
Chapter 1
Tam adıyla Sirius Orion Black: Annesinin başarısızlığı, babasının varlığından bile bihaber olduğu ve erkek kardeşi tarafından nefret edilen 17 yaşında bir genç.
Aile konusunda ne kadar zavallı olsa da arkadaşlar konusunda çok daha iyi bir durumda. Hatta mükemmel. Onlar için aile diyebilir. Benim seçtiğim ailem...
James, trende tanıştığı ilk çocuk. Daha doğduğu an Gryffindor olmak alnına yazılmış gibi bir inatla Gryffindor'u savunan inatçı, çekici ve yetenekli arkadaşı. İlk gerçek aşkı, ilk güvendiği insan...
Remus, onların küçük kurt adamı. Kitap kurdu, olgun ve mükemmel arkadaşı. Ah, tabii bu olgunluğu bir kenara bıraktığında şakalarının ardındaki sinsi deha.
Peter, en ufakları. Destekçi, sohbeti iyi olan, anlayışlı ve sevimli küçük. Onların her şeyine koşan ve nedense herkes tarafından grupta etkisiz görünse de aslında aralarında çıkan tüm tartışmaları ve anlaşmazlıkları sonlandıran, grubun tutkalı.
İşte bu üçü ve Sirius, Hogwarts'ın gördüğü en mükemmel arkadaş grubunu oluşturuyordu: Çapulcular.
Ve bunu mahvetmektense ölmeyi yeğlerdi. Ama bazen kendisine engel olamadığı da olmuyor değil.
En yakın arkadaşınıza aşık olmanın can sıkıcı yanı...
Yine de her şeyin nasıl başladığını anlatacak. Ona olan aşkı nasıl başladı ve onu nasıl bu duyguyla paramparça etti...
///////
[11 - 1. sınıf]
Hogwarts'ın pencereleri şimşekler ile içeriyi aydınlatıyor, ardından gelen gürültülü sesler kulakları çınlatıyordu. Bütün çocuklar gecenin bu saatinde öyle ya da böyle uyuyordu. Gryffindor yatakhanelerinden 7 numaralı olanda, 5 yataktan birinde oturan küçük çocuk ise yerinden sıçradı.
Gri gözleri yaşlarla dolmuştu. Kâbuslarına yeni katılan bir başka korkunç anla birlikte uyanmıştı.
Gryffindor olmak hayatında mutluluk duyduğu en önemli şeydi. Ancak elbette nesillerdir Slytherin'de olan ailesi bu durumdan hoşlanmayacaktı. İki gün önce şapka Gryffindor diye haykırdığında akrabalarının yüzündeki dehşeti görmüştü. Çok korkmuş ve eşit oranda mutlu olmuştu.
Elbette o yazmamasına rağmen onlardan biri ailesine evini haber etmişti. Bu sabah kırmızı, ürpertici zarf annesinin akbabası ile gelmiş, kahvaltının ortasında, herkesin içinde onu aşağılamış ve bağırmıştı. Çok utanç verici ve korkutucuydu. Zaten onu sürekli azarlayan annesinin şimdi onu bir utanç kaynağı olarak gördüğünü düşündükçe elleri titriyordu.
Ayağa kalkıp sarsak adımlarla banyoya ilerledi. Gözleri karanlık banyoda gezindi ve en köşede, duş kabini ile duvar arasındaki küçük yerde takılı kaldı. Yere oturup dizlerini kendine çekerken küçük çenesi titriyordu. Bir an sonra gözyaşları yanaklarını tekrar ıslattı ve sessiz bir hıçkırık banyoda yankılandı.
////
Haftanın sonunda okula alışmıştı. Gülüyor, arkadaşlarına alışıyordu. Onları rahatsız etmemek için biraz uzaktan gözlemliyordu. Şüphesiz annesinin ölümüne nefret edeceği James ise bunu hiç umusamıyordu. Hepsine sıcak davranıyor, onları okulu keşfetmek için sağa sola sürüklüyordu. Sirius aslında bundan memnundu. O da keşfetmeyi severdi.
Çok çabuk uyum sağlaması ve yavaşça kendisini açması hiç şüphesiz ilk arkadaşı James'i mutlu etmişti. Ve Sirius o noktadan sonra kendisini onu memnun etmeye çalışırken buldu. Küçük bir çocuk için en yakın arkadaşın ne kadar önemli olduğunu pek çoğunuz unutmuş olabilirsiniz ama bu, kendini adamak değildi. Sadece çocuksu bir duyguyla arkadaşını mutlu etmek, ilgisini daima üzerinde istemek ve onu kaybetmemek ile ilgiliydi.
Mesela James ile oynarken ve ufak tefek şakalar yaparken kendini Remus ile bir yarış içinde buldu. Ah, elbette Remus'ın haberi yoktu. O mükemmel şakaları bulur, kitabını yüzüne çeker ve onlar şakayı yaparken sayfaların arasından gülerdi. Üçü de Remus'ın şakalarına hayrandı ama Sirius bile bu zekayı sevmesine rağmen James de sevdiği için çok hoşnutsuzdu. Böylece her seferinde Remus'ın planlarında bir kusur bulmaya ve daha iyisini yapmak için uğramaya başladı.
Elbette bu sorun çıkardı. Üç ayın sonunda Remus ona kırıldı ve kavga ettiler. Neyse ki Peter oradaydı ve onları kolayca yatıştırıp üstüne bir de kızdı. İkisi de akşama birbirlerinden özür dilediler.
Sirius bir daha onunla yarış içine girmedi ama yine de ne zaman harika bir şaka bulsa ve James kocaman gülümsese yüzünü çevirip homurdanmaktan kendini alamazdı.
Bu böyle devam etti. Zamanla Remus ile çok yakın oldu. Tıpkı Peter ile olduğu gibi. Zamanla birbirlerine birkaç ufak sorunu anlatmaya başladılar. Aylar geçti ve onları çok sevdi ama her zaman ilk arkadaşı, James bir farklıydı.
Bu süreçte aileden aldığı mektuplar ve Biçim Değiştirme derslerindeki anormal başarısızlığı küçük omuzlarına bir yük olarak binmişti. Çoğu gece kâbus görür, bunların yarısında ağlayarak sıçrayıp banyodaki o soğuk köşede yalnız başına ağlardı.
Küçük bir çocuktu. Arkadaşları ile çevrili ama yine de yalnızdı...
////----////
[17 - 11]
Şimdi hatırlıyordu da o zamanlar çok çekingendi. Mesela çocukların yanına otururken bile dikkat ederdi. Annesinin düzeni ve kuralları üzerine yapışmış ve onu küçük bir Lucius Malfoy'a çevirmişti. Biraz kasıntıydı yani...
Neyse ki zamanla o da çözüldü. Mesela artık direkt üzerlerine atlıyor, yürürken sırtlarında kendisini taşıtıyordu. Tam bir baş belası ve gürültülü bir gençti. Dışarıdan bakan herkesin tanıyabileceği en pervasız, en umursamaz ve elbette yakışıklı genç oydu. James ona güzel demekte ısrar etse de...
Ne zaman ona güzel dese, Sirius kızardı. Güzel olmaktan utandığı için falan değil. Hayır, sadece bunu her duyduğunda kalp atışları kontrolden çıktığı içindi.
Evet, merak ediyorsunuz. Nasıl bu noktaya geldin diye. Sabırlı olun, anlatmak için uzun bir vakit var. Nasılsa McGonagall kupaları temizlediğini düşünerek uzunca bir süre buraya gelmeyecekti. Sirius ise elbette kupalara elini sürmüyordu. Zaten temizlerdi! Daha iki gün önce aç karna bunları silmişlerdi. Hem de büyü olmadan!
Evet, evet... Konu yine dağıldı.
O zaman devam edelim. Nerede kalmıştık? Tabii...
Yalnız ağlama seanslarının davetsiz misafiri...
Sirius'un gözyaşlarının neredeyse tamamının sebebi ailesiydi ve bu konu ile ilgili gördüğü kabuslardı. Sık sık kabus görürdü ancak çok azında ağlardı. Sadece en şiddetli olanlarında...
Bu sıcak ilkbahar gecesi de öyleydi. Bir haftadır hiç kabus görmemiş küçük çocuk için tekrar kabus görmek şaşırtıcı değildi. Sadece can sıkıcıydı. Ama bu kabus gördüklerinin en kötüsüydü. Eve döndüğünü ve annesinin onu cezalandırdığını görmüştü. Tıpkı ondan üç yaş büyük olan Bellatrix'in daha küçükken anlattığı cezaları gibi. Bella küçükken çok ceza alır, her zaman yara veya görünmeyen acılarla yanlarına gelirdi. Sirius belki de onun anlattıklarından etkilenmişti bu kadar.
Gece şiddetle ağlayarak uyanmış, kendisini birilerini uyandırmadan zar zor banyoya atmıştı. Yine köşesine geçmiş, sesli bir şekilde ağlıyordu ki kapı açıldı ve yere sürtünen pijama paçaları, çıplak ayakları, on kat dağılmış saçları ve yarı kapalı gözleri ile James içeri girdi. Onu gören Sirius dolu gözlerini şokla açıp ellerini ağzına bastırdı ve ses çıkarmamak için kendini kastı.
James otomatik olarak açılan loş ışığın altında uykulu uykulu tuvalete ilerledi. Kısa bir süre sonra kabinden çıkıp esneyerek ellerini yıkadı ve yavaş adımlarla kapıya yöneldi. Sadece birkaç adım daha, sonra Sirius kurtulacaktı.
Ama tam o an bir şey oldu. Bir ses, banyodaki sessizliği bozdu. Gözleri şokla açılırken başını eğdi ve karnına baktı.
KARNI GURULDAMIŞTI!
Dehşetle James'in ona dönmesini bekledi ama James ilerlemeye devam etti. Işık sönerken James çıkıyordu ki Sirius'un ellerini sıkıca bastırdığı karnından tekrar, çok daha gürültülü bir ses duyuldu ve Sirius'un gözyaşları ile ıslanmış yüzünde ağlamaklı bir ifade oluştu.
"Sirius?" dedi bir anda arkasını dönen James. Gizlice kafasını uzatıp onu izleyen Sirius hızlıca geri çekildi ve titreyen çenesiyle karşı duvara baktı. Adım sesleri yanına geldi, James'in gölgesi önce önüne düştü, sonra James'in kendisi belirdi. Sirius ona şaşkınca bakan arkadaşına dönmedi. Ellerine bakarken lanet midesi tekrar guruldadı. Kendine kızarak utançla kıvrandı. Akşam yemeğinde az yediği için çoktan pişman olmuştu!
"Ağlıyor musun?" dedi James karşısında diz çökerek. James Potter o zamanlar başkasının ağladığını görse, ağlamaya başlayacak biriydi. Bu yüzden ela gözleri hemen yaşardı. "Sorun ne? Canın mı acıyor?"
Sirius başını iki yana salladı ve kollarını kendine sardı. Ona hiçbir şey söylemeyecekti. Tek istediği yarın sabah James'in herkese, onun sulu gözlü bir bebek olduğunu söylememesiydi...
"Ama ağlamışsın," dedi uzanıp elini Sirius'un kendine çektiği dizine yaslarken. Sirius burnunu çekti ve kaşlarını çattı.
"İyiyim, git." dedi sertçe. Midesi tekrar guruldadı.
"Aç mısın?"
"Hayır!"
James iç çekerek ayağa kalktı ve hızlıca gitti. O gidince Sirius yine ağlamaya başladı ama geri dönen adım seslerini duyunca hızlıca yüzünü kuruladı ve iç çeke çeke yerine sindi.
"Al," dedi hızlıca karşısına oturan James. Elinde Diagon yolundan gelme çikolata ve poşete sarılmış sandviç vardı. "Çikolata her şeye iyi gelir. En azından Remus hep öyle der... Bunu da gece acıkırım diye almıştım, sen ye. Karnını güzelce doyur."
Sirius uzanıp çekingen bir şekilde önce sandviçe uzandı. Annesinin ona öğrettiği gibi önce nazikçe sandviçi, sonra da tatlıyı, yani çikolatayı yedi. Yedikçe iç çekişleri sakinleşti. Ama James hiç ayrılmadı. Bir süre sessizce oturdular. Sirius ne diyeceğini bilemese de yemek için çok minnettardı. Hem de nasıl!
Saatler süren açlık küçük midesine hiç de iyi gelmemişti.
"Teşekkür ederim." dedi sessizce. James gülümsedi.
"Rica ederim," dedi ayağa kalkarken. Elini uzattı ve tutması için bekledi. Sirius bir süre kendisine uzatılan ele baktı. Tereddütlüydü. Sonra gülümsedi ve loş ışıkta parlayan gri gözlerini arkadaşına çevirerek elini tuttu.
Ona uzatılan bu el, onun tüm hayatının orta noktasına konacak olan kişiyle arasındaki asıl özel bağı oluşturan şeydi...
Çünkü en mutlu anlarınızda tanıştığınız, yakınlaştığınız veya birlikte güldüğünüz özel insanlardan ziyade en zayıf anınızda orada olan, size elini uzatan kişi ile kuracağınız bağ; işte asıl kırılmaz bağ budur.
O gece Sirius Black isimli bu karmaşık çocuk ile James Potter isimli heyecanlı, duygu dolu diğer çocuk için bir dönüm noktasıydı. Sirius, o gece gözyaşlarını silecek, onu sakinleştirecek, güldürecek, güvende hissettirecek ve hatta bir gün evine, ailesine alacak kişi ile geri dönüşü olmayan bir şekilde bağlandı.
/////----/////