
Birinci Yılın Sonu
Birinci Yılın Sonu
"Duydun mu Profesör Quirell."
"Evet duydum."
"Çok şaşırdım."
"Hiç öyle adama benzemiyordu."
Konuşan iki kızın yanından geçen Draco gülümsedi. Sonunda birinci yılın bitişini yaklaşmıştı. Bu fısıltılar da onun kanıtıydı.
...
"Snape değil."
Draco Malfoy söyleyeceği tek söz buydu. Siyah saçlı çocuk ise sadece ona bakıp gülümsedi. Anlaşılan bir şekilde o da kendisiyle aynı fikirdeydi. Maalesef ki kendisiyle aynı fikirde olan sadece oydu.
Geri kalan iki kişi ısrarla Snape diyordu.
"O Snape! Sadece bölüm başkanın olduğu için onu savunuyorsun!"
"Draco bunu söylemek istemezdim ama tüm kanıtlar Snape'i gösteriyor."
Draco bu sözlere karşılık gri gözlerini devirdi.
"Madem tüm kanıtlar onu gösteriyor Pot-" tam 'Potter diyeceği anda sert bakış aldığını fark eder etmez öksürüp kendisini düzeltti. "Harry neden benimle aynı fikirde. O da Snape olmadığına inanıyor."
Bu düzeltme Harry Potter'ın ona gülümseyen yüzle başını sallayıp onay vermesine neden olmuştu. Büyücü dünyasının kahramanının güzel bir şekilde onayını almak eski ölüm yiyeni rahatlatmıştı.
"O..."
Hermione hızla Harry'e bakış attıktan sonra iç çekti. Ron ise kollarını doladıktan sonra somurtarak sadece "O istisna dostum." Kelimelerini kullandı.
Ne zaman dost olmuşlardı?
...
"Merhaba Draco."
Heyecanlı kızı görünce Draco nazikçe gülümsedi.
"Merhaba Hermione."
Draco'nun gülümseyen suratı hızla bir meraka dönüşmüştü. Kızın gergin şekilde ona sanki ağzını açtığı anda bir şeyler söyleyecekmiş gibi davranması onu kuşkulandırmıştı.
"Bir sorun mu var?"
"Hayır...Ben sadece..."
Kız tam sonunda defalarca kez kapattığı ağzını açıp Draco'nun merakla beklediği sözleri söyleyecekken aniden açtığı dudakları tekrardan kapatıp nazik ve parlak şekilde gülümsedi.
"Hiç bir şey. Özür dilerim."
Draco kafasını merakla eğdi. Kesinlikle ona bir şeyler söylemek istiyordu. Bunu fark etmemek mümkün değildi. Kim gergin şekilde söylemek için çırpınan kızı görse konuşmak istediğini anlayabilirdi.
Tam gür saçlı kızın ismini söyleyeceği anda "Hermione! Çabuk gel-" Hızla soluklanan kızıl saçlı çocuk büyük şok ve gerginlik karışımı yüzle Draco'nun önünde durdu.
Draco, ona "Merhaba." Diye selam veren çocuğu süzdü ardından ise olayları anlayarak gülümsedi.
"Snape değildi demek."
Kızıl saçlı çocuk sadece gür saçlı kızla birbirlerine bakış atıp iç çekti. Hermione Granger'in kendisine neden bir şeyler söylemekte çırpındığını anlamıştı. Çünkü kendisi haklıydı ve o ona 'Özür dilerim sen haklıydın!' demekten utanıyordu.
İki çocuğun kızarmış olan yanakları bunun en büyük kanıtıydı. Büyük zafer! Gerçi olayları aslında bildiği için bu pekte zafer değildi değil mi?
Hatta tam tersine gelecekte bildiği olaylar ile 12 yaşına yeni girmiş iki çocukla kapışmak utanç vericiydi. Gerçeği bilen Blaise ile Pansy onun yaptığı şuan ki davranışları görseler kesin onu utandıracak derecesine kahkaha atarlardı.
Ron'un heyecanla "Bunu geçelim! Harry uyandı." Demesi Draco'yu utanç verici düşünceden uzaklaştırmıştı. Neredeyse kendinden iki çocuklar sonucunu bildiği saçma iddiaya girdiği için tiksinecekken kızıl saçlı çocuğun sözleri onu büyük utançtan kurtarmıştı.
...
"HARRY!"
Siyah saçlı çocuğun gözlükleri arkasında saklanmış olan yeşil gözleri ona endişeyle seslenen iki çocuğu görmesiyle parlamaya başlamıştı.
"RON! HERMİONE!"
Üç çocuğun birbirlerine sarılmasını Draco sadece uzaktan seyretti. Onun dışında sessizliğini koruyup yavaşça geriye doğru adım attı. Ta ki yeşil gözler onu fark edinceye kadardı.
"DRACO!"
Kendisini tamamen sıkan büyük sarılmaya karşılık Draco hiç bir şey yapamamıştı. Onun sarılmasına hiç bir şey demeden izin verdi. Elleri hala aşağıdaydı ona sıkıca sarılan Harry'e karşılık vermemişti.
Ta ki Harry gülümseyerek onun kulağına "Teşekkürler." Kelimesini fısıldayıncaya kadardı. İşte o an Draco Malfoy'un eli ona sıkıca sarılan Harry Potter'ın beline doğru uzandı.
Neden ona teşekkür ediyordu?
Teşekkür edecek bir şey yapmamıştı ki.
...
Hogwarts'ın son akşam yemeğinde puanların açıklanmasının vakti gelmişti. Şuan da önde gözüken ve galibiyeti elinde tuttuğu için sevinen Slytherinlerin yüzünün düşmesinin zamanı gelmişti.
Tavandan sarkan yeşil renkteki bayrağın kırmızı renge dönüşmesine sadece bir kaç dakika kalmıştı.
"Evet, evet aferin Slytherin."
Dumbledore'un söylediklerini duyar duymaz Draco iç çekti.
Vakit geldi.
"Şimdi son dakikada eklenmiş olan puanları açıklama vakti geldi."
"Bayan Hermione Granger'e arkadaşları tehlikedeyken soğukkanlı ve zeki davrandığı için 50 puan."
"Bay Weasley'e Hogwarts'ın yıllardır gördüğü en iyi Satranç oyununu oynadığı için 50 puan."
"Ve Bay Harry Potter'a soğukkanlılığı ve cesareti için 60 puan."
Draco, yeni eklenen puanları duyar duymaz gri gözlerini devirdi. Anlaşılan her şey onun için şuana kadar aynı gidiyordu.
"Arkadaşlarını korumak için karşı durduğu ve sonrasında Korkularını yenerek arkadaşlarının yardımına koştuğu için bay Neville Longbottom'a 20 puan."
Draco'nun gri gözleri kocaman açılmıştı. Bu farklıydı. Neville orijinal geçmişte 10 puan alıyordu ve bu puanı almasının ana nedeni ise Profesör Dumbledore'un 'Düşmanlarınıza karşı çıkmak cesaret ister ama arkadaşlarınız için daha fazla gerekiyor bu yüzden bay Neville Longbottom'a 10 puan.' demesiydi.
Peki ne değişmişti. Neville tam olarak ne yapmıştı ki? Öncekinden biraz daha yüksek puan almıştı. Felsefe taşı olayında Neville'de mi onların yanına gitmişti?
İlk baş kısmı aynı olsa da ikinci kısmı geçmiştekinden farklıydı. Ufak bir değişiklik için endişelenmesine gerek yoktu değil mi?
Slytherin'in yeşil bayrakları Gryffindor'un kırmızı bayraklarını dönüşünce yılan evindeki öğrencilerin yüzü düşmüştü. Tabi ki onlara rakip olan 7 yıllık zaferlerinin çökmesine sevinen her daim ikinci olan Ravenclaw'lar için aynısını söylemek mümkün değildi. 3'ncü olmuşlardı ama mutlulardı.
Bunun ana nedeni ise...En büyük rakipleri olan Slytherin'in yenilmiş olmasıydı.
"Son bir puan daha var. "
Draco ona yöneltilen mavi gözleri görünce telaştan kafasını sallayıp içinden 'Hayır olamaz!' Demeye başlamıştı. Ama çok geç kalmıştı. Parıldayan mavi gözlerin sahibinin gülümseyen dudaklarından "Bay Draco Malfoy'a..." Kelimeleri çıkınca tüm gözler ona doğru yoğunlaşmıştı.
"Rekabeti umursamayarak evler arası yardımcılık yaptığı için 20 puan veriyorum."
Gryffindor bayrağının yanında tekrardan beliren Slytherin bayrağı herkesi şoke etmişti.
"Bugün Hogwarts tarihinde uzun zamandır görülmemiş bir beraberlik söz konusudur. Herkese tebrikler!"
Draco daha önce Hogwarts'da beraberlikle biten sonuç görmemişti. Bu zaman yolcusu için bile ilkti.
Slytherin öğrencileri heyecanla bağırarak Draco'ya sarılıp tebrik ederlerken sarışın çocuk sadece ona doğru bakıp gülümseyen müdüre bakıyordu.
Kesinlikle bunu bilerek yapmıştı. Onunla uğraşmayı kesinlikle seviyordu.
Draco Lucius Malfoy, bundan emindi ama kimseye ispatlayamazdı. Slytherin'in zaferine daha önce sevinmiş olan üçüncülükten tekrar ikinciliğe yükselen Ravenclaw'ın yüzü tekrardan düşmüştü.
Draco, onların parçalanmış üzgün yüzlerini görünce gülümsemeden edemedi.
Belki de bu tatlı zafer o kadarda kötü değildi.
Heyecanlı sırıtışıyla onu seyreden müdüre baktı. Her o mavi gözleri görünce içinden geçen düşünceleri saklama hissi onunla boğuşuyordu.
Sanki o gözler onun tüm içini bir kaç dakikada anında okuyup bitirecekmiş gibiydi. Bu mümkündü. Sonuçta karşısında Voldemort gibi tüm zamanların en büyücüsü vardı.
Draco hızla ani farkındalık ile gözlerini onu seyreden müdürden kaçırdı. Onun yerine ister istemez yüzü onu izleyip gülümseyen siyah saçlı çocuğa kaymıştı.
"Tebrikler."
Çocuğun gülümseyen dudaklarından çıkan söze Draco gülümsedi. Sanırım çocuk olan Harry Potter o kadarda kötü değildi.
Ama yetişkin Harry Potter için pekte aynısını söylemek mümkün değildi...Maalesef ki.
...
Kırmızı trene binmeden önce Draco Malfoy, son bir kez daha 7 yıldır okuduğu şatoya dönüp baktı. Buraya özleyecekti. Ama bir taraftan da evine de dönmek istiyordu.
Sonunda "DRACO! HADİ!" iki çocuğa doğru kafasını çeviren Draco Malfoy yürümeye başladı. Evine dönme vakti gelmişti. Kırmızı trene binmeden önce diğer vagonun kapısında bekleyen altın üçlünün ona baktığını gördü.
Draco, ne kadar zorda olsa dikkat çekmemek için altın üçlünün bakışlarını umursamadan trenin içerisinde Blaise ve Pansy ile giriverdi.
Hermione ise ona sadece sırıtarak karşılık veriyordu.
İtiraf etmeliydi ki geçmişteki benliği Hermione Granger çok sert davranmıştı. Şuan ki kızı gördüğünde çocuk benliğinin bir kez daha ne kadar aptal olduğunu anlayabiliyordu.
Hareket eden trenin vagonunda oturan Draco, kafasını cama yasladı. Nedense sanki bütün enerjisi tükenmiş gibi hissediyordu.
Yorgun olan gri gözlerini kapatmadan önce vagonun kapısının açıldığını ve tanıdık sesin "Merhaba." Dediğini duyar gibi olmuştu.
Draco onları umursamadan derin bir uykuya dalmıştı.
Kırmızı tren durduğunda ise bir vagonda endişeli iki çocuğun çığlıkları tüm trende duyulabiliyordu.
Sarı saçların altında her daim parıldayan yarı açık gri gözleri tamamen parıltısını kaybetmişti.