
Chapter 1
Blaine hızla elindeki eşya yığınını dolabın içine doğru tıkıştırmaya başladı. Bir yandan gülerek, yanında nefes almadan konuşan kuzenine baktı, sonuçta onu dinlemiyor görünmek istemezdi ama neden nefes almadan konuştuğunu da anlayabilmiş değildi. “Yani sonuç olarak ders saatlerini kendin seçebilirsin, babama söylememiz yeterli “ diye cümlesini bitirdi Sugar. Blaine elindeki son dosyayı da dolabına tıktı ve kapağa yapıştırdığı aynada papyonunu düzeltirken onu cevapladı “ her şeyin kontrolünde olmasını çok seviyorsun değil mi?” diye sırıttı. Kendinden emin bir tavırla “ benim için ders saatleri çokta önemli değil, sonuçta aynı dersleri alıyoruz ve ben senin aksine her şeye müdahale etmemeyi tercih ederim çokbilmiş kuzenim” diyerek sugarın yanağından ufak bir makas aldı.
Sugar gözlerini döndürerek blaine’e bir bakış fırlattı “ Daha ilk gününde nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun, burası aptal bir lise ve ben senin aksine 2. Senem olmasına rağmen hala neden bu eziklerle aynı okulda olduğumuzu anlamıyorum” dedi blaine’e bakarak “ kendi isteğinle buraya gelmen çok saçma” diyerek cümlesini tamamladı. “İstediğimiz her şeye sahibiz zaten ve birkaç ezikle olmak bence gayet eğlenceli. Etrafına bir bak şu insanların giydiklerine” diyerek gözleriyle etrafı işaret etti Blaine “ ve evet bulunduğum ortamda ki en güzel giyimli çocuk olmayı seviyorum” diyerek kahkahasını sürdürdü.
Okulda ki ilk dersine hazırlanmayı sonunda bitirmişti blaine ve cebindeki kâğıdı çıkarıp ilk dersinin hangisi olduğunu tekrar kontrol etti. Sugar’ın da onunla gelip gelmeyeceğini sormaya yeltenmişti ki bir anda suratına çarpan dolap kapağıyla “ lanet olsun buda ne böyle!” diye acıyla inledi. Yanında bağıran kuzeninin çığlıklarını duyabiliyordu ama bir başka ses kesinlikle onun tiz sesini bile bastırmıştı. “ siz iki ufaklık ayakaltında dolaşmayın, eğer sevişmek istiyorsanız bunun için kendinize başka yer bulun” diyerek yanlarından uzaklaştı. Blaine birkaç saniyelik sürede çocuğa doğru dikkatlice baktı. Üzerinde vücut hatlarını sergileyecek kadar dar bir pantolon, gri bir kapüşonlu ve kot bir yelek vardı.
Çocuk hızla köşeyi dönmüş laboratuvar sınıfına yönelmişti. Çocuk blaine’le konuşurken yüzüne bile bakmamıştı ve blaine sinirle söylenerek yerinden kalktı. Çocuğun yüzüne tam olarak bakamamıştı ama saçlarının ön tarafında bir kısmının pembe olduğunu gördüğüne emindi. “ bu ucube de kim böyle “ diye söylenerek ayaklandı ve üzerini silkelemeye başladı. Sugar hala şok olmuş halde yerinde duruyordu “ o, o kurt hummel’dı. Tanrım bu çocuktan nefret ediyorum. Bir senedir ona görünmemek için elimden geleni yaptım ve şimdi başımıza gelene bak. Kesinlikle ikimize de takacak lanet olsun” diye nefes almadan söylenmeye başlamıştı sugar.
Blaine kuzeninin bu histerik haline anlam verememişti, kolundan tutup onu yavaşça dürttü. “ hey, hey kendine gel. Ne oluyorsun anlamıyorum. Bu çocuğun derdi ne böyle. Hem alt tarafı pembe saçlı ucube tipli bir herif” diyerek omuz silkti blaine. Ama sugar hala sakinleşmiş görünmüyordu. “ onu tanımıyorsun blaine, o çocuk biraz.. ne bileyim tuhaf ve neredeyse kimse onunla konuşmaz yani konuşamaz. Geçen sene çocuğun birinin kolunu tam üç yerden kırdı inanabiliyor musun, tam üç yerden!” derken gözleri iyice büyümüştü.
“ Her yıl zevk için birkaç çocuğu döver ve neredeyse hiç arkadaşı yoktur. Puckerman denen o mohavk saçlı manyak hariç. İkisini de zaten tipinden 500 metre içinde doğrudan seçebilirsin. Okul hakkında bilgi istemiştin ya al sana bilgi ne yaparsan yap o ikisinden uzak dur tatlım!” diyerek hızla baline’in yanağına bir öpücük kondurdu “ derse gitmemiz lazım teneffüste görüşürüz” dedi ve hızla uzaklaştı.
Blaine son anda az önce baktığı kâğıdı hatırladı ve emin olmak için tekrar çıkarıp ders planı kağıdına baktı. “ şimdi görüsün sen” diye söylendi ve laboratuvara doğru yol aldı. Sınıftan içeri girdiğinde şöyle bir gözüyle etrafı taradı. Masalar en öndeki masa haricinde neredeyse tamamen doluydu ve o anda gözü salonun en arkasındaki masaya takıldı. Az önce ona dolap kapağıyla vuran çocuk tek başına taburesinde kaykılmış ve kulağında kulaklıkla elindeki kalemi masayı oymak için kullanıyordu. Blaine derin bir nefes aldı ve çocuğa doğru emin adımlarla ilerledi. Masanın başına geldiği an çocuğa tekrar dikkatle baktı. Üzerinde bolca metal vardı yüzükler, zımbalı deri bileklik hatta yeleğinde birkaç çengelli iğne ve pantolonunda ki zincir. Ayağıyla yanındaki tabureyi çekti blaine sert görünmek istiyordu ve otururken defterlerini sertçe masaya doğru çarptı.
Ama pek işe yaramamıştı. Çocuk hala kafası yerde hiç istifini bozmadan oturuyordu, blaine onu fark etmediğini düşünerek taburesini ona doğru yaklaştırıp onun koluna çarptı. “ hey sen, ucube senin sorunun ne ha ” diye çocuğun kolunu dürttü. Çocuk ifadesiz bir tavırla kafasını sonunda oymakta olduğu masadan kaldırıp birkaç saniye blaine’i süzdü. “ ne o yeni çocuk sevgiline rezil olup buraya erkekliğini kurtarmaya mı geldin” dedi alay eder bir tavırla. Blaine çocukla göz göze geldiği an irkilmişti hayatında gördüğü en güzel mavi gözlere sahipti bu çocuk ve yüzündeki piercingler bile onu çirkin göstermeye yetmemişti. Blaine gördükleri karşısında bulanan zihnine küfretti ve aklındaki bu fikirden sıyrılmaya çalıştı “ o benim sevgilim değil kuzenim ayrıca bu seni ilgilendirmez, o aptal sert adam imajlarını başkasına sakla beni korkutamazsın” diye tısladı.
Çocuk blaine’e ifadesizce bakmaya devam ederek konuşmasını sürdürdü “ her ne haltsa umurumda değil ve söyleyeceklerin bittiyse sert çocuk, şimdi tepemden defol” diyerek blaine’in oturduğu sandalyeyi ayağıyla itti. Blaine çocuğun bu tavrı karşısında iyice sinirlenmişti. İnatla sandalyesini ona daha da yaklaştırdı, artık kalçaları birbirine değiyordu ve yavaşça ona doğru eğilerek konuşmaya başladı. “ Bak sorunun ne bilmiyorum ama ne kadar belalı olduğun da umurumda değil senin gibi ucubelerden korkmuyorum, burada yeni olabilirim ama bu belalı çocuk tavırlarını çok gördüm, ayağını denk alsan iyi edersin çünkü beni öyle tacizlerle korkutamazsın” diyerek sinirle nefesini çocuğun yüzüne üfledi.
Çocuk duydukları karşısında korkmaktan çok uzak bir tavırla haince gülümsedi “ hmm demek öyle bay..” duraksadı ve blaine cevapladı “ blaine anderson” çocuk devam etti “ demek öyle anderson bu cesur tavırların çok seksi ama gelip buraya bana bu şekilde çıkışma fikrin son derece aptalca. Beni tanıdığını sanmıyorum ve senin yerinde olsam tanımadığım insanları tehdit etmeden önce bir kez daha düşünürdüm.” dedi ve yavaşça taburesinde doğrularak Blaine’e doğru eğildi.
Kulağındaki kulaklığı asılıp masanın üzerine attı ve tehditkâr bir tavırla blaine’in suratına yaklaşarak konuşmaya başladı “ senin tipinde ki bir çocuk için fazla iddialı sözler bunlar, ayrıca beni yiyecek gibi bakmandan da hoşlanmadım. Ama madem ki bu kadar sert çocuk olmaya heveslisin..” derken elini yavaşça masanın altına uzattı ve blaine’in bacağını okşamaya başlayarak devam etti “ bu tavırlarını bence kesinlikle yatağa saklamalısın” dedi ve o anda blaine’in sertliğini kavradı.
Blaine şokla yerinde dona kalmıştı, birkaç saniye nefesini tuttu ve sonra hızla nefes alarak yutkundu “ sen, sen ne demek istiyorsun” diye kekeledi blaine ama yerinden kımıldayamamıştı. Çocuk yavaşça gülümsedi ve devam etti “ hadi ama tatlım o taktığın papyonun metrelerce öteden bağırıyor ve anlaşılan bu ara arayış içindesin. Sınıfa girdiğin andan beri gözlerini üzerimde hissediyorum ve bu bence o söylediğin aptal cümlelerden daha etkili bir yol” diyerek haince blaine’e doğru göz kırptı.
Blaine yüzü kıpkırmızı olmuş halde yerinde huzursuzca kıpırdandı ve kendini çocuğun ellerinden kurtardı. “ sen ne dediğinin farkında değilsin, ayrıca asla senin gibi bir ucubeyle olmazdım kendini fazla beğeniyorsun anlaşılan” dedi güçlü görünmeye çalışan ve alaycı bir tavırla ama sesinde ki titremeyi kurt kadar oda fark etmişti. Çocuğun ellerini üzerinde hissettiği andan itibaren tüm vücudu titremişti ama sert görünme konusunda kararlıydı. Çocuğun yüzüne dikkatle baktı blaine. Çocuğun eğlendiği her halinden belliydi ama tuhaf şekilde alaycı olmasının yanında tehditkâr bakışları vardı. Blaine bunun ne anlamda bir tehdit olduğuna karar veremiyordu.
Çocuk bir kez daha ona doğru uzandı, bu defa aralarında birkaç milim kalmıştı.“ Sakin ol sevgilim bu kadar paniklemene gerek yok zaten yalan söyleme konusunda da çok berbatsın” dedi ve elini tekrar blaine’in bacağında dolaştırmaya başladı o an blaine’in kendi dudaklarına baktığının farkına vardı “ ayrıca eğer merak ediyorsan bu kadar dikkatle incelemenin bir faydası olmaz, bence tadına bakmalısın” diyerek blaine’e iyice yaklaştı.
Blaine çocuğun nefesini yüzünde hissettiği an kaskatı kesildi ve çocuğun iç gıcıklayıcı kokusunu aldığında farkında olmadan çok kısık sesle inledi. Kendi çıkardığı ses kulaklarına ulaştığı an hızla geriledi ve çocuğu yavaşça itti “ kendine gel “ dedi tiksinir bir tavırla. Ama artık çok geçti çocuk onun az önceki inlemesini duymuştu ve blaine’in bacağında ki elini sıkılaştırdı “ peki sert çocuk nasıl istersen ama inan bana bir gün bunun için yalvaracaksın” dedi ve hızla yerinden kalktı. Hızla çantasını kaptı ve kulaklığını alarak masadan uzaklaştı. Blaine’in arkasından geçmek için blaine’i hızla masaya doğru çarpmış ve saniyeler içinde sınıftan çıkmıştı.
Blaine hala olanların şokuyla çocuğun çıktığı kapıya doğru bakıyordu. Az önce üzerine yürümek için geldiği sınıftaki masada şuan tahrik olmuş ve korkmuş halde tek başına oturuyordu. O ucube dediği çocuk neredeyse hayatında gördüğü en yakışıklı çocuktu ve tüm o pislik davranışlarına rağmen blaine’in hayatında duyduğu en seksi sese sahipti. Tüm vücudu uyarılmıştı hem de dakikalar içinde, o an gözü çocuğun masaya bıraktığı kaleme ve kalemle oyduğu yere kaydı. Ve sessizce inledi “ lanet olsun!” diyebilmişti sadece kendi kendine kalemin altına kazınmış papyona bakarken…