Ikigai

Harry Potter - J. K. Rowling
M/M
G
Ikigai
Summary
Ikigai = Uğruna yaşadığınız şey, hayata tutunma sebebi.///---///Severus Snape 6. yıl pek çok açıdan acı çekiyordu...Babası olacak canavar, annesini öldürmüştü.Lily yanında değildi.Ölüm Yiyen meselesi yüzünden ciddi baskı altındaydı.Hufflepuff'tan bir manyak tarafından rahatsız ediliyordu.Ve James Potter aptal bir büyü yüzünden ondan ayrılamıyordu. Kelimenin tam anlamıyla...///---///Ikigai Aimour yapılan kişiyi, belirlenen diğer bir kişiye bağlayan bir bağ büyüsüydü. Büyüye maruz kalan kişi, diğerinden ne kadar uzak durursa o kadar acı çekerdi ve uzak durmaya devam ederse, gün geçtikçe ölürdü.Ve bu büyü James Potter'ı, baş düşmanı Severus Snape'e bağlamıştı.
All Chapters Forward

Chapter 7

"Bağ bir kez oluşur ve koparmak imkansızdır. Çünkü bağlanan bedenler değil, ruhlardır."

////----////

Severus şokla baktı. "Ne..."
Black çekingen göründü ama yine de sıkıntılı bir sesle konuştu.

"Bak biliyorum bunu böyle sormak çok kabaca ve elbette cevap vermek istememen normal, anlıyorum. Özellikle soran kişi bensem yani ama yine de..."

Severus sorunun şokunu atlatmaya çalışırken gözlerini kırpıştırdı. Nerede açık vermişti, nereden öğrenmişti bu Gryffindor? Yoksa... Annesinin nasıl öldüğünü falan mı öğrenmişti?
Kendini olabilecek en hızlı şekilde toplayarak kaşlarını kaldırdı.
"Neden bahsettiğini anlamıyorum, Black."

Black iç çekti. "Bak, bilmiyorum, belki aile içi şiddet veya okulda sana şiddet uygulayan biri?"

Severus mimik oynatmadan cevap verdi. "Sen-"

BAM! BAM! BAM!

İkili irkilerek kapıdan gelen sese ve şiddetle aşağı yukarı hareket eden kapı koluna döndü. Black muhtemelen takılan kapı koluna uzanmadan önce Severus'a bir bakış attı. Şaşkınca omuz silktiler ve kapı açıldı. Slytherin, içeriye dalan kişiyi gördüğünde elini asasına attı. Potter kıpkırmızı bir surat ve dehşet içinde bir ifade ile Severus'a bakıyordu.
Severus herhangi bir lanet veya hakaret beklerken Black'in gerginliğini az çok fark etti.

"James?"

Potter onu duymuyormuş gibi sadece Severus'a odaklandı. Gerici ve sinir bozucu üç saniyenin ardından Gryffindor ileri atıldı ve kollarını irkilen Slytherin'e sardı.
Pekala... Severus her şeyi beklerdi. Tanrıların yeryüzüne inip onu iyilik Tanrısı ilan etmesi bile mümkündü ama Potter'ın ona sarılması?
"Potter?" dedi şaşkınca donup kalmışken. Sıkı sıkı sarılan kollar yüzünden Potter'ın göğsüne tam anlamıyla yapışmıştı. Aşırı hızlı atan kalbini yanağında hissettiğinde uzaklaşmaya çalıştı.
"Potter bırak beni!"

"Hayır, hayır, lütfen." dedi çaresiz bir sesle. Severus şaşkınca gözlerini kocaman açılmış grilere çevirdi. Black de en az onun kadar dehşete düşmüştü.

"Ona bir şey mi yedirdiniz?"

Black omuzlarını silkti. "Hayır! Belki Hufflepuff sevgilin çok sert vurmuştur?"

Potter'ın bir anda Black'e döndüğünü hissetti. Göğsü neredeyse ilkel bir homurdanma ile sarsıldığında Severus tüyleri diken diken olmuş bir halde gözlerini kırpıştırdı. Tekrar kurtulmaya çalıştığında kendine gelen Black de nihayet yardım etmeye karar vermişti.
"James, James çekil artık. Çatalak!"

Potter'ın kolları yavaşça gevşediğinde kendini geriye çekti ve eli göğsünde nefeslenen Gryffindor'a baktı.
"Ne yapıyorsun sen?" dedi neredeyse kızgın bir sesle ama merakı da ortadaydı.
İçindeki paranoyak bir parça, Black'in onu en başında bunun için buraya getirdiğini ileri sürdü. Potter ve o yine şeyler çeviriyordu!
Ama mantıklı yanı buna inanmadı. İlk sebebi, Potter'ın asla, mükemmel bir şaka için bile olsa ona sarılmayacak olmasıydı.
İkinci sebebi ise Black'in yüzündeki şaşkın ve endişeli ifadeydi. O da Potter sanki hasta olmuş gibi bakıyordu.

"Çatalak, iyi misin?"

Potter gözlerini kırpıştırıp Black'e baktı. "Ben... evet. Şey- bir şey oldu! Sirius, Merlin aşkına, bak!"
Yüzünde garip, korku dolu bir ifade ile elini uzattı ve Sirius'a gösterdi.
Severus da yandan yandan yüzüğü keserken Potter asıl yeri gösterdi.
'Severus Prince'

''Nasıl kurtulacağım ben bundan?"

Eli çenesinde düşünüyor gibi duran Black sadece birkaç saniye öyle kaldı.
"Tutup çekmeyi düşündün mü?"
Severus ona gözlerini devirirken Potter kaşlarını çattı.

"Hayır Sirius, düşünemedim! Salak mıyım ben, tabii ki çıkarmayı denedim! Çıkmıyor."

Severus kapıya baktı. Bu şey her neyse onu ilgilendirmiyordu, çıkıp Slughorn'un yanına gitmesi gerekiyordu. Ama diğer yandan Potter'ın eline yapışan yüzükte adı yazıyordu.
"Madam Pomfrey'e gidin, bir yolunu bulur." diye mırıldandı.

Potter sinirli bir ifadeyle Severus'a döndü. "Senin yüzüğün mü bu? Lanetledin mi yüzüğü?!"

Severus gözlerini devirdi. "Potter, lanet yüzüğünü hayatımda hiç görmedim. Ve beni saçma sapan bir şekilde suçlama diye söylüyorum, sahip olduğum tek yüzük kendi elimdeki, yüzüklerden hoşlanmam. Şimdi, mızmızlanman bittiyse sabah senin yüzünden gidemediğim bir görüşmem var!"

Yanından geçip gidecekken Potter kolunu sertçe tuttu ve tam önüne çekti. "Alakan yok mu şimdi bu yüzükle?"

"İkinci kez sorunca cevabım değişmiyor. Görmedim, ne olduğunu bilmiyorum. Belki de biri sonunda senin saçmalıklarına katlanmak istememiştir ve seni lanetlemiştir!"

Ela gözler öfkeyle karardı. "Ve bu neden sen olmayasın?" diye tısladı öfkeyle yüzüne yaklaşarak. Severus'un tek kaşı meydan okumayla havalandı ve çenesini kaldırdı.

"Ben olsaydım aptal bir yüzükle seni rahatsız etmezdim Potter. Acı çektiğinden emin olurdum."

"Sen-"

"Wow!" Üç baş da kapıdaki kişiye dönerken kapıdaki kişi kıkırdadı.
"Aşk üçgeni kavgası mı?"

Sarışın bir Ravenclaw hülyalı bakışlarla gülerken Black ellerini kaldırdı. "Ben dahil değilim!"

"Ah, anladım."

Potter sinirle alt dudağını ısırırken Severus da gözlerini devirdi. Bu Severus ve Potter'ın aşıklar olduğunu kabul etmekle aynı şeydi!
"Sen kimsin?" dedi Severus kabaca. Bir an önce çıkıp gitmek istiyordu artık. Sarışın Ravenclaw kabalığına hiç aldırış etmeden gülümsedi.

"Ben Pandora!"

Severus iç çekti. "Peki, Pandora, gördüğün gibi ciddi bir tartışmanın ortasındayız-"

"Ah evet tabi! Ben hemen sizi yalnız bırakıyorum!" diyen kız gülümseyerek Potter'a döndü.
"Yüzüğün güzelmiş, James. Bağ işini tamamladığında eşi de yaratılacak."

Ravenclaw kızı hızlıca çekip gittiğinde Black ve Potter bakıştı.
"Bu garipti," dedi Black omuz silkerek.
Severus iç çekerek kapıya baktı. Her an çıkıp gidecek gibi göründüğünü fark eden Potter dirseğini hafifçe sıktı.

"Şimdi, gidip ne olduğunu buluyoruz ve bu aptal yüzükten kurtuluyoruz." dedi ela gözlü. Black başını sallarken Severus iç çekti.
Potter'ın cezalandırılmasını anlıyordu, o ne gibi bir günah işlemişti de tanrılar onu cezalandırıyordu?

"Önce hastane kanadına gidelim.''

"Bu ne olacak?" dedi gözlüklü olan Severus'u işaret etmek için tuttuğu dirseğinden sallarken. Severus kaşlarını çatıp hırsla kolunu çekti ve dilinin ucuna gelen küfürleri tutup kaş çatmakla yetindi.

"E gitsin işte," dedi Black bariz olanı söylüyormuş gibi.
Potter itiraz edecekmiş gibi Severus'a dönerken Slytherin de Black'e katılarak başını sallıyordu.

"Peki..." Severus rahatlayarak omuzlarını indirmişti ki Potter kaşlarını tekrar çattı.
"Ama eğer bu seninle ilgiliyse-"

"Sana hiçbir şey yapmadım, Potter. Şimdi, aptal sorunlarınızla yeterince vakit kaybettiğime göre artık gidiyorum."

Kapıdan kendini attıktan sonra rahat bir nefes aldı. Fark etmeden epey gerilmişti.

/////----/////

"Aslında zindanlardaki boş bir sınıfı ofise çevirecektik ama Minerva, ofisinin odana yakın olması gerektiğini savundu. Bu yüzden kaldığın kulenin altındaki eski mahzeni yeniledik." dedi Slughorn saatine bakarken. Bir yere geç kalıyormuş gibi aceleyle merdivenleri iniyordu. Severus ona yetişmek için adımlarını hızlandırırken etrafa bakındı. Burada mahzen olduğunu bile bilmiyordu.
Merdiven sıkışık ve karanlıktı, çarpmamak için karşı duvara yapışmak zorunda kaldığı meşalelerle aydınlatılmıştı.
Ama neyse ki temizdi.

Sonunda mahzene indiklerinde etrafa bakındı. Bir sürü kutu vardı. Her yerde kutu vardı!

"Ah, doğru. Bunları yerleştirmen gerekecek."

Severus iksir profesörüne dehşet içinde bir bakış atarken dudaklarından çıkmak için can atan bir sızlanmayı bastırdı. O kadar çok kutu vardı ki...
Slughorn merdivenlere yürüdü.
"Burası artık senin, oğlum. İstediğin gibi dizayn edebilir, kullanabilirsin," dedi bir ayağını merdivenlere atarken. Aklına bir şey gelmiş gibi duraksayıp başını Severus'a çevirdi.
"Yine de, yapmayacağını biliyorum ama bilirsin, burası iksirlerle dolu bir ofis olacak. Yani... Herhangi bir kız arkadaşını buraya getirip vakit geçirmen pek uygun olmaz. İksir kazalarının ne denli korkunç olabileceğini biliyorsun."

Severus şok ve utançla başını salladı. "Tabii profesör," diye mırıldandı giden adama.
Merlin aşkına! Az önce profesörü tarafından ofise kız atmaması için uyarılmıştı!

////----/////

"Ne! NE DEMEK BİR BAĞ BÜYÜSÜ?!"

Hastane kanadında yankılanan ses, yüzü dehşetle kızarmış James Potter'a aitti.
An itibariyle elindeki lanet yüzükte yazan isme bağlandığını öğrenmiş olan James Potter'a...

Remus, Peter ve Sirius oturduğu yatağın yanında dikilirken gözlerini şifacıya dikti.
"Na-nasıl kurtulacağım bu bağdan?"

Pomfrey elindeki asayı sıkarken endişeli bir bakış verdi. Yüzükteki ismin Severus'a ait olması hiç hayra alamet değildi.
"Ikigai Aimour dedin, değil mi?"

"Evet!"

"Şimdiye kadar bu büyü hakkında çok bilinen bir şey yok. Büyüye maruz kalan kişiler genel olarak bağlarını açığa çıkarmak, yabancılarla paylaşmak istemedi. Sadece yüzyıl önce bağlı olduğu kişiyi kaybeden bir kadının yazdığı kitap var."

"Nasıl yani, şimdiye kadar her büyü araştırılırdı. Affedilmezler hakkında bile onlarca kitap var. Bu büyü araştırılmadı mı?" dedi Remus. Kaşları kalkmış, yüzünde bir şeyleri anlamaya çalışırkenki ifadesi vardı.

"Bu büyü çok az kişinin başına geldi Remus. İşin aslı öyle asanızı sallayıp yapabileceğiniz bir büyü değil. Büyüyü yapmayı deneyecek kadar cesur olan herkes başarısız oldu. Kimin nasıl ve neden yaptığı bilinmiyor. Tek bilinen kırılmaz bir bağ olduğu ve herhangi bir büyücü veya cadı tarafından yapılamayacağı."

James rengi atmış bir şekilde Sirius'un cüppesinin koluna tutundu. "Ne demek kırılamaz?"

Pomfrey rengi atmış gençlere aynı endişeli ifade ile bakmamak için yılların getirdiği deneyimleri kullanarak derin bir nefes aldı, kendini sakinleştirdi ve gülümsedi.
"Profesör Dumbledore'un yanına gidip olanları bir de ona anlatın, eminim sizi en doğru şekilde yönlendirecektir."

Çapulcular endişeli bir bakış paylaşarak hastane kanadından ayrılıp tek kelime bile konuşmadan Dumbledore'un odasına vardılar. James, hala ne olduğunu anlayamadığı bağ nedeniyle gerginken, göğsünün tam ortasında bir ağrı başlamıştı. Çatık kaşlarla Remus'un oldukça saçma bir şifreyi söyleyerek içeri girmesini izledi ve onu takip etti. Profesör Dumbledore, önündeki pek çok parşömen arasında kaybolmuş gibi görünüyordu ama elbette onların içeri girdiğini fark etti.
"Çocuklar, sizi hangi rüzgar attı buraya?"

Ufak bir bakışma seansından sonra James iç çekerek konuşmaya başladı.
"Profesör, bu öğleden sonra bir yüzük sayesinde lanetlendim. Madam Pomfrey bunun Ikigai Aimour büyüsü olduğunu söyledi."

Dumbledore'un gök mavisi gözleri şaşkınca açılırken James kendini iyice kötü hissetti. Kırılmaz bağ kelimesi bile başlı başına korkunçken Dumbledore'un şaşkınlığı korkusunu desteklemişti.
"Oturun çocuklar," dedi masasının önündeki sandalyeleri gösterirken.
Bir eliyle sakalını kaşırken ayaklandı ve kitaplığına yürüdü.
"Birkaç yıl önce bu büyüyü araştıran bir dostum vardı. Sayesinde ben de merak ettiğim için bu konuda yazılan en bilgi verici kitabın kopyasını bana yollamıştı. Neredeydi acaba?" mırıldana mırıldana kitapları karıştırırken sonunda sevinçle "İşte burada!" dedi.

James oradaki kalın, devasa kitapları görünce doğal olarak aradığı kitabın da öyle olacağını düşünüyordu ama profesörün elindeki kitap deri kaplama ince bir günlükten farksızdı.
Lanet büyü hakkında bu kadar az bilgi olması içini iyice sıkarken göğsündeki ağrı da artmaya başladı.
Dumbledore ciddi bir ifade ile masaya oturup dördünde de gözlerini gezdirdi. "Bu çok ciddi bir konu beyler, ufak bir lanet veya korkunç bir büyü değil. Çok daha ötesidir. Bay Potter, ailenize haber vermeliyim. Onları yarın sabah için acilen buraya çağıracağım, siz de saat 9'da burada olun."

James olayın git gide daha da ciddileştiğinin, büyüdüğünün farkına varırken alt dudağını ısırarak başını salladı. Dumbledore gözlerine bakarak devam etti.
"Kime bağlandınız?"

James cevap vermek bile istemedi ama yine de Remus'un dürtmesiyle kısık bir seste mırıldandı.
"Severus Sna-Prince."
Dumbledore'un gözlerinde değişen bir şeyi gördü. Endişe gibi... veya kızgınlık mı? James ne olduğunu tam olarak anlamadı ama profesörün yüzü tam anlamıyla düşmüştü.

"Ah, anladım." Kısa bir sessizlikten sonra başını iki yana salladı.
"Size kitabı vereceğim, sorunuz olursa bana gelebilirsiniz. Zaten birazdan bu konuyu araştıran arkadaşıma ulaşacağım. Ama şimdi geçici bir süreliğine sana Severus'un odasının yanında bir oda ayarlamalıyız."

"Ne?" dedi James şaşkınca. O pisliğe yakın olma düşüncesi bile midesini bulandırıyordu.
"Neden?"

Dumbledore bilmiş bir bakışla baktı. "Söyleyin bay Potter, canınız yanıyor mu?"

James elini refleks olarak göğsüne bastırdı. "Ben... evet?"

"Artık Severus'a bağlısınız yani bu ondan uzak durdukça acı çekeceğiniz anlamına geliyor. Ne kadar uzun süre ondan uzak kalırsanız o kadar acı çekersiniz ve bu süre bir yerden sonra acı içinde ölmenize sebep olur. Korkarım bütün geceyi ondan oldukça uzak olan yatakhanenizde geçiremezsiniz."

James dehşetle yutkundu. Sümsükus'tan ayrılalı ne kadar olmuştu, yarım saat mi? Kırk dakika mı? Sadece bu kadar sürede canını bu kadar yakan bir acıyla baş başa kalmışken ölecek kadar uzun süre uzak kalsa ne kadar canının yanacağını tahmin bile edemiyordu.
"Yan odalarda olmaları acıya engel olacak mı? Yani yakınlık yetecek mi?" dedi Remus meraklı bir ifade ile.

Dumbledore hiç umutlu olmayan bir bakış vermeden iç çekti.
"Öyle umuyorum Bay Lupin. Bu bağın üzerinde araştırma yapılamadı, son örnek bilindiği kadarıyla yüzyıl kadar önceydi."

Sirius düşünceli bir sesle konuştu. "Yani artık bu büyüyle bağlı biri varken üzerinde araştırma yapılabilir mi?"

Dumbledore başını iki yana salladı. "Bende tam bu konuda sizi uyaracaktım. Bay Potter, Ikigai Aimour hakkında kimseye bir şey söylememelisiniz. Asla! Eğer öğrenilirse bu konuda bilgi almak isteyenler tarafından ciddi bir şekilde rahatsız edilirsiniz.''

James başını sallarken tek kaşını kaldırdı. "Ama bu daha çok bilgi için iyi bir fırsat olmaz mıydı?"

"Bay Potter, ne demek istediğinizi çok net anlıyorum ama işler korkunç bir seviyeye çıkabilir. Mesela bağlı olduğunuz kişiden uzak ne kadar süre kalabildiğinizi görmek için sizi ayrı tutabilirler. Acının büyüklüğünü görmek için sizi uzun süre gözlerler. Veya bağı kırmaya çalışırlar ki bu en kötüsüdür. Bağ kırılamaz, zorlanırsa eğer kırmaya çalışan kişi veya kişileri parçalar. Daha önce olduğu bilinen bir şey."

James yüzünü ellerine gömerken derin bir nefes aldı. Bitmişti! Hayatı sonsuza kadar kararmıştı!

"Profesör, bağ ölene kadar mı sürecek?" dedi Peter çekingence. James başını hızla kaldırırken bu soruyu daha önce sormayı nasıl unuttuğunu sorguluyordu.

"Aslında hayır," dediğinde James heyecanla yerinde dikleşti ama duyduğu şeylerle tekrar omuzları çöktü.
"Ama ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Bağ bir süre sonra kendi kendine çözülecek ancak bu bir ay da sürebilir, on yıl da..."

James endişeyle dizini sallarken gözlüklerini düzeltti. Göğsündeki ağrıyı görmezden gelmeye çalışırken Dumbledore'un uzattığı kitabı aldı. Ellerindeki kitaba korkuyla bakarken profesörün sesini duydu.
"Bay Potter, lütfen bana duyduğunuz büyüyü yazın. Kelimesi kelimesine."

James uzatılan parşömen parçasına zihnine kazınan kelimeleri yazarken bir an önce gitmek ve bu bilgileri işlemek istiyordu.
Dumbledore kağıdı aldı ve iç çekti. "Siz şimdi öğleden sonraki dersinize yetişin, kitabı akşam okursunuz. Ben de Severus'a anlatacağım." dedi neredeyse sıkıntılı bir sesle. Kopacak kıyametin sesi şimdiden kulağına geliyordu.
"Bay Potter, eğer acı iyice artarsa yanıma gelin sizi Severus'a götürürüm. Akşam da bina başkanınıza gidin, sizi yeni odanıza götürecek."

Remus, profesörün Slytherin'e adıyla hitap ettiğini fark ederken kibarca kovulduklarını anlayan Çapulcular ayaklanıp aceleyle müdürün odasını terk ettiler.
James elindeki kitabı sıkı sıkı tutarken gözleri yüzüğe kaydı.

Hayatı mahvolmuştu!

////----////

Forward
Sign in to leave a review.