
Tony, bir çok açıdan insanları önemsemezdi.
Bu yüzden şirketi ilk başlarda silah satmaya devam eder, Wanda'nın ki gibi yok ettiği hayatları umursamadan evinde açlık çeken yaralı insanları önemsemeden gönül rahatlığıyla uyuyabilir, ya da geceye göre sevişebilir, sadece o kullandığı eşyaların parasının yarısına sahip olsa insanların hayatlarını kurtaracak eşyalarla eğlence için arabalar inşa edebilirdi.
Bunun için bir çok manzeret önerebilirdi o zamanlar. Baba sorunları, basının onun küçüklüğünden beri peşini bırakmaması, alkol problemleri, şirket baskısı ve çok daha fazla şey. Ancak hiçbiri kabul edilemezdi ve bunu ona hayatın anlamını öğreten arkadaşının tabiriyle, "yürüyen ölü" olduğu zamana kadar anlayamamıştı.
Afganistan'da, yanında taşımak zorunda kaldığı o zevkine göre fazla büyük alet ile dolaşırken, hayatının yakında biteceğini biliyordu. Umutsuzluğu biliyordu. Diğer adam ona ailen var mı diye sorduğunda ve cevabı hayır olduğunda yaşamak için bir sebebi olmadığını da biliyordu.
Ama Ho yinsen ona kendi ailesinin varlığından bahsettiğinde, işte o zaman ilk defa başka birini umursadığını, hatta umursayabildiğini fark etti.
Çünkü diğeri bunu hak etmemişti. O dışarıda olmayı, kibirinde boğulan bir milyalderin ömrünü uzatmak için zorlanıp sonrasında binlerce insanın hayatını alacak bombalar yapmayı hak etmiyordu.
Onun işleri farklı görmesini sağlayan adamın vücutlarını yakan Afganistan güneşi yerine güzel meltemlerle kendini özgür hissedebileceğin evinin güneşi gerekiyordu.
Böylece Tony işe koyulmuştu. Ancak tabi, şimdilerde tanıdığı bir gence benzer bir özellik olarak onun şansıda asla iyi olmazdı.
Ho yinsen, Tony uğruna ölmüş, ve ailesi ile kavuşmuştu.
Geri döndüğünde, suçluluk duygusu, kurtulmanın verdiği mutluluğun altında ezilemeyecek kadar çoktu. Öyle ki, hemen bir basın toplantısı düzenledi ve şirketinin ana geçim kaynağını kesti.
Bunun gerekliliğini, daha sonralarında, yıllardır sadakatle yanında kalan, ona katlanabilen nadir insanlardan biri olan Pepper ile öğrendi.
Tony, Pepper'ı severdi. O, gerçekten önemseyebildiğini hissetiği hatta önemsediğini hissetiği kişiydi. Onun yanında, bu tür insanlara zarar gelmesindense ölmeyi tercih edeceğini fark etti. Hatta belki onların peşinden tıpkı Ho yinsen gibi gidebileceğini.
Pepper'ın varlığı bile bir zevkti ve o hep öyle kalacaktı. Onun yerini kimse ve kimse alamazdı. Ancak sonra ki yıllarda, sevgisini, ilgisini ve dikkatini hak ettiğini düşündüğü başka insanlarla da tanıştı.
The Avengers.
Üniversite de en yakın arkadaşı Rhodey ile oluşturduğu zorunlu gruplar dışında, Tony hiçbir grupda olmamıştı daha önce. Yaşı küçükken insanlar onun hem zengin hemde zeki olmasından dolayı pek sevmez, Rhodey dışında üniversitede ise çok küçük görüldüğü için dışlanırdı.
Yine de, şimdi yanında sevdiği kadın ve sevdiği arkadaşlarına sahipti. Hepsinin tuhaflıkları, Steve'in yaşlılığı, Thor'un aptallığı, Nat'in gizemliliği, Bruce'un çekingenliği ve Clint'in çocuksuluğu olsa da, onlar işlevsiz bir gruptu ve bu başına gelebilecek en iyi şey gibiydi. Onların yanında, her bir tehlikeli durumdan kurtarıldığında, sadece önemsendiğini değil, aynı zamanda onun adına bir şeylerde yapılabildiğini öğrendi. Arkadaşca ya da romantik ilişkilerinde sadece onun vermesi gerekmediğini, bazen de alabileceğini fark etti.
Bu ona çok yabancı bir kavramdı.
Kendisi önemli miydi ki? O, sadece zengin ve belki biraz çekici olduğu için çıkılacak, arkadaş oluncak bir değil miydi? Kişiliği bok gibi olduğu için en yakın olarak saydığı insanların bile onu haftada bir arayıp soracağı kişi?
Kendi öz babasının bile ilgilenmek için yeterli göremediği oğlu?
Ancak anlaşılan yanılştı ki, 4 yıl boyunca, bir cennetde yaşayabildi. Sevildiği, önemsendiği, korunduğu ve en ama en önemlisi, bu duygulara karşılık verebildiği bir toplumda bulunabildi.
Ve ardından, Civil War.
Arkadaşı saydıkları, sevdikleri gitmişti. Ona ihanet eden bir Captain "America" ile birlikte. O adamı sevmişti. Onu umursamıştı. Ve karşılığını alıyordu işte! Hayatından kopup giden ailesini öldüren asıl faili saklayıp bunu bilmesine rağmen tek kelime etmeyerek. Neden olmuştu ki? Neden başına bu gelmişti? O bu ihaneti, bu affedilemez hareketleri hak edecek ne yapmıştı? (Yanlışsam özür dilerim) O sokuk yerde, göğüsün de bir yarayla beklemeyi hak edecek neyi insanlara yapmıştı?
En sevdiği adamlardan birisi daha gitmişti işte, ve o bunu kabullenmek istemiyordu. Yeni öğrendiği bu duygunun, böyle suistimal edilmesi, onun kafasını karıştırmıştı. Sadece onda değil miydi soru o zaman? Başından beri hatalı olan o muydu yoksa Captain mıydı? Kim suçlu kim masumdu? Gözlerini o kadar kin ve öfke bürümüşken siyah ve beyazı ayırt etmek çok zordu. Bu sırada tıpkı her seferinde yaptığı gibi, kendini suçlamak ise daha basitti. Bir süre, kişiliğinin arkadaşlara sahip olamayacak kadar tehlikeli, güvenilmez ya da o tür bir şey olduğunu düşündü. Açıkçası, Tony bilmiyordu. O alkol miktarı ile bu kadar şeyi hatırlayabilmesi mucizeydi.
Gerçi, Tony çok küçük, ancak onu kahkahalara boğan bir şeyi hatırlıyordu.
Kendi işleri için onu araya soktuğu 15 yaşında ki çocuk, Peter Parker. Ona her hafta rapor gönderir, yaptığı şeyleri özetlerdi. Bazen bu raporların arasında bunların kayıtlarını da bulabilirdiniz.
Tony tam olarak onları görmüştü. Nasıl önüne geldiğini bilmediği, Spider-man'in etrafa şaka ve ağ fırlatarak dolaştığı kayıtlar.
Videoyu ilk başta sadece Gencin insanları yangından kurtardığını söylediği için açmıştı.
Sonrasında, yangın kayıtları o farkına varmadan, şaka ile oradan kaybolan kırmızılı ile birlikte, sadece küçük işlere geri dönmüştü. Durduruğu bir hırsızı etrafta polis olmadığı için duvara yapıştırıp çocuklara, "şu herife dikkat edin!" Diyip gideceği ya da yaşlı hanımlara çok centilmence yardım etmek kadar basit işler.
Ancak onu çok tekdir ediyordu ve o bir kaç denklemi çözmeye başlamadan önce bile herifi daha çok sevmeye başlamıştı.
Denklemler, en kısa tabirle, zordu. Hayatı boyunca çalışmış bir sürü insan onu çözemeyebilirdi. Çözebilen ve eh, Tony kadar zeki olmayan çoğu kişi, bu denklemleri yapmak için bir kaç gün kafa patlatmak zorunda kalabilirdi.
Ve sonra burda, Peter hepsini bir devriye süresinde bitirmişti. İşlemleri yaparken adamları patlakladığını ve o sırada denklemlerle ilgili oldukça salakça ama komik şakalarda yaptığını söylemek gerekirdi.
Böylece, Tony birisine daha şans vermenin belki kalbini o kadar da yok etmeyeceğine karar verdi.
Bu, onun açısından en iyi kararlardan birisi olabilirdi.
Genç çocuğu, yanına aldı ve onu laboratuvarında çalışması için ikna etti. Staj yalanları gerçek olmuştu, Tony diğeri ile çalışmaktan mutluydu ve ikisi birlikte çok uyumluydular.
Ne Pepper gibi kahramanlıktan ve onun getirdiği sorumluluktan bir haber değildi ne onun "yanında" kalan Avengerslar kadar... Sıkıcı değildi. Peter Parker, Tony'nin anlayabildiği, konuşabildiği, hatta kabullenmesi zor olsa da, sevdiği biriydi.
Ancak Tony, Peter'ın istediği baba figürü olamazdı.
Kendisi, önemsemenin anlamlarını hala tartışıyordu. Bu ona çok uzun yıllar önce, Ho yinsen tarafından öğretilmeye başlanmış bir dersti ancak hayatında en zor ve en yavaş olduğu konu da aynı zamanda oydu.
Pepper'ın ona önemsenmeyi anlattığını sanmıştı, ara verdiler (tam bilmiyorum aralarında ki ilişkiyi). The Avengers, ona bunu sözsüz, hareketlerle belli edecek kişiler olmuştu, ama aynı zamanda Captain ile olan dövüşü aklında canlandırmak zor değildi.
Ve şimdi, Peter orada, bunların hiçbirinin tekrar olmayacağını belirten nazik gözlerle bakıyor, son dersi, aileyi önemsemeyi öğretmek için mükemmel aday olarak duruyordu.
Tony, hazır olmadığının farkındaydı.
Ancak kader, yazgı, tanrılar, Asgardlılar, ya da bu boktan sistemi kim kontrol ediyorsa, onun hazır olup olmadığını umursamadığı asla öğrenememişti.
Tıpkı o aptal çocuğun, asla başından büyük olaylara karışmaması gerektiğini öğrenememesi gibi. Peşinden uzaya sanki normal bir salı günü gibi gelmiş, filmlerden gördüğü bir iki numara ile Dr. Strange'i kurtarmasına yardım etmişti. O çocuk ve film bilgisi.
Sonra yaşanlar çok hızlı geçti. Tony o sırada yaşananları tam olarak hatırlayamazdı. Sadece Galaksinin koruyucuları ile tanıştıklarını, Peter'ın Star-Lord Thor çok da yakışıklı değil dediğinde ki yüzünde ki ifadeyi ve...
Thanos'u hatırlardı.
Thanos'un heybetli gövdesini, patlıcandan hallice ten rengini, söylediği, anlattığı şeyleri, gücünü, yüzünü, ondan ne kadar iğrendiğini hatırlardı.
Ah, o herif ne kadar da piçti ama. Ona her bir darbe vurarken ne kadar çok sinirlenmişti. Peter'ın ortadan kaybolma olaslığını düşünerek nasıl kendini umursanadan ortalığı yakıp kavurmuştu ama.
Fakat en sonunda, Tony'nin bir göz kırpışında, Peter kucağındaydı. Tüm hücreleri kendini inanılmaz bir acıya maruz bırakarak düzelmeye çalışıyor, tıpkı o gencin daha sonra söylediği şeyi yerine getirmek için çok çalışıyordu.
"Ölmek istemiyorum, Mr. Stark."
Tony, yetişkinlik hayatı boyunca ilk defa ağlayabilirmiş gibi hissetti o gün.
Tony, hayatı boyunca ilk kez çok güçsüz olduğundan yakınmıştı o gün.
Tony ilk kez, kalbinin derinliklerinden önemsediği birini kaybetmişti.
Tony, o gün oğlunu kaybetmişti.
Önünde uzun yıllar olan Oğlu. Parlak zekalı oğlu. Arkadaşlara, yüz binlerce hayrana sahip oğlu. Aşık olan, daha düne kadar konuşan, kahkaha atan, çok uykusu geldiğinde onun omzunda uyuyan, geçenlerde beraber sinema gecesi yapmaya başladıkları, onu çok sevdiği, biricik oğlu.
Tony, daha sonrasında Dünya'ya geri dönmeye çalışırken aç, susuz hatta bir derece kadar havasız kalmış olsa bile, bunların hiçbiri Peter'ın ölümü kadar yakıcı değildi ve hiçbir zamanda olamayacaktı.
Çünkü cidden, yaşamanın anlamı neydi? Sevdiğin herkes bir bir giderken, ihanet ederken, sana karşı soğuklaşırken ve bunları yapmayacak kadar iyi ola tek kişi de ölürken, ne yapman gerekirdi ki?
Tony, sorusunu şarap ve bira şişelerinin diplerinde aradı. Pepper ona gelip konuşmak istediğinde uzaklaştırdı -sonuçta insanları kaybedip durmaktan bıkmıştı. İçkiye gerek kalmadan kendini yeteri kadar uyuşmuş hissettiğinde, Peter'dan parçalar barındıran o nostaljik laboratuvara gitti.
Ve herşey bir süreliğine böyle gitti. Tabi ki de, yası ilk başta ki kadar ağır değildi ancak, Steve Rogers kapısına gelip onları geri döndürebiliriz dediği 5 yıl sonrasında bile kalbi hala kederle boğuşuyordu.
Peter'ın geri gelme şansını bilmek... Tony bunu ilk duyduğunda hem ağlayacak gibi olmuş hemde kapıyı tekrar Steve'in yüzüne kapatmıştı.
Sonuçta, umut eden kapalı yerlerde ki adamlara ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Ho yinsen gibi ölürdünüz. Dışarı çıkıp, onu geri getirdiği oğlu ile beyzbol oynayamayacığı barizdi.
Yine de zihninin gerisinden sesler sürekli gelip durmaktan asla vazgeçmezlerdi öyle değil mi?
"Ya gerçekten dönebilirse?"
"Düşünsene onunla birlikte tekrar saçma şeyler hakkında konuşurken devrimsel nitelikte Cihazlar yaratabilirsin!"
"Tekrar güldüğünü duyabilirsin!"
"Ona oğlum diyebilirsin."
"Hak ettiği sarılmayı ona verebilirsin."
Böylece kollarını sıvadı ve ellerini gönülsüzce yıkadığı bulaşıklardan gözlerini ise ters tuttukları diplomayla beraber gülümsedikleri fotoğraftan çekti, kendini işine odakladı.
Şimdi zaman, zaman yolculuğunu keşfetme zamanıydı.
Kafasını yaklaşık bir gün boyunca sadece hologramlara odaklamak çok zor olmamıştı. Ve düşünüldüğünden çok daha kolayca, zaman yolculuğu icat edilmişti.
Bunu yapabilecek kadar bilgiye sahip olmak tabi ki de gurur meselesiydi. Tony, hayatında ki en büyük başarıyı az önce gerçekleştirmişti. Ama, bununla etrafta hava atmaktan veya konferans veremeyecek kadar hızlıca geçmişe gitmek zorunda kaldılar.
İlk önce 2012 ve sonrasında, en az konuşmak istediği insanlardan birisi olan Howard Stark'ın yanına.
Adamla konuştuğu kısa sürede, o kadarda ihmalkar biri olacakmış gibi görünmüyordu. Belki fazla meşgul biri ama kötü bir baba değil hayır.
Tony bunun hakkında cidden daha fazla düşünme istedi. Cidden istedi. Kırmızı bir kanepeye yatıp küçüklüğü hakkında sızlanmak, babasıyla daha çok konuşabilmek, acaba bu işler bittikten sonra Peter'a iyi bir baba olup olamayacağını düşünmek isterdi.
Howard'ın soğuk tavrı yüzünden hayatı boyunca nasıl ilişkilerde çok katı olduğu, Ho yinsen'nin dersinde bu kadar kötü olmasının sebebinin nasıl o olduğu hakkında uzun uzadıya düşünmek isterdi.
Ancak, Peter'ın adımlarının Dünya üzerinde olması çok daha önemliydi ve hiçbir şeyi riske atmadan geleceğe geri döndüler.
Ve Hulk, onun acelesini paylaşmış olacak ki, geri gelir gelmez, evren nüfusun yarısını geri getirdi.
Tony'nin, Thanos geçmişten gelip herşeyi yine yıkmadan önce ne kadar rahatladığını söylemek için herhangi bir söz yoktu.
Ama her zaman ki gibi, geçmişe gitmenin yolunu bulan adamın, bir dakikası bile yoktu.
Sadece beş dakika ve tekrar beş yıl önce ki kadar çaresiz hissediyordu kendini. Yine yapılacak birşey yok, yine Thanos üstlerinde heybetli suretiyle yükseliyordu.
Tony, hayatında bir kez olsun pes etmenin zamanı gelip gelmediğini merak etti. Neden bir kez olsun dinlenemiyordu? Neden bir kez olsun diğerleri gelip herşeyi yapmıyordu? Tıpkı evlerinde kalan onca sıradan insan gibi, neden normal olamıyordu?
Sanırım, arkasından kıvılcımlar eşliğinde gelen yüzlercesi gibi. Aynı gerekçeyle.
Onlar Avengers. Hayatlarında bir anlık bile soluk yok. Onlar kahraman ve bu, normal olma ihtimalini kaldırıyordu.
Gerçi hiçbir gerçek, Tony sallanan kırmızı bir çocuk gördüğünde gelen rahatlamayı, mutluluğun ve bununla birlikte artan inancını maskeleyemezdi.
Peter bile artık oradaydı, tanıdığı tanımadığı tüm o kahramanlar oradaydı. Artık yanlız değildi değil mi? Tek o korumayacaktı insanlığı?
Yanlış.
Thanos, büyük ellerine, son taşıda geçirdi ve son hamlesini yapmak için elini yukarı kaldırmaya başladı.
Tony o an ne yapacağını biliyordu. Tek bir seçenek vardı. Dikkat dağıtma ile taşları çalmak. Çünkü anlaşılan o yeterince güçlü değildi. Yine de bu iyi. Tony, güçlü olmasıyla değil zekasıyla tanınırdı.
İleri bir hamle yaptı. Diğer adamın elinden eldiveni kapmak, için sahte bir hamle. O sırada mıknatıslar, taşlarını alma görevini yapıyordu.
Thanos, ondan çok daha büyük olan cüssesini kullanarak adamı geriye ittirdi. Yüzünde oldukça çirkin bir sırıtış vardı.
Kaçınılmazlığını ilan ederken, sadece ses oluşturabilecek parmaklarını şıklattı. Kafa karışıklığı içinde tekrar denerken, Tony taşları kendi Iron-Man zırhına yerleştirdi.
"Ve bende," kaşlarını çatıp parmaklarını birleştirdi. "Iron-Man" Dedi, tıpkı bir hayırsever olduğu gibi. Tıpkı bir ekip arkadaşı olduğu gibi. Tıpkı, sevgili, arkadaş, dost, ünlü, milyalder, deha, eski playboy, kahraman, Tony Stark ve
"Baba!"
Olduğu gibi.
Tony, yanına yaklaşan ayak seslerini feryat eden çocuğu duyabiliyordu. En net ve belirgin olan şey ise gencin ona seslendiği isimdi.
En belirgin ismiyle Tony Stark, Ho yinsen'nin dersini bitirerek ve bir baba olarak başarılı olduğunu bilerek son nefesini verdi o gün.
Tek umudu ise, oğlunun onun için bıraktığı videoyu izlemesiydi.
•°•
"Merhaba evlat. Nasılsın?"
"Ben... Sanırım ölüyüm? Heh gerçekten bunun için üzgünüm. Tüm amaç senin geri gelmendi ve benim canımın bu uğurda pek bir önemi yoktu."
"Yani Pete." Hologram öne eğildi ve yüzüne nazik bir gülümseme koydu. "Kendini suçlama. Burada kendini suçalayan iki kişinin olması biraz fazla olur öyle değil mi?"
Hologram oturduğu sandalyeye geri yaslanıp iç çekti. Sözler daha alçak tondaydı."Sana... Anlatamadığım bir şey var."
"Sen, Peter Parker. Hayatında, onlarca kötü şey yaşadın. Önce anne ve babanı, sonra Ben amcanı kaybettin. Kendi sorunların en ağır bastığı zamanda gidip tavsiye alabileceğin bir yetişkin yoktu ve bam! Tony Stark giriş yaptı. Beni öyle görüyor musun gerçekten emin değilim ama sanırım... Ben senin için bir... Ebeveyn figürüm."
Sanki hala bu düşünce imkansızmış gibi gülümsedi. "Ve... Ahgg bu duygusal konuşmalar çok zor. Neyse neyse, ben... Seni bir oğul olarak görüyorum Peter. Seninle kaçırdığım onca zaman için de gerçekten çok üzgünüm. Daha laboratuvarda geçireceğimiz süreler, patlatacağımız duvarlar için çok üzgünüm Pete. Seni özledim çocuk ve... Orda olamayacak olsamda, hayatını en iyi şekilde yaşamanı istiyorum."
"Bana kısa sürede olsa önemsemenin ve önemsenmenin anlamını gerçekten gösterdiğin için teşekkür ederim Örümcek."
Hologram kayıt edicinin bulunduğu yere yaklaştı ve küçük bir gülümsemeyle, "Sonra görüşürüz Oğlum" dedikten sonra kayıt sona erdi.
Arkada, ağlayan bir evlât bırakarak.