catching fire

Glee
F/F
G
catching fire
Summary
You little freak..
All Chapters Forward

Chapter 5

Blaine tuttuğu nefesin havaya karışmasına izin verirken paltosuna daha da sindi. Rüzgarın etkisiyle tenine düşen buklelerini olabildiğince uzaklaştırdığında bu saatte dışarı çıkmanın tamamiyle kendisine özgü bir saçmalık olduğunu farkına varmıştı.

Bir tek insan sesinin bile duyulmadığı sokakta yol arkadaşlarının kedilerden oluştuğu yetmiyormuş gibi telefonunun çekmediğine neredeyse emindi.

Sadece hislerine güveniyordu çünkü ne yazık ki çıplak ellerini sıkıca sindiği paltodan çıkardığı an donmaya başlayacaktı.

İçinden bir kez daha lanet okudu ve neden burada olduğunu kendine sormadan edemedi, cevap tabii ki gecikmemişti..

 

Hatırlatayım, okuldan geldiğin andan beri yerinde duramıyorsun ve son çareyi sanki etrafı tanımak istermiş gibi dolaşmakta buldun.

 

Blaine beynindeki sese gözlerini devirerek adımlarını yavaşlattı, kapanmış mağazaların önünden geçerken bakışlarını bir türlü ayaklarından ayıramıyordu ve asıl sorun şuydu ki, genç adam bugün yerinde duramamış olabilirdi ama iki haftadır nefes alabildiği de söylenemezdi.

 

Kurt Hımmel, diye geçirdi içinden, sıradan bir lise öğrencisinin neden bu kadar inatçı olduğunu bir türlü çözemiyordu, aletinin yeterince seksi bulduğu lanet olasıca ucube her yerde karşısına çıkıyor, Blaine'in kendini hazırladığı anda ise ortalıktan kayboluveriyordu. Tek sorun onunla birlikte oluşan sertliğinin de yok olmamasıydı...

 

Dudaklarından kaçan nefes bir duman bulutuyla havaya yükselirken rahatsızca yerinde kıpırdandı.

Genç adam 2 hafta boyunca onu hiç rahat bırakmamış, her fırsatta üzerine gelmeye devam etmişti ve Blaine sürekli kurtulacak birşeyler bulabildiği için kendini şanslı sayıyordu. Ah, ne yazık ki devamlı üzerinde hissettiği gözlerden bir kaçış yolu bulamamıştı henüz..

 

Tanrı aşkına bu çocuk pes etmez miydi? Onca gün yaptığı tek şey mavilerine bakmamaya çalışmak ve üzerine geldiği an bir ucube olduğunu söyleyerek onu uzaklaştırmaktı, en azından uzaklaştırmaya çalışmak...

Bu konuda çok başarılı olmadığını kabul etti Blaine, görünüşe göre Kurt Hummel çırpınışlarını umursamıyordu ve sürekli bundan içten içe hoşlandığını haykıran beynine çenesini kapamasını söylemek oldukça zordu.

Blaine artık okula girmekten korkar olmuştu ve kuzeninin bunu fark etmemiş olması bir mucizeydi, çünkü ne zaman o ve pembe perçemlerini görse istemsizce birşeyleri düşürüyor, ya da nefes almadan konuşmaya başlıyordu.

Aklını yeterince meşgul etmezse eşi benzeri olmayan o mavi gözlere döneceğinden korkuyordu belki de..

Ah, lanet olsun ki tuvalette, sadece bir kere girmeye kalkıştığı dans odasında ve kimya dersinde yaşadığı cinsel gerilimin bu dünyada herhangi bir açıklaması yoktu!

 

Nasıl yok? 'Taciz ediliyorum ve bu hoşuma gidiyor' bana oldukça anlaşılır görünmüştü.

 

''Kes sesini.'' dedi Blaine dişlerinin arasından istemsizce söylenirken, işte canını sıkan şeyde tam olarak buydu! Hiçbirşey olmaması.

 

Genç adam bugün hiçbirşey yapmamıştı ve Blaine bunun nedenini düşünmeden edemiyordu, tacize uğramaya meraklı olduğundan değil de üzerinde dolanan gözlerin yokluğu canını sıkmıştı. Kimya dersinde bacağından kalçasına yükselen eller hissetmemişti, aslında piç herif ona bakmamıştı bile. Göz ucuyla ona döndüğünde gördüğü tek şey pembe perçemleri kolunun üstüne düşerken kulaklıklarıyla eğilmiş birşeyler karalayan ucubenin tekiydi.

 

Defalarca yüzünde bir sorun var mı diye tuvalete gittiğini hatırlamak bile istemiyordu.

Birini taciz ediyorsanız ona her zaman kirli gözlerle bakar, umursamıyorsanız görmezlikten gelirsiniz değil mi? Ah, o halde Blaine hem taciz ediliyor hem umursanmıyordu.

 

Saptığı sokakta hızlı adımlarını sürdürürken sinirle nefesini bıraktı genç adam, buz tutmuş bedeni de nihayetinde ona karşı koymaya başlamıştı.

 

Bir bu eksikti, diye düşünürken bakışlarını hızlıca etrafında gezdirdi. Çoğu dükkanın bu saatte kapalı olmasını anlayabiliyordu ama hadi! Bir tane bile mi! Neden yağmurlu bir havada normal insanlar gibi minik bir cafeye sığınamıyordu ki? Ah, tabii.. Kesinlikle tanrı onu unutmuştu. Teşekkürler!

Yüzünü buruşturarak neredeyse tarihi eser sayılabilecek kadar eski dükkanların arasında yürümeye devam etti, cafeler çoktan -kapalı- yazılarını girişe bırakmış ve şehrin içinde gizliliğe sığınmıştı. Gördüğü birkaç GAP mağazası ise acımasızca yüzüne kapatıldığında son çareyi ara sokaklardan birine girmekte buldu.

 

Genellikle yankesicilerin bulunduğu bu sokak bile terk edilmişti ki Blaine tekrar kendine lanet okuduğunda gözüne ilişen girişte duraksadı. Mağazadan çok bir deponunkini andıran karanlık merdivenler sonunda loş ışıkla buluşuyordu, kesinlikle açıktı.

Blaine korkaklığı bir tarafa atarak emin adımlarla merdivenlerden inerken gözüne duvardaki birkaç çizim ilişmişti, çok takılmadan ilerlemeye devam etti zira demin geçtiği resmin Sharon Stone olduğuna yemin edebilirdi.

Hissettiği sıcaklık içine yayılırken hafifçe mırıldandı ve kapıyı araladı, içerisi oldukça geniş bir alandan oluşuyordu ve Blaine beklentisinin aksine kitaplarla dolu bir odaya geldiğine şaşırmadan edemedi, her yana saçılmış kitapların sararmış renkleri bile eski olduklarının bir kanıtıydı ve Blaine onların arasından geçerken 1967'den kalma bir Avrupa Tarihi ansiklopedisi gördüğüne emindi, ah ama kesinlikle en sevdiği aşk kitabını bulduğu an bunun bir önemi kalmamıştı.

Amelia.. ne kadar salak bir kızdı ki sevdiği çocuğu elinden kaçırmış ve üstelik evlenmesine de göz yummuştu. Madem birlikte olacaksınız neden bekletiyorsun canım, adamın da çocuğu vardı gerçi, aslınd--

 

''Ahh, acıyor!''

Blaine yerinde sıçrayarak arkasını döndü, genç bir kadın sesini zevkle haykırırken duyduğunuzda aklınıza gelen ilk şey can çekiştiği olamaz değil mi? Blaine'de aynı şeyi düşünmüş, yine de merakına hakim olamayarak sese doğru ilerlemekten kendini alıkoyamamıştı.

Loş, kırmızı bir lambanın aydınlattığı odaya kitaplardan kurtularak ilerlediğinde eli kapı kolunda takılı kaldı, zira gördüğü manzara kesinlikle zihninin ona oynadığı oyundan başka bir şey değildi, olamazdı. Yine de zihninin bu kadar yaratıcı olduğuna şaşırmıştı çünkü görüntü kalp atışlarını hızlandıracak kadar gerçekçi ve sıradışıydı.

 

Kurt Hummel deri bir koltuğun üzerine oturmuş, kucağına aldığı kızın göğüsünü büyük bir ciddiyetle tutuyor ve teninin üzerinde çizikler bırakıyordu.

 

Dövme yapıyor gerzek, diyen iç sesini bir kenara bırakarak onları izlemeye koyuldu.

Kurt her zamanki gibi sakin ve soğuk tavrıyla işini yapıyor, kızı hareket etmemesi için sertçe tutuyordu, loş ışık genç adamın yüzüne vururken Blaine seslice yutkundu.

 

Anlaşılan bundan etkilenen tek o değildi ki genç kadın seslice inlemiş ve Kurt'ün kasıklarına doğru yavaşça hareket etmişti, ciddiyetle tek çizgi olmuş dudaklarda hafif bir tebessüm gördüğünde Blaine kaşlarını çattı. Ne yapıyordu bu salak?

 

''Pekala, uyaracağım bu biraz acıyabilir.'' dedi Kurt mavi gözlerini yaptığı işten ayırmadan,

ya da kızın göğüslerinden, diyen iç sesine bu sefer gerçekten yumruğu geçirmek istedi Blaine. Tabii ki ortalığı kaplayan inlemeyle bu düşüncelerinden sıyrılması uzun sürmemişti. Genç kadın açık kumral saçlarını geriye doğru savurup boynunu açıkça Kurt'e sunarken tekrar hareket etmiş, ve kıkırdamıştı.

 

''Parmaklarını çekmezsen, acımayacağına eminim.''
Blaine istemsizce gözlerini devirerek tekrar Kurt'e döndü, piç herifin bakışlarından bir anlam çıkarabilene Londra'dan aldığı oyun konsolunu bile verebilirdi hadi ama!

Hangi insan böyle bir durumda sanki hiçbirşey söylenmemiş gibi sakin kalabilirdi ki?

 

Genç adam gözlerini kısarak kadının teninde toplanan kanı nazikçe sildi. Uzun-ince parmakların olduğu yerde gereğinden fazla oyalandığını düşünmemeye çalıştı, ama inkar edemezdi. Kurt'ü ilk defa bu kadar nazik görmüştü, en azından kendi bedeninde göremediği kadar nazik dokunuşlarla...

 

''Ellerinin üzerimde dolaşmasını seviyorum..'' dedi genç kadın iç geçirerek, ''Beni rahatlatıyor.''
''Rahatlatıyor? Sadece dövme yaptırıyorsun sürtük!'' diye fısıldamaktan kendini alıkoyamadı bu sefer, mavi gözler parıldayarak genç kadının yüzüyle buluştuğunda daha da sinirlenmişti.

 

Sadece dövme ha? Madem böyle düşünüyorsun, orada oturan kişi sende olabilirdin...

 

''Rahat hissetmene sevindim,'' dedi Kurt kadının göğüslerini yavaşça okşarken, ''İşimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum, Ashley.''

 

Genç kadın ağzının içinde mırıldanırken Kurt'ün elleri iğnenin dokunduğu her yerde daireler çizmeye başlamıştı, tanrı aşkına peki haykırmak isteyen neden kendisiydi!

 

Sana öyle dokunmasını istiyorsun.

 

Blaine sertçe başını iki yana salladı, Bayan kalça neredeyse Kurt'ün kasıklarına oturduğunda mavi gözlerlerde oluşan anlık zevk dalgasıyla yutkundu.

 

İstiyorsun.

 

''Neden dövme yaptırdığımı biliyor musun?'' dedi Ashley yüzünde oluşan sırıtışı gizleme gereği duymadan genç adamın dağınık saçlarına daha da yaklaştığında, nefesini bembeyaz tene karşı üflerken kulağına doğru eğilmiş, artık göğüsleri tamamen birleşmişti.

Kurt kaşlarını kaldırarak soran bakışlarını genç kadının gözlerine dikti, lanet olsun ki o mavi gözler öyle bakmayı sürdürdükçe tahrik olacak tek kişi kucağındaki çakma Nicki Minaj değildi!

 

''Vücudumda senden bir parça istedim.'' diye fısıldadığında Blaine bu sefer içinden yükselen sesi geri itmedi. İstiyordu.

 

''Hey Hummel, oyuncağını da getireceğini söylememiştin.''

Blaine yerinde sıçrayarak karşıdan gelen kalın sese döndü, lanet olsun Puck denen çocuk da nereden çıkmıştı şimdi! Tuvaletten çıkacak zaman mıydı! Yüzüne yayılan sıcaklık başka bir gözü üzerinde hissettiğinde daha da arttı, ah lanet olsun lanet olsun lanet olsun. Hareketsiz dursa görünmez olur muydu acaba? Ona bakmasa bile pembeleşmiş dudaklarının kıvrıldığını biliyor ve vücudunun her yanı ateş almaya devam ediyordu.

 

Ya şimdi ya hiç.

 

 

Blaine başını kaldırarak meydan okuyan gözlerini mavilere dikti, ah lanet olsun ki onun baktığı gibi kendinden emin olamıyordu bir türlü, Kurt yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirerek kuca-- kasıklarındaki kadını aynı naziklikle koltuğa bıraktı, genç adam onun her hareketini izlerken dudağını kemirmeye başladığını fark etmemişti.

Uzun bedenin loş ışığı gölgede bırakacak şekilde doğrulduğunu gördüğünde birkaç adım geriledi ama çok geçti. Kumral adam karşısında durmuştu bile.

 

''Ah, tabii. Bu izbe mekan başka kimin olabilirdi ki.'' diye mırıldandı Blaine yeterince inandırıcı olmaya çalışarak, ama tek yaptığı genç adamın sırıtışını daha da arttırmaktı.

 

Blaine nefes almaya çalışırken ''Gitsem iyi olacak, zaten burası çok dağınık, hem sigara kokuyor. Kitapçı ve dövmeci berbat bir fikirmiş, ayrıca bu saatte açık olan tek yer olarak çok dikkat çekiyorsunuz, hele duvardaki resimler, porno starlarından daha etkileyici şeyler beklerdim. Hiç sevmedim.'' dedi bir solukta, mavi gözler onun saçmalıklarını umursamak yerine bedenini baştan aşağı süzmeyi seçmiş gibi görünüyordu. Genç adamın mavileri bacaklarından beline doğru ilerlerken duraksadı ve gülmemek için dudaklarını dişledi.

Blaine bunu bile tahrik edici bulmuştu ki sırtı soğuk duvarla birleştiğinde dudaklarından çıkan inlemeye engel olamadı.

 

''Anlıyorum.. Ama bilgin olsun diye söylüyorum,'' derken yavaşça dudaklarını ıslattı, ''Sharon Stone efsanevidir.''

 

''Oh, kızlara ilgi duymanı o sağladı yani?''

 

Hey, kıskanç seni. Daha fazla altındaki alete dikkat çekemezdin.. Tabi amacın buysa--

Kurt diğer elini de sertçe duvara dayadığında nefesi yüzüne değiyordu, Blaine bu hisle sersemlese de toparlanmaya çalıştı.

 

''Sana kızlara ilgi duyuyor gibi mi göründüm bebeğim?'' Dudakları kulağını sıyırıp geçerken kendini ona daha da bastırdı, ''Şimdi bir daha düşün.''

 

Blaine tuttuğu nefesini bırakırken birbirine kenetlenmiş dişlerini gevşeterek burun buruna geldiği adama baktı, ''Dövme yapacağım diye göğüs okşadığın sürece mi?''

 

Kurt birkaç kere gözlerini kırpıştırdığında Blaine'de sesinin olması gerekenden daha boğuk çıktığını fark etmişti, kıskanmış gibi, arzuluyormuş gibi, sanki korkudan çok davetkar gibi...

Kısılmış maviler kendisini süzerken bu sefer kendini rahatsız hissetmedi, aralarındaki şey her neyse çoktan karşı koyabileceği mesafeyi geride bırakmıştı ve ilk defa içinden yükselen sesle aynı şeyi düşünüyordu.

 

Vücudunun yakınında olması iyi hissettiriyor, çünkü ihtiyacın var.

 

''Asıl soru ben göğüs okşarken neden senin sertleştiğin olmalı bence,''

İkisi de birbirine diktiği bakışlarını ayırmadan göğüslerini yarıştırırken Puck'ın sesiyle Kurt hafifçe başını yana eğdi.

 

''Tamam, burası çok sıcak olmaya başladı. Kalıp izlerdim ama Ashley'le işlerimiz var.''

Puck Ashley'in kolundan tutarak onu dışarıya sürüklerken Blaine üzerinde yoğunlaşan kötü bakışları görmezden geldi, o tavus kafanın -İyi eğlenceler- diyişini de.. Tek duyduğu griye dönmüş mavilerine kitlendiği adamın ağzından çıkan iki kelimeydi ve genç adam bu sefer onu sertçe duvara bastırdığında karşı koymadı.

 

 

''Nerede kalmıştık?''

Forward
Sign in to leave a review.