
Dersler
Dersler
Sabah olmuştu. Draco tekrardan gözlerini slytherin evinin yurdunda açmıştı. 7-8 yıldır uyuduğu yurda geri dönmüştü.
Draco bu durumda nasıl hissetmeliydi bilemiyordu. Onun için çok garip bir durumdu. Bundan dolayı her uykuya daldığında gri gözlerini açtığında tekrar eski zamanına döneceğini umut ediyordu.
Ama maalesef ki yanılmıştı. Tekrardan 1991 yılının Hogwarts'ındaydı. Draco iç çekip yatağından kalktı ve hızla üstündeki pijamaları çıkarıp dolabında katlı bir şekilde hazır olan Hogwarts üniformasını giymeye başladı.
Bir esneme sesi duyduğunda arkasını dönen Draco, koyu tenli çocuğun yarı açılmış gözlerini ovuşturarak "Ders vakti geldi mi?" Diye sorduğunu duydu.
Draco bu görüntüye karşılık sadece gülümsedi.
...
Hogwarts kütüphanesi.
Draco'nun eskiden zar zor girdiği yerdi. Eski bütün kitapları ve gizli bilgileri barındıran sessiz ve Draco'ya göre sinir bozucu derecede kasvetli bir yerdi.
Neden kasvetli diye düşündüğüne gelirsek Draco'nun bu yerle pek iyi anısı yok. Hatta kötü anısı bile yok. Nadiren gelip giderdi ve görünüşüne göre 'Ne kadar sıkıcı.' diye söylenip dururdu.
Şimdi buradaydı.
Potter ve arkadaşlarının özellikle Hermione Granger'ın hiç ayrılmadığı kütüphanede oturuyorlardı. Koskocaman kütüphanede kimse yoktu Draco dışında.
Ve de tabi ki onu takip eden uykulu gözlerle esneyerek onun istediği kitapları masaya koyar koymaz uyuya kalan Blaise ile Pansy'ide unutmamak lazımdı.
Salazar aşkına uykuları varsa neden beni takip ediyorlar.
Draco içten içe neden gözlerini açacak dermanları olmamasına rağmen onu takip etmekte ısrar ettiklerini merak ediyordu.
Bu iki çocuğun düşüncesini ne kadar anlamayı denese de asla anlayamıyordu.
Gözlerini kapatıp kafalarını masaya yaslayarak uykuya dalan iki çocuğa karşılık Draco gri gözlerini devirmekle yetindi.
Tam 'Ne yapacağım bunlarla ben?' Diye düşünürken birinin onu izlediğini hissetti. Bu his nedense onu germişti.
Draco sağ elinin altındaki asasını sıkıca kavradı. Ne kadar 11 yaşında bir çocuk gibi gözükse de kendisi deneyimli 2 yıllık seherbazdı.
Deneyimli seherbaz olup olmadığı tartışılır ama kısacası seherbaz olduğu su getirmez bir gerçekti.
Kafasını çevirip hızla arkasına döndüğünde tam asasını yukarı doğru çekerken ona merakla bakan kahverengi gözlerle karşılaştı.
Gür saçlı kız, ona o kadar meraklı ve aynı zamanda sessiz bir şekilde izliyordu ki Draco şaşırvermişti.
Granger!
Draco zihninde onu izleyen kızın soy ismini haykırıverdi. Asasını geri çekip tekrardan olması gereken yere koymadan önce Draco'nun yüzünde büyük bir rahatlama oluşmuştu.
"Merhaba."
Kız gergin bir şekilde ona selam vermesi aslında 20 yaşında olan 11 yaşındaki çocuk görünümlü büyücüyü şaşırtmıştı. Her daim ona karşı çıkan ve her daim bilgisini herkese göstermeye deneyen 'Ukala' ve ya 'Bulanık' diye alay ettiği kız ona utangaç bir şekilde selam veriyordu.
Sanırsam bugün güneş batıdan doğacaktı.
Draco nazik bir şekilde gülümsedi. Bu gülümsemeyi politika dersi veren babasından görmüştü. "Sevmediğin biri olsa da duygularını göstermeden nazik şekilde selam verip gülümse."
Babası bunu 15 yaşındayken demişti. Lucius Malfoy'un bunu demesi ne ironikti ama...Kendisi sevmediği kişilere sevmediğini yüzünde ki tiksinme ifadesiyle açıkalrken Draco'ya bu şekilde politika gülüşü ve selamlaması göstermesi Draco'nun içten içe komiğine gitmişti.
Madem böyle bana öğrettiğin gülüşü niye Weasley'lere yapmadın.
Eğer yapsaydın belki daha iyi olabilirdi.
Draco içten içe babasının ne düşündüğünü merak etmeye başladı. Nazik gülümsemeyi gören kız platin saçlı çocuktan "Merhaba." Yanıtını duyar duymaz yüzündeki gerginlik gitmişti.
Gerginlikten kasılan utançtan kızarmış yüzünde artık bir gülümseme vardı. Ama bu gülümseme Draco gibi sahte politik gülüşü değildi. Onun yerine gerçek cana yakın bir gülüştü.
"Yanına oturabilir miyim?"
Draco gri gözlerini şaşkınlığını belli etmeden hafiften açtı. Kütüphane bomboştu. Etrafta kimse yoktu ama neden Hermione Granger her yer boş olmasına rağmen onun yanında oturmak istiyordu.
Bu garip.
Draco'nun düşünceli gri gözleri şuan da masaya kafalarını koyar koymaz uyuya kalmış Blaise Zabini ile Pansy Parkinson'a kaydı.
Koyu tenli çocuk ile siyah saçlı açık tenli kız o kadar derin uykuya dalmışlardı ki Draco 'Uyanın!' dememek için kendisini zor tuttu.
Draco gri gözlerini tekrardan yukarı kaldırdığında gerginlikle kıpırdayan kızı görüverdi. O an onun gelecekteki 20 yaşındaki Hermione Granger değil de 11 yaşındaki sıradan yeni dünyaya adım atmış bir çocuk olarak görüverdi.
İçinden iç çeken Draco gülümsedi. Bu sefer yüzündeki sahte politik gülümseme değildi. Onun yerine rahatlamayla oluşmuş bir gülümsemeydi.
Yanındaki sandalyeye işaret ederek "Evet, oturabilirsin." Dediğinde gür saçlı kızın gerginliği bir kez daha ortadan kalkıverdi.
Heyecanla Draco'nun yanında ki sandalyeye oturan kız, elindeki kitapları masaya heyecanla koyarak elini uzattı.
"Hermione Granger."
Draco içinde ki 'Biliyorum.' kelimesini kendisine saklayarak kızın elini sıktı.
"Draco Malfoy."
Kitapların gürültülü bir şekilde masaya konulmasıyla gözlerini açan iki çocuk, sadece Draco ile gür saçlı kızın birbirlerine gülümseyip ellerini sıktıklarını gördüler.
Yeni uyanmış Pansy ile Blaise birbirlerine bakış atıp "Neler oluyor böyle?" Diye sorguladılar. Bu sorularının yanıtını maalesef ki bir kaç dakika boyunca alamadılar onun yerine sadece gür saçlı kızın kendisini tanıtmasını izlemek zorunda kaldılar.
İçten içe Blaise ve Pansy tekrardan 'Neler oluyor gerçekten burada?' Düşünmeye devam ettiler. Draco onların düşüncelerini anlasa da sadece gri gözlerini dinleyip kafasını okumaya başladığı kitaba çevirdi.
Kitabın konusu ise tarihti.
Draco neden bu kitabı seçtiğini merak etti. İçinden oflayarak bu sinir bozucu derecede tarih kitabını okumaya odaklandı.
...
Mcgonagall'ın dersi başlamıştı. Blaise ve Pansy'i önünde oturup onun yanındaki kişiye kaşlarını çatarken Draco bu garip durumdan kurtulmaya denedi.
Şuan da Hermione Granger ile birlikte oturuyordu. Nasıl oturmaya başladılar konusuna gelirsek her şey kütüphane çıkışından Mcgonagall'ın dersi olduğu sınıfa yürümekle başladı.
Mcgonagall'ın dersi olduğu kocaman sınıfa doğru dört çocuk adımlarını attıkları anda gözleri sadece masanın üstünde duran kediye kaymıştı.
Draco dışında herkes bu kedinin neden burada olduğunu merak ediyordu buna Hermione Granger'da dahildi. Sonuç olarak Draco onların tepkilerini umursamadan en önün iki arkasındaki üçüncü sıraya oturdu.
Mcgonagall'ın sağ tarafındaki 3ncü sıraya oturmasıyla gür saçlı kız, Draco'ya doğru yürümek üzere olan Blaise ile Pansy'nin önünden geçip onların yanlarında oturmak istedikleri Draco'nun yanında oturdular.
Blaise ile Pansy bu duruma karşı gözlerini kısıp kaşlarını çattılar. Hogwarts başlamadan önce 'Draco'nun yanında ben oturacağım!' kavgası etmeye çoktan hazırlanmışlardı. Ama sonuç şimdi gür saçlı kızın onun yanında oturmasıyla değişmişti.
Pansy hatta Draco'nun yanında oturmak isteyen Blaise karşı söyleyeceği sözü bile hazırlamıştı.
'Sen Draco ile aynı yurtta kalıyorsun! Draco'nun yanında bu sefer ben oturmalıyım!'
Maalesef ki bu sözlerini gür saçlı kız yüzünden söylemeye fırsatı olamamıştı. Sonuç olarak Pansy ve Blaise birbirlerine garip bir şekilde bakarak Draco'nun önünde ki masaya oturdular.
Bu durum onlar için çok sinir bozucu olduğundan dolayı ders boyunca iç çekmeden duramayacakları kesindi.
Sonuç bu şekilde iki çocuk somurtkan yüz ifadesiyle Draco ile gür saçlı kıza bakarak onların önlerine oturdular.
Sınıf yavaş yavaş dolduğunda Mcgonagall kedi formundan çıkıp onlar için deftere yazmaları gereken yazıları tahtaya yazdı. Çocuklar tahtadaki yazıları yazarken Mcgonagall tekrardan çocukları başta şaşırtmış olan kedi formuna geri dönüşüp masanın üzerindeki yerine oturmaya devam etti.
Bu masanın üzerinde oturan kedi formu iki çocuğun kapıyı açıp gelmesiyle tamamen bozulmuştu.
Weasley'nin "Profesör yok." Demesiyle Draco kendisini gülmemek için zor tuttu. Geçmişte de Draco, Weasley'nin bu sözlerine karşılık gülmemek için kendisini tutmayı denemişti.
Ama maalesef ki geçmişte o kadarda başarılı değildi. O zaman alttan alttan elini ağzına götürüp gülüyordu. Şimdi ise gelişmişti. Gülümsemesini saklayarak sadece kaşlarını çatıyordu.
Aynı yanında şuan da iki çocuğu kızgınca izleyen kız gibi davranıyordu. Ne kadar onun gibi ciddi olmayı denese de önünde oturan Blaise ve Pansy ona pek yardımcı olmuyordu.
Kıkırdamaları o kadar sinir bozucu ve bir o kadarda cazip gelmişti ki Draco kendisini gülmemek için zor tutmuştu.
Draco, kafasını tekrardan kaldırıp Mcgonagall'a bakmayı denerken gri gözleri onu izleyen yeşil gözlerle karşılaştı.
Draco, tam kaşlarını çatıp önüne dönecekken çocuk ondan önce davranıp Mcgonagall'ın kızıl saçlı arkadaşıyla kendisini azarlaması yüzünden önüne döndü.
Azarlanan iki çocuk sonunda boş olan Mcgonagall'ın yakının olan kimsenin geçmek istemeyeceği yere oturuverdi.
Draco bu duruma karşılık sadece gür saçlı kız gibi iç çekerek izleyiverdi.
Bu üçü umarım tekrardan arkadaş olurlar.
İçten içe Draco, yanındaki gür saçlı kız ile onu bakıp inceleyen yeşil gözlü çocuğun sinir bozucu gözlerinden kurtulmak istiyordu.
Ve tabi ki Weasley çocuğu da vardı. Onu garip bir şekilde incelemesi sanki ailenin anormaliymiş gibi davranması Draco'yu öfkelendiriyordu.
Tanrım lütfen bana yardım et.
İçten içe tanrıya yalvarmaya bile başlamıştı.