olmadan onu mutlu etmişti. Karanlık ruh halini dağıtmıştı.

Buna benzer birkaç örnek olay daha vardı. Belki bunları o hikayeye bağlamak normal değildi ama Lucius hikayeleri severdi.

İfadesiz yüzünün aksine içinden gülümsüyordu. Keşke şimdi de Severus gelip onun ruh halini iyileştirseydi. İç çekerek bomboş kalmış ortak salona döndü. Öğle yemeği vakti sadece o kalmıştı. Bugün Quidditch maçı olduğu için öncesinde herkes karnını doyurmak istemişti belli ki.

Aniden kapı açılana kadar aklını babasından uzak tutmak için her şey hakkında, en saçma olaylar hakkında bile düşündü. Sonra gözleri kara gözleri buldu. Severus içeri girmiş, boş salona şaşkınlıkla bakıp ona dönmüştü. Bir an tereddütle merdivenlere baktı. Sonra ona ilerledi. Siyah deri koltukların arasından geçip şöminenin önündeki Lucius'un yanına geldi ve oturdu.

"İyi misin?"

"Hayır." dedi dürüstçe. Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini ateşe çevirdi. Sonra bir el, elinin üstüne yerleşti ve Lucius şaşkınca geri döndü. Severus küçük bir tebessümle elini tutup çevirdi ve kolunu açtı.

Severus T. Snape

"Biliyordun değil mi?" dedi Lucius sessizce. İlgiyle bakan kara gözler ona döndü. Birer kara delik gibi insanı içine çekiyordu.

"Tabii ki biliyordum," dedi Severus tebessüm ederek. "Sen sessiz kalabilirsin ama diğerleri konuşuyor."

"Tabii ki o aptallardan duydun!" dedi Lucius öfkeyle. Nasıl aklına gelmemişti bu ihtimal?
Severus kıkırdayarak soğuk parmaklarını teninde gezdirdi. Lucius eliyle ilgili, yapabileceği şeylerle ilgili aklını işgal eden ahlaksız sahneleri görmezden gelmeye çalıştı. Şimdi sertleşirse Severus hiç şüphesiz fark ederdi.

Ama o soğuk, beyaz parmakların onu sardığını düşünmek...

"Ruh eşlerine hiç inanmadım," dedi Severus. Lucius'un dikkati anında ona döndü. "Ya da en azından bende bir tane olacağını düşünmemiştim."

Onun yüzünde anlık olarak beliren güvensizlik ve hüzün, Lucius'u öfkeyle doldurdu. Eşinin yüzündeki ifadeyi silme, kaynağını yok etme ihtiyacıyla elleri karıncalandı. Severus üzülmemeliydi.
Kendine hakim olmayı bile düşünemeden bir eli nazikçe yanağına yerleşti. Küçük Slytherin'in yüzü bir kedi gibi eline yaslandı.

Sevimliydi. Kemerli burnu, sönük siyah saçları ve zayıf bir bedeni vardı. Buna rağmen o an o kadar sevimli görünüyordu ki ilişkilerinin tuhaf durumunu unutup neredeyse kollarını ona saracaktı.

Onda bir şeyler Lucius'un genç Slytherin'i korumak istemesine neden oluyordu. Halbuki genç adam asasıyla o da dahil bir yığın büyücü ve cadıyı indirebilirdi. Yine de Lucius bu isteğin hiç sönmediğinin farkındaydı.

Lucius eğilip eşini alnından öptü. "Sen değerlisin Severus," dedi sakin bir sesle usulca. Parmakları yumuşak tenini okşadı. Biliyordu ki Severus'un ne kadar değerli olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Evdeki durumuyla ilgili fısıltıları duymuştu. Sonra, okulda da ona pek nazik davranılmamıştı...

Genç adamın yüzü bir gülümsemeyle aydınlandı. Onda nadir görülen bir ifadeydi. Bunu bilerek anı zihnine kazımaya çalışır gibi izledi.
Kalbi, ruh eşine yakın olmasının, ona dokunmasının etkisiyle hızlanmıştı.

"Merlin!" biri şok içinde bir nefes aldı. "Ne ara be?"
Lucius başını kaldırınca sırıtan Potter ile şok içindeki Avery'i gördü.

Oluşan atmosfer anında son bulunca içindeki huysuzluğu saklayamadı. Yüz hatları memnuniyetsizlik ve kızgınlıkla kaplanmıştı.

Hem bu lanet Gryffindor burada ne arıyordu?

"Bebeğim beni çok çabuk geride bıraktın," dedi Potter alaycı bir sırıtışla Severus'a. "Gücenmeli miyim?"

Lucius artık saklamasına gerek kalmadığına göre, "Ölmenin eğlenceli bir deneyim olduğunu sanmıyorum. Neden bu kadar ısrarcısın?" diye tısladı.

Severus ve Potter aynı anda kahkaha attılar. Lucius şaşkın şaşkın bakarken Avery'le göz göze geldi. Anlamsız bir bakış paylaştılar.

Ve böylece, işler tamamen değişti.

///--///

Severus'la kahvaltıdan önce buluşup sohbet etmek, ders aralarında iki taraf için de açıkça pek tesadüf eseri olmayan tesadüflerle karşılaşmak ve geceleri de ortak salonun sessizliğinde yan yana oturmak, sohbet edip bazen de sessizliğin tadını çıkarmak bir rutin haline geldi.

Lucius onunla vakit geçirdiği her saniyeden zevk alıyor, canlandığını hissediyordu. Ruh eşi olayına hızla uyum sağlamışlardı.

Böylece aylar geçti. Potter'ın Slytherin'de görünmesi artık alışılmış bir şey haline geldi. Avery'nin yanında olduğu kadar Severus'un yanında da Lucius'un hoşlanmadığı kadar çok vakit geçiriyordu ama artık alışmış denebilirdi. Sinir bozucu veledin tekiydi ama asla itiraf etmeyecek olsa da bazen eğlenceli olabiliyordu...

Ayrıca Potter'ın hediyesi Severus'un başucundaki yerini korumaya devam etti ama şimdi yanında Lucius'un hediye ettiği büyülü bir gece lambası vardı. (Sonraki haftalarda ikisinin fotoğrafını taşıyan bir fotoğraf çerçevesi de eklenecekti.)

Lucius, Gryffindor'lar arasında kalmış ruh eşine yürürken bugün ona vereceği hediyeyi düşündü. Severus gururlu bir tipti, pahalı hediyelerle arası iyi değildi ama neyse ki Lucius kurnazdı. Bir şekilde hediyeleri hep kabul ettirirdi.
(Severus ancak evlendikten sonra bu konuda rahat hissedecekti.)

Severus solgun yanaklarındaki kızarıklıkla ve öfke dolu bakışlarla Reddedilmiş Black'e küfrediyordu. Bazen çok ağzı bozuk olabiliyordu ama muhtemelen Black hak etmişti.

"Severus!" Gözleri çimlere uzanmış, başını Severus'un kucağına koymuş Potter'a kayınca seğirdi. Bu yeni gelişen dostlukları bazen onu çıldırtıyordu. Yani daha o ruh eşinin kucağına yatmamıştı, Potter'a ne oluyordu?

"Lu!" Potter terk edildi. Severus hızla kalkıp ona ilerlerken Lucius durumdan ufak bir zevk hissetti. Ellerini küçük Slytherin'in beline sararken eğilip dudaklarını alnına bastırdı.

"Hey Sev," diye fısıldadı tebessüm ederek. Ruh eşi gülümseyerek sarı saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı.

"Hey Lu," dedi bir kedi gibi göğsüne sırnaşmak için yerlerini değiştirirken. Şimdi alaycı sesler çıkaran Gryffindor'larla arasında Lucius'un bedeni vardı.

Severus gizli bir kucaklayıcıydı. Sarılmaları seviyordu. Keşfetmekten zevk aldığı bir şeydi bu...

"Bu akşam İtalya'ya gidiyoruz!" diyerek hediyesini ilan etti. "Hafta sonu boyunca kalacağız."

Severus gözlerini devirdi. "Müdürün buna izin vermesine imkân yok."

"..."

"Yok, değil mi?!"

"Tatlım ben Lucius Malfoy'um." dedi Lucius her şeyi açıklarmış gibi. Ona kalırsa açıklardı da. Bir Malfoy elbette isterse hafta sonu için izin alıp başka bir ülkede kısa bir tatil yapabilirdi.

"Lanet olası," dedi Severus sırıtmadan hemen önce. Geçenki Japonya gezisinden sonra belli ki yumuşamıştı. Öncekinde Lucius ve Narcissa'nın onu ikna etmek için bir buçuk saat harcaması gerekmişti... "Ne yapacağız ki orada?"

"Bilmem. Yemek yeriz, gezeriz, başka şeyler yaparız." Son kısımda küçük olanın yanaklarında bir miktar pembelik oluştu. Eli sertçe karnına vururken Lucius inleyip geriye kaçtı.

"Aile içi şiddet kötüdür Sev!" diye sızlandı karnını ovuştururken. Severus bir an tepki vermedi. Sonra parlak bir şekilde gülümsedi. O kadar güzeldi ki neredeyse nefesi kesildi.

İnandığı, ailesinin inandığı ve savunduğu şeylerin tersiydi. Bir Malfoy'un tipik eş adayı değildi. Ama çok uzun zaman önce bir Malfoy'un var olabilecek tek tipi olmayı başarmıştı.

Lucius bunu dünyalara değişmezdi.

////---////

Sign in to leave a review.