
Chapter 3
Song - Bruno Mars = Count On Me
"Su ne kadar bulanık olursa olsun, yolunu bulmaya çalışırken yanında olan insanlar senin için suyu aydınlatan birer güneş gibi parıldar."
///---///
Severus nasıl olduğunu anlamadan yaz ortasına gelmişti bile. İşe kendini kaptırmış, daha fazla işle meşgul olarak hayatına bir düzen vermişti.
Temmuzun ortalarında ek maaş karşılığında seralara göz kulak olmaya başladı. Bazı bitkilerin yetiştirilmesinde tatilden yeni gelen profesör Sprout'a yardım ediyordu. Aynı zamanda genç KSKS profesörü ile de bir arkadaşlık geliştiriyor gibiydi.
16 Temmuz'da, güneşin şaşırtıcı bir şekilde daha az yaktığı bir sabaha uyandı. Yataktan sürünerek çıkıp odasındaki banyoda elini yüzünü yıkayıp geri döndü. Oda yeterince genişti. En azından Spinner 's End'deki odasından büyüktü... İki kişilik yumuşak yatağı odanın tam ortasındaydı. Yatağın sağındaki duvarda büyük bir cam vardı. Severus akşamları camın kenarında oturup gölü ve ormanı izlemeyi severdi. Kuzey bölgesindeki kulelerden birinin orta katındaydı.
Camın hemen yanında çalışma masası yerini alıyordu, masanın pek çok çekmecesi ve rafı olduğundan kitaplık olarak da kullanabiliyordu. Solda banyo kapısı, iki kapaklı ahşap dolabı ve orta boy koltuğu ile küçük bir masası vardı.
Kendi küçük dünyası. İlk defa duvarlarına özgürce bir şeyler asabiliyordu. Çocukluğundan beri heves ettiği bir şey...
Çıkış kapısının sağında duvar çoğunlukla boş kalmıştı. Severus oraya küçük bir Slytherin bayrağı ve üç poster astı. İki Queen, bir The Beatles posteri. Çalışma masasının hemen yanında yeni aldığı mantar panosu notlarla doluydu. Odasına bakıp gülümsemeyi keserek yatağının ayak ucundaki sandığına ilerledi ve yeni aldığı iki çift ayakkabıdan spor olanı çıkarttı.
Bunlar Darius'un hediyesiydi. Bu sene yeni başlayacak olan 26 yaşındaki KSKS profesörü.
Kendisi epey sportif bir tipti. Zekayı önemsese de bedeninin güçlü olması gerektiğini düşünen bir adamdı.
Eh, Severus'tan epey farklıydı. Slytherin'in cılız ve işe yaramaz bir bedeni vardı ve geliştirmeyi de umursamıyordu. Asıl gücün zeka, bilgi ve sihir olduğuna inanıyordu.
Yine de son zamanlarda gelişen arkadaşlıkları sebebiyle kendini birden spor yaparken buldu. Darius ve Poppy'nin ısrarı sonucu uzun bir sağlık taramasından geçip, iyileşme konusunda büyük bir çaba sarf etmişti. Poppy oldukça uzun bir liste olan sorunlarını gördüğünde az daha bayılacaktı.
Komikti ama eğer o an gülseydi Darius kesinlikle kafasına bir şeyler fırlatırdı.
Köprücük kemiği, burnu ve sol bileği kontrollü bir şekilde kırıldı ve düzgün bir şekilde kaynaması için dört gün hastane kanadında kaldı. Daha önce kırılan ve yanlış kaynayan kemikleri düzeltme yöntemi, epey barbarca ve acı verici olsa da sonuç olarak burnu biraz daha küçük ve düzgündü. Köprücük kemiğinin düzelmesi ile duruşu da düzelmişti ve sol bileğini kullanırken ortaya çıkan ağrıları dinmişti.
Bu ay sonu sağ dizi de kırılıp düzeltilecekti. Poppy hepsini bir arada yapmanın zararlı olacağını düşünmüştü.
Ayrıca Darius ile şifacının yaptığı bir diyet listesi sayesinde 6 kilo almıştı bile!
Bir şeylerin düzeldiğini fark ettikçe mutlu olsa da aklına düşen annesini düşünmeden edemiyordu. Güzel annesi, meleği, bu halini görse kim bilir ne kadar mutlu olur, gurur duyardı...
Geç kaldığı için aceleyle odadan çıktı ve yeni doğan güneş ışığının altında merdivenleri koşarak indi. Darius bahçede olmalıydı. Kapıdan fırladı ve gölün yanına ilerledi. Uzun boylu, siyah saçlı figür orada dikiliyordu. Beyaz soluk teni, geniş omuzları ve yapılı bir bedeni vardı. Yemyeşil gözleri, uzun kirpikleri ile güzel görünüyordu. Severus bir süredir kendisini ona yakın hissetmeden edemiyordu. Darius çok... abi gibi bir tipti. Tam olarak ilgili ve baş belası bir abiydi.
"Sev! 4 dakika geciktin!"
Severus gözlerini devirdi. "Sadece dört dakika, abartma."
Başlayacakları yere yürürken Darius'un şikayetlerini dinlemedi ve tabii ki sonunda kafasına bir şey yedi. Darius'un sinir bozucu bir başka özelliği de tepesi attığında birilerinin kafasına eline gelen ilk şeyi fırlatmasıydı. "Ah! Yavaş be!"
Kafasına çarpıp yere düşen suluğu alıp Darius'un üzerine atıldı.
"Bir de dopdolu! Beni öldürmeye mi çalışıyorsun ruh hastası manyak!"
"Ah, vurma! Tamam, özür dilerim! Ah!"
Şey evet, genelde böyle anlaşıyorlardı. Yarım saat sonra anca başladıklarında camdan onları izleyen profesör McGonagall gülerek başını iki yana salladı.
İlk önce koşu vardı. Büyük gölün etrafında uzun bir koşu. Genelde yarışıyorlardı. Sonra beş dakikalık mola, ki bunu da yalvar yakar yaptırmıştı. Darius'a kalsa hiç durmazdı. Ruh hastası manyak-
Ve şınav vardı. Mekik ve diğer zor birkaç şeyle devam ediyordu. Çarşamba onların dinlenme günüydü. Onun dışında bazen yaptıkları şeyler değişse de hiç ara vermeden devam ettiler.
Severus nefes nefese, Darius'un yanında öğretmenler için olan ortak duşlara girip hızlı bir duş aldı. Saat sabah 08.17 olduğunda seralardaki profesöre yardıma gitti. Bugün neyse ki yapacak iksiri yoktu, böylece tekrar Darius ile çalışabilirdi. Boş olduğu zamanlarda Darius'tan düello üzerine dersler alıyordu.
Hogwarts'ta çalışmak monoton bir olaydı ama bu kadar çok çalışırken ve öğrenirken sıkılacak vakti bulamıyordu.
Ve galiba ilk defa diğer öğrenciler gibi hissediyordu.
Hogwarts onun eviydi...
///---///
Ağustos sonu bütün Profesörler okula dönmüştü. Gelecek öğrenciler için bir telaş okulu sararken Severus gün geçtikçe geriliyordu. O kadar insanla bir arada olmaya, kabus gibi olan hayatına dönmeye hiç hazır değildi...
Darius'la uğraşmak bile kesmiyordu artık. Sıcak zindanlardaki yerinde gözlerini gezdirip iç çekti ve son iksir partını kutuya koyup asasıyla havaya kaldırdı. Hastane kanadına doğru yola çıkarken zihni düşüncelerle doluydu. Bugün son iş günüydü, Dumbledore'un yanına uğrayıp son maaşını alacaktı. Ek maaşla birlikte bütün yılı geçirebilirdi. Hâlâ bazı şeylerden kısması gerekiyordu ama en azından çok daha iyi durumdaydı.
Hızlı adımlarla tanıdık iksir kokusuyla dolu olan Hastane Kanadına girdi.
"Poppy?"
Kısa bir sessizlikten sonra hafif kilolu, neşeli kadın ofisinden fırladı.
"Ah Severus! Yine erken bitirdin, ha?"
Severus gülümsedi. "Öyle oldu. Nasılsın Poppy?"
Kadın kutuyu asasıyla devralıp ofisine götürürken güldü. "Yorgunum canım, bütün gün ev cinleri ile birlikte tüm alanı ve malzemeleri temizledim. Açlıktan da ölüyorum. Sen nasılsın?"
Severus yorgun olduğunu söylemesine rağmen iksir şişelerini dolaplara hızlı hızlı yerleştiren otoriter kadına güldü. Evet otoriter ve evhamlı olduğu doğruydu ama aynı zamanda çok samimi ve sıcakkanlıydı. Özellikle burada iyileşerek geçirdiği zamanlarda kadın ona annesi gibi bakmıştı.
"Ben de iyiyim. Birazdan Dumbledore'un yanına uğrayıp odamı boşaltacağım."
Poppy iç çekti. "Odanı seviyordun," diye mırıldandı üzgünce.
"Ah, önemli değil, yatakhanemi de seviyorum."
Şey, bu bariz bir yalandı. Yatakhaneden nefret ediyordu ama bunu belirtmesine gerek yoktu.
"Tamam, her şey tam görünüyor." dedi son iksir şişelerini de kontrol edip yerine yerleştirerek.
"Zaten öyle olduğuna emindim."
Severus bu kolay gelişen güven karşısında gülümsedi. "Tamam o halde. Öğle yemeğinde görüşürüz Poppy."
Yemekten bahsedince kadının karnı guruldadı. Severus gülüşüne engel olmak için derin bir nefes alırken kadın utanarak kızardı.
"Eh, görüşürüz oğlum."
///---///
Severus karmakarışık odada ilerleyip müdürün masasına vardı. Mavi gözlü, yaşlı büyücü masasında kağıtlara gömülü bir şekilde oturuyordu.
"Profesör," diye selamladı adamı.
"Severus, hoşgeldin. Otur," derken masanın önündeki rahat sandalyeyi gösterdi.
"Limon damlası?"
Severus uzatılan kristal kaseden bir şeker alıp ağzına attı ve yüzünü buruşturmamaya çalışarak yedi. Başta nezaketen alıp, tadı yüzünden kıvrana kıvrana yiyordu ama zamanla alışmıştı. Hatta hoşuna bile gidiyordu, elbette sesli olarak itiraf edecek değildi.
"Nasıl gidiyor oğlum?" dedi kağıtları bırakıp ellerini masanın üzerinde birleştirirken.
"Gayet iyi, profesör. Teşekkür ederim. Siz nasılsınız?"
"Ah, yoruldum biraz ama bende iyiyim. Sanıyorum ki ödemeni almak için geldin?"
Severus ister istemez mahçup gibi hissederek başını salladı. Bu parayı hak ederek alıyordu ama yine de çekingendi.
"Evet efendim."
Dumbledore masasındaki bir çekmeceyi açıp dopdolu görünen bir zarf çıkarttı. "İşte burada."
Severus uzanıp para zarfını alırken tebessüm etti. "Profesör, ben her şey için teşekkür etmek istiyorum. Bana çok fazla yardımcı oldunuz. Bunu nasıl geri öderim hiç bilmiyorum."
Dumbledore güldü. "Ben sadece çok yetenekli bir genci işe aldım ve o benim için işleri çok kolaylaştırdı." dedi alçakgönüllülükle.
"Ayrıca neden veda eder gibi konuşuyorsun?"
"Şey," dedi Severus anlamayarak. "Tam olarak veda değil ama artık çalışmıyorum, değil mi? Yani-"
"Ah hayır, Horace unutmuş olmalı," dedi başını iki yana sallayarak.
"Bazen tembel olmuyor değil."
Onun dedikodu yapmasına gülen Severus'un sesi, gelen ayak sesleri ile kesildi. Profesör Slughorn ve Darius yan yana içeri girip masaya yaklaştılar. Darius mutlu, Slughorn telaşlı görünüyordu.
"Severus, ben unuttum-"
"Biliyoruz, Horace." dedi Dumbledore neredeyse bıkkın bir sesle.
"Neyse ki şimdi açıklama yapabilirsin."
Slughorn Severus'un karşısına oturdu. Darius da Dumbledore'a selam vererek bir sandalye çekti yanına.
"Severus! Yönetim kurulu ile uzun toplantılar sonucu bir karara vardık. Sana bir teklifimiz var."
"Nedir?" dedi Severus gizlenmiş bir merakla ve az biraz heyecanla.
Slughorn heyecanla kıpırdandı. Suratı kızarmış, yüzüne bir gülümseme eklenmişti.
"Her Hogwarts profesörünün yıl içinde bir asistan alma hakkı vardır. Ciddi bir iş ve sözleşme ile olur. Yıl boyunca profesör ile çalışır, düzenli olarak maaş alır ve işi iyice öğrenir. Biz de konuştuk ve anlaştık; eğer asistanım olmayı kabul edersen, mutluluk duyarım."
Severus nefesini tuttu. Hayal görmüyordu, değil mi? Bu bir yaz boyunca Hogwarts'ta çalışmaktan çok daha önemli bir şeydi. Ön çıraklık gibi! Üstelik Horace Slughorn ile! Pek çok yetenekli ve güçlü iksir ustası ve sosyal açıdan önemli yere sahip cadı ve büyücüyle bağlantısı vardı. Eski öğrencileri ve dostları olarak Slug Kulübünün yaptığı bazı toplantılara gelirlerdi. Slughorn'la çalışmak, onlarla tanışabileceği, adını duyurabileceği anlamına geliyordu.
Çalıştığı süreçte güçlü bağlantılar kurabilir, parası yetmese bile onu İksir Ustalığı Programı'na sokacak bir usta bulabilirdi. Bu, kendini kanıtlama fırsatı olabilirdi.
"Ben... Ben onur duyarım efendim." dedi sesini zar zor bularak.
Slughorn güldü. "Harika!" Cüppesinin cebinden bir kağıt çıkarıp Severus'a verdi. Biraz ceplerini karıştırıp bulduğu kalemi de uzatıp geriye yaslandı.
"Bu işin bazı getirileri de var Severus," dedi Dumbledore sakince. Ama gülümsüyordu.
"Odan sende kalacak. Orada kalacaksın ancak istediğin zaman ortak salonuna veya yatakhanene girebilirsin. Ayrıca sana bir ofis verilecek. Bu konumda bir Baş Oğlan gibi puan kırma ve puan verme hakkın var. Yemekleri Slytherin masasında yiyeceksin. Bazı derslere Slughorn'un yanında katılacak ve hatta bazı dersleri sen yöneteceksin. Bu, senin iksirlerle dolu bir ortamı kontrol altında tutma gücünü geliştirecek ve asistan olarak Profesör Slughorn'a yardım etmiş olacaksın. Bazı günler, bazı durumlarda derslerden muaf tutulabilirsin. Yoğun bir programın olacak. Şimdi... Kabul ediyor musun?"
Severus teklif karşısında başı dönerken onu zorlukla yanıtladı. "Evet profesör." dedi titrememesi için uğraştığı sesiyle. Bu hayal edebileceğinden çok daha harika bir fırsattı.
"Güzel, o zaman imzala bakalım."
Severus önüne dönüp hızlıca sözleşmeyi okudu. Kabul etmeyeceği hiçbir şey yoktu. Profesörlere güveniyor sayılabilirdi ama Lucius onu, herhangi bir sözleşmeyi ayrıntılarını bilmeden imzalamaması gerektiği hakkında çok etkileyici örneklerle uyarmıştı.
Kağıt, imzanın olduğu mürekkebi emdiği an yanarak yok oldu. Büyülü ve resmi bir sözleşme olarak Bakanlıkta bir yere gitmişti.
"Evet Darius, sen niçin buradasın?" dedi Dumbledore genç KSKS profesörüne dönerek.
"Severus'un yazdığı biri savunma, diğeri iksir hakkında olan makaleleri oldukça ünlü dergilerde Eylül sayısında yayımlanacak. Gerçekten çok beğenildi ve Severus," derken gözlerinin içine baktı gülerek.
"Yakın zamanda pek çok mektupla rahatsız edileceğine eminim."
"Ne?" dedi şokla Slytherin. Aklını kaçırmış olabilirdi. "Ben- benim-"
Profesörler kahkaha atarken Severus heyecanla ayağa fırladı. "Ciddi misin?"
"Evet," dedi Darius gülerek. Bu makale yazma ve dergilere yollama işini o öne atmıştı ve Severus'a yardım etmişti. Buna rağmen inanamıyordu, yazısının o kadar iyi olabileceğine hiç inanmamıştı. "Severus, yazıların çok etkileyiciydi! Dünyanın pek çok yerinden insanların okuyacağı bir dergide yayımlanacak kadar!"
Severus yerinde duramayarak etrafına bakındı. Ne yapacağını şaşırmıştı. Bir günde bu kadar mutluluk kalbine ağır gelirken kendisine gülen profesörleri görmezden geldi. Utanamayacak kadar gururlu ve mutluydu! Annesi onu görseydi, çok gurur duyardı. Sarılıp saçlarını okşardı.
Modunun düşmesine izin vermemeye çalışırken ayaklanan Profesöre baktı.
"Eh, hadi öğle yemeğinde bunu kutlayalım."
Slughorn ayaklandı hemen. "Bunun için harika bir şampanyam var!"
Dumbledore ona gözlerini devirdi. Biraz endişe verecek şekilde, adamın alkol sevgisi hepsi tarafından biliniyordu...
Her zamanki masaya geçtiklerinde, tamamlanmış öğretmen kadrosunun önünde başarısı bir kez daha dile getirildi. Poppy hızla onu kucaklarken diğer öğretmenler de tebrik ettiler. En son McGonagall yaklaştı.
"Ah Severus, seninle gurur duyuyorum." dedi dolu gözlerle. Son zamanlarda epey yakınlaştığı cadı uzanıp kollarını ince bedenine sardı ve saçlarını okşadı.
"İstersen, yapamayacağın hiçbir şey yok. Bunu biliyordum."
Severus dolu gözlerle kadına sarıldı. Küçük bir çocuk gibi ağlamamak için iç çekti.
Hogwarts'ta yaz, hiç beklemediği kadar mükemmeldi. Ama her güzel şeyin bir sonu olurdu...
////----////