
Chapter 4
Odadan çıkmak bir işkenceydi. Öğrencilerin geldiğini anlayabiliyordu, Hogwarts çocuklarla beraber canlanmış, seslerle dolmuştu.
Bu yüzden odadan çıkmak istemiyordu. Ne olurdu yani akşam yemeğini atlasa? Yalnızlığı, sessizliği ve huzuru şimdiden özlemişti. Alıştığı bu küçük mutluluk balonunun patlayacak olması onu endişeli bir karmaşaya dönüştürüyordu.
"Evet, evet. Odada kalıyorum," diyip elini kapı kolundan çekti ve arkasını döndü.
Bir adım, iki adım, üç adı- geri döndü.
"Hayır yapamam! Dumbledore asistanlığımı açıklarken orada olmazsam ne tür bir sorumsuz olurum?" Kendine kıza kıza kapının koluna elini attı ama yine de tereddütle bekledi.
"Kimseyi hayal kırıklığına uğratma Severus Snape, yeterince yaptın."
Odadan çıkmadan son kez dolabın kapağındaki aynaya baktı. Saçları kısalmıştı. Üzerinde normal okul kıyafetlerinin yerine özel bir forma vardı.
Her zamanki siyah pantolon, beyaz gömlekti. Gömleğinin küçük düğmeleri zümrüttendi. Lucius'un, uzun bir süre giymeye kıyamadığı hediyesiydi. Gömleğin etekleri düzgünce pantolonuna sıkıştırılmış, bol duruşu ilk defa hoş görünüyordu.
Kravatı açık siyahtı. Derslerde ve diğer sorumlu olduğu yerlerde bina çekişmesini ve duygularını işine katmayacağının temsiliydi.
Simsiyah cüppesi yumuşacıktı, en iyi kumaşlardandı. Hogwarts'ın verdiği bir cüppe olduğundan bedavaya kaliteli kıyafet kazanmış olmuştu.
Sol göğsünün üzerinde küçük bir Slytherin amblemi vardı, binasını belli etmek için. Neticede hâlâ bir öğrenciydi.
Gözlerini hastalıklı soluk renkten daha sağlıklı, parlayan tenine kaydı. Kilo almak, sağlıklı olmak ne büyük bir değişimdi.
Gergince derin bir nefes verip kapıdan çıktı ve geri geri gitmeye çalışan adımlarına engel olarak ilerledi. Etrafta tek tük bulunan öğrenciler hızlı adımlarla Büyük Salona gitmeye çalışıyorlardı. Fark edilmemeyi umarak arkalarından içeri girdi ama elbette istediğini elde edemedi.
Üzerinde klasik bir forma olmayan biri elbette iki üç kişi arasında dikkat çekerdi. Gözlerini etrafta gezdirmeyi kesip önüne odaklandı ve hızlı adımlarla Slytherin masasına yürüdü. Gözleri şaşkın şaşkın bakan Lucius ve Regulus'la kesişince yanlarına oturup sessizce bekledi.
"Sev, neler oluyor?"
"Evet Severus, bu forma asistan forması değil mi?" dedi Lucius düzgün şekilli sarı kaşlarının tekini kaldırarak.
Severus iç çekti. "Aslında öyle," dedi ve seçimin başlamasını izledi.
"Dumbledore açıklayacak zaten şimdi."
Regulus kaşlarını kaldırdı ama bir şey demeden önüne döndü. Lucius ise ifadesizce Seçmen Şapkayı ve bacak kadar boyuyla gezinen veletleri izlemeye başladı.
14 Slytherin, 18 Gryffindor, 13 Ravenclaw ve 20 Hufflepuff. Evet, Severus gerginlikten hepsini saymıştı. Ayrıca bu sene okula başlayan çocuk sayısındaki azlığı fark etmişti.
Karanlık Lord'un aktiviteleri büyücü dünyasındaki çocuk sayısını azaltmıştı. Eh, korkup okula yollamayan aileler de vardı. İç çekerek gözlerini ayağa kalkan müdüre çevirdi. Klasik hoşgeldiniz konuşması, kuralların kısa bir açıklaması sonrası yeni gelen profesörü tanıttı.
"Bu yılki öğretmen kadromuzda bir değişiklik var. Yeni Karanlık Sanatlara Karşı Savunma profesörü Darius Vale."
Alkışlar gürültülüydü. Özellikle kızlardan gelen seslerle Darius'un yüzüne yerleşen kendini beğenmiş ifadeye gözlerini devirdi Severus.
"Ve son olarak İksir profesörü Horace Slughorn'un asistanı Severus Prince."
Keskin bir sessizlik oldu. Severus inanamayanların olduğunu biliyordu. Ayrıca yeni soyadı da merak uyandırmış olmalıydı. O pisliğin soyadını taşıyacak değildi ya, tabii ki dönem başlamadan değiştirmişti. İlk alkış Lucius'tan geldi. Hemen ardından Regulus, Lincoln, Narcissa, Bellatrix ve diğer Slytherin'ler alkışladı. Hufflepuff'tan da kalabalık bir grup, muhtemelen nezaketen alkışlarken Ravenclaw'dan da üç beş kişi kısaca onlara katıldı.
Severus buz gibi bakmayı kesip zoraki bir tebessüm ederek başıyla selam verdi ve Dumbledore'un başlattığı yemekle kaşığına uzandı. Önünde yemekler kendisi için özel olarak hazırlanmıştı. Poppy'nin seçtikleriydi ve içinde her zamanki takviye iksirleri vardı.
Regulus'un sesini duyduğunda ağzındakini çiğneyerek ona döndü.
"Bu inanılmaz Sev! Mükemmel bir şey bu! Yapabileceğin şeyleri düşünsene, Gryffindor'dan puan kırabilirsin! Hatta denesene şimdi!" dedi küçük Black heyecanlı heyecanlı. Severus ve Lucius aynı anda ona gözlerini devirdi.
"Geleli bir saat olmadı. Hangi puanı kırayım?" dedi Severus dolu bir kaşığı ağzına götürürken.
"Ha yani olsa kıracaksın? Öyle istediğin zaman puan kıramazsın. Asistanlığını yakmak mı istiyorsun?" diyerek kolunu dürttü Lucius.
Regulus'a dönüp omuz silkti. "Onu duydun."
"İyi tamam! Dersler başladıktan sonra kırarsın ama?"
Severus, Lucius'un kızgın kızgın homurdandığını duyduğunda başını sağındaki Regulus'a çevirdi ve iki yana salladı ama göz kırparak aslında onayladığını belirtti. Küçük olan gözlerindeki eğlenen ifadeyle önüne döndü. Severus ona bakarken aklına gelen, ellerini ovuşturan sinek görüntüsüyle nefesini tutarak gülmemek için kendini sıkarken Lucius'un çoktan safkan Slytherin'lerle konuşmaya başladığını gördü.
Herkes okuldaydı. Gözlerini kırmızı ve sarı renklerle dolu olan masaya çevirmemek için kendisiyle savaşırken uzanıp balkabağı suyunu başına dikti. Lily'i düşünmek, her seferinde olduğu gibi kalbini kırdı. Ona en çok ihtiyacı olduğunda Lily'e gidememek ve kendi hatası yüzünden onu kaybetmiş olmak Severus'u kırıyordu. Hayatındaki en güzel şeylerden biriydi Lily ve Severus elbette bunu mahvetti...
Ve tabii ki tam tersini umsa da Potter ve diğerleri de gelmişti. Gözlerini neredeyse üzerinde hissedebiliyordu. Yıl boyunca başına gelebilecek her şeyin düşüncesi tüylerini diken diken ederken derin bir nefes aldı.
Artık savunmasız değildi. Bir asistan olarak onlara ceza verme yetkisi bile vardı! Artık kendisini savunabilirdi.
Zayıf değildi.
///---///
Ertesi gün, okulun ilk günü, kahvaltıyı herhangi bir şaka veya hakaret olmadan atlatmayı başardı. Bazı Gryffindor'ların saldırgan bakışlarını fark etse bile, Çapulcular denen gruptan atak yoktu. İçi rahatlamalıydı belki de ama git gide daha çok geriliyordu. Onlara karşılık verebilir, kavga edebilirdi ama başına gelen nadir güzelliklerden biri olan işini kaybetmek istemiyordu. İlk ders Tılsım'dı ve birkaç Ravenclaw'un kaba sözlerini duymazdan gelerek atlatmıştı. İkinci dersi KSKS'ydı. Gryffindor'la olduğu ilk dersti ama profesör Darius'tu. Yani, bir şey yapmaya kalkışsalar Darius onları durdurur, üstüne ceza bile verirdi. Bundan önce hiçbir profesörün yapmadığı bir şey...
Kapalı kapıya bakıp alt dudağını ısırdı. Geç kalmıştı. Kapıyı birkaç kez tıklatıp içeri girdiğinde Darius'un çoktan sınıfla tanışmaya başladığını gördü. Geç kaldığı için kendine kızarak durdu.
"Severus, geç otur," dedi Darius gülümseyerek.
Anında yeni profesörün ona Severus diye hitap etmesi merak ve dedikodu konusu olurken Severus gözlerini sınıfta gezdirip tek boş yerin Black'in yanı olduğunu fark etti.
O da fark etmiş olacak ki yüzünü buruşturup homurdanıyordu.
Harika, kaçıp durduğu dört dangalaktan birinin yanına kalmıştı.
İsteksiz adımlarla yanına ilerledi ve sıranın en ucuna oturdu. Siyah yeni sırt çantasını ayaklarının dibine koyup, aralarında olabilecek en fazla mesafeyi bırakarak gözlerini kaçırdı ve etrafa bakındı. Keşke tam şu an yok olsam, diye düşündü. Artık savaşacak gücü yoktu. İstemiyordu. Her şeyin düzeleceğine olan inancı tek bir tüyün çarpması ile yerle bir olacak kadar zayıftı. Kendini öyle yarım yamalak toparlamıştı ki, onlarca parçasını küçük yara bantlarıyla birbirine yapıştırmış gibiydi. Henüz yıkılmamıştı ama sağlam da değildi yani.
Ve şimdi zorbaları ile savaşamayacak kadar yorgundu. Belki kalan haysiyeti için, geleceğe olan 'hayatta kalsam yeter' planları için kendini korurdu ama cidden yorgundu...
Obsidyen gözleri etrafta gezindi. Kulakları sohbete tamamen kapalıydı, umursamıyordu. Tam önünde Lupin ve Pettirgrew vardı. Avery ve Rosier ortalardaydı. Yan tarafta Lily ve Potter vardı. Şimdi anlaşıldı, diye düşündü. Potter, Lily'nin yanına oturunca Black boşta kalmış olmalıydı. İç çekerek tanıdık birkaç kişinin daha nerede olduğuna bakıp önüne döndü ve cüppesinin kol kısmıyla oynamaya başladı.
"Severus, sen bu yaz nereye gittin?" dedi Darius bilmiyormuş gibi.
Ne bu çocuk çocuk sohbetler ya, diye düşünürken yüzündeki ifadeden ne düşündüğünü anlayan Darius bıyık altından sırıttı.
"Bir yere gidecek paran olduğunu sanmıyorum. Olsaydı şampuan falan alırdın."
Severus, Black'in fısıltısına dişlerini sıktı ama onunla muhatap olmadı.
"İspanya'ya gittim, profesör." dedi kısaca.
Darius'la birlikte buldukları ilk boşlukta İspanya'da dört gün geçirmişlerdi. İlk defa ülkeden çıktığı tatiliydi -aslında ilk tatiliydi.- ve mükemmel geçmişti. Darius gülümsedi.
"Peki. Senin hakkında zaten epey bilgim var. Yıllarca okul birinciliği için Acheron Whitmore ile yarıştığınız için ikinizin de çalışkanlığından şüphem yok. Diğerlerinden de aynı özeni bekliyorum. Derslerimde gereksiz asa sallama, çocukça kavga ve huzur bozacak başka hiçbir şey istemiyorum. Ders kurallarını bozan istisnasız herkese gereken cezayı verir ve puan kırarım. Onun dışında sizi zorlamadan, eğlenceli dersler geçirmeyi umuyorum. Unutmayın, benim size olan tutumumu sizin hareketleriniz belirler."
Severus konuşması bittiğinde gözlerini Potter'ın arkasında oturan Whitmore'a çevirdi. Anında göz göze geldiklerinde uzaktan soluk sarı görünen tuhaf gözlere bir bakış attı. Acheron Whitmore, 6. sınıf bir Hufflepuff'tı. Genelde ortalıkta görünmeyen, insanların varlığından habersiz olduğu bir gençti.
Eğer her sene yüksek notlar alıp Severus'la birincilik için yarışıyor olmasaydı Severus da onun adını bilmezdi.
Gözlerindeki o deli bakış, bazen tüylerini ürpertiyordu. Severus'tan uzundu. İnce ama güçlü bir bedeni, her zaman dağınık olan formaları vardı. Keskin yüz hatları, soluk teni, koyu kahverengi dağınık saçları vardı. Yakışıklıydı aslında ama onu serseriye benzetmeden edemedi. Hiç anlatılan gibi tatlı ve adil olan uzlaşmacı Hufflepuff'lar gibi görünmüyordu. Bir Slytherin gibi kurnaz ve keskin, bir Ravenclaw gibi zekiydi.
Kehribar rengi gözlü gencin dudakları kıvrıldığında ona bakarken dalıp gitme hatasını yaptığını fark ederek gözlerini çekti ve önüne dönmeden önce Potter'la göz göze geldi. Gözlerinde bir şey yapacağını belli eden bir bakış vardı. Severus tetikte hissederek önüne döndü.
Dersin sonuna doğru Black'in laf sokmasından ve alaylarından gerilmişti. İnsanların her zaman yaptığı bir şeydi aslında. Babası bile onlardan daha kötü davranmıştı Severus'a, artık alışmıştı ama acıtıyordu. Geçen sene gösterdiği umursamazlık kıçına kaçmış gibi bu sözlerin canını yakmasına izin veriyordu.
"Söylesene Snape, bu yeni cüppeler de giyilmekten eskiyip yırtılmaya başladığında dikmesi için annene mi yollayacaksın?" dedi çünkü elbette birinin dikilmesi gereken kıyafetlerinin olması onun için komik bir şeydi!
Severus başını Black'e çevirirken hızla çarpan acı dalgası nefesini kesti. Gözlerine yansımış acı, Black'i şaşırtmış olacak ki kaşları havalanmıştı. Yine de devam edip elini kaldırdığında, Severus gelecek darbeden ürküp refleks olarak yüzünü korumak için sol kolunu kaldırdı.
Darbe hiç gelmediğinde yavaşça kollarını indirip siyah gözlerini Gryffindor'a çevirdi. Gri gözleri kocaman açılmış, eli havada kalmıştı.
"Ben-" devam etmeden duraksadı.
"Sana vurmayacaktım."
Severus ona inandı çünkü tepkisinden dehşete düşmüş gibi duruyordu. Cevap vermeden önüne döndü.
Hemen yanındaki Gryffindor ise, Slytherin'i ilk defa görmüş gibi bakıyordu.
///---///
Akşam yemeğinden önce iki Gryffindor tarafından sıkıştırıldı ve ilk defa puan kırma yetkisini kullandı.
"Hogwarts Asistanına olan davranışlarınızdan ötürü Gryffindor'dan kişi başı on puan," dedi kendinden emin bir şekilde. Yorgun olabilirdi ama böylelerine yüz verirse nefes bile alamazdı bu okulda. Gryffindor'ların yüzündeki şok ifadelerini umursamadan Büyük Salona yürümek epey havalıydı aslında. Ve ilk defa işi asalar çekilmeden halletmek de hoş bir değişiklikti.
Yine de Potter ve diğerlerinin yapacağı bir şakayı erkene çektiğini bilerek hızlı adımlarla kendini salona atmaya çalıştı. Sadece iki koridor ve sonra nispeten daha güvende olacaktı.
Sola dönüp birine tosladığında şaşkınca durdu ve kim olduğuna baktı.
"Severus Prince," dedi yüzünde bir sırıtış olan Hufflepuff. Üzerindeki sarı siyah cüppeyle uyumlu olan ama şu an çok daha karanlık görünen kehribar gözleri, obsidyen gözlere dikilmişti.
"Favori rakibim!"
Severus amacını anlamadığından asasını hızlıca alabileceğine emin olarak ifadesiz bir yüzle baktı.
"Whitmore," dedi mesafeli bir şekilde selamlayarak.
Bir adım daha yaklaşıp kişisel alanına ciddi bir ihlalde bulunan Hufflepuff'a tek kaşını kaldırdı.
"Sadece bir teklifim vardı," dedi yüzündeki, Severus'un tüylerini diken diken eden çekici gülümseme ile.
"Belirli günler benimle kütüphanede çalışmak ister miydin?"
Severus kaşlarını çattı. Tuhaf bir teklifti ve kabul etmeyi düşünmüyordu ama Hufflepuff cevabını biliyor gibi atıldı.
"Sürekli yakın notlar alıyoruz, çalışmayı seviyoruz ve ikimizin de pek çalışma arkadaşı yok. Yani birbirimize çok benziyoruz."
Severus sözlerinden etkilendi çünkü haklıydı. "Ama asistan olarak pek boş vaktim yok, yani..."
"Sonuçta ders çalışmak ve ödev yapmak zorundasın, değil mi?" dediğinde Severus tereddütle başını onaylarcasına salladı.
"Çalışacağın zaman bana bir not yolla ve istediğin yerde buluşup çalışalım."
Severus için uygun bir ortaklıktı. Sürekli yarıştığı kişinin çalışma yöntemlerini de gözleyip onu daha kolay geçmenin bir yolunu bulabilirdi ve dediği gibi yalnızdı.
Regulus ve Lucius bazen ona katılırdı ama Lucius üst sınıf, Regulus da alt sınıftı. Aynı dönemde olup rahat rahat konuları, araştırma ödevlerini tartışabileceği kimse yoktu.
"Tamam, sen müsait olur musun ki? Çünkü ben geç veya erken saatlerde çalışırım genelde."
Whitmore gülümseyip yavaşça elini kaldırdı ve omzuna koydu. "Senin için her zaman müsait olabilirim, Prince."
Severus cevabın cüretkarlığına şaşırırken omzundaki, boynuna çok yakın duran elin başparmağını boynunda hissetti. Neredeyse okşamış gibiydi ama hemen elini geri çekti ve Severus'un yanından geçip Büyük Salon'un tersine yürüdü.
Slytherin şaşkınlıkla yavaşça arkasına döndü ve Hufflepuff'a baktı. Koridor boştu, gitmişti.
Peki... Bu garipti.
///---///