
Chapter 8
"Ama Venüs merhametliydi... Sahip olunan aşkın yitirilmesine izin vermezdi."
///---///
James dersi es geçip sabırsızlıkla kendini bahçeye attı. Pekala, Dumbledore derse gitmesini söylemiş olabilirdi ama endişe ve korkudan kendi kendini yerken oturup ders dinleyecek de değildi. Asla kırılmayacak bir bağ olduğu konusunda herkes hemfikir olsa da James içten içe hala kırmanın bir yolu olmasını umuyordu.
Çimenlerin üstüne oturup bağdaş kurdu ve elinde sıkıca tuttuğu kitabın ilk sayfasını açtı.
Ikigai Büyüsü
Ruhların kutsallar tarafından ölümüne bağlanması.
Birinin varlık sebebiniz olmasını sağlayan ilahi büyü...
Sonraki sayfaya geçmeden derin bir nefes aldı ve neredeyse titreyen eliyle sayfayı çevirdi.
Kutsallar her ne kadar bu büyüyü yapmak için bir isme ihtiyaç duymasa da bilinen bütün versiyonlarında değişmeden kalan tek şey Ikigai kelimesidir.
Büyünün bilinen dört versiyonu var:
-Ikigai Captivus
-Ikigai Détesper
-Ikigai Dial
-Ikigai Aimour
Bunlar bazıları olumlu, bazıları olumsuz büyülerdir. Bilindiği kadarıyla kutsalların gözüne kestirdiği bazı insanlara müdahale etmesi için olan bu büyünün açıklaması şöyledir:
Ikigai (生 き 甲 斐) "varlık nedeni" anlamına gelen Japonca bir kavramdır. "Ikigai" kelimesi genellikle kişinin hayatındaki değer kaynağını veya hayatını değerli kılan şeyleri belirtmek için kullanılır. Dlimize çevrildiğinde kelime kabaca "uğruna yaşadığınız şey" ya da "sabah uyanma sebebiniz" anlamına gelir.
Ikigai Captivus = Captivus lantince tutsak demektir. Servus ise köle.
Asıl kelime Capti-vus olarak ayrılır ve üstteki iki kelimenin birleşiminden oluşur. Gelin bir de kelime anlamı bile kötü olan büyünün ne işe yaradığına bakalım.
Kutsalların bunu sadece iki kez yaptığı bilinir, elbette bilinmeyen vakalar olduğu da düşünülmektedir.
Büyünün amacı bir insanı diğerine bağlamak, köle etmektir.
Ölüme kadar bir kişinin kölesi olmak ve bütün emirlerini sorgusuz sualsiz yerine getirme zorunluluğunda olmaktır.
Bu da anlayacağınız üzere kutsalların fanileri cezalandırma yöntemidir.
Köle olarak adlandırılan kişi efendisinden ayrılamaz, en fazla 10 saat sonra acı içinde hayatını yitirir.
Her emre uymak, efendisinin önünde diz çökmek zorundadır.
Tarihte bilinen bir bağlı, efendisinin onu terk etmesi sonucu ölmüştür.
Ikigai Détesper = Détester, Fransızca nefret demektir. Perturber ise Fransızca bozmak.
Kelime Détes-per olarak birleşir. Anlamını 'nefreti bozmak' olarak bütünleştirebiliriz.
Büyünün amacı iki kişi arasındaki güçlü nefreti bozmaktır ve nefret son bulana kadar bağ kopmaz. Geçmişte iki düşman ülkenin kralı bu bağ ile bağlanmış, ülke sınırında yaptırdıkları bir sarayda birlikte yaşamaya mahkum olmuşlardır.
2 yıl sonra ise bağ kopmuş ama saraydan ayrılmamışlardır.
Bu bağ hakkında bilinen pek bir şey yok. Krallar ayrı kalmanın acı verip vermediği, birbirlerine karşı nefret dolu davrandıklarında neler olduğu hakkında herhangi bir bilgi paylaşmamışlardır.
Ikigai Dial = Dial, Galce intikam demektir. Bir kişinin içindeki intikam ve diğer olumsuz duygular sonucu kutsalların olaya müdahale ettiği bilinir. Kişiyi, intikam isteyen kişiye bağlar ve böylece intikam isteyen oldukça acı verici bir şekilde intikamını alır.
Bu da Kutsalların cezalandırma yöntemlerinden biridir.
James kaşlarını çattı. "Kim bu kutsallar be?"
"Kutsallar mı?"
Gözlüklü genç irkilerek başını çevirdi ve siyah gözlere baktı. "Niye sessiz sessiz yaklaşıyorsun?"
Snape gözlerini devirdi. "Ne yaklaşacağım sana ya? Okula gidiyordum, sesini duydum." dedi umursamaz bir sesle.
James kısa bir duraksamanın ardından hissettiği sıcak duyguyla iç çekti. Tam göğsünün ortasında sıcak bir his baş göstermiş, bütün bedenine rahatlama çökmüştü. Epeydir hissettiği ağrının bir anda kesilmesinin sebebi ne kadar inkar etmek istese de karşısında duruyordu. Bu yüzden çabucak gitmesin diye konuyu değiştirdi.
"Her neyse, kutsallar dedim. Ne olduğunu biliyor musun?"
Snape dudaklarını büzdü. Gergin görünüyordu ama yine de kısık bir sesle mırıldandı. "Eski dönemlerde Tanrı ve Tanrıçalar için Kutsallar ifadesi kullanılırdı."
James şaşkınca kitaba baktı. Yani kendisine bunu yapan bir Tanrı mıydı? Gözleri Slytherin'e kayarken yutkundu. Gergindi ama tamamen delirmiş gibi de durmuyordu, yani henüz öğrenmemişti. "Seni Dumbledore mu çağırdı?"
Snape iç çekti. "Evet, şimdi yanına gidiyorum," dedi şaşkınca. James ile ilk defa bu kadar sakin konuşmalarına şaşırmış olmalıydı. Sonra geriye ufak bir adım attı ve uzaklaşıp okula girmek için hareketlendi ama James uzanıp bileğini tuttu.
Tenleri birbirine değerken bir elektriklenme hissetti. Parmaklarını uyuşturan, bir elektrik dalgası gibi bütün bedenine yayılan bir duygu dalgası.
Ağrı tamamen yok olurken neredeyse iç çekerek gözlerini yumacaktı ama bunun yerine kendini tutup siyah gözlere baktı.
"Ben ne söyleyeceğini biliyorum ve sanırım bunu ben söylemeliyim." dedi bir anda. Gitmesini istemiyordu ama bu da nereden çıkmıştı? Öfkeden delirip James'i lanetlemeye kalktığında bir kavga çıkacaktı, en iyisi profesörün ona açıklama yapmasıydı ama lanet yılanı bırakamıyordu!
"Ne? Bu... ciddi bir şey mi?"
"Aslında epey ciddi," dedi ela gözlü hala bileğini tuttuğu çocuğa bakarken. Snape kaşlarını kaldırıp yavaşça elini çekti.
"Peki... Anlat o halde?" diye mırıldandı emin olamıyormuş gibi. James yavaşça elini yanındaki çimene vurdu oturmasını isteyerek. Aynı zamanda nereden başlayacağını da düşünüyordu. Bir an bu işe hiç girişmeden profesöre bırakmış olmayı diledi, çünkü ne tepki vereceğinden emin değildi.
Ama diğer yandan içinde öyle mutluluk verici sıcak bir his vardı ki, Snape'i bırakıp tekrar acı çekmeye başlamak istemedi.
"Ee, bu yüzük olayını biliyorsun değil mi?" diye başladı tamamen saçma bir giriş yaparak.
Snape de ona zaten ikinci bir kafası çıkmış gibi bakıyordu. "Tabii ki biliyorum, daha bu sabah bunun için beni suçlamadın mı?"
James kısa bir an utanmış görünme inceliğinde bulundu. Tam olarak nasıl anlatacağını düşünürken zaman kazanmak için kaşlarını çattı ve yerinde rahatsız rahatsız kıpırdanan Snape'e döndü.
"Ya rahat otursana bir! Niye çimen kıçını ısırıyormuş gibi duruyorsun?"
Snape şaşkınca o siyah gözlerini kocaman açtı. "Ne?" dedi anlamayarak ama sonra kaşları çatıldı. "Dalga mı geçiyorsun sen? Ne diye oyalıyorsun beni!"
Öfkeyle kalkmaya yeltendiğinde James neredeyse üzerine atılıp kollarından tuttu ve bir anda söyledi.
"Her işe burnunu sokan bir Tanrı yüzünden koparılamaz bir bağ ile bağlandık."
///
Severus bir an anlayamadan gözlerini kırpıştırdı. Ne diyordu bu? Ne bağı, ne Tanrısı?
"Ne saçmalıyorsun?"
Potter kollarını sıkıca tutarken başını eğdi. Severus'un istemeyeceği kadar yakındı. "Bak... Bu yüzük beni sana bağlayan bir bağın işareti. Daha önce de yapılmış ve kopması çok zor."
Severus paniğini bastırmaya çalışırken derin derin nefesler aldı. Yürekten bir şekilde nefret ettiği birine bağlanmasının dehşetini bastırmaya çalıştı ve gözlerini yumdu. İçten içe bunun bir şaka olmasını umdu ama salak değildi, sabahtan beri olan tüm saçmalıkların aynı yola çıktığını biliyordu.
"Bağ neleri gerektiriyor?" dedi pek çok karmaşık yapısı olan binlerce bağı düşünürken.
"Çok fazla şey bilmiyorum, bana da Dumbledore anlattı. Ee, öncelikle bunu herhangi biri yapamaz. Yani bu bana veya sana yapılmış bir komplo değil. Kitapta dediğine göre Kutsallar tarafından yapılabiliyor. Aslında bir adı yok ama büyünün yapıldığı kişilerin istisnasız olarak duyduğu bir kelime var; Ikigai. Büyünün farklı versiyonları var ve inan bana korkunçlar. Bağa göre senden uzun süre ayrı kalırsam çok acı çekeceğim ve işin sonunda inanılmaz bir acıyla öleceğim. Geri kalan ayrıntıları pek bilmiyorum, daha yeni okumaya başladım."
Severus, Potter'dan uzaklaşıp yüzünü ellerine gömdü.
Hangi Tanrı veya Tanrıça onu cezalandırma gereği duymuştu! Severus onlara ne yapmıştı da buna katlanmak zorundaydı?
"Peki ben?" dedi boğuk bir sesle.
"Ah şey, sana bir şey olmayacak. Olan bana oluyor."
Severus bir anda başını kaldırdı ve mutlu bir ifadeyle baktı. "Ciddi misin?"
Birkaç saniye sessizce bakışlar.
"Ne kadar da mutlu oldun ya!" diyerek kaşlarını çattı Gryffindor.
"Hiç sevinme, bu bağ kopana kadar yanımdan ayrılamazsın."
Severus kaşlarını çatarak yüzüne yaklaştı. "Öyle mi?" dedi dalga geçercesine. "Bana çektirdiğiniz onca şeyden sonra ya intikam istersem Potter? Ya sana acı çektirmek için uzak durursam... Beni kim engelleyecek cidden? Sen, profesörler?"
Potter'ın çaresiz ve sinirli bir şekilde susmasını izledi ve ifadesizce devam etti. "Yerinde olsam çenemi kapatır ve iyi geçinmeye bakardım. Çünkü görünüşe göre Tanrılar beni değil, seni cezalandırıyor."
///---///
Müdürün odasında tam anlamıyla ölüm sessizliği vardı. Severus az önce bir patlama yaşamış, şimdi de utanarak başını eğmişti. Düşmanınızla yapışık ikizler gibi gezmek zorunda olduğunuzda dünyanın en mutlu insanı olmanız imkansızdı zaten.
"Şimdi daha iyi misin?" dedi müdür gayet sakince. Severus'a göre oldukça sakindi, hatta bunu bekliyor gibiydi.
"Bay Potter nerede?"
Umarım cehennemin dibinde...
"Sanırım derste."
"Severus, umarım durumun ciddiyetini anlıyorsundur. Bu basit bir şaka değil, sonuçları çok daha ciddi olacaktır. Ölümle sonuçlanabilecek bir şey."
Severus yüzünü buruşturdu. "Hayatımı onunla geçirmek istemiyorum!"
Dumbledore üzgünce gülümsedi. "Hayatını onunla geçirmek istememeni anlıyorum ama o artık sana bağlı. Gün içinde sık sık buluşmak zorundasınız, senden uzak durduğu her an ona acı verecek ama elbette bir mesafe koyabilirsin. Ayrıca bağ sonsuz değil, en azından Ikigai Aimour'un öyle olmadığını düşünüyorum. Bağ bir yerden sonra kendi kendine kopacak."
Severus kaşlarını çattı. "Bağ kopana kadar ona maruz kalacağım ama! Beni kim koruyacak?"
Dumbledore kaşlarını çattı.
"Elbette sana bir şey yapamaz Severus. Buna asla izin vermem.''
Severus yüzünü buruşturdu. "Ondan nefret ediyorum," dedi neredeyse bir çocuk gibi mızmızlanarak. Müdür güldü.
"Biliyorum oğlum ama ne yazık ki elimiz kolumuz bağlı. Az önce de söylediğim gibi, bağ koparılamaz ve bağ dışı biri denediğinde bu onu öldürür."
Severus bir tür krizin derisinin altında dolaştığını hissedebiliyordu. Göğsünü sıkıştıran endişe ve kötü düşüncelerle dolu zihni nedeniyle elleri titrerken alt dudağın ısırdı ve derin bir nefes aldı.
Ne derse desin Potter'ın ölmesine izin verecek değildi. Birini öldürmek istemiyordu ve Potter ona bulaşmadığı sürece Severus dayanabilirdi. Hem artık yalnız da değildi. Darius vardı, Regulus vardı, belki Lucius vardı, profesörler vardı...
"Severus, oğlum, endişelerini anlıyorum ama her zaman yanındayım. Bay Potter istemediğin hiçbir şey yapamayacak. Bunu söylemem pek profesyonelce olmasa da... Unutma ki ona muhtaç olan sen değilsin. Kuralları sen belirlersin. Belirli sınırlar çekebilirsin."
Severus iç çekti. "Peki profesör," dedi gergince. "Şimdi ne olacak?"
Dumbledore kaşlarını kaldırdı. "Ben ve bir düzine arkadaşım gizlilik içinde büyüyü araştırıyoruz. Böylece bağın en çabuk nasıl kopacağını bulmaya çalışıyoruz. Burada ise, senin odanın hemen yanındaki küçük odayı Bay Potter için ayarladık bile. Yan odalarda kalmanın gece boyunca yeteceğini umuyoruz. Gün içinde ders aralarında ve ortak derslerinizde yakın durabilirsiniz ve iki saatte bir belirli bir bölgede bulunarak birkaç dakika geçirebilirsiniz."
Böyle dinleyince her şey çok kolay görünüyordu... "Ya asistanlık işlerim?"
Dumbledore çenesini ovuşturdu.
"Bu işlerine engel olmamalı. Eğer acıya dayanamazsa seni çağırır veya yanına gelir, bir şekilde halledebilirsin Severus."
Severus iç çekerek kafasını duvara vurma dürtüsünü bastırdı. "Yani şimdi ne yapayım?" dedi her an sinir krizi geçirebilecek bir ergen gibi.
"Hâlâ yerleştirmen gereken bir ofis yok mu?" dedi Dumbledore gülerek.
Severus yıkılmış bir halde kafasını profesörün masasına tak diye bıraktı. Birkaç sessiz saniyenin ardından Dumbledore tekrar konuştu.
"Ölmediğini biliyorum genç adam. Kalk hadi, o kutular kendi kendine yerleşmeyecek."
Sızlanarak ayağa kalktı ve kapıya doğru yeri döven adımlarla yürümeye başladı. "Nefret ediyorum! Hayatımdan nefret ediyorum! Kutulardan da nefret ediyorum, hatta James Potter'dan ettiğimden daha çok!"
Profesör arkasından gülerken kutularla dolu lanet cehenneme yürüdü.
"Hayır, James Potter'dan, çok daha fazla nefret ediyorum!"
///---///
Severus akşam olduğunda odasına çıkmıştı. Kutuların sadece çeyreğini açabilmiş, yorgunca kendini odasına atmıştı. Yatağın üzerine yayılmış yarı açık gözlerle yatarken kapıdaki yumuşak tıkırtıyla gözlerini tamamen açıp ayağa kalktı. Yorgun bir şekilde kapıyı açar açmaz bir çift kol bedenine sarıldı ve yüzü bir anda birinin göğüse yapıştı. "No oloyor?" derken boğuk bir şekilde konuşmaya çalıştı.
"Benim." dedi Potter gergin bir sesle.
Severus gözlerini kırpıştırdı.
"Ee, beni bırakır mısın?"
"Şey, bunu şu an yapabileceğimi sanmıyorum. Üzgünüm." dedi neredeyse utanmış bir sesle. Severus bunda bağın bir payı olduğunu bilmese Potter'ın aklını kaçırdığını düşünürdü. Birkaç gergin saniye sonra tuhaf sarılma bittiğinde Potter yavaşça geriye çekildi.
"Ben aslında sana bunu gösterecektim."
Severus uzattığı kitabı alırken gözlerini kırpıştırdı. "Bu o kitap mı?"
Potter başını salladı. "Evet, o kitap. 10. sayfayı oku önce, sonra istersen tamamını okursun."
Odadan çıkmak için gerilediğinde Severus kaşlarını kaldırdı. "Gidiyor musun?" dedi bir an boş bulunarak. Kendi sorusuna yüzünü buruştururken Potter gözlüklerini çıkarıp gergince gömleğinin uç kısmıyla temizledi.
"Sen bunu okurken ortalıkta olmasam iyi olur diye düşünüyorum."
"Peki..."
Potter ışık hızıyla odasının önünden kaybolurken Severus kapıyı kapattı ve kilitledi. Elindeki kitaba bir bombaymış gibi bakarken yatağa oturup 10. sayfayı açtı.
Ikigai Aimour = Ai, Fransızca sahip olmaktan gelir. Amour ise aşk demektir. Aimour kelimesini 'sahip olunan aşk' olarak bütünleştirebiliriz.
Bu bağ hakkındaki bilgiler, kitabın sonuna eklenmiş günlük alıntılarından yola çıkılarak elde edilmiştir.
Bu bağ büyüsü tek kişiye yapılır ve bağlandığı kişiden uzak durduğu her an yavaş yavaş acı çeker ve işin sonunda ölür.
Bağın kopması iki yolla olur; ya bağlı kişi ölür ya da Venüs'ün emrini yerine getirir.
Bağlı kişinin, bağlandığı kişiye karşı yoğun koruyuculuk hissetmesi, hatta bazen içgüdüsel davranması normaldir.
Bağ ilerleyip derinleştiğinde bağlandığı kişinin duygularını, hatta bazen anlık düşüncelerini anlayabildiği gözlemlenmiştir.
Ama bu büyüde asıl önemli olan kutsalın büyüde kullandığı kelimelerdir. Bağ, kelimelere göre şekillenebilir.
Severus kocaman açılmış gözlerle Potter'ın yazdığına emin olduğu dağınık kelimelerle dolu parşömen parçasına baktı.
'Ikigai Aimour,
Bu ruhu bir diğeri ile eşleştiriyorum.
Ikigai Aimour,
Sana emrediyorum. Bu andan sonra kalbinin ve ruhunun diğer parçasına bağlısın!
Ikigai Aimour,
Ondan uzak kaldığın her an seni parçalar ve sonunda ölümün olur.
Ikigai Aimour!
Kutsal düzlemde Venüs'ün iradesi ile emrediyorum ki bu ruh diğerine bağlıdır!'
Severus Venüs'ün, Aşk Tanrıçası olduğunu bilerek büyük bir dehşet içinde kendini yatağa bıraktı ve tavana kocaman açılmış gözlerle bakmaya başladı.
Bu ne anlama geliyordu? Tanrıça ne istiyordu?
///---///