catching fire

Glee
F/F
G
catching fire
Summary
You little freak..
All Chapters Forward

Chapter 7

Kurt yaşadıkları gecenin ardından sabaha kadar uyumamıştır. Olan biten her şey zihninde dönüp duruyordur. Blaine'nin onun duvarlarını kırdığını hissediyordur ve bu onu korkutmuştur. Başından beti ona sert davranmasının ve yaptığı onca şeyin onu korkutmamış olmasına anlam veremiyordur. Korkmuştur çünkü bu zamana kadar kimseye güvenmemiş hiç kimseye şuan hissettiği şekilde duygular beslememiştir. Blaine'nin onun duvarlarını yıkmasını istemiyordur, sert olmak istiyordur güçlü olmak.. O gece sabaha kadar bunları düşünür o zengin piçinin bu zamana kadar savaştığı ve kazandığı itibarını kaybetmesine değmeyeceğine kendini inandırmaya çalışır ve sonunda ondan uzak durmanın doğru olacağına karar verir. Bu kaçmak değil diye telkin eder kendini ona zayıf olduğunu söyleyen iç sesini duymazdan gelir. 'ben korkak değilim seni lanet olası ben sadece böyleyim hepsi bu' artık kararını vermiştir onada söylediği gibi ondan uzak duracaktır hatta daha iyisini yapacak o yokmuş gibi davranacaktır. Ama dün gece yaşananlar ona blaine'nin ne kadar dayanıklı olduğunu da göstermiştir bu yüzden onun direnemeyeceği bir şey yapmaya karar verir. Onun artık kurt'u istememesini sağlayacak bir şey ve bunu yapacaktır..
….
Blaine sabaha kadar açık kalmış göz kapaklarını ovuştururken koridordaki hareketliliği görmezden gelir, 'Benim hakkımda bir bok bilmiyorsun' diyen sesi hala kulaklarında yankılanıyordur ve düşünmemeye çalışırken kendini daha da düşünmeye zorladığını fark etmesi sabahı bulduğu için kendisine birkez daha küfreder. Yine de içinde yankılanan iç sesine tıslamaktan kendi kendini alıkoyamaz. 'Anlatmıyorsun ki!' Havayı içine çeker, 'kaçıyorsun, ve hala korkak benim!' Dün gecenin aklına gelmesiyle yüzüne yayılan sıcaklığı geri itmeye çabalamıştır bir kez daha, ama ne yazık ki onun söyledikleri bile gecenin büyüsünü yok etmeye yetmiyordur, ismini onun dudaklarından duymanın verdiği his.. Saçlarının kokusu ve lanet olasıca elleri...
Blaine kalp atışlarının şimdiden artmaya başladığını hissettikçe görmeyen gözlerle etrafına bakınmayı sürdürür, gerçekten kuzeni o gece kendisine bir şey içirmişse söylemenin tam zamanı olduğunu düşünerek kendi cesaretine bir kez daha şaşırır, çünkü tanrı biliyordur ki eve geldiğinde yaptığı tek şey sinir ve tatminle buluşmuş bedenine laf geçirmeye çalışırken kendi yaptıklarının çenesini düşürmesine izin vermektir, daha sonra şoku atlattığında ağzından çıkanları neden söylediğini kendisine defalarca sormuştur ve onun göründüğü gibi olduğunu kabul etmemeye çalışarak güneşin doğuşuna arkadaşlık ederken bulmuştur kendini, yaşadıklarına ağlamalı mı yoksa yüzünde salakça yayılan sırıtışa izin mi vermeli hala bilmiyordur.
Bu çocuğun bir kere olsun bir şeyleri kendisi için kolaylaştırmasını dilerken bunun ümitsiz bir istek olduğunu farkına varması uzun sürmemiştir ve sınıfa doğru adımlarını hızlandırırken ders saati için erken olmasını umursamaz, tüm o boş zekalıların şimdiden sınıfta toplandığını bilecek kadar alışmıştır buraya, bu fikirlerinin birden onu görüp göremeyeceğine dönüşmesiyle yüzünü buruşturur ve aklına karşı gelmek ister gibi kulaklarına dolan kalp atışlarına susmayı emreder, sınıfın kapısına vardığında etrafının morardığına emin olduğu göz kapakları çok yavaş bir şekilde kırpışmaya devam ediyordur, rulo haline gelmiş kağıtların etrafta uçuştuğunu görerek bir kez olsun haklı çıkmamayı dilemekten kendini alıkoyamaz ve gözleri bu hayvanat bahçesinden olabildiğince uzakta bir yer seçmeye koyulur.
Ellerini saçlarında gezdirerek gözlerini birkaç saniyeliğine kapatır ve uykusunu açmaya çalışırken başını yavaşça yere eğer, ayakta uyumak isteyeceği son şey olduğu için gözlerini zorla açar ve bu günü nasıl atlatacağı kafasında koca bir soru işareti bırakırken gördüğü şeyle başını tekrar yere eğer. İlkel canlı çeşitlerinden uzaklaşmaya çalışırken birinin cinsel hayatının baş koltuktan izler konuma gelmek yüzünü buruşturur ve hızla kafasını başka bir yere çevirir. Daha sonra kendinden beklenmeyecek bir baş hareketiyle yiyişen çifte baktığında gözlerinin faltaşı gibi açılmasına engel olamaz, vücudu ise baştan aşağı üzerine üşüşen krampı geri itmeye çalışıyordur, gördüğü manzaradan etkilenmeyen tek şeyin hala lanet olasıca bir istekle kapanmaya çalışan göz kapakları olması vücudundaki ateşi daha da arttırırken yeşillerini genç adama kilitler.

Kendini işine vermiş ve yavaşça aşağıya kaymış mavi gözleri hala seçebiliyordur ve kumral saçlarından sıyrılan pembe perçemi ince, kısa boylu bir kadının boynuna düşerken yutkunmasına engel olamaz. Olduğu yerde dikiliyor olmasını önemsemeden saçma bir iç güdüyle onun kucaklarındaki kadını inceler, açık renk olan saçları mercan rengine boyanmışken minik burnu saçlarının ucundan görünüyordur, ipince bedeni dün gece karşısında boşaldığı adamın beline dolanır ve o an boynuna yer açmak için hareketlendiğinde yüzü gözlerine takılır, Quinn Fabrey diye geçirir ve tuttuğu nefesini geri bırakırken ingilizce sınıfından tanıdığı bu kızı onun kucağında otururken görmek delirmesine neden olacak şekilde beynine darbe atmaya devam ediyordur, bu sefer uykudan değil yanan gözlerine izin vermemek için gözlerini sıkıca yumar.
‘Ne bekliyordun ki? Seninle işim bitti demişti unuttun mu? Neden şaşırıyorsun Blaine, işte bu kadardın sen.'
Yavaşça başını sallayarak masalardan birine tutunur ve Kurt Hummel genç kadının dudaklarını sertçe kavrarken çatılan kaşlarına engel olamaz, yüzü yaşadığı şok yüzünden hiçbir tepki göstermiyordur. Yüz hatları sıkılaşırken içinde yaşadığı gerginliği belli etmeyecek kadar uykulu olduğuna minnettardır. Bu sefer ve hafifçe başını sallar, tam bir yer seçerek sırasına sinecektir ki üzerinde hissettiği mavi gözlerle titrer. Genç kadının kulak memesini emmeye devam ederken keskin bakışlarını üzerinde tutmuş ve tebessüme benzer bir dudak hareketiyle ince kızın boynuna dikkatini vermiştir. Tekrar kendisine yönelen bakışları hissettiğinde blaine ayaklarının onu yönlendirmesine izin vererek kendisini dışarıya atar, hissettiği tek şeyin sinir olduğunu düşünürken gözlerinin hızla dolmasına anlam veremez ve sesli bir küfür savurarak çıkışa kadar nasıl geldiğini hatırlamadığı adımlarını olabildiğince uzağa yönlendirir. Anlaşılan bugün okulun tüm güzelliğini kaçıracaktır, tüm hareketlerini...
Ve o güzellik kendisini pembe bir şemsiyenin gölgelemesine izin verdiği için okul tam bir piç kurusundan başka birşey değildir! “Salağın tekiyim ben, bir an için farklı olduğunu düşündüğüm için salağın tekiyim! “ kendini tutamayarak önünden geçtiği bir çöp kovasına tekme atar ve ellerini saçlarında gezdirir, kirpiklerinde kurumaya başlamış gözyaşlarını daha da geriye iterken söylenmeye devam eder “ucube salak piç, körsün işte beynin yerine aletin çalışıyor” eve doğru hızla ilerlerken kendi kendine mırıldanır “Siktir”
…….
Kurt İçindeki nefretin körükleneceğini umarak yaptığı girişimin neden böyle hissettirdiğini anlayamaz halde kucağındaki kızla gözleri sınıf kapısında kalakalmıştır. Ona karşı bir şeyler hissettiğini kabul etmek istemeyen tüm hücreleri kucağındaki kızın tüm tenini bitirircesine tadına bakmış ve kızın kendisinde en ufak bir his yaratmamış olmasını bile umursamayarak rolüne sadık kalmıştır. Henüz birkaç dakika önce onun gelip bunu görmesi için her şeyi yapmış olmasına rağmen şuan midesindeki anlamsız burkulmanın tadından kurtulmaya çalışıyordur. Birkaç saniye duraksar ve kucağındaki kızı sertçe yere bırakarak kalçalarına bir tokat atar “bence bu kadar yeter bebeğim” ve hızla önüne dönerek kulaklığını takar.
Kızın sitem eden bakışları ya da ne olduğunu anlamaya çalışan aptal sorularını duymamak için gözlerini de kapatıp yüksek ses müzikte kendini sırasının üzerine kapatır. Ama ne müziğin nede karanlığın gözlerindeki görüntüyü silmemesi sinirlerini daha da bozuyordur. Ona hayal kırıklığıyla bakan bir çift yeşil göz! İşte her şeyin sorumlusu o aptal gözler üstelik gördüğü şeye rağmen ona hala nefretle bakmayan o gözler.. Kurt onu düşünmekten zihnini bir an uzaklaştıramayacağını anlayarak yerinde huzursuzca kıpırdandı ve içindeki sesin ona söylediklerini duymamak için sesi sonuna kadar açtı ve gözlerini daha da sıkı yumdu ama bunun bir faydası olmuyordu. " tam bir pisliksin sen herkesin dediği gibi bir ucubesin, güçlü falan değilsin sen aksine ona ihtiyacın olduğunu ona âşık olduğunu kabul edemeyecek kadarda acizsin. Mutlu musun Geri zekâlı? Hayatın boyunca seni belki de sevme ihtimali olan tek insanı da kendinden nefret ettirdiğin için mutlu musun? Ha cevap ver!"
" lanet olsun kapat çeneni!!" Kurt bir anda masadan kalkarak ayağıyla masayı tekmelemiş ve şaşkınca ona bakan gözlere aldırmadan ön sıradaki çocuğu hızla masasına doğru çarpmıştı." Sen neye bakıyorsun ha ne var!!" Son anda kendini durdurmayı başarmış ve hızla kendini sınıftan dışarı atmıştır. Blaine'nin okulu terk etmediğini umarak koridorlarda onu arayan gözlerle bir süre dolaşır ama otoparka geldiğinde arabasının olmadığını görünce artık kabullenmek zorunda kalır o gitmiştir. " amacında bu değil miydi ucube onu kırmak onu kendinden soğutmak işte istediğin oldu!"
Kurt hızla başını ellerinin arasına alarak kulaklarını kapadı ve tekrar kafasının içindeki sesten kurtulmaya çabaladı ama bunun bir faydası olmuyordu ve ses son kez fısıldadı " onun sana bakarken dolan gözlerinden zevk aldın mı söylesene onun kalbini kırmaktan da zevk aldın mı?" Kurt yüzünü buruşturarak kısılmış gözlerle motoruna atladı biran önce dükkânına gitmek istiyordu ve her şeyi unutmak. Son kez derin bir nefes aldı ve motorunu çalıştırırken nefesini bıraktı. " lanet olsun sorunum ne benim!"
…….
Blaine yatakta yer değiştirerek kendini rahatlatmaya çalışıyordur ve gözyaşlarının yüzünden akmasına izin verirken kendine tekrar küfreder, yastığı ellerinin altında daha da sıkarak gözlerini sımsıkı yumar ve düşünmemeye çalışır. Onun adi bakışlarını, ne kadar salak olduğunu, bunca şeye rağmen ona güvendiğini, kucağına aldığı her kızı, asıl önemlisi o kadınlarla aynı duruma düşerek yaşadığı acizliği..
‘Çok iyi bir sürtüksün değil mi bebeğim? Aletimi içinde hissetmek için yapmayacağın şey yok...'
Yükselen iç sesini inkâr etmedi bu sefer, sadece yaşlarına geçiş izni vererek başını yastığa geçirmekle kaldı ve derin bir nefes alırken gerçeklerle tekrar yüzleşti 'Ne istiyorsun anderson! Bana ne istediğini söyle! Seni duyamadım, tekrar et!'
"Salağın tekiyim!" Yatakta doğrulurken bacaklarını kendine çekti ve başını duvara vurmaya başlayarak gözlerini kapattı, belki böylece kendine acımayı bırakabilirdi "salağın tekiyim salağın tekiyim salağın tekiyim" 'Sana bir köpek gibi davrandığını fark etmeyecek kadar salaksın belki, ama inan bana burada oturup ağlamaktan daha fazla hiçbir şey seni aciz gösteremez. Onun için ağlıyorsun geri zekâlı!'
“Daha önce de o lanet olasıca ucubeyi istediğime inandırmaya çalışıyordun beni!" Diye tısladı ve düştüğü durumun delilik sınırını umursamadan eline geçirdiği bibloyu duvara fırlattı. 'Sana acıyorum aslında, ucubeliğine aşık olduğun adamın ucubeliğine kızıyorsun! Seni umursamıyor, kabullen artık bunu. Orada durduğunu biliyordu, dikildiğini ve lanet olasıca kızı sömürüşünü izlediğini biliyordu! Durmadı, sadece sana baktı ama durmadı. Zevk, gördüğün şey sadece zevkti.'
"Biliyorum Tanrı'nın cezası biliyorum kes sesini!" Kendini daha fazla tutamadan ayağa fırladı Blaine, ve eline geçirdiği her eşyayı yere fırlatırken çatı katında olduğu için kendini şanslı saydı. Gözlerindeki çaresizliği görseydi eğer.. Bir kere daha nefret ederdi kendinden, bu duruma düşmekten ve çektiği işkenceden... 'Ondan? Kurt Hummel'dan? Ucubeden Blaine! Nefret ettiğin tek şey yaşadıkların mı?'
Bu sefer gözlerini devirdi ve aklına fısıldanan her kelimeyi görmezden gelmeye çalıştı, aynadaki yansımasını eğer o içindeki lanet olasıca ses de görseydi bilirdi ki nefret ettiği şey kesinlikle o değildi, olamıyordu..
"Onun alanına ben girdim, ben çıkacağım." Diye mırıldandı kendine ve gözünden akan bir damla yaşı elinin tersiyle silerken kapıya doğru ilerledi, 'Hayatının yanlışını yapıyorsun, odanda kal ve bir daha onu gördüğünde yönünü değiştir! Bu kadar basit!'
"Değil! O kadar basit değil," yutkunurken paltosunu üzerine geçirdi ve sapasağlam aynanın gözüne ne kadar kırık göründüğünü düşündü, belki de paramparça hissettiğinden, ya da kendisiyle savaştığından... "Ben korkak değilim" diye tekrar etti yüzüne karşı, "kimse için bu duruma da düşemem, sadece yüzleşmeden kaçmayacağım"
Aynadaki görüntüsü uzaklaştıkça onu terk ederken adımlarını hızlandırarak evden çıktı, rüzgarın teniyle buluşmasıyla cesaret bularak kararlı bir ifadeyle yola doğru bir adım attı ve Fark etmediği bir gerçek daha şuydu ki.. Artık o sesi kulakları duymuyordu.
……..
Kurt Tüm öğleden sonrasını dükkanında ki üçlü koltukta bir paket sigara ve bir sürü birayı içerek kendini boğmaya çalışarak heba etmişti. Üstelik lanet bünyesi alkole o kadar alışkındı ki içtiği biraların onu işetmek dışında bir faydası da olmamıştı. Blaine'i düşünmekten kurtulamayacağını kabul etmesinin üzerinden tam 7 saat geçmişti ve kurt kendini boş odada kafası koltuktan aşağı sallanır şekilde gözlerini tavana dikmiş halde aynı yeşillerinizlerken bulmuştu. Artık pes etmişti bunu inkâr etmenin anlamı yoktu zaten artık her şey olabileceği en kötü hali almıştı ve kurt son kez söylendi "her şeyin canı cehenneme" bir sigara daha yakmak için paketine uzandığı sırada açılan dükkan kapısının sesiyle baş aşağı yattığı koltukta gözlerini kapıya çevirdi ve kapıda babasını gördüğü an yatış pozisyonu yüzünden beynine fazla kan gittiğini düşünüp hızla yerinden düşercesine doğruldu.
Ama maalesef gördüğü lanet bir halüsinasyon değildi o pislik kulağının arkasındaki yarım içilmiş sigarası, yağdan kaskatı olmuş saçları, en son kaç ay önce yıkandığı belli olmayan pejmürde serseri kıyafetleri ve nikotin kokusunu o mesafeden bile alabildiği iğrenç dişleriyle ona sırıtıyordu. Kurt ona doğru bir hamleyle atılıp onu dükkândan çıkarmak istedi ama daha ne olduğunu anlamadan lanet bir diyaloğun içine girmişlerdi. Aşşalık herif hapisten çıkmıştı ve annesini kesmiş olmasını umursamadan her zamanki utanmaz tavrıyla ondan para istemeye gelecek yüzü bulmuştu.
Kurt onun konuşmalarını kulaklarının uğultusundan duyamaz hale gelmişti ve zaten ikisi de aynı anda birbirlerine bağırdıkları için uzlaşmaları söz konusu bile değildi. Kurt vücudunun sinirle sarsılmalarının arasından Ona tüm nefretini kusuyor belki de bugün olduğu bu lanet herifi yarattığı için ondan intikam almaya çalışıyordu. Ama adamın istediğini almadan gitmek gibi bir niyeti yoktu bir yandan para bulmak amacıyla etrafı karıştırıp kırıp döküyor bir yandan da onu durdurmaya çalışan kurt'u tartaklıyordu. Kurt son çare olarak onun üzerine yürüyüp onu gitmesi için dükkanın dışına sürüklemek için omuzlarından yakaladığında kesinlikle biraz sonra olacaklardan habersizdi..
…….
Blaine derin bir nefes alarak sığınmak için girdiği dükkânla bir kez daha karşı karşıya kaldı, burnuna dolan hava bile bu kadar nefessiz kalmasına neden oluyorken içeriye girmek için cesaret bulmaya çalışıyordu, yapabilirsin diye geçirdi içinden dükkana doğru bir adım atarken, duyduğu ses bir an için yerinde sıçramasına neden olmuş ve yavaşça ilerleyen ayak hareketlerini hızlanmaya zorlamıştı. Duvar boyalarıyla kaplı koridorda hızla kendini kapıya doğru attı ve olduğu yerde kaldı. Ses çok uzaktan gelmiyordu ve Kurt'ün bağırışını duyduğunda yine biriyle kavga ettiğini anlamak çok zor değildi, Blaine'de çok sorgulamamaya karar vererek oradan uzaklaşacaktı ki duyduğu kelimeyle duraksadı.
Baba, diye tekrarladı duyduklarını içinden ve kendini toparlamaya çalışarak dinlemeye koyuldu, orta yaşlardaki adam etrafa saldırıyor ve para arıyordu, aralarının iyi olmadığını uzaktan bile bu kadar netçe görünürken aralık kapıda onu buldu gözleri, yüzünde daha önce hiç rastlamadığı bir ifade vardı ki insanlara duyduğu nefretin ne kadar maskelere sığınmış olduğunu bir kez daha anladı, çünkü asıl gerçek nefret şu an ışıl ışıl parlayan gözlerdeki alevdi, diğerleri ise sadece aldatmaca..
İçinin ürperdiğini hissetti birden, bir babanın çocuğuna nasıl böyle davranabileceğini aklı almıyordu ve zihninin bir tarafı bu gördüklerinin hiçbir şey olduğunu haykırıyordu sanki annesi hakkında duydukları buz kesmesine neden olurken etrafa saldıran keşin arada dönerek Kurt'ü tartaklayışını izleyerek Boğazında oluşan yumruyla yutkundu ve karşısında gördüğü babasına karşı gelmeye çalışan beyaz tenli çocuğun nasıl bu hale geldiğini bir kez daha anladı, onları dinlemeye devam ederken içmekten delik deşik olmuş bedeniyle onun karşısında durabilen adama daha da hırslandı, tek istediği babasına bağırışlarında acı saklı kimsenin göremediği gence yardım etmekten başka bir şey değildi, Kurt etrafı yıkan adama tahammülü kalmamış bir ifadeyle onu kolundan yakaladı ve babasını kapıya doğru iteklerken yüzüne yediği yumrukla yere düştü.
Blaine bu manzarayı daha fazla durduğu yerde izleyemeyeceğini kabul ederken o keş adamın oğlunun üzerine yürüyüşüne dayanamazdı, ne yaptığını bilmeyerek içeriye daldığında hızla yağlanmış saçların altından ensesini yakalayarak onu şaşkınca açılan mavi gözlerden uzağa itti, vücuduna yayılan hırsla yüzüne bir yumruk geçirdi ve tükürürcesine bağırdı "Dokunma ona!"

 

Adamın birkaç saniye gözlerinin oğluyla kendisi arasında gidip gelişini izlerken onun üzerine doğru yürümeye devam etti. Ve bunun burada bitmediğini mırıldanan adamın depodan çıkmasına izin verdi, hızla arkasını döndüğünde hala olduğu yerde pürüzsüz tenine yayılan kanla duran mavi gözlere baktı acıyla, yanına koşarak eğildi. Canını yakmaktan korkar bir tavırla çenesini yukarı kaldırdı, üzerinde oluşan her hasarı tartmak istercesine onu süzen bakışları mavileriyle buluştuğunda endişeyle konuştu. "İ-iyi misin?"
…………
Kurt bir anda yüzüne aldığı darbeyle arkasındaki duvara çarpıp yere düşmüştü. Kararan gözlerini aralayıp tekrar görüşünü yakalamaya çalışırken kulağına dolan sesin zihninin ona oyunu olduğunu düşünmüştü. Bir an kafasını kaldırarak sesin geldiği yöne baktığında babasının yediği yumrukla ağzında biriken kanı tükürüşünü gördü ve blaine'i! Şokla ona baktı bir eli hala yumruk şeklindeydi ve tüm vücudu sinirden sarsılıyordu onu hiç böyle görmediğini düşündü hiç böyle sinirli ve aynı anda bu kadar korkmuş. Babası ve onun arasına girmiş kurt'ü korumak istercesine kendini ona siper ediyordu. Bir anda eğilip yüzüne dokunmasıyla irkildi. " neden o lanet burnunu her şeye sokuyordu, neden bu lanet olasıca herife bulaşıyordu hem de onun için.." Hızla yüzündeki elleri itti onu istemeden bu pisliğin içine sokmuştu ve ondan uzak kalma çabaları yine sonuçsuzdu. Onun kaçmasını istedi kendinden ve sefil hayatından olabildiğince uzağa ve tısladı " beni rahat bırak Anderson kendi başımın çaresine bakabilirim" kalkmaya çalışırken hala başının döndüğünü fark edip sendeledi " ben iyiyim senin lanet yardımına bana acımana ihtiyacım yok!"

Blaine onu dinlerken hasar kontrolü yapmaktan kendini alıkoyamıyordu çünkü lanet olsun ki babası o piç herif yüzünü mahvetmişti, elinin sertçe itilmesi ve sözlerine şu an dayanamayacağını bilerek gözlerini keskin bir ifadeyle onunkine dikti, hala kendisine böyle davranıyor olmasına kızmamaya çalışıyordu ama tanrı aşkına, onu çözmüştü işte! “Lanet olsun kes şunu, bize ne yaptığını görmüyor musun?” dedi ve sesinin fazla yüksek çıktığını düşünerek derin bir nefes aldı, kaşları soru soran bir tarzla kalkarken kendine gelmeye çalışıp kafasını iki yana salladı ve tekrar bakışlarını ona çevirdi “tamam en azından yaralarına bakmama izin ver, sonra söz veriyorum gideceğim.”

Kurt Blaine'in çıkışına şaşırmıştı ama ne kadar itiraf etmek istemese de şuan yanında olduğu için mutluydu. Onun söylediği cümle kulaklarında yankılandı. “ Bize ne yaptığını görmüyor musun?” Lanet olsun ki haklıydı ve kurt artık kendini buna dayanabilecek kadar güçlü hissetmiyordu. Sessizce gözlerine baktı ama hiçbir şey söylemeden bakışlarını yere çevirerek usulca onun bacaklarının dibine sindi..

Blaine onu ikna edebilmek için bir an bile üzerinden ayırmadığı gözleri genç adam kucağına yattığında şaşkınlıkla açıldı ama ne yapacağını bilemeden ellerini saçlarında gezdirdi. Onu hafifçe okşarken onun hakkında yanılmamış olmak içindeki bir şeylerin yumuşamasına neden olmuştu “İstediğin kadar susabiliriz “ derken parmaklarıyla ağzında toplanmış kanı sildi ve acıyla mırıldadı “ama yaralarına bakmama izin ver olur mu? “ Elini yavaşça patlamış dudağında ve kaşında gezdirerek canı acımış bir edayla yüzünü buruşturdu “kötü gözüküyor”

Kurt yavaşça onun kucağından kalktı ve gözlerinin içine bakarak konuştu "mutfakta..ilk yardim çantası var" Sadece yorgundur ve artık ne olacağı umurunda değildir. Sadece yalnız kalmak istemediğini düşünür ya da onsuz kalmak istemediğini ama bunun bir önemi yoktur..

Blaine hafifçe başını sallayarak bakışlarını gözlerinden bir an olsun ayırmayarak yerinde doğrulur ve onun masum kelimeleri aynı zamanda canını acıtırken ilk yardım çantasını kaparak hızla yanına döner. İzin istemeyen bakışlarla kurt’un çenesini tutar, ilacı bir sargı bezine döküp patlamış dudağına yaklaştırırken dikkat ve şevkatle mırıldanır “bu biraz acıyabilir” dudağına değdirdiği anda irkilen bedeni fark ederek ona yaklaşır ve onu rahatlatmaya çalışarak nefesini dudağına doğru üflemeye başlar..

Blaine'in ona bu kadar nazik davranıyor olması kurt’un şuan yaralarından daha çok canını yakıyordur. Dün gece ona nasıl davrandığı gelir aklına ve onun bu tavrına anlam veremez. Sonra sebebini anlar ve sinirle oturduğu yerde bir adım gerileyerek tıslar gibi bir sesle konuşur " bana acıyorsun değil mi anderson?" Gözlerini ona dikmiştir ve yüzündeki tiksinti ifadesini bastıramaz

Blaine dikkatlice her hareketini gözlemlerken bu sefer söylediği şeyle nefesini dudağına üflemeyi keser. Ve onu tekrar eski haline dönmeye bırakmamak adına gerileyen bedenini kendine çekerek elindeki pamukla burnundan dudaklarına doğru akan kanı temizler. Konuşması gerektiğini ona tiksintiyle bakan gözlerden anlamış ve hafifçe yutkunmuştur “hayır, sana acımıyorum.” ona bakar yumuşakça “Bu zamana kadar ayakta durabilmeyi başarmış birine neden acıyayım ki? “ diğer
eliyle çenesini okşarken onun sert bakışlarına karşı hafifçe gülümser “Göründüğün gibi değilsin.”

Kurt içindeki ağlama isteğini bastırmaya çalışarak yutkunur ve bir kez daha onun gözlerine bakar " hakkımda her şeyi biliyorsun artık anderson umarım mutlusundur artık bunu herkese anlatabilirsin" sesi kızmaktan çok uzak bir tonda yumuşak çıkmıştır ama umursamayarak gözlerini ondan kaçırır. " artık sert çocuk değilim ha anderson, artık ilgini çekmiyorumdur"

Blaine sanki bu cümleleri bekliyormuş gibi işini yapmaya devam ederken duyduklarıyla duraksar ve kısılmış derin bakışlarla gözlerini gözlerine kilitler “sert çocuk olduğun için mi ilgimi çektiğini sanıyorsun? Ben içinde saklı olan ama sürekli varlığına inanmayı seçtiğim sana teslim olmuştum aslında, kurt” yumuşak bir sesle devam eder “kim olduğun kimseyi ilgilendirmiyor, nasıl istiyorsan öyle davranabilirsin, o insanlar hakkındaki gerçeği göremiyorlarsa öğrenmeyi de hak etmiyorlar demektir, aslında o kadar açık ki..” kalkan kaşlara acıyla gülümseyerek bezi kaşına doğru tutar ve temizlemeye devam eder.

Blaine’nin söylediklerinden ne kadar etkilense de hala kontrolü elinden bırakamıyordur. Onun bu iyimser tavırları canını sıkar çünkü gerçekçi olmasını ister güçlü olması için bunu anlamak zorunda olduğunu düşünür ve tıslar gibi nefret dolu bir sesle konuşur " saçma, sen benim hayatım ya da yaşadıklarım hakkında bilgi sahibi olabilirsin ama beni asla anlayamazsın anderson..insanların seni umursadığını sanmak seni sevmelerini beklemek en büyük acizliktir. İnsanlar seni sevdiği zaman değil senden korktukları zaman her şey yolunda gider çünkü insanlar beş para etmez ve fırsatçıdır anderson bir gün seninle işleri biter ve hayatından siktir olup giderler anderson işte asıl olay bu!" der ve yüzünü sinir ve acıyla bir kez daha buruşturur.

“Peki hayatından siktir olup gittiklerinde yanında ihtiyacın olacak insanlar ne? “ blaine fazla hızlı cevap verdiğini düşünerek sesini biraz daha yumuşatır ve onun buruşturduğu yüzünde gezinir. “hayatımıza insanlar girer ve çıkar hummel, bazıları bizden bir şeyler götürür bazıları iste getirir. En sonunda olduğumuz kişi haline geliriz “ yutkunarak ona bakar ve bunu daha da kolaylaştırmaya çalışır “eğer hayatımıza insanların girmesinden kaçarsak her zaman aynı kusurlarla kalacağız işte “ gözlerini devirir “seni anlıyorum aslında, ailem çok küçükken öldü benim.”
Boğazını temizleyerek devam eder “doğum günümdü, o yüzden annem beni okuldan erken alacaktı, bilirsin” kendi kendine acı bir gülümseme takınır. “Ailenin şımarık çocuğu, babam biraz hastaydı o gün ve annemi karşı caddede gördüğümde bana her zamanki gibi gülümsemedi, babama bir şey olduğunu düşündüm ve hemen ona sarılmak istedim, bilemiyorum ne oldu gerçekten bilmiyorum ve anneme seslenirken kendimi caddenin ortasına attım. Tek hatırladığım onun çığlığıyla birlikte beni kavrayan eller oldu” yan gözle kurt’e bakar biraz duygusallaşmıştır.
Bunu anlatmayalı uzun zaman oluyordur. “kurtarmış beni, başımı siper etmiş ve arabanın kendisine çarpmasını sağlamış, onun bedeni koruduğu için çok.. darbe almamışım,” elindeki bezi daha fazla tutamayarak bırakır ve gözlerini devirir, ama hala yüzünde yumuşak bir gülümseme vardır. “Babam hastaydı, çocuğum işte tam olarak ne olduğundan bile haberim yoktu ve benimle.. 2 ay boyunca konuşmadı, ilk söylediği şey de bir daha annemin geri gelmeyeceği oldu tabii ki, teyzem bizde kalmaya başladı sonra, babamın iyileşmesini bekledik.” Burukça omuzlarını silker ve devam eder “ iyileşmedi, bende.. O zamandan beri teyzemle yaşıyorum, kuzenim ilk geldiğimde nefret etmişti benden.. Sanırım senin acizlik dediğin gibi beni sevmesini bekledim,” gözlerinin dolmasını önemsemez ve gülümser ”ve artık ona bir şey olmasın diye her şeyi yaparım, bilmem, ailem gibiler işte.”

Kurt onun hikayesini neden daha önce merak etmediğini düşünür ya da onunda kendi gibi yaralı olduğunu nasıl akıl edemediğini.. Ama artık bunları düşünmek için çok geçtir onun yaralarını sarmaya çalışan yeşil gözlere bir kez daha bakar. İçinde barındırdığı acılara bencilce ona yaptığı her şey için pişman olmuştur. Onun hep istediği her şeye sahip zengin piçi olduğunu düşünmüştür ama şimdi anlıyordur ki pekte farklı değillerdir birbirinden. Tek farkları kendisinin bir pislik olmayı seçmesidir. Tekrar acıyla yüzünü buruşturur ama ne söylemesi gerektiğini bilmiyordur. Neredeyse on yıldır kimseyi umursamadığını düşünür kimseden özür dilemediğini ama şuan bunu yapacaktır.. Sessizce ona biraz daha yaklaşır " üzgünüm.. Ben.. Her şey için" der ve hızla kafasını çevirir. Bu artık fazla gelmiştir ve en sonunda bir kız gibi yaşların gözünden akmasına izin verir onun yüzüne bakmaya cesaret edememiştir..

Blaine sessizce yerinde sallanırken onun söyledikleriyle şaşkınlıkla açılmış gözlerini ona döndürür ve ağlayışını gördüğünde içinde bir şeylerin burkulduğunu hisseder, hızla kendisine bakmayan yüzünü ellerinin arasına alır ve gözlerini onun mavilerine kilitler, kendi gözlerinin de dolmuş olduğunu umursamaz ve fısıldayan bir sesle konuşur “özür dileme, önemli değil... Senin gösterdiğin kişi olmadığını biliyorum ben, o yaptığın şeylerden çok daha gerçeksin Kurt” onun akmaya devam eden gözyaşlarına bakar acıyla, hissettiği her şeyi ondan uzaklaştırmak istiyordur, sadece yüzündeki değil belki de ruhundaki yarayı sarmak... Ağlarken hafifçe titreyen dudaklarına bakar ve izin isteyen şefkatli bir tavırla dudaklarına kapanır, yanağından akan göz yaşlarını parmaklarıyla okşayarak siler.

Kurt onu hak etmediğini düşünür.. yaptığı onca şeyden sonra bu nazik dokunuşları hak etmediğini.. ama artık hiçbirinin önemi yoktur. o yanındadır ve kurt artık yalnız olmadığını hisseder. dudaklarına nazikçe dokunan dudakları hisseder. Bu şehvet değildir, bu arzu da değildir bu sadece aşktır ve onun öpüşüne yavaşça karşılık verir. Onu kırmak istemiyordur, ona sanki kırılacak bir cam bebek edasıyla sokulur ve dudaklarının tadını doyasıya alır.. Yanağındaki gözyaşlarını silen parmaklar cildine tüy gibi dokunuyordur ve kurt bu öpücüğün gerçek olduğunu biliyordur. Bu hayatındaki ilk gerçek öpücüğüdür ilk aşkla öpüşmesi dudaklarından ayrılır blaine'nin elleri hala yanaklarındadır ve ondan tamamen ayrılmadan yüzüne bakar. bunun ilk olduğunu söylemek ister ama nasıl söyleyeceğini bilemez " bu..bu benim için.. ilk yani.."

Bliane onun çenesindeki eli yanaklarındaki yaşlarda dolaşırken kendisine karşılık verişiyle derin bir nefes alır ve yumuşakça alt dudağını kavrar, diğer eli yavaşça saçlarını okşuyordur ve kokusunu içine çekerken dudaklarına doğru fısıldar “hiç bu kadar güzel kokan kötü çocuk görmemiştim.. Elleri kremli.. Saçları sanki bugün yıkanmış gibi şampuan kokuyor, cildi pürüzsüz” dudaklarını bir kez daha öper “ne kadar dövme yaparsan yap kendini gizleyemiyorsun işte”

Kurt blaine’nin dudaklarının arasında hafifçe gülümser ve öpüşüne karşılık vermeye devam eder.. elleriyle onun yüzünü kavrar ve tekrar dudaklarına kapanırken muzur bir ses tonuyla konuşur " iyi bir gözlemcisin anderson" ve yavaşça tekrar üstü dudağını yakalayarak emmeye devam eder..

Kurt’ün söylediklerine hafifçe sırıtır ve muzip bir ses tonuyla dudaklarına kapanmadan önce mırıldanır “sürtüğü unuttun? “ ondan cevap beklemeden alt dudağını kavrarken kapanmış kirpiklerinin altından onu izler, kendini o geceden çok daha yakın hissediyordur bedeninde karşı... Sanki daha önce hiç öpüşmemişler gibi nefes almakta zorlanan vücudu dudağının kenarına bir öpücük kondururken yarasını acıtmış olmalı ki genç adam yüzünü buruşturur ve kendi kendine gülümseyerek biraz geri çekilir blaine “tamam.. Bunun için uygun bir zaman değil sanırım” yüzünü çatar acıyla “çok acıyor mu?”

Ama kurt canı yansa da bunu umursamıyordur " hayır ben iyiyim.. hem alışkınım buna cidden sorun değil" yavaşça gülümseyerek saçlarını düzeltir. " saat oldukça geç oldu ve seni merak edecek bir ailen var.. umm teyzen yani.. gitsen iyi olur ben başımın çaresine bakarım"

Blaine bakışlarını yere devirerek gülümsemeye çalışır ve yüzüne bakar, dudakları çocuk gibi bükülmüştür “seni yalnız bırakmak istemiyorum “ gözleri parıldayarak tekrar ona döner “kuzenimin bahane uydurma becerilerine inanıyorum ama.. Haklısın,” etrafına bakınır istemsizce “en azından etrafı temizlemene yardım edeyim “ ensesini okşar, ve gözlerini kaçırır “ama gitmemi istiyorsan...”

Kurt aceleyle blaine’nin ellerini yakalar " hayır istemiyorum.." sonra kendini frenlemeye karar verir ve biraz daha sakince cevaplar " tamam eğer istiyorsan bana yardım edebilirsin" kibarca gülümser ve birlikte ortalığı toplarlar. Bir çok şey kırılmıştır ve hepsini atarak ortalığı toplarlar. İşleri bitince yavaşça kitapları rafa dizen blaine'e döner " bence bu kadar yeterli saat geç oldu hadi seni eve bırakalım" montunu alarak motor anahtarlarını alır ve dükkandan çıkarlar.

Blaine yavaşça başını sallayarak onu takip eder ve Motorda ona sımsıkı tutunurken bunun ne kadar huzur verici olduğunu düşünür, rüzgârın yüzüne çarpmasının huzur verici hissine kendini kaptırarak aldığı nane aromasını içine çeker, havaya bakılırsa saat gerçekten geç olmuş olmalıdır ve kesinlikle teyzesi tarafından sorguya çekilecektir, yüzünü buruşturduğu sırada tarif ettiği eve geldiklerinde rahatlayacak nefesini bırakır ve onun duymasıyla kendini hızla aşağıya iter, yüzüne bakmak için son bir kez arkasını döner ve dudaklarına minik bir öpücük kondurur, mutlu bir sesle konuşur “ee, sevgilimi yarın görebilecek miyim?”

Kurt gelen soruyla şokla gözlerini açar ' lanet olsun kurt ne bekliyordun ki hadi şimdi cevap ver? bunu yapabilecek misin?' içindeki sesi duyduğunda ikinci kez yüzünü buruşturur ve ifadesizce bir süre onun suratına bakar.. her ne kadar canı yansa da onun bir kez daha canını yakacaktır. "ben..bunu yapamam anderson.." sıkıntıyla kafasını sallar " bunu insanların görmesine izin vermemem anla beni"

Blaine duyduklarıyla bir an duraksar ve vücudu rüzgâr durmuşçasına ısınmaya başlarken acıyla gülümser. Kesinlikle sinirleri bozulmuştur çünkü gülümsemesi dolan gözleriyle bozulur ve kırgın bir sesle bakışlarını kısarak konuşur. “Bir an farklı olduğunu düşündüm biliyor musun, bu kadar basit olduğunu düşünemeyecek kadar aptalım” onun gözlerine bakar derince “senin için işte bu kadar kolay” yutkunarak konuşur sesi çatallaşmıştır “haklısın, gerçek bir pislik gibi davranıyorsun” der ve biraz daha durursa ağlayacağını bilerek ondan hiçbir cevap beklemeden kendini içeriye atar.

Bliane’nin söyledikleri soğuk su gibi yüzüne çaptığında ağzını açma cesaretini kendinde bulamaz öylece arkasından bakakalır.. Bliane'nin sonuna kadar haklı olduğunu biliyordur.. bacaklarına kapanıp ağlamak ister gitme demek ama yapamaz.. Gözleri yanmaya başladığı sırada havanın karanlık olduğuna şükreder ve içindeki lanet ses kulaklarına dolarken motoruna atlar ve çalıştırır ‘ tekrar hoşgeldin pislik! ‘

Forward
Sign in to leave a review.