Ikigai

Harry Potter - J. K. Rowling
M/M
G
Ikigai
Summary
Ikigai = Uğruna yaşadığınız şey, hayata tutunma sebebi.///---///Severus Snape 6. yıl pek çok açıdan acı çekiyordu...Babası olacak canavar, annesini öldürmüştü.Lily yanında değildi.Ölüm Yiyen meselesi yüzünden ciddi baskı altındaydı.Hufflepuff'tan bir manyak tarafından rahatsız ediliyordu.Ve James Potter aptal bir büyü yüzünden ondan ayrılamıyordu. Kelimenin tam anlamıyla...///---///Ikigai Aimour yapılan kişiyi, belirlenen diğer bir kişiye bağlayan bir bağ büyüsüydü. Büyüye maruz kalan kişi, diğerinden ne kadar uzak durursa o kadar acı çekerdi ve uzak durmaya devam ederse, gün geçtikçe ölürdü.Ve bu büyü James Potter'ı, baş düşmanı Severus Snape'e bağlamıştı.
All Chapters Forward

Chapter 9

'Ve bazen aşk öyledir ki, onu gözünden sakınırsın. Acı da çeksen belli etmeden susar, gülüşünü görmek için daha fazlasına bile razı olursun.'

///---///

Tak, tak, tak

Tak, tak, TAK

TAK, TAK, TAK

"Ne var be?!" sinirle gözlerini açan Severus bir anda doğruldu. Sırtına ve boynuna bir ağrı saplanırken dişlerini sıkarak nerede olduğuna baktı.
Yeni iksir ofisindeki büyük taş masanın üzerinde uyuyakalmıştı.
Onlarca kutu gözlerine çarparken içi daralmış, yerinden kalkarak hala çalan kapıya ilerlemişti.

"Günaydın Sev!" dedi yüzünde tuhaf bir gülümseme olan Acheron.
"Günaydın Acheron." diye cevapladı uykulu, kısık bir sesle onu.

"Aslında kahvaltıya birlikte gitmeyi teklif edecektim ama..." dedi ve kaşlarını çatarak başıyla yeri işaret etti. Severus uykulu bir şekilde kafasını kapıdan çıkarıp yere baktı. Kapının hemen önünde dizlerini kendine çekmiş, başını da dizlerine yaslamış bir beden vardı. Severus onun anında kim olduğunu anlarken uykusu kaçmış bir şekilde gözlerini kocaman açtı.

O dağınık, baş belası saçları nerede görse tanırdı.

"Neden burada?" dedi sarı gözlü genç adam sert bir şekilde. Severus bunu ona söyleyemezdi, bu yüzden omuz silkti.

"Bilmem ama bununla ilgilenmeliyim. Onu uyandırıp yollayacağım."

Acheron birkaç saniye daha aynı ifade ile baksa da aniden ifadesi değişmiş, gülümsemişti. "O halde, öğle yemeğine birlikte gidelim mi?"

Severus tebessüm ederek aceleyle başını salladı. "Tabii!" dedi bir an önce gitmesini umarak. Acheron arkasını dönüp hızlı adımlarla merdivenlere ilerledi ve yukarı çıktı. Severus nefesini tutarak adım seslerini dinledi. Sesler durdu, kapının açılma sesi ile beraber karanlıkta kalmış merdiven altına ışık vurdu ve sert adımlar dışarı çıkıp kapıyı kapattı.

Slytherin'li genç derin bir nefes alırken yere çöktü ve tereddütle Gryffindor'a baktı. İçinde küçük bir suçluluk baş gösterirken alt dudağını ısırdı. Odaları yan yana olacaktı ve bu mesafenin bile yeterli olup olmayacağından emin değillerdi ama aptal Severus ne yapmıştı? Odalarından metrelerce aşağıda olan lanet ofiste uyuyakalmıştı! Potter da mecbur, yakın olmak için kapının önünde uyumuş olmalıydı. Gerçi kapıyı çalsaydı daha mantıklı olurdu ama...
"Potter, uyan. Potter!" Uyuyan gençten kısık homurdanma çıktı ama kıpırdamadı. Severus tereddütle elini kaldırıp omzuna yerleştirdi ve nazikçe sarstı. Her an Potter asasını çıkarıp kendisini lanetleyecekmiş gibi hissediyordu.
"Potter uyan."

Huzursuz bir uykuda olan genç başını kaldırdı ve Severus kısa bir an donakaldı. Ela gözleri kısık kısık bakıyordu. Yanağında gömleğinin izi çıkmış, saçları gibi kirpikleri de dağılmıştı sanki. Aralık dudakları ve yamulmuş gözlüğü ile hiç de nefret ettiği Potter'a benzemiyordu. Sadece basit, rahatsız bir uyku uyumuş bir çocuk...
"Snape?"

"Prince," diye düzeltti onu gözlerini devirirken. Duymak bile tüylerini ürpertiyordu.
"Kalk hadi."

Kalkarken sendelediğinde Severus refleks olarak uzanıp dirseğinden tuttu. "Yavaş ol."
Onu içeri alıp rahat sandalyeye oturturken homurdandı.
"Neden beni çağırmadın ki!"

"Meşgul görünüyordun, rahatsız olma diye biraz bekleyeyim dedim ama uyuyakalmışım."

Severus iç çekti. "Ben... Unuttum," dedi hala suçluluk çekerken çünkü Potter acıyla belini tutmuştu. Sonra elleri omzuna çıktı. Orada, soğuk zeminde saatlerce oturur vaziyette uyursa olacağı buydu.
"Odaya çıkmalıydım."

Potter omuz silkti. "Önemli değil," derken gerinerek etrafa baktı. "Vay, ne kadar çok şey var burada."

Severus onun ayağa kalkıp etrafı gezmesine izin verirken mutfaktaki ev cinlerinden en çok anlaştığı Blissy'i çağırdı. Ev cini belirip ne istediğini sorduğunda Potter'a yandan bir bakış atarak kısık bir sesle konuştu.
"İki kişi için kahvaltılık bir şeyler getirir misin?" dedi nazik bir şekilde.
Ev cini saygıyla başını eğip onaylasa da bu nazik tavır karşısında hissettiği mutluluk gözlerine yansımıştı.

Severus arkasını dönüp Potter'a baktı. Bir kutunun içini açmış karıştırıyordu. Uykusu çoktan kaçmış gibiydi. Severus gözlerini devirdi, meraklı küçük bir çocuk gibiydi...
Onu umursamamaya çalışıp oyalanmak için etrafı süzdü. Dün büyük eşyaları açmış, kurmuştu. İçerisi şimdi çok daha düzgündü.
Kendisine ait ilk labaratuvarı...
En arka tarafta pek çok rafla ve dolapla kaplı alan vardı. Labaratuvarın en soğuk bölgesiydi, bu yüzden malzemeler orada olacaktı. Tam karşıda bir kapı vardı, tuvalete açılıyordu. Ayrıca içeride büyük bir tezgah ve kazan veya diğer şeyleri yıkamak için üç lavabo vardı.

Odanın tam ortasında kocaman taştan bir masa vardı. Gerçekten büyüktü. Etrafında dört dönerek yapacağı iksirleri düşünüyordu. Onun dışında geri kalan yerlerde eşyalar için başka dolaplar ve iş adamlarının sahip olduğu türden tekerlekli, rahat bir sandalyesi vardı. Önemli olanlar daha çok malzemelerdi ve Severus hepsini görmek için sabırsız olduğu kadar, yerleştiremeyecek kadar da üşengeçti.

"Iy bu ne?" dedi elindeki yeşil sıvı kaplı kavanozu kaldıran Gryffindor. Kalın camdan yapılma kavanozun içinde yeşil, dışarıdan bile vıcık vıcık olduğu belli olan bir sıvı vardı.
"Göz mü bunlar?!"

Severus iç çekti. "Muhtemelen." dedi ifadesiz bir şekilde. Elindeki kavanozu neredeyse fırlatarak bırakan gözlüklü gence daha fazla bakamadan ev cini iki büyük tepsiyle tekrar belirdi ve taş tezgahın üzerine bıraktı.
"Teşekkürler Blissy."

"Blissy için bir onurdu efendi Prince."

Blissy gittiğinde tek kaşı kalkmış, meraklı bir bakışla yüzüne bakan Potter ile karşılaşmıştı. Derin bir nefes alarak vazgeçmemek için yapacağı teklifi düşünmedi.
"Kahvaltı etmek istiyorsan otur," dedi soğuk bir sesle.
Pekala, bu da biraz fazla mesafeli olmuştu ama Potter'ın kim olduğunu ve geçmişleri düşünürsek oldukça barışçıl olduğu söylenebilirdi.

Potter da böyle düşünüyor olacak ki, kısa bir duraksamanın ardından aralarındaki gerici barışı devam ettirerek oturacak bir yer aradı. Severus iç çekti. Peki... misafir olan oydu. Yani tek sandalyeyi vererek fedakarlığı Severus yapmalıydı. Bir an önce kahvaltı edip buradan çıkmak istiyordu artık.
"Sandalyeye otur," dedi oturmaktan epey hoşlandığı siyah sandalyeyi göstererek. Gözlüklü olan omuz silkerek sandalyeye kuruldu ve bir tepsiyi önüne çekip yemeye başladı.

İnsan bir teşekkür eder!

Severus iç çekerek taş tezgahın üzerindeki boş alana oturdu ve bağdaş kurdu. Potter'a isteyebileceğinden daha yakın olmanın huzursuzluğuyla asasını çıkarıp elinin altında, çabucak alabileceği bir yere bırakıp tepsiyi kucağına aldı.
Hızlı ve sessiz bir kahvaltının sonunda Potter ayaklandı.
"Ben artık gideyim," dedi ne diyeceğini bilemez gibi. Bir eli saçlarına çıkıp hızlıca karıştırdı.
"Ee, kahvaltı için de sağol."

Severus'a konuşma süresi vermeden çıkıp gittiğinde Slytherin şaşkındı.
Teşekkür mü etmişti o?
Severus'a?

////----////

Rodolphus Lestrange hayatının en kötü dönemini yaşıyordu. Stresten kendi saçlarını yolmasına ramak kalmıştı!
İki gün önce annesinden aldığı mektup resmen hayatını karartmıştı.
Bellatrix Black ile nişanlanmak ne demek?!
Ama Rodolphus bunun nedenini çok iyi biliyordu! Geçen ay, sıcak bir yaz günü sevgilisiyle öpüşürken basılmıştı. O günü çok net hatırlıyordu. Babası ve vaftiz babası bir iş için Fransa'daki ortak şirkete gitmişlerdi, annesi ise her zamanki gibi gergindi. Annesi sevgilisini görmese de, Rodolphus'u çok net görmüştü ve elbette bunu görmezden gelmemişti. O hafta annesinden aldığı Crucio ile dayısından yediği dayağı ölse de unutamazdı. Haftalarca acı çekmiş, sarışınına belli etmemek için canını dişine takmıştı. Çünkü biliyordu ki onun canı bir yansa, sevgilisinin canı bin yanardı...

Bir erkekle sevgili olması affedilmezdi ailesi için. Bütün safkanlarda böyle değildi ama. Hatta Rosier'in 2 büyükbabası vardı.
Homofobik olan kendi ailesiydi.
Aslında sevgilisinin kim olduğunu bilseler belki daha hafif bir tepki verirlerdi ama Rodolphus bunu göze alamazdı, onun ailesinin de ne tepki vereceği belli olmazdı.
Acı içinde kıvranırken annesinin söylediği sözleri çok net hatırlıyordu.

'Bu yaptığımız az bile! Baban duyarsa neler olur biliyor musun? Seni de, o sevgilini de mahveder. İnsan içine çıkamazsınız.' demişti kızgınlıkla.
Rodolphus ona inanmak istememişti, babası melek değildi ama iyi bir insandı. Annesinin sevgisizliğinin aksine çok severdi oğullarını. Ama yine de güvenememişti Rodolphus. Annesi ve dayısı katı insanlar olsa da çektiği acıyı ona vereceklerini de düşünmemişti, hal böyle olunca babasının da beklemediği bir tepki vermesini çok garipsemezdi.

Her şeye rağmen annesinin sırf erkeklerden hoşlanmasını engellemek için Bellatrix denen ruh hastasıyla evlendirmeye çalışması onu delirtmişti.
Ölürdü de içinin gittiği sevgilisini bırakıp Bellatrix'le evlenmezdi!
Bu yüzden ciddi bir hamle yapması gerekiyordu.

İçinde sıkıntıyla okulun arkasına yürürken koşan bir bedenle çarpışınca şaşkınca düşmemek için çırpındı.
"Snape?"

"Prince!" dedi çatık kaşlı cılız çocuk.
Rodolphus yarım ağız sırıttı. Severus kısa biri olmasa bile onun yanında kısa kalmıştı. Onun alttan alttan kızgınca bakan gözlerini görünce aklına kendi sevgilisi geldi.
"Sen iyi misin?"

Sıkıntılıydı, evet ama gidip de yakın olmadığı bir meleze her şeyi anlatacak değildi.

///

".... Yani ne yapacağımı bilmiyorum! Gidip onun da ailesinden böyle bir muamele görerek yaşamasını istemiyorum ama ondan ayrı da nefes alamam. Benden gizlemek istediğini biliyorum ama onun da ailesi nişan için baskı yapıyor. Artık reşitiz, yani çoktan birileriyle nişanlı olmalıydık onların gözünde ama hep erteledik."

Severus iç çekti.
"Yani en kısa sürede bir şeyler yapmazsanız mezun olduktan kısa bir süre sonra ikiniz de evlenmiş olacaksınız." dedi çökmüş görünen gence bakarken.
Rodolphus asık bir suratla başını salladı.

"Aynen öyle."

Severus derin bir nefes aldı. "Şimdi, bu sevgilin kim senin?"
Rodolphus tereddütle bakınca Severus kaşlarını kaldırdı.
"Sadece yardımcı olmaya çalışıyorum Rodolphus. Yoksa bana ne sizin aile dramınızdan."

Birkaç saniye bekleyen mavi gözlü genç haklı olduğunu düşünmüş olacak ki başını sallayarak bir anda söyledi.
"Lucius."

Şokla donan Severus şaşkınlığını belli eden bir sesle fısıldadı. "Hangi Lucius?"

"Fırıncının oğlu Lucius," dedi Rodolphus gözlerini devirirken.
"Kaç Lucius tanıyorsun acaba?"

Severus şaşkınca suskun kaldı.
Lucius! Lucius gay miydi? "Oha," dedi saf saf bakarken. Rodolphus gülerek saçlarını karıştırdığında yaptığı hareket yüzünden onu Darius'a benzetti.
Bu sabah spor yaparken ona katılmadığı için yarın sabah ağzına sıçacak olan Darius'a...
"Ne zamandır?"

"Biz birlikte büyüdük. Babalarımız oldukça yakındı ve kardeş gibiydik. Ona aşık olduğumu fark ettiğimde 15 yaşındaydım ama ona açılamadım tabii, bilirsin işte kardeş gibiydik. Sonra, yani geçen yılın ortalarında Lucius'a aşık olan bir çocuk vardı. O zamana kadar onun erkeklere ilgi duyabileceğine ihtimal vermemiştim ama çocukla yakınlaştı. Kıskançlıktan ölebilirdim, yemin ederim delirmeme ramak kalmıştı. Sonra o piç kurusu flörtleşmeyi ileri götürüp Lu'yu öpmeye kalktı." diyip soluklanınca Severus sabırsızlıkla baktı. Bir an önce ne olduğunu öğrenmek istiyordu.

"Ee?" dediğinde mavi gözlü olan güldü.

"Eh, biraz fazla kıskanç bir yapım olduğunu anlamışsındır. Gidip bir güzel dövdüm o aptalı. Sonra Lucius'la kavga ettik. Bir ay sonra bazı şeyler oldu, birkaç Gryffindor beni hazırlıksız yakalayıp hastanelik etti." dedi ve o anı tekrar yaşıyormuş gibi gülümsedi.
"Uzun yıllar sonra ilk defa gözlerinin dolduğunu gördüm Severus. İncindiğim için sanki onun canı yanmış gibiydi. Saçlarımdan öpüp bana bir şey olursa yaşayamayacağını fısıldadı. Ben baygınken kafasında kurdukça kurmuş, endişelenmiş. Anın duygusallığından falan etkilenip ona aşık olduğumu itiraf ettim. Başta çok şaşırdı, ben kızmasını beklerken bir kahkaha attı ve ne dedi biliyor musun?"

Severus kıpırdandı. "Ne dedi?!"

"Daha romantik bir itiraf bekliyordum, dedi."

"Ne?" dedi siyah gözlü olan heyecanla.
"Biliyormuş yani!"

"Evet," dedi Rodolphus gülerek. "O piç kurusunu dövdüğümde anlamış, itiraf etmemi beklerken de beni süründürmüş."

Severus başını iki yana salladı inanamazca. "Kulağa hiç Lucius gibi gelmiyor."

"Lucius çok zor biri Severus. Duygularının etrafına ördüğü kocaman, yıkılmaz buzdan duvarları var. Çünkü buna mecbur kaldı, bu onun kendini koruma yolu. Bu yüzden onun kimseyi sevemeyeceğine inanıyor herkes. Sanki o duygusuzmuş gibi, kırılamazmış gibi... Ama öyle değil. Duyguları var, değer verdiği insanlar var." dediğinde Severus utandığını hissetti. Aynı şeyi o da yapmıştı az önce, Lucius birini sevemezmiş gibi davranmıştı.

"Mesela Rabastan'a değer veriyor. Pek belli edemese bile sana, Regulus'a, Narcissa'ya da değer verip bir arkadaş olarak görüyor."

Severus her zaman Lucius'un sadece onu kullanmak istediğine inanmıştı içten içe. İksirde iyiydi, zekiydi ve şimdiden birkaç büyü yaratmıştı. Harika bir Ölüm Yiyen adayıydı ve sırf bu yüzden onunla takıldığına inanmıştı. Ama şimdi işlerin biraz daha farklı olduğunu görmüş, Lucius'a farklı bir açıdan bakmaya başlamıştı.
Ve bunu yapmasını sağlayan da en fazla 3-5 kere konuştuğu Rodolphus'tu.
Birbirlerine karşı pek bir şey hissetmiyorlardı, aynı binada bulunan iki yabancıydılar ve şimdi bu konuşmayla arkadaş gibi bir şey olmuşlardı.

"Sence ne yapmalıyım?"

"Bence önce Lucius'la bir konuş. Ona Bellatrix olayını anlat, ortak bir çözüm bulun. Yapabileceğim bir şey olursa yardımcı olmak için her zaman burdayım."

Rodolphus gözlerinde konuşmanın başındaki soğuk ifadeden uzak, yumuşak bir ifade ile baktı.
"Çok sağol, Severus. Konuşmak iyi geldi ama bunlar aramızda kalırsa sevinirim."

Severus ağzına görünmez bir fermuar çekti. "Tek kelime etmeyeceğim."

Ve o gün, pek farkında olmasa bile hem bir arkadaş edinmiş hem de bir diğerine önyargısız bir şekilde bakma fırsatı bulmuştu.

////----////

Severus günün geri kalanında dolu bir zihinle derslere girdi. Öğle yemeğini Rodolphus'la konuştuğu için atladığından karnı biraz açtı. Potter onunla pek yakınlaşmak istemiyor gibi görünse bile her arada, gölün orada buluşup birkaç dakika sessizce yan yana oturdular.
Sonunda kendini hala yerleşemediği ofisine attığında hızlıca çalışmaya başladı. Bu akşam yemekten sonra odaya çıkmalıydı, Potter ilk seferde alttan almış, hatta nazik davranmış olsa bile Severus'un bir sonrakinde aynı zorbaya dönüşebileceğine olan inancı güçlüydü. Aralarında gergin de olsa bir barış varken bunun bozulmasını istemiyordu.
Bu sene aptalca kavgalar ve sorunlarla uğraşmamak konusunda kararlıydı. Geleceği için çabalayacak, çok çalışacaktı çünkü bu gelecek ona güvenen profesörleri sayesinde sağlanmıştı ve Severus'un onları hayal kırıklığına uğratmaya hiç niyeti yoktu.

Bu yüzden yarın ilk iksirini yapabilmek için hızlıca kutuları boşaltmaya girişti. Üzerinde büyü kullanabileceği her seferde büyüye başvuruyor, kullanamayacağı kadar hassas olan malzemeleri ise elle çıkarıp yerleştiriyordu. Daha en başından işinin zor olacağını fark etse bile bu kadar zor olacağını tahmin etmemişti.

Çünkü tam iki saat sonra ellerinde kanayan birkaç kesikle ve yüzündeki yorgun ifade ile yere çökmüş, baygın bakışlarla bakmaya başlamıştı.
Hogwarts'ın malzeme konusunda bonkör olmasına sevinse mi, üzülse mi bilememişti.

Sessizlik eşliğinde kendinden geçip uyumak üzereyken kapının çalmasıyla sıçrayarak uyandı. Bir anda sanki suç işlemiş gibi kalkıp saate bakarken sadece 5 dakika uyuyakaldığını görerek derin bir nefes aldı ve kapıya ilerledi.

"Potter?" dedi tek kaşını kaldırarak. Gryffindor dağılmış saçları ve pantolonundan çıkmış gömleğiyle tek kolunu kapıya yaslamış ona bakıyordu.

"S-Prince," dedi gergin bir sesle. Severus'un anlamlandıramadığı bir bakışı vardı. Ne olduğunu anlamadan kendini kollarında buldu. Beline ve sırtına sıkıca sarılan kollar ile yüzü ne kadar dehşet verici de olsa alışık olduğu bir şekilde Potter'ın göğsüne yapıştı. Onun yine bağın etkisinde olduğunu bilerek iç çekti ve yorgunca ona yaslandı. Kendini kasacak kadar dinç değildi.

Birkaç uzun dakika sonra Gryffindor kollarını gevşetti ve yavaşça çekildi. Saçlarını dağıtıp tuhaf bir ifadeyle baktığında neredeyse utanmış görünüyordu.
"Üzgünüm, engel olamadım."

"Önemli değil, alıştım artık." dedi gözlerini deviren Severus. Cümle ne kadar iğneleyici olursa olsun ses tonu eğlenir gibiydi. Potter sırıttı.

"Bu gece odaya çıkacaksın, değil mi?"

"Evet," dedi ofise son kez bakan Severus. Sonra Potter'ı kapının önünden ittirip ofisin kendini kilitleyen kapısını kapattı ve merdivenleri gösterdi.
"Gidelim."

Potter onun asla önden gidip sırtını kendisine dönmeyeceğini bilerek önden çıkarken Severus da bir hakaret veya lanet bekleyerek bir eli asasında onu takip etti.
Potter ise hala Severus'a ihtiyaç duyduğu gerçeğini sindiriyor olacak ki pek konuşmuyordu.
Birlikte odalarının olduğu kata gelip sessizce odalarına çekildiklerinde ikisinin de zihni düşüncelerle doluydu.

////----////

Forward
Sign in to leave a review.