Holocene

Harry Potter - J. K. Rowling
F/M
Gen
G
Holocene
Summary
" Bir şey yapmam lazım. Burada kalıp kitaplara gömülemem şimdi olmaz"
All Chapters Forward

Everything Has Falling Down

Olaysız bir şekilde geçen tatilin son bir kaç günü kalmıştı. Marlene odasında uzanmış müzik dinliyordu. Aslında yarım saat sonra evden çıkması ve erkek arkadaşıyla buluşmak için Diagon yoluna gitmesi gerekiyordu. Hazırlanmak için kendinde bir güç bulamıyordu. Kötü bir şey olduğundan değildi yada morali bozuk değildi. Sadece müziğe kendine kaptırmıştı ve bu transtan çıkmak istemediğine emindi. Muggle gruplarını seviyordu. Özellikle Mary'nin önerisi üzerine ABBA isimli grubu dinliyordu. Üzerini değiştirmek için yavaşça yattığı yataktan doğruldu. Hazırlandığında son kez aynaya baktı. Saçından sanki her an düşecekmiş gibi duran kıskaçlı tokayı düzeltti ve abisi Edward'ın odasına girdi.

"Hey Ed hazırmısın?" diye sordu. Edward odasının kapısını açtı "ben sen değilim Marley" dedi ve kızın kıskaçlı tokasını alıp merdivenlere doğru koştu. Marlene saçları önüne düştüğünde abisinin ne yaptığını anlamış oldu. "Birde sorumluluk sahibi olan benim" der diye söylendi ve hızla merdivenlerden indi. Abisini merdivenlerin önünde beklerken gördüğünde hızını daha fazla arttırdı ve üzerine atlamaya çalıştı. Edward ani bir harektle kaçmayı başardı. Marlene tökezledi ama abisini takip etmeye devam etti. Marlene bir yandan onu kovalarken bir yandanda "hani sen uslu çocuktun. Versene şu tokamı" diye söylenmeye devam ediyordu. Edward güldü tokayı kız kardeşinin suratına attı ve "Al bakalım küçük Marley" dedi. Marlene tokayı yakaladı. Mrs Mckinnon odaya bir hışımla girdi "kaç yaşınıza geldiniz hala evde böyle koşturduğunuza inanamıyorum" dedi iki çocuğuna baktı. "Edward oğlum kız kardeşine bakman lazım. Bir azkaban tutsağına benzetmen değil" dedi Marlene'in yanına gitti. Kızın cebelleştiği tokayı aldı ve düzgün bir şekilde topladı. Kızının omzunu sıktı "ve sen küçük hanım genç bir kızsın lütfen onun gibi davran beş yaşında bir oğlan çocuğu gibi değil" dedi. İlk önce Marlene'e daha sonra Edward'a sıkıca sarıldı. "Kendinize dikkat edin ben eve geldiğinizde maalesef burada olamayacağım. Ama babanız gelecek yani fazla gecikmeyin. Marlene bir kaç güne Hogwarts'a gidecek" dedi. Edward gözlerini devirdi. "Merak etme anne" dedi ve kadına bir kez daha sarıldı. Anneleri "Marlene lütfen bitkiler için olan ilacı unutma" dediğinde Marlene başını salladı ve "tamam anne" dedi. Daha sonrasında abi kardeş Diagon yoluna cisimlendiler.

Marlene ile abisi kendi arkadaşları ile buluşmak için ayrıldılar. Marlene Riley'le buluşacakları sokağa geldi ve tanıdık gülümsemeye doğru koştu. Riley hemen Marlene'e sarıldı ve belli bir süre boyunca öyle kaldılar. Riley "selam Marls" dedi. Marlene'de gülümseyerek "selam" diye cevap verdi. Riley Marlene'in elini tuttu ve diğer eliyle cebinde bir kutu çıkardı. "Geçmiş noel'in kutlu olsun Marls" dedi ve kutuyu Marlene'e uzattı. Marlene elini Riley'den çekti ve kutuyu yavaşça açtı. Kutuda bir bileklik duruyordu. Bilekliğin üzerinde deniz dalgalarını anımsatan bir desen vardı. "Bu çok şık çok teşekkürler" dedi Marlene birazda kızararak. Riley bilekliği kutudan çıkardı ve yavaş bir şekilde Marlene'in bileğine taktı ve yumuşak sesiyle konuştu "bazen denizdeki dalgalar gibi hissettiriyorsun" gözlerini bileklikten çekti ve kızın gözlerine odakladı. "Gözlerine baktığımda dalgaların insanı denizin içine çektiği gibi sana çekiliyorum. Bazen dalgalar kadar şiddetlisin bazen onlar kadar serinletici." dediğinde Marlene içini ısıtan o hisle yeniden karşılaştı. Çatasını titreyen ellerle açtı ve hediye paketini Riley'e uzattı. Riley gülümseyerek eline aldı ve pakedi açtı. Marlene ona ikisininde dinlemeyi sevdiği grubun t-shirt'ünü almıştı. "Ben gerçektende bu tür işlerde iyi değilim." dedi Marlene ve Riley'nin elini tuttu "seninle birlikte Queen dinlemeyi seninle vakit geçirmeyi seviyorum." duraksadı tam olarak söyleyeceği şeyi gözden geçirdi. "Bunları söylüyorum çünkü senin yanında yani" elinde ki bilekliği gösterdi. "Yaptıkların söylediklerin yanında benim yaptıklarım ve söylediklerim hep boş kalıyor. Yinede sana değer verdiğimi ve mutlu olduğumu bilmelisin" dedi.

Lily odasında gelecek dönemin derslerini çalışırken camdan gelen ses dikkatini dağıttı. Camın dışına baktığında James'in baykuşunu gördü. Baykuşa bağlı kağıdı aldı ve kuşun uçmasını izledi. Hemen yatağına geçti ve okumaya başladı.

Sevgili Lilyçiçeğim

Bu tatilin artık bitmesi lazım seni çok özledim. Hemde gerçektende çok özledim. Aylak sana haber verdimi bilmiyorum ama iyi olduğunun haberi geldi. Geçen aya göre daha sakin geçmiş. Ah bu arada annem seni yeniden görmek istediğini söyledi. Herneyse şimdi pati ile bir kaç işim var. Merak etme hepsi yasal. Seni seviyorum.

James

Lily gülerek mektubu yan tarafına bıraktı. Bu çocuk onun dengesini bozuyordu ve bu gerçektende Lily'nin hoşuna gitmeye başlamıştı. Lily masasına geçti boş bir kağıt eline aldı.

Sevgili Jamie

İlk olarak aylak konusunda bilgilendirdiğin için teşekkürler. Dorcas ondan haber alamadığı için endişeliydi. Şimdi onada yazarım içi rahatlasın. İkinci olarak bende seni özledim. Annenleri yeniden görmeyi çok isterim. Harika bir akşam geçirmiştim. Yakında tatil bitiyor ve bu konuda bende en az senin kadar sevinçliyim. SBD'lere çalıştığını düşünmek istiyorum. Seni seviyorum.

Görüşürüz
Lily

Lily yazdığı mektubu son bir kez daha gözden geçirdi ve kafesteki baykuşu çıkardı. Mektubu yolladığı sırada birden bire içeri kız kardeşi Petunia içeri girdi. Lily ve Petunia bir çok açıdan birbirinden farklıydılar saç renkleri boyları tavırları. Petunia her zaman agresif bir kardeşti. Lily'i anlamamış yada anlamaya çalışmamıştı. Onu kıskanıyordu. Lily ise ona göre daha sakin çalışkan ve sevgi doluydu. "Telefon diye bir şeyden haberiniz var mı?" diye sordu Petunia. Ama Lily umursamadı. "Gidermisin Tuney ders çalışmalıyım" dedi Lily. Petunia alayla güldü "isteyerek gelmedim zaten aşağıda şu garip çocuk var." dedi ve odadan çıktı. Lily onun kimden bahsettiğini tahmin etti ve onun hangi yüzle buraya geldiğini merak etti. Yavaşaça odasından çıktı ve merdivenlerden indi. Severus dışarıda Lily'i bekliyordu. Bu konuşma için uzun süredir bekliyordu. Lily'nin onlardan uzakta olduğu bir zamanı bekliyordu. Çapulculardan uzak olduğu zamanlarda Lily'nin kendinde olacağına inanmak istiyordu. Lily'nin onların etkisinden kurtulmuş olacağını ummak. "Burada ne işin var Snape" dedi Lily sert bir şekilde. Onunla böyle konuşmaktan nefret ediyordu. Ama onların dostluğuna bunu yapan o değildi. Yaptıklarını artık görmezden gelemeyeceği ve ikna etmeye çalışamayacağı hale gelmişti her şey. Lily bütün bunlar olurken çok şaşkındı. Çocukluk arkadaşı ona her konuda yardım eden insanın takıldığı kişiler ve yaptığı işler onu şaşkına çeviriyordu. Snape ona dikkatlice baktı. Kızıl saçları her zaman ki gibi parlıyordu ve gözleride ama gözlerindeki bu parlaklık iyi bir nedenden dolayı değildi artık değildi. Snape düz bir sesle konuştu "artık şuna bir son verelim Lily." dedi Lily ise histerik bir kahkaha attı. "Afedersin neye" diye sordu. Snape gözlerinin içine baktı "beni affetmen için ne yapmam lazım" dediğinde Lily hazırlıksız yakalanmıştı. Çocukluk arkadaşının ona sorduğu bu soru belki dedirttirdi. "Mesela o arkadaşlarından uzak durabilirsin Severus" dedi Lily keskin bir dille. Snape kaşlarını çattı. "Onların bu konuyla ne ilgisi var." diye sordu. Lily kaşlarını kaldırdı ve derin bir nefes aldı. "Ne ilgisi mi var? Cidden bunu soruyormusun bana. O senin arkadaş dediklerin okulda terör estiriyor Severus." diye cevap verdi. Snape neredeyse tiksinir bir şekilde "en az Potter ve onun küçük çetesi kadar" dedi. Lily yumruklarını sıktı "sen nasıl bunları karşılaştırabilirsin? Onların daha önce yaptıklarını savunmuyorum. Hiçbir zaman savunmadım elimden geldiği kadar karşı çıktım ve sen şimdi bana bunu mu söylüyorsun." Lily karşısında ki çocuğun onu mutlu eden o çocuk olmadığının farkındaydı. "Ne farkı var. Lanet lanettir." dedi Snape ruhsuz bir sesle. Lily'nin ise ses kontrolü gitmişti elini alnına koydu. "Lanet lanet değildir. Bazı lanetler vardır. Zararı olmayan ama etkili. Bazı lanetler vardır sadece zarar üzerine kurulu. O senin çok sevdiğin arkadaşlarının Marlene'e attığı lanetlerle benim James'e sırf seni korumak için attığım lanetler arasında olan farklar gibi." dedi. Tahammül sınırını çoktan aşmıştı. Snape "Potter için kendini kandırmaya devam et" dedi ve arkasını döndü. Tam gidecekken Lily'nin sesiyle durdu. "James yanlış şeyler yapmış olabilir. Ama değişti senin aksine iyi yönde değişti. O arkadaşlarını korumak için her şeyi yapar peki ya sen Melez Prens arkadaşların için mi savaşırsın yoksa onların asil safkan amacı için mi?" dedi ve Snape'in cevap vermesini beklemeden evine girdi kapıyı sertçe kapattı.

Lily odasından uzun bir süre boyunca çıkmadı. Annesi ve babasını önemli değil diyerek geçiştirdi ama önemliydi. Lily değer verdiği birini safkanlık uğruna kaybetmişti. Onların arkadaşlığını bir hiç uğruna parçalamıştı. Lily her zaman görmeyi reddettiği işaretleri artık görüyordu. Elinde duran kitaba bir kez bile bakmamıştı. Kitap sadece bir gizlenme aracıydı onun için. Kitabı yatağına bıraktı ve ayağa kalktı odasında göz gezdirdi. Her yerde kitaplar vardı. Lily muggle doğumlu olduğu için çok çalışması gerektiğini hep bilmişti ama muggle doğumlu olduğu için en yakın arkadaşını kaybedeceğini hiç düşünmemişti. Elleriyle gözlerinden sessizce akan yaşları sildi. O kendi yolunu seçmişti şimdide Lily ne kadar üzülsede bunu kabul etmeliydi. Bu konuşamanın bir daha yaşanmayacağını biliyordu. Çünkü değmeyecekti ikisi içinde değmeyecekti.

Marlene ile Riley Edward ile buluşacakları yere geldiler. Güzel geçen bir günün sonuna gelmişlerdi. "Beni ne kadar beklettiğinin farkındamısın acaba" diye sordu Edward sitemle. Marlene güldü ve "yaklaşık on dakika" dedi. Edward kollarını uzattı "hadi sizi götüreyim" dedi. Marlene ve Riley Edward'ı tuttular ama Marlene aklına gelen şey ile elini hemen çekti. "İlacı unuttum" dedi aceleyle. Edward ise kız kardeşine çatık kaşlarla baktı "Gerçekten mi Marlene" dediğinde Marlene gözlerini tekrar devirdi. "Hadi ama Ed almazsak annem beni öldürür" dedi. Edward kafasını salladı ve Riley'e döndü "gidelim diyeceğimde geç kalman sorun olur mu" diye sordu. Riley kafasını iki yana salladı "sorun olmaz" dedi. Hep birlikte Mr Palmer'ın bitkileriyle meşur dükkanına gittiler. Mr Palmer yaklaşık 30 yıldır bu dükkana bakıyordu. Muggle doğumlu olmasının yanında harika bir insandı ve inanılmaz kaliteli bitkileri ve onlar için ilaç ve besileri vardı. Üçü birden dükkana girdiler. Dükkanda Marlene Ravenclaw'dan arkadaşı Anna ile karşılaştı. "Hey Anna nasılsın" diye sordu Marlene. Anna gülümsedi "gayet iyi annemlerle geldik ona süpriz yapalım istedik" dedi ve elindeki çiçeği gösterdi. Marlene gülümsedi "mükemmel bir süpriz" dedi. Anna gülümsedi dışarıya baktı "kendime yeni süpürge aldım biliyormusun" diye sordu. Marlene'in gözleri parladı. Anna'da Quidditch oynuyordu ve iki kızın tanışmasında da önemli rol oynamıştı. Marlene "göstersene" dediğinde Anna kafasını salladı ve dışarı yöneldi. Marlene Mr Palmer ile konuşan abisi ve erkek arkadaşına baktı "ben bir kaç dakikaya geliyorum" diye seslendi ve dışarı çıktı. Anna Marlene'e yeni aldığı süpürgeyi uzattı. Marlene eline aldı ve inceledi. "İnanılmaz süper bir süpürge" dedi. Anna gülümsedi " doğum günü hediyem" dedi. "Ah öyle mi doğum günün kutlu olsun Anna" dedi Marlene. Şaşırmıştı kızın doğum gününü bilmediğini ancak şimdi farkedebilmişti. İki kız belli bir süre süpürge hakkında konuştuktan sonra Anna "gitmeliyiz" dedi yanında ki kardeşini göstererek Marlene gülümsedi "bu güzelliğie iyi bak" dedi süpürgeyi kast ederek. Marlene dükkana doğru döndü. Tam içeri girecekken büyük bir patlama sesi ile Marlene dükkandan dışarı savruldu.

Marlene gözlerini açtı. Neredeyse her yeri ağrıyordu. Etrafında onu kontrol etmeye çalışan kişileri umursamadan ayağa kalktı. Ayağından süzülen sıvıyı hissediyordu. Yanaklarından süzülen yaşları hissettiği gibi. İçinden lütfen lütfen bir şey olmasın dedi. Onu durdurmaya çalışanları umursamadı. Dükkana doğru ilerledi. Dükkanın her yeri paramparçaydı. Girilecek bir giriş kalmamıştı. Marlene vücudunu kontrol edemiyordu. Ayaklarında güç kalmamıştı birden yere düştü. Canı yanıyordu bu fiziksel bir acı değildi. Bu tamamen içsel bir acıydı. O sırada düşünebildiği tek bir şey vardı. Hepsi benim yüzümden.

Lily tüm gece boyunca aldığı notları gözden geçirdi. Kafasını dağıtmak için derslere sarılmıştı. Aniden odasının kapısının açılmasıyla oraya döndü ve gözleri kıpkırmızı olmuş Dorcas ile karşılaştı. Aniden oturduğu sandalyeden kalktı ve hızla Dorcas'a yürüdü. "Ne oldu Doe" diye sordu Lily. Dorcas titreyen sesiyle konuşmaya başladı."Diagon yolunda patlama olmuş. Mr Palmer'ın dükkanında. Marlene" dediğinde Lily hemen sözünü kesti "o i-iyi mi" diye sordu. Dorcas kafasını salladı. "O iyi ama o anda dükkanda bulunan üç kişi hayatını kaybetmiş" dediğinde Lily kimler olduğunu merak ediyordu. Dorcas göz yaşlarını elinin tersiyle sildi. "Lily Marlene'in abisi Edward ve Riley'de ordaymış ve ölmüşler dükkan sahibi ile birlikte." Lily "bu nasıl olmuş" diye sordu. Dorcas "İçeride ki bir karışım diyorlar ama herkes onun işinde çok iyi olduğunu bilir." dediğinde Lily sessiz bir şekilde "muggle doğumlu olduğu için" dedi. Dorcas kafasını evet manasında salladı.

Marlene yaraları temizlendikten sonra evine dönmek için yalvarmıştı. St. Mungo'da kalmak istememişti. Odasına geçtiği anda kapısını kitlemişti. Ne ağlıyor ne çığlık atıyor nede hareket ediyordu. Kalbinde kocaman bir boşluk vardı. Yaşayan onlar olmalıydı diyordu. Hepsi onun suçuydu o unutmuştu ilacı. Keşke onlar gelmeseydi. Aklından bir sürü pişmanlık cümlesi geçiyordu. Ailesinin yüzüne bile bakamıyordu. Gözleri kolunda takılı olan bilekliğe gitti. Riley ya o ya onun ailesi. Marlene düşünceleri ile birlikte kendini yiyordu. Ailesi James, Sirius ve Remus hemen gelmiş onu o odadan çıkartmak ona destek olmak için uğraşmışlardı. Ancak Marlene hiç bir cevap vermemiş veya hiç odasından çıkmamıştı. Marlene kendini iyi hissetmek istemiyordu. İyi hissetmeyi hak ettiğine inanmıyordu. Çünkü her şey onun suçuydu. Orada ölmesi gereken oydu. Abisi değil Riley değil, o ölmeliydi. Lily ve Dorcas geldiğinde neden içeri kimsenin ışınlanmadığını yada kilidi büyüyle açmadığını sordular. James "başka bir yere gider" dedi. Bunu bilmesinin nedeni Marlene'i daha önce buna benzer bir durumda görmüş olmasıydı. Lily ve Dorcas uzunca bir süre kapıdan konuştular ama olmadı. Mrs Mckinnon ve Mr Mckinnon cenaze işlemlerini halletmeye gitmişlerdi. Marlene'in en büyük abisi nişanlısı ile gelmiş ve küçük kardeşleri ile ilgileniyorlardı. Charlie'de Marlene'in yanında olmak için çabalamıştı ama Marlene onuda istememişti. İkizler neler olduğunu anlamlandıramamışlardı. Ablalarının neden bu hale geldiğini sorguluyorlardı. Yinede kimseden net bir cevap alamamışlardı. Mr Mckinnon çocuklara dinlenmeleri gerektiğini yarın tören olacağını söyledi. Hiç biri Marlene'i bırakmak istemesede hepsi sonunda ordan ayrıldı.

Lily James'in omzuna başını koymuş sakinleşmeye çalışıyordu. James Marlene'in yanında olmak istiyordu. Onun yanında olmak. Ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. Dorcas Remus'un ayaklarına kafasını koymuş uyuyordu. Sirius odada bir köşeden diğerine tur atıyordu. Marlene'i henüz görememiş olmak onu delirtiyordu. Marlene'i görmek için binbir türlü plan yapmış ama hiçbirini gerçekleştirememişti. Lily odada dönüp duran Sirius'a "lütfen dönüp durma" dedi. Sirius bir anda durdu. Daha sonra bir hışımla James'in odasından çıkıp kendi odasına girdi.

Marlene siyah düz elbisesini giydi yavaş adımlarla odasından dışarıya çıktı. Bu gün cenaze vardı ve ailesinin onu burada bırakmak için ona haber vermeyeceğini biliyordu. Abisi Edward'ın odasının kapısında durdu. Elleri titreyerek kapıyı açtı abisinin odasına girdi henüz bir gün önce şakalaştığı abisinin artık olmadığı gerçeği bir kez daha yüzüne çarpılmıştı. Arkasından birinin onu dürtmesiyle yüzünü o kişiye döndü. Abisi Charlie kızın yüzünü izledi ve ona sarıldı. Marlene'de hemen ona karşılık verdi. İkiside ağlamadı sadece birbirlerine sarıldılar ve kayıplarının acısını tüm hücrelerinde hissettiler.

Cenaze töreni sakin geçmişti. Mckinnon'lar fazla insan çağırmamıştı. Marlene tören boyunca abisinin yanında boş gözlerle mezara bakmıştı. Hiç kimse ile konuşmamış yada göz teması kurmamıştı. Sirius tüm cenaze boyunca Marlene'i izlemişti. Kızın sanki bir hareketi ile onun yanına gitmesi gerekebilirmiş gibi hazır beklemişti. Ama istediği işareti alamamıştı. James tören bittiğinde ve fazla kalabalık çekildiğünde hemen Mr ve Mr Mckinnon'ın yanına gitmiş oradanda Marlene'in yanına geçmişti. James Marlene'e sarıldı. Marlene'de ona sarıldı ve James'in kulağına "o artık yok" dedi ve ağlamaya başladı. James ona daha sıkı bir şekilde sarıldı.

Forward
Sign in to leave a review.