Ikigai

Harry Potter - J. K. Rowling
M/M
G
Ikigai
Summary
Ikigai = Uğruna yaşadığınız şey, hayata tutunma sebebi.///---///Severus Snape 6. yıl pek çok açıdan acı çekiyordu...Babası olacak canavar, annesini öldürmüştü.Lily yanında değildi.Ölüm Yiyen meselesi yüzünden ciddi baskı altındaydı.Hufflepuff'tan bir manyak tarafından rahatsız ediliyordu.Ve James Potter aptal bir büyü yüzünden ondan ayrılamıyordu. Kelimenin tam anlamıyla...///---///Ikigai Aimour yapılan kişiyi, belirlenen diğer bir kişiye bağlayan bir bağ büyüsüydü. Büyüye maruz kalan kişi, diğerinden ne kadar uzak durursa o kadar acı çekerdi ve uzak durmaya devam ederse, gün geçtikçe ölürdü.Ve bu büyü James Potter'ı, baş düşmanı Severus Snape'e bağlamıştı.
All Chapters Forward

Chapter 2

Song - Alex & Sierra = Little Do You Know

"Acıyı unutmazsın. 'Zamanla geçer' de sadece laf. Zamanla geçen tek şey zamandır, sen de zamanla acıya alışacaksın."

////----////

ki hafta sonra yatakhaneden çıkmaya yetecek gücü anca buldu. Siyah saçları yüzünü örterken yavaş ve sessiz adımlarla ilerliyordu. Gözleri Hogwarts'ın taş koridorlarında gezinirken asası elinde, arkasını kollayarak ilerliyordu. Potter ve köpeklerinin ya da kendisine zorbalık eden diğerlerinin okulda olmadığını bilse de tedirginlik bu okulun koridorlarında özgürce yürümesine engel oluyordu.

Zindanlardan çıkıp büyük kapılara ulaştı ve dışarı adım attı. Sakin adımlarla Karagöl'e ilerledi, her zaman altında oturduğu sıradan ağacının altına oturuverdi. Hava sıcaktı ama boğucu değildi. İskoçya'da yazın bulunmanın getirisi, genelde yakıcı bir sıcağın olmamasıydı. Ancak bazen de öyle sıcak olurdu ki, zindanların soğuğu bile işe yaramazdı. Severus, henüz yaz bile gelmemişken sıcaktan bayılmak üzere olduğu birkaç seferi hatırladı.

Zindanlar soğuk ve güneş görmeyen bir yerdi. Yine de havanın yakıcı olduğu bazı günlerde bu bile yetmezdi. Okul, yatakhanelerde dönüp duran, cama çıkıp hava almaya çalışan, soğutma tılsımları yapmaya çalışan öğrenciler ile dolup taşardı ama en kötüsü zindanlar olurdu. Eh, açık pencere veya büyük bir açıklık olmadığı için sıcak hava içeride toplanır, bütün Slytherin'i yakardı. Belirli saatlerde olan büyülü havalandırmaya kadar cehenneme hazırlık yapar gibi sıcakla boğuşurlardı.

Bu yüzden bu güzel havanın tadını çıkarmak için gözlerini yumup derin bir iç çekerek sırtını ağaca yasladı. Düşünmek istemese bile zihni sürekli kanlar içindeki annesinin hatırasını gözlerinin önüne getiriyordu. Babasının ömür boyu hapis cezası almış olması yüreğine su serpse de yetmiyordu. Acısı, öfkeyle karışarak içini sıkıyor; o lanet hapishaneye gidip baba demeye utandığı adamı öldürmek istiyordu.

Bunu herkesin içinde yapamazdı elbette. Zaten gidip birini öldürecek hali de yoktu ama Tanrı biliyor ki, şimdi karşısında olsa asasını bile kaldırmaz, elleriyle öldürürdü onu. Nefret dolu düşüncelerini dağıtmak için derin bir nefes alıp gözlerini durgun göle çevirdi. İçinde gezinen balıklar sebebiyle hafifçe dalgalanmasını izlerken büyük gölden gelen rüzgar ile serinlediğini hissetti.

Şimdi ne yapacağını düşünmeliydi. Annesi gitmişti, babası hapisteydi. Yani cebine girecek bozuk parası bile yoktu. Şimdilik Hogwarts yemeklerini ve Profesör McGonagall'ın getirdiği kişisel temizlik malzemelerini kullanıyordu ama eninde sonunda onu buradan şutlayacaklardı. Belki deposunda uyuyabileceği bir iş bulurdu. Evet, en iyi fikir buydu.

Sonra bir şekilde hayatta kalmaya çalışırdı. Eğer çok sıkışırsa Lucius'un yardım etmekten memnun olacağını biliyordu. Eli açık zengin bir arkadaş sahibi olmanın faydasını ilk kez fark etti. Daha önce ondan hiç, bir şey istememişti ama hayatta kalmak için borç alabilirdi. Acil durum planı olarak bunu bir kenara bırakıp iç çekti. İyi de iki buçuk ayda kazandığı para ona yıl boyu nasıl yetecekti? Okul eşyaları ne olacaktı?

Sinir ve karmaşayla iç çekerek sırtını çimenlere yasladı ve çocuk gibi tepinmemek için kendini tuttu. İşin içinden nasıl çıkacağını bilmemenin endişesiyle gökyüzüne baktı. Pekala, şu an sakinleşip hangi adımları izleyeceğini düşünecekti. Öncelikle ortalıkta pek fazla görünmeden, göze batmamaya çalışarak okulda barınmaya çalışacaktı. Yollandıktan sonra eşyalarını da alıp bir iş bulmalıydı. Önce Diagon yolunda iş arardı, bulamazsa da Knockturn yoluna giderdi. Artık ne olursa çalışacaktı. Ağırlık kaldırma işleri zayıf bedenini yorsa da belki iksir yapabileceği bir iş bulurdu.

Sonra parayı çok dikkatli kullanmalıydı. Okul eşyalarını Knockturn'deki ikinci el dükkanlardan birinden alıp tamamlardı. Okul kıyafetleri şu sıralar üstüne biraz uzun ve bol geliyordu ama üç ay içinde biraz daha uzarsa tam olurdu, yani kıyafet sorunu yoktu. Ayakkabıları berbat haldeydi ama birkaç temizlik ve onarıcı büyü ile toparlardı. Yani belki toparlardı... Para kalırsa onunla da kişisel bakım için bir şeyler ve ucuz parşömen alırdı.

Peki... Bu şimdilik en iyi planıydı. Gözlerini parlak gökyüzüne yumup iç çekti. Üzüntüsü bedensel yorgunluğa dönüşüp üzerine çöküyor gibiydi, sürekli yorgundu. Nefes almak bile zor geliyordu cidden.

///---///

"Bay Snape? Bay Snape uyanın," dedi Dumbledore'un tanıdık sesi. Severus kaşlarını çatarak ayılmaya çalıştı. Neredeydi? Gözlerini aralayıp yıldızları gördüğünde şaşkınca iç çekti. Çoktan güneş batmış mıydı yani? Kaç saattir uyuyordu. "Saat akşam sekiz, Bay Snape."

Gözlerini profesöre çevirirken yerinde doğrulmaya çalıştı. Gölden gelen soğuk saatlerce hareketsiz duran bedenine bolca çarpmış, bütün kaslarının kaskatı olmasına sebep olmuştu. Kemiklerinin durumundan bahsetmeye gerek bile yoktu. Muhtemelen üşütecekti de! Kendi salaklığına kızmayı kesip varlığını ikinci kez unuttuğu Müdüre döndü.

"Teşekkürler, Profesör." diye yanıtladı onu ve ayağa kalktı. Bir de kimsenin gözüne batmayacağım demişti, değil mi? "Uyuyakalmış olmalıyım."

Yaşlı adam babacan bir tavırla güldü. "Ah, daha dikkatli olmasın genç adam. Hastalanabilirsin."

Severus başıyla onayladı, "Daha dikkatli olacağım efendim."

"Pekala! O halde kaleye dönüp akşam yemeğinde bize katılmaya ne dersin? Bu akşam bazı sebeplerden ötürü geçe kaldık ve bize katılırsan memnun oluruz."

Bu durumdan kurtuluşu olmadığını bilerek başını salladı. "Elbette efendim," dedi saygısını bozmadan. Profesör Dumbledore'un yanında kaleye yürürken içten içe kendine kızmaya devam etti. Yaptığı planları birkaç saat içinde bozduğuna inanamıyordu! Eskimiş ayakkabılarını izleyerek ezbere bildiği merdivenleri çıktı ve profesörü takip ederek Büyük Salon'a ilerledi. İçerisi çok garipti. Öğretmenlerin oturduğu yer yoktu, öğrenciler için olan kısım da. Onun yerine tam ortada kaliteli, uzun bir masa vardı. Sol tarafta olan masanın başı boştu, hemen sol kısmında Profesör McGonagall vardı. Onun karşısında Profesör Slughorn oturuyordu. Anlattığı bir hikaye daha koridordan duyuluyordu. Onun yanında Hagrid ve Filch vardı. McGonagall'ın yanı ise boştu, boş sandalyenin yanındakinde Poppy vardı. Severus aynı gökyüzü manzarası ile kaplı olan tavana bir bakış atarak masanın başına ilerleyen Dumbledore'u takip etti kuzu gibi.

"Ah, Albus seni bulmuş," dedi McGonagall endişeli bir ifade ile. Kaşları havalanmış, alnında birkaç çizginin oluşmasına sebep olmuştu. "Yatakhanende olmadığını fark ettiğimde endişelenmiştim."

"Bahçedeydim efendim," dedi kısaca ve çekine çekine McGonagall'la Poppy'nin arasına oturdu. Biri kendisi için endişelenmeyeli uzun zaman olmuştu. Dumbledore'un işareti ile yemek başladığında annesinin öğrettiği gibi görgü kurallarına uygun bir şekilde yemeye başladı. "Ee Severus, şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?" dedi profesör Slughorn rahat bir şekilde. Bir anda hem McGonagall'ın hem de Dumbledore'un kendisine dönüp kızgın bir ifade ile bakmasıyla toparlamaya çalıştı. "Yani aklında bir şeyler var mı? İstersen yardımcı olmaktan mutluluk duyarım."

Severus cevap vermek istemese de mecburen boğazını temizleyip cevapladı. "Aslında evet, Diagon yolunda bir iş bulmayı umuyorum." Profesör Dumbledore'un sesiyle ona döndü. "Birkaç gün önce dosyaları kontrol ederken senin dosyanla karşılaştım oğlum ve ister istemez bir göz gezdirdim," dedi ve yüzünde yumuşak bir gülümseme ile devam etti. "İksirlerde inanılmaz bir başarın olduğunu fark ettim."

"Teşekkürler?" dedi Severus tereddütle. Profesör devamını getirmeden susunca, ne diyeceğini şaşırmıştı. Böyle durumlardan nefret ediyordu.

"Eğer istersen yazı burada geçirip gelecek okul yılı için Hastane Kanadına lazım olan iksirleri yapabilirsin. Profesör Slughorn sana öğretebilir, bu ay boyunca okulda kalacak." Severus kaşlarını kaldırdı. "Profesör, ailevi durumum için bana acımanıza gerek yok. Kendim bir iş bulup çalışabilirim." dedi biraz sert bir şekilde. Bir an saygısızlık etmiş olabileceğini düşündü ama profesör gülümsemeye devam ediyordu.

"Elbette hayır oğlum, sana acımıyorum. Bunun için fazla güçlüsün. Ancak şu an, seni biraz daha ileriye götürecek bir işe ihtiyacın var. Benim de Hastane Kanadı için iksir yapacak birine. Eh, iksirleri mükemmel olan bir öğrencim varken, başka birini aramama ne gerek var?"

"Ayrıca Severus, bu kariyerin için de harika bir destek olur. Hogwarts için iksir yapan bir genç, herhangi bir iksir ustasının çırağı olmak istediğinde kabul edilme şansı daha da yüksektir." dedi Slughorn gözleri parlayarak. "Senin gibi bir yetenek başka bir işle harcanmamalı, kendini geliştirirsen son yüzyılın en genç iksir ustası bile olabilirsin."

Severus derin bir nefes aldı. Evet, şey, bu kesinlikle kendi yaptığı plandan on kat iyiydi. Hogwarts'ta bedavaya kalacak, iksir yaparak para kazanacaktı. Bu bedavaya yer, yiyecek ve temizlik malzemesine sahip olacağı anlamına geliyordu ve aynı zamanda profesörün de dediği gibi harika bir iş geçmişiydi. Tabii bir sorunu vardı. İksir Ustalığı programı çok pahalıydı. Programı tamamlayıp bir iksir ustasının çırağı olmak uzun ve para isteyen bir süreçti. Yine de bir yolunu bulabilirdi belki, şu anlık hayatta kalsa yeterdi. "Buna çok sevinirim efendim," dedi doğrudan Dumbledore'un mavi gözlerine bakarken. Yüzünde nazik bir gülümseme ile minnettarlığını gizleyemedi.

"Harika! İki gün daha dinlen o halde, sonra iksir stoğu için yapacağın iksirleri öğrenebilirsin." Severus daha iyisini isteyemezdi.

///---///

Haziran sonunda hayatı bir düzene oturmuştu. Sabah erkenden kalkıp kendisine verilen odada kahvaltısını ediyor, yaz ödevlerini yapıyordu. Öğlen gibi zindanlardaki bir iksir sınıfına kapanıp kazandan kazana atlayarak iksirler yapıyordu. Maaşı hakkında konuşmuşlardı. Pekala, onun yerinde olan biri için epey fazla bir miktardı. Sadece bir aylık geliriyle hem okul kitaplarını hem de diğer eşyalarla beraber bir ayakkabıyı alabilirdi.

Akşam olduğunda Büyük Salonda yemeğe katılırdı. Haziran sonu profesör Slughorn bir tatile çıkmış, tatilden dönen yeni Karanlık Sanatlara Karşı Savunma profesörü onun yerini almıştı. Yeni okul dönemi için nasıl çalıştıklarını yakından izleyen Severus bütün bu düzenlemelerin ne kadar zor olduğunu ama sistemli çalışmayla ne kadar kolay halledildiğini fark etmişti.

Bunun dışında artık Hogwarts koridorlarında tedirgin olmadan yürüyebiliyordu. McGonagall ve Poppy üzerine titriyor gibiydi. Hala Gryffindor'un Başkanı ile aralarında bir sınır olsa da iyi anlaşıyorlardı. İkisinin de boş olduğu zamanlarda satranç oynama gibi bir gelenekleri oluşmuştu.

Severus şimdiye kadar 15 kez yenilmiş, 8 kez de yenmişti. Belli ki bu durum cadıyı hem şaşırtmış hem de hırslandırmıştı çünkü oyunlarda daha saldırgan bir taktik izlemeye başlamıştı. Eh, Severus o kadar da sıkılmıyordu. Ayrıca iksir yapmak zaten sevdiği bir şey olduğundan yaptığı işten zevk alıyordu.

Bu yeni olaylar bir yerde annesinin ölümü için krizler geçirmesine engel olmuş, durduk yere gelen öfkesini bastırmasına yardımcı olmuştu. Bazen hala eskisi gibi hissettiği oluyordu. Şu an Hogwarts'taydı ve eve döndüğünde annesi onu yumuşak bir gülümseme ile karşılayacaktı. Asla olmayacağını fark etmek en kötüsüydü. Üzerinden biraz zaman geçmesine rağmen hala acı veriyordu. Annesini, onunla yaşadığı zamanları, yaşayamadıklarını düşünmek öyle büyük bir acıydı ki... Yine de alışıyor gibiydi Acıya alışmayı öğreniyordu. Öğrenmek zorundaydı.

///---///

Forward
Sign in to leave a review.